Tampon hareketlerle

Başına hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şeyle sınanmadı. Allah onu, özenti cehenneminde terk etmişti.
Başına hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şeyle sınanmadı. Allah onu, özenti cehenneminde terk etmişti.

Başına hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şeyle sınanmadı. Hiçbir şey hatırlatılmadı. Allah onu, özenti cehenneminde terk etmişti. Anahtarı cebinde, yandı durdu senelerce.

Arabayı çalıştırdı.

Basmayan marşa canı sıkıldı.

Bir daha çevirdi anahtarı. "Millet nelere biniyor, bizim bindiğimiz şeye bak!" dedi. Üçüncü denemede çalıştı araba. "Off, yine milletin çocuğunun kahrını çek gün boyu, millet neler yapıyor bizim yaptığımız işe bak!" dedi.

  • Okula girdi. Kimseye selam vermeden stres ve mutsuzlukla sınıfa girdi. Hiçbir öğrenciyle göz göze gelmeden masasına oturdu. Kafasını kaldırmadan yoklamayı aldı ve olabilecek en asık yüzle ders anlatmaya başladı.

İş bitti. Eve döndüğünde yemek pişmiş, çamaşırları yıkanmıştı. Annesini çamaşırları asarken gördü. “Ya bin kere söyledim, bu kazak elde yıkanacak! Marka bu!” diye annesine çıkıştı. Cevabı dinlemeden odasına girip, kapıyı sertçe çarptı. “Millet hizmetçilerle yaşıyor, bizim hayatımıza bak!” dedi. Bilgisayarını açtı. Youtube’a girdi. Sabah 7’ye dek bu dünyadan çıkış yaptı böylece.

Duygu’nun “Lüx Çantalarım” videosunu izledi. Aşkım’ın “Markalardan Gelenler” videosunu izledi. Danla’nın İtalya gezisi videosunu izledi. Ece’nin Amerika “vlog” unu izledi. Marka işbirlikleriyle Avrupa’ya giden “youtuber”ların vloglarını sırayla izledi. Gece 3 gibi mecburen uyudu.

Sabah yine 4 saatlik uykuyla uyandı.

“Öff!

Ben uyumak istiyorum. Sabahın köründe ne işim var okulda. Millet istediği saatte kalkıyor, biz anca köle gibi sabahın köründe kalk, yola düş!” diye söylene söylene banyoya geçti. Ayşe’nin önerisiyle aldığı far paletine elini atmaya zamanı olmadı. Merve’nin “mutlaka denemelisiniz” dediği kahve çekirdeklerini öğütmeye de. Cansu’ya hediye gelen ve bulmak için çok uğraştığı kupayla bu sabah da bir şey içemedi. Üstüne ne bulduysa geçirip, kapıda buldu kendini. Damla’da görüp aldığı, 700 liralık spor ayakkabılarına baktı. “Sanki okulda kim anlayacak bunların değerini.” diye omzunu silkti, eski botlarını giyip gitti.

Instagram yıkılıyor. Tabi senin hesabın olmadığından. Görmüyorsun. Beni de görmüyor sanıyorsun.
Instagram yıkılıyor. Tabi senin hesabın olmadığından. Görmüyorsun. Beni de görmüyor sanıyorsun.

“Buluşalım mı?” dedi Mustafa. “Buluşalım buluşmasına da. Tek gül getiriyorsun be Mustafa. Bundan daha yıkık bir hareket olabilir mi? Varoş varoş şiirler… Millet ne aşklar yaşıyor. Kapaklı kutular var. Tek örnek gül dizili içlerine. ‘Bunu almayan kaç kişi kaldık’ dedim Twitter’da. Onu bile görmedin. Instagram yıkılıyor. Tabi senin hesabın olmadığından. Görmüyorsun. Beni de görmüyor sanıyorsun.”

Tenefüs arasında tuvalete gitmesi gerekti. Tamam öğrenci tuvaletinden iyiydi de. “Millet ne tuvaletlere s.çıyor, benim gittiğim yere bak!” diye düşündü, işini görürken.

Tek gül getiriyorsun be Mustafa. Bundan daha yıkık bir hareket olabilir mi? Varoş varoş şiirler…

Derken arabasıyla büyük bir kaza yaptı ve yatalak kaldı. O zaman sahip olduklarının kıymetini anladı… Gibi bir son çok rahatlatıcı olurdu belki. Ama öyle olmadı.

Eve döndüğünde kapıda bir ambulans gördü. Annesini kaybetmişti. O gün anladı sahip olduklarının değerini… Gibi bir son da katarsis yaratabilirdi. Ama öyle de olmadı.

Başına hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şeyle sınanmadı. Hiçbir şey hatırlatılmadı.

Allah onu, özenti cehenneminde terk etmişti. Anahtarı cebinde, yandı durdu senelerce.