Yengeçler ve sonu görünmeyen arka sokaklar: Tanzanya yol notları

Tanzanya yol notları
Tanzanya yol notları

Hikâyemizin geçeceği Ngorongoro bölgesinde hareket etmek çokmaliyetliydi. Cuma saatinden geceye kadar saatlerce tartıştık, istişareettik. Sonunda ise Serengeti ve Ngorongoro hikâyesini şimdilik iptal edipZanzibar’a geçmeye karar verdik. Safari turizmini ve Masailer’in eşyamuamelesi görmesini eleştirmek için gelmiş ancak zaman kısıtlı vehikâye riskli olduğu için vazgeçmiştik.

09 Şubat Perşembe günü saat 19:00’da İstanbul’dan Kilimanjaro’ya THY ile uçtuk. Gece 2 gibi Kilimanjaro’daydık. Rehberliğimizi yapacak olan Hasan abi ve birkaç kişi bizi karşıladı.

Hasan abi bizi karşılamak için Zanzibar’dan gelmiş ve bu yolculuk kara yoluyla 19 saat sürmüştü. Bir saatten fazla yol giderek Arusha merkeze vardık ve Mercury isimli otelde oda tuttuk. Kişi başı günlüğü 17 dolara geldi.

Ertesi gün kahvaltı yaptıktan sonra cuma namazını kılmak için camiye gittik ve namazdan sonra mescitte hikâye için plan yapmaya başladık. Ve gördük ki işimiz zor. Hikâyelerini anlatmak istediğimiz Masailer bu işi ticarete dökmüşlerdi. Hikâyemizin geçeceği Ngorongoro bölgesinde hareket etmek çok maliyetliydi. Cuma saatinden geceye kadar saatlerce tartıştık, istişare ettik. Sonunda ise Serengeti ve Ngorongoro hikâyesini şimdilik iptal edip Zanzibar’a geçmeye karar verdik. Safari turizmini ve Masailer’in eşya muamelesi görmesini eleştirmek için gelmiş ancak zaman kısıtlı ve hikâye riskli olduğu için vazgeçmiştik. (Daha sonra soranlara “kapitalizmi eleştirmeye gittik ama paramız kapitalizmi eleştirmeye yetmedi” diyecektim...)

Havalimanından 1 saatlik yolculuk yaparak Jambiani bölgesinde bir bungalov hostele geldik. Beş kişi günlük toplam 70 dolara iki oda tuttuk. Hostel ucuz olmasına rağmen yemekler biraz pahalıydı.


Cumartesi günü Arusha havalimanından Zanzibar’a biletlerimizi aldık. Tanzanyalılara 140 dolar olan bilet bizler için 180 dolardı. İki pervaneli, 12 sıra koltuklu, yaklaşık 50 kişilik küçük bir uçakla yolculuk yaptık. 15:30 gibi Zanzibar’a ulaştık.

Havalimanından 1 saatlik yolculuk yaparak Jambiani bölgesinde bir bungalov hostele geldik. Beş kişi günlük toplam 70 dolara iki oda tuttuk. Hostel ucuz olmasına rağmen yemekler biraz pahalıydı. Yemekten sonra civar köyü gezdik. İlgimizi çeken insanlarla konuştuk. Gece denize girdik ve sahilde yalınayak uzunca yürüyüp uyuduk. “Aile Olmak” belgeselinin beş ve altıncı bölümlerinin ön araştırması için geldiğimiz Tanzanya’da ilk iki günümüz hızlıca geçti.

***

12 Şubat Pazar günü sabah 6 gibi uyandım. Hava serin. Bugün planımız yoksul bir bölgeyi ziyaret edip hikâye aramak. Şu an saat 08:30 ve birazdan kahvaltı yapıp yola çıkacağız.

İki saatlik bir yolculuk sonunda Matemwe’ye ulaştık. Adanın en yoksul yerlerinden biriydi. Bir ara yol üzerinde durduk. Çocukların ellerinde yanmış bir şey gördüm. Daha sonra bunun yanmış hayvan derisi olduğunu anladım. Derileri ateşte yakıyor kararan yerleri bıçakla kazıyor ve kopartıp kopartıp çiğniyorlardı. Yanmış deri çocukların çereziydi. Evlerinin önüne oturmuş kum midye atıştıran bir aile gördüm. Hasan abi bir kaç tane midyeyi alıp iştahla ağzına atınca ben de yemek istedim. Biraz tereddütten sonra yedim. Ya çok az haşlanmış veya çiğ durumdaydı. Tadı hoşuma gitmedi, kızartılmış olsaydı güzel olurdu.

İlginç, rengârenk balıklar gördük. İki tane büyük okyanus balığı satın aldık.
İlginç, rengârenk balıklar gördük. İki tane büyük okyanus balığı satın aldık.

