Suç işleyenin ıslah olmasını değil yok olmasını isteyen bir dünya

Ben onlara manevi rehberlik yapmak için gidiyorum, ama içeridekiler bana bilgelik öğretiyor.
Ben onlara manevi rehberlik yapmak için gidiyorum, ama içeridekiler bana bilgelik öğretiyor.

Müslüman manevi rehberler, Batı Avrupa'da azınlık toplumun "mahpusa" düşen ve herkesin yüz çevirdiği cüzzamlılarına el uzatıyorlar. Böylece post-modern dünyaya yeni bir soru bırakıyorlar: Suçlunun yok olmasını mı, yoksa ıslah olmasını mı istiyoruz?

Avusturya'daki bir ağır ceza hapishanesinde Müslüman mahkûmlara manevi rehberlik yapan Keskin, iki haftada bir gönüllü olarak "içeriye" giriyor.

"Hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir anda kendimi kaybetmişim. Kendime geldiğimde, elimde kafasını tutuyordum. Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibiymiş. Söyle bana Hoca, şimdi ben cehennemlik miyim? Allah beni affedecek mi? Bu işten nasıl kurtulurum ben?" Muharrem Keskin için bu, artık sıradan bir soru. Soğuk binalardan oluşan bir kompleks, demir parmaklıklar, hücreler, avlular, anahtarla geçilen kapılar ve mahkûmlar... Keskin'in dünyasında tüm bunların yeri büyük. Mahkûmlarla sıkı teması olan Keskin, bir gardiyan ya da hapishane müdürü değil. Hapishanede mesleğini icra eden bir sosyal çalışmacı ya da psikolog da değil. O bir "hapishane manevi rehberi". Yani Almanca tabirle Gefängnisseelsorger. Avusturya'daki bir ağır ceza hapishanesinde Müslüman mahkûmlara manevi rehberlik yapan Keskin, iki haftada bir gönüllü olarak "içeriye" giriyor. Müslüman mahkûmlarla grup sohbetleri yapıyor, onların sorularını cevaplandırıyor ve akşam heybesinde türlü sorularla dışarıya çıkıyor.

Keskin'e göre mahkûmların en sık sorduğu sorular arasında günah, tövbe ve af gibi konular var.
Keskin'e göre mahkûmların en sık sorduğu sorular arasında günah, tövbe ve af gibi konular var.

"Ben onlara manevi rehberlik yapmak için gidiyorum, ama içeridekiler bana bilgelik öğretiyor." diyen Keskin'e göre mahkûmların en sık sorduğu sorular arasında günah, tövbe ve af gibi konular var. Avusturya genelinde toplam mahkûm sayısı 9.000 civarında. Bunların yaklaşık 2.000 kadarı Müslüman. Avusturya toplumunda Müslümanların genel nüfusa oranı yüzde 8 iken, hapishanedeki Müslüman mahkûmların bütün mahkûmlara oranı ise yüzde 20'nin üzerinde. Diğer Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Avusturya'da da hapishaneler Müslüman mahkûmlarla dolu. Bu mahkûmların seccade, Kur'an, namaz takvimi, tesbih, ramazanda iftar ve sahur vakitlerinin hapishane içinde organizasyonu gibi somut ihtiyaçlarının yanı sıra, dinî rehberliğe gereksinimleri var. Avusturya'da Müslüman mahkûmlara yönelik bu dinî rehberliği 45 gönüllü üstlenmiş durumda. Bu 45 kişiden biri de Mehmet Işık. 15 senedir Avusturya'daki hapishanelerde Müslüman mahkûmlara manevi rehberlik yapıyor.

Manevi rehberlik; bir mahkûmu katil, uyuşturucu satıcısı, dolandırıcı ya da gaspçı olarak değil; "insan" olarak görebilmek demek. "Hiçbir mahkuma neden hapiste olduğunu sormam. Kendisi anlatırsa dinlerim. Bu insanlar bir hata ettiler. Hatalarının cezasını da mahkeme verdi. Hapishanede cezalarını çekecekler ve umulur ki ıslah olacaklar." diyen Işık, mahkûmların suçlarını parantez dışına alabilmeyi şöyle anlatıyor: "Eğer ön yargılı olursam, mahkûma faydam dokunmaz. Karşımdakini kendi vicdanımda yargılamaya başlarsam, mahkûm pişmanlık gösterse bile o pişmanlığı görmeyebilirim. O nedenle mahkûmlara o an gördüğüm hâlleriyle davranıyorum."

"Mahkumları suçuna göre ayırırsak, cezaevinde çalışamayız"

Batı Avrupa'ya işgücü göçü sonrasında hapishanedeki Müslüman mahkûmların da sayısı artmış durumda. Bugün birçok ülkede hapishanelerde Müslüman mahkûmları ziyaret eden manevi rehberler var. 13 senedir Belçika hapishanelerinde çalışan Mustafa Yüksel, bir "conseiller Musulman", yani "Müslüman rehber". Yüksel, Belçika Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak Valon Bölgesi'nde Müslüman mahkûmlara manevi rehberlik, danışmanlık ve vaizlik yapıyor. Bunun dışında tahliye edilecek mahkûmlarla dışarıya çıkıp devlet dairelerine gidiyor ya da ölüm döşeğindeki hastaları olan mahkûmlarla hastaneye gidiyor. Bütün bunları yaparken, eşlik ettikleri kişilere karşı temel motivasyonu "kabul kültürü" ne dayalı. Belçika'da 2007 yılından beri hapishane manevi rehberi olarak çalışan Ahmet Yıldız durumu şöyle anlatıyor: "Mahkûmların işlediği suçlar arasında uyuşturucu, hırsızlık, cinayet var. Adam yaralama, dolandırıcılık, vergi kaçakçılığı… Biz mahkumları suçlarına göre ayırırsak, hapishanede çalışamayız. Bir insanın içeriye ne için girdiği bizi ilgilendirmez. Mahkûmun hangi konuda ihtiyacı varsa onu sunarız."

Bugün birçok ülkede hapishanelerde Müslüman mahkûmları ziyaret eden manevi rehberler var.
Bugün birçok ülkede hapishanelerde Müslüman mahkûmları ziyaret eden manevi rehberler var.

"Amacımız mahkumu yargılamak değil"

Cinayet işlemiş bir mahkûm bize itiraf eder, ama bu bilgiyi hiçbir yerde paylaşamayız. Biz mahkûmu dinleyip, empati gösteriyoruz.

Hollanda'da da Belçika'dakine benzer bir sistem söz konusu. 17 milyonluk Hollanda nüfusunun yaklaşık yüzde 7'si Müslüman olmasına karşın Hollanda'daki hapishanelerde mahkûmların yüzde 30'u Müslüman. Hollanda'da Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak hapishanelerde çalışan kadrolu 50 kadar imam var. Hepsinin maaşı Bakanlık tarafından karşılanıyor. Zekeriya Budak, Hollanda Adalet Bakanlığı'na bağlı manevi rehber olarak çalışıyor ve mahkûmlara Arapça, Hollandaca ve Türkçe sohbetler yapıyor. Mahkûmlarla birlikte namaz kılıyor, onların sorularını cevaplıyor. Budak, Hollanda'da ağır hasta mahkûmların sevk edildiği hastanede ve ağır psikiyatri hastalarının tutulduğu cezaevinde çalışıyor. Mahkûmlarla ilişkisini şöyle anlatıyor Budak: "Mahkûmların kendilerini 'mahkûm' değil, 'insan' olarak hissedebildikleri insanlar biziz. Diğer mahkûmlarla, hatta avukatlarıyla paylaşamadıkları her şeyi bizimle paylaşıyorlar. Bizim mahkûmla konuştuğumuz şeyi ikimiz dışında bir tek Allah bilir. Cinayet işlemiş bir mahkûm bize itiraf eder, ama bu bilgiyi hiçbir yerde paylaşamayız. Biz mahkûmu dinleyip, empati gösteriyoruz. Amacımız onu yargılamak değil, onun dinî duygularını ortaya çıkarabilecek bir ortam sağlamak."

Batı Avrupa'da Müslüman mahkûmlara yönelik manevi rehberlik çalışmaları, daha içkin bir soruyu ortaya çıkartıyor: Suç, pişmanlık ve tövbe nedir? "Suçlu", çoğu toplumda bulaşıcı hastalığı olan biri gibi görülür. Suçluyu insan-dışılaştıran toplumlar onu linç etmek, pişman olma imkânı tanımadan onu lime lime etmek istiyor. Bugün suç işleyenin ıslah olmasını değil, yok olmasını isteyen bir dünyada manevi rehberler; her insanın aslında içinde iyi bir öz taşıdığına ve bu öze dönüşün (bazen çok küçük de olsa) ihtimâl dahilinde olduğuna dair inancı canlandırıyorlar. Müslüman manevi rehberler, Batı Avrupa'da azınlık toplumun "mahpusa" düşen ve herkesin yüz çevirdiği cüzzamlılarına el uzatıyorlar. Böylece post-modern dünyaya yeni bir soru bırakıyorlar: Suçlunun yok olmasını mı, yoksa ıslah olmasını mı istiyoruz? İlki için linç dürtüsüne teslim olmak yeterken, ikincisi için bir katilin karşısına oturup, onu "insan" olarak görmeyi başarabilmek gerekiyor. Muharrem Keskin'in karşısında oturan mahkûm sorusunu yineliyor: "Söyle bana hoca, şimdi ben cehennemlik miyim? Allah beni affeder mi?" Keskin'in bu soruya verdiği yanıt açık: "Allah senin üstünü çizmiş olsaydı, seninle beni burada buluşturup, tövbe hakkında konuşturur muydu?"

(Bu yazıda, perspektif.eu'da yayımlanan "Müslüman Mahkûmlar" serisindeki röportajlardan faydalanılmıştır.)