Sokrates'in son anı: Ölümü beklerken gökyüzüne uzanan bir el

Herkes acıyla yıkılmış, üzgünlüğün doruğuna tırmanmış, dehşet içinde kalmış beklerken, Sokrates elini öylesine bir şeye uzatıyormuş gibi davranarak, onu ölüme götürecek zehir dolu kadehi avucuna alacaktır. Ölümü sıradanlaştırarak etrafındaki kederli merasimden ayrışmış, onlarla aynı acıyı paylaşmaktan uzak, ne yaptığını bilen bir cesaretle, boğazına acı baldıranı boca edecektir birazdan.
Sol eliyle göğü işaret ediyor adam, büyükçe bir yatağın üzerinde, beyazlar içinde. Tam bir aydır bu zindanda yatıyor, bir aydır öğrencileriyle birlikte geçirdiği mahkûmiyetinin sonuna gelmiştir artık. İdam cezasına çarptırılmış yaşlı bir filozof. Sürgüne gitme teklifini, zindandan kaçmayı, af dilemeyi ve dahi her şeyi reddederek, ölümün ona getireceklerine razı olmuş halde sükûnetle bekliyor. Onu ölümle korkutanlara varlığıyla cevap verirken, üzgün değil haklı, öfkeli değil, kararlıdır. Atina’ya hükmeden tanrılara inanmayı reddetmeye, gerçek bilgeliğin peşinde koşmaya, bildiğini dosdoğru söylemeye devam edecektir çünkü. Hakkındaki ferman, adil değildir. Hükümsüzdür bu yüzden.
Ressam, Sokrates’e verilen idam cezasının infaz edileceği bu dramatik sahnenin peşindedir. İçinde baldıran zehri olan kadehin filozofa uzatıldığı an’ı resmetmiştir bize. Zaman donmuştur, filozofun ölmeden önceki son görkeminin anlattığıdır. Herkes acıyla yıkılmış, üzgünlüğün doruğuna tırmanmış, dehşet içinde kalmış beklerken, Sokrates elini öylesine bir şeye uzatıyormuş gibi davranarak, onu ölüme götürecek zehir dolu kadehi avucuna alacaktır. Ölümü sıradanlaştırarak etrafındaki kederli merasimden ayrışmış, onlarla aynı acıyı paylaşmaktan uzak, ne yaptığını bilen bir cesaretle, boğazına acı baldıranı boca edecektir birazdan.
Sol eliyle göğü işaret ediyor adam, büyükçe bir yatağın üzerinde, beyazlar içinde. Yunan felsefesinin kurucularından Sokrates. Heykeltıraş Sophroniskos ile ebe Fenarete’nin oğlu. Suçu, iki şey, yapmadığı ve yaptığı; Atina’nın tanrılarına inanmamak, gençleri yozlaştırmak. Cezası idam. Filozof ve tablodaki 12 kişi. Atina’nın tanrılarını reddetmenin son akşam yemeğinde buluşmuşlar gibi. Filozofun ayak bileğinde kırmızı pranga izleri, zincirleri baldıranı içebilmesi için çözülmüş. Aslında yüzyıllar geçmiştir üzerinden, yüzyıllardır zihnen özgürdür Sokrates. Esaretin zincirlerini eritip onları düşüncenin silahına dönüştüreli hayli zaman öncedir. Kadehi uzatan görevli, onun haksızlığa uğradığını biliyor, ama ne ki o da emir kulu. Öldüğünden emin olmak için burada zaten, adaleti sağlamak için değil. Yine de bu günahın elçisi olmaktan fena halde üzgün.
Sol eliyle göğü işaret ediyor adam, büyükçe bir yatağın üzerinde, beyazlar içinde. Herkes son bir umutla Sokrates’i kararından vazgeçirmek için çabalarken, ölümle ilgili vaazını vermekle meşguldür filozof. Etraftakiler telaşlı, ağlamaklı ve yıkılmış. Bir kişi hariç. Yatağın ucunda başını öne eğerek kendi düşünceleri içinde kaybolmuş, çok iyi tanıdığı hocasını kararından vazgeçirmenin imkânsızlığını bilen bütün üzgünlüğüyle Platon. Ellerini kavuşturmuş, sırtını yatağa yaslamış, bir taburenin üzerinde çaresizce bekliyor. Parşömen ve mürekkep şişesi var yerde, yanı başında. Bu an’ın kaydını tutmak ondan başkasına vazife olamazdı. Tabloda gördüklerimiz de, onun anlattıklarından başka bir şey değil zaten. Bu sahne, Platon’un kafasının içinden, Jacques-Louis David’in tuvaline doğru akan tarihsel bir izlek. Platon’un zihnindeki an’ın fotoğrafını görüyoruz yalnızca.
Ruhun Ölümsüzlüğüne İman Etmenin Çiçeği!
Sokrates’in yanında, eliyle onun bacağını kavramış figür, filozofun en kıdemli öğrencilerinden, Atina’dan kaçması için günlerce ona yalvaran Krito. Şimdi bu nihai sona şahit olmanın ıstırabıyla hocasının son sözlerini dinlemekten başka çaresi yok, metanetli görünse de içinde bitmez fırtınalar kopmuştur işte. Krito’nun metanetini göstermediği için Sokrates tarafından dışarıya çıkartılan öğrencisi Apollodoros’u, arkada kemerin içindeki duvara elleriyle yaslanarak ağlayan adam olarak görürüz. En arka planda hücreyi terk edenler arasında, merdivenlerden yukarı çıkarken elini kaldırarak eşine son vedasını yapan Ksanthippe de vardır. Sokrates onun bu an’a şahit olmasını istemez. Etrafındakilerin, zehri yudumlayacağı andaki tavırlarına ve aslında bu ölümü bir türlü kabullenemeyişlerine, hışımlı kararlılıklar içeren şu sözlerle mukabele edecektir filozof; "Sükûnet içinde ölmek istiyorum. Susun ve cesur olun! Ayrılık saati geldi. Herkes kendi yoluna gidecek; ben ölüme, siz hayata. Hangisinin iyi olduğunu sadece tanrı bilir."
Sol eliyle göğü işaret ediyor adam, büyükçe bir yatağın üzerinde, beyazlar içinde. Baldıranı kafasına dikmeden önce son arzusunun; "Asklepios’a adadığı horozun kesilmesi" olmasına dair bazı notlar. Ölmek filozofun görevidir, ölümle sınandığı o anda ölümden asla korkmamak ve ölüm karşısında en küçük bir tereddüt göstermeden onurlu olmak. Ölmek ve sevdiklerini ölüme hazırlamak, aynı anda filozofun görevidir. Sokrates dimdik oturur yatağının üzerinde, Atina’nın tanrıları karşısında eğilip bükülmez. Kendisine dürüst olur öncelikle, cesaretle savunduğu fikirlerine, esaret zinciri vurmayı seçmez. Hayatı; düşündükleri, yaptıkları, söyledikleri ve ahlaki tercihleriyle bir bütündür. 70 yaşında inandıklarından ödün vermektense ölmeyi tercih etmenin, nihayetinde ruhun ölümsüzlüğüne iman etmenin çiçeği.
Sokrates ölümün ortasında ideallerini soğukkanlılıkla savunurken, adalet dağıtmaz. Ama yüzündeki içselleştirilmiş irade, onu haksızlığa uğratanların tarihin kör sayfalarında kaybolacağını bilmenin ümidini de kapsar. Ölümle korkutulmuş bir filozof olmaktansa, ölüme meydan okuyup ruhunu özgürleştiren Sokrates olmayı yeğleyecektir elbette. Sokrates'in baldıran zehrini kafasına dikmek için elini uzattığı an’ı bir kez daha ölümsüzleştirmek üzere tuvaline taşıyan ressam Louis David, yaklaşan ihtilalin ayak seslerini duymuştur mutlaka.Atina’nın tanrıları yer değiştirmiştir belki de. Onur ve cesaretin resmini halkın duvarlarına asmanın bundan daha çarpıcı bir yolu yoktur.
Sol eliyle göğü işaret ediyor adam, büyükçe bir yatağın üzerinde, beyazlar içinde. Kendi eliyle ölümü seçmiştir işte. Cellâdına değil, gökyüzüne bakar. Hiç olmadığı kadar özgürdür artık.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.