Soner Karakuş ile şiir ve ilk kitabı "Gece Geç" üzerine konuştuk

Soner Karakuş ile insan neden şiire ihtiyaç duydu, şiir neyi gizler, şairin muhalifliği nedir, toplum ve şiir nasıl buluşur, sorularına cevaplar aradık.
Soner Karakuş ile insan neden şiire ihtiyaç duydu, şiir neyi gizler, şairin muhalifliği nedir, toplum ve şiir nasıl buluşur, sorularına cevaplar aradık.

“Şiir şairini, sistem filozofu, olay da eylem adamını ezecek.” diyor Cioran. Sanırım o kazanacak. Şiirin bir şeyleri gizleyip gizlemediği sorusuna gelirsek, şiirin bir şeyleri gizlediğini düşünmüyorum. Belki iyi şiirin kendini gizlediğinden söz edilebilir. Onu bulmak için gerekli istihbarata ihtiyacımız var. Söz konusu istihbaratsa hayatın tümünü kapsar ve estetik algımızın seviyesini belirler.

  • 2010 kuşağının önemli isimlerinden biri hâline gelen Soner Karakuş ile insan neden şiire ihtiyaç duydu, şiir neyi gizler, şairin muhalifliği nedir, toplum ve şiir nasıl buluşur, sorularına cevaplar aradık.

İnsanoğlu tarihi boyunca neden şiire ihtiyaç duydu?

Başka insanların adına konuşmak istemem. Neden yazıldığını düşünüyorlar deseydiniz; “Bir şeye canı sıkılmıştır.” derdim, herkes gibi.

Gece Geç, bazen soru işaretleriyle bazen de soru işaretlerinin refakatine ihtiyaç duymadan sorular soran bir ilk kitap. Şiirin felsefe olmadığını biliyoruz, ama onun kapısını çaldığı yerinse soru sorma cüreti göstermesi olduğunun da farkındayız. Öyleyse şairin her zaman soracak bir sorusu olmalı, öyle değil mi?

Şiirin felsefe olmadığını biliyoruz evet, ama daha önemlisi şiirin tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Güzel bir şey, ama neden? Bu soruya verdiğimiz cevapların hepsi, aynı zamanda şiirin ne olduğunu anlayamamamızı sağlıyor. Şairin bir sorusu olmalı mı meselesine kendi adıma cevap verecek olursam, soru sormak zorunda hissetmiyorum kendimi. Şiirin işaret ettiği şeyin de içinde bir soruyu barındırdığını düşünüyor, şairin sorusunun da bir cevap olabileceğini göz ardı etmemeye çalışıyorum.

Her şairi bir iki kelimeyle tanımlamak gibi kötü bir huyum var. Sizi de “suskunluğu paylaşan” biri olarak tanımlamıştım. O yüzden bu soruya vereceğiniz cevabı merak ediyorum: Şiir, neyi gizler?

Vâkıf olmadığım konular hakkında konuşmaktan imtina ediyorum.
Vâkıf olmadığım konular hakkında konuşmaktan imtina ediyorum.

“Suskunluğu paylaşan” bir şair olduğum doğru mu? Emin değilim. Vâkıf olmadığım konular hakkında konuşmaktan imtina ediyorum sadece. Bu, yazmaya çalıştığım şiir için de geçerli. Şiirin şairiyle, genel anlamıyla sanatçının eseriyle tutarlılık göstermesi sanat eseri için aranan şartlardan biri değil elbette, ama başarılı bulduğum, beni etkileyen eserlerin, onları üreten insanların hayatlarıyla mümkün mertebe tutarlılık taşıdığını görüyorum.

Şiir yazarken de bunu hep aklımın bir köşesinde tutmaya gayret ediyorum. “Şiir şairini, sistem filozofu, olay da eylem adamını ezecek.” diyor Cioran. Sanırım o kazanacak. Şiirin bir şeyleri gizleyip gizlemediği sorusuna gelirsek, şiirin bir şeyleri gizlediğini düşünmüyorum. Belki iyi şiirin kendini gizlediğinden söz edilebilir.

Onu bulmak için gerekli istihbarata ihtiyacımız var. Söz konusu istihbaratsa hayatın tümünü kapsar ve estetik algımızın seviyesini belirler.

Türk şiiri, Türk toplumuyla kurması gereken bağın bugün ne kadarını kurabiliyor, kurabiliyorsa nasıl kuruyor, kuramıyorsa bunun sebebi nedir sizce?

Şiirin toplumla bağ kurma zorunluluğu yok. Toplumun şiirle bağ kurma zorunluluğundan söz edilebilir. Şiire ihtiyaç duyan biri, şiirin kendine gelmesini beklemez. İyi okuyucu; kendini tanıma, anlama, ifade etme macerasında aksamalar başladığında eninde sonunda şiirin kapısını çalar. Böylece topluluktan ayrılır. “Fayda” nın sahasından çıkıp “güzel”in sahasına girmiş olur. Burası, başına belayı aldığı yerdir aslında.

Şiirin toplumla bağ kurma zorunluluğu yok. Toplumun şiirle bağ kurma zorunluluğundan söz edilebilir. Şiire ihtiyaç duyan biri, şiirin kendine gelmesini beklemez.

Son on yılda şairin veya şiirin siyasal söylem içinde, hâkim söyleme kendini mekân kıldığını söyleyenler var. Bu konuda ne söylersiniz? Türk şairi, “bürokrasiye karşı” mücadelesinden vaz mı geçti? “Bürokrasiye karşı mücadele” derken içi boş bir muhaliflikten söz etmediğimi peşinen söylemiş olayım.

“Hâkim söylem” derken neyi kastediyorsunuz? Şimdi şiirin değil, söyleşinin bir şeyleri gizlemiş olduğunu öğreniyoruz. (Gülüyor) Şairin ve şiirin muhalifliği iki farklı şey. Şairin muhalifliği ahlâkın konusu, şiirin muhalifliği sanatın konusudur. Aynı şey hâkim söylem için de geçerli. Şairin kendini hâkim söyleme mekân kılması, hâkim söylem ülke için, toplum için faydalıysa neden yadırganacak bir şey olsun? İllaki muhalif olmak zorunda değil. Şiirde ise “hâkim söylem” veya “muhaliflik” söz konusu olduğunda şiir olma, sanat olma vasfı aranır. Bunu gerçekleştirebiliyorsa ister hâkim söylemin şiirini yazsın, isterse muhalif olsun bir gün mutlaka hak ettiği kıymeti görür. Diğer türlü şiir değil, slogan olur. Slogan atılır, şiir yazılır. Türk şairi bürokrasiye karşı mücadelesinden vazgeçti mi, bilmiyorum. Şunu biliyorum ama: Çalıştığı kurumun bilgisayarını en basit özel işi için dahi kullanmayan bir şair tanıyorum. Benim anladığım muhaliflik böyle bir şey.

Sizin hakkınızda Muzaffer Serkan Aydın, “Soner, neyin şiir olduğunu hepimizden önce öğrendi, bundan dolayı az yazıyor.” demişti bir gün. Bir şeyin sizin şiirinizde yer almasına giden süreç nasıl oluyor? “Bunun şiirini yazmalıyım.” dediğiniz şeylerle karşılaşmayı mı bekliyorsunuz?

Az yazıyorum çünkü görünmek, bir yerlere ulaşmak gibi bir gayem yok. Güzel bir dize, sağlam bir şiir yazabilmiş olmak bir şair için yeterli. Serkan’ın iltifatı için şunu söyleyebilirim: Kuşağımız içinde estetik algısı en yüksek şairin o olduğunu düşünüyorum.

Bu söylediğim şeyin, şairin hakkımdaki tespitini güçlendirmek için dile getirilmediğini, şiirlerini okuyan biri rahatlıkla anlayabilir. Şiir yazmak için “Bunun şiirini yazmalıyım.” dediğim şeylerle karşılaşmayı beklemiyorum. Genelde beni etkileyen -geçmişte veya şimdi olması fark etmiyor- duygu ve düşüncelerden yola çıkarak yazıyorum. Yazdığım şiirler her ne kadar kısa olsa da yazma süreci uzun sürüyor.

Modernizmin Türk şiirindeki yerini ve şiire etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yukarıda değindiğim gibi şiir olarak bize sunulan metni oluşturan tercihlerden (kelime seçimi, tema, şekil vs.) ziyade o metnin şiir olup olmaması önemli. Bu açıdan modernizmi de diğer başka zikredilen başka unsurlar gibi şiiri tehdit edebilecek veya etkileyebilecek bir şey olarak görmüyorum. Şiir, iyi şairler tarafından her çağda sesini duyurmayı başarır.

Son olarak, “o şiirin” illaki yazılması gerekiyor mu?

Hayır, gerekmiyor.