Balıkçıların yoğun olduğu bir sahile gittik. Yarım düzine ahtapotu kumlarda döven bir adam gördüm. Etinin yumuşaması için kumlara vuruyor ve ovuyordu. Başka bir adam ise aynı işlemi ahtapotları sopayla döverek yapıyordu. İlginç, rengârenk balıklar gördük. İki tane büyük okyanus balığı satın aldık. Adam yeni almış evine götürüyordu. 15 bin şiling istedi, 20 bin verip aldık. Otele döndüğümüzde aşçıya pişirmesi için verdim ve nasıl pişireceğini tarif ettim. Pişirmek için 10 bin şiling istedi. Böylelikle önceki gün 100 bin şiling tutan aynı türden yemeğimizi 30 bin şilinge halletmiştim. Balıkların kılçıkları mavi renkteydi. Yemekten sonra denize girdik. Su sıcaktı. Saat 23:00’te uyudum.

***

  • 13 Şubat Pazartesi günü Nungwi bölgesine gittik. Zanzibar›ın en turistik yerlerinden biriydi. Drone uçurup etrafı inceledik. Hilton ve diğer lüks oteller vardı. Deniz ise bir buçuk kilometre kadar çekilmişti. Otellerin lüksüyle hemen dibindeki yaşamın zorluğu arasında tezatı göstermeye çalıştığımız için bölgenin içlerine girdik.

Lüks otellerin arka sokaklarında berbat durumdaki evlerin arasında dolaştık. Muhsin adında bir şifacıyla karşılaştık. Baharatlarla ilaç yapıyor aktar dükkânında bunları satıyordu. Aynı zamanda da hastalarına okuyup üflüyordu. Bir yandan bunlarla uğraşırken bir yandan da medresede öğrenci okutup imamlık yapıyordu. Evinde oturup muhabbet ettik ve nasıl yaşadığını sorduk. Sonra dükkânına gittik. Dükkânda günlük sakızı görünce çok şaşırdım. Bize kekik suyu ikram etti, içtik.

Nungwi’den bir saat kadar geri dönüp Mkokotoni’de tekne bekledik. Niyetimiz Tumbatu adasına gitmekti. Tekne beklerken mescitte abdest alıp namaz kıldık. Balıkçıların denizden tutup taşıdığı büyük balıkları gördüm. Teknemizin geldiği haberi nihayet geldi. Sular çekilmişti, beş yüz metre kadar yürüyüp tekneye ulaştık. Tekneyle yarım saat yol gidip Tumbatu adasına vardık. Gördüğümüz diğer bölgelerden farklıydı. Kahverengi bir tonu ve otantik bir havası vardı. Daha izole ve yoksul bir hayat olduğu anlaşılıyordu. Yük teknelerinden un, pirinç ve meyve indirildiğini gördüm.

Adada birkaç eve uğradık ve bir medrese gördük. Medresenin tek odası olduğu için kızlar içeride erkek çocuklar ise sokakta ders çalışıyordu.

***

14 Şubat Salı günü Kizimkazi bölgesine gidecektik. Önce Jambiani’deki okula uğrayıp müdürüyle görüştük. Sınıflara girip çocuklara sorular sorduk. İki çocukla ise uzun uzun konuştuk. Bir tanesi odun toplayıp satıyor, kazandığı parayı günün birinde ev yaptırmak için biriktiriyordu. Bu çocuğun hikâyesine odaklandık.

Okuldan ayrılıp Kizimkazi’ye doğru yola çıktık. Bir bakkalda durup içecek bir şeyler aldık. Kizimkazi bölgesine vardığımızda buranın turistlerin yunus balıklarıyla yüzmeye geldikleri yer olduğunu anladım. Onlara biraz küfür ettim. Bölgenin kızıl bir toprağı vardı ve sokakların yapısı çok daha farklıydı. İnsanları rahat ve keyifliydi. Evler ormanın içindeydi ve devasa büyüklükte ağaçlar vardı. En çok sevdiğimiz yerlerden biri olmuştu. Buradan bir hikâye bulmak istiyorduk. Onlarca insanla konuştuk, uzunca çalıştık ama istediğimizi bir türlü bulamadık. Hasan hoca da gitmek için acele edince elimiz boş döndük.

Hostelden geç çıkıp erken dönmüştük. Biz de hikâyeyi tartışmak için sahil boyunca yürüyüşe çıktık. Bir saatten fazla yürüyüp elimizdeki malzemeleri değerlendirdik ve Uzi adası hakkında uzunca konuştuk. Perşembe günü Uzi’ye gidecektik ve oradan ümidimiz çok yüksekti. Koyun sonuna kadar yürümüştük. Ay ışığı her yeri aydınlatmıştı. Kumsalda çıplak ayaklarla yürümek hoşuma gidiyor ve ayaklarıma iyi geliyordu. Odamıza döndük ve uyuduk.

***

  • 15 Şubat Çarşamba gününe yağmurla uyandık. Her sabah yaptığımız kahvaltıyı yaptık. Meyve, krep ve yumurta yedik. Rehberimiz Hasan abi geldi ve Nungwi’ye doğru tekrar yola çıktık.

Muhsin hocanın talebeleri arasında bir balıkçı bulup Muhsin hocayla balıkçının hikâyesini birleştirmek istiyorduk. Medresede oturup biraz muhabbet ettikten sonra Muhsin hocanın kardeşinin balıkçılık yaptığını ve 25 yaşında olduğunu öğrendik. Adı Cuma’ydı. Onun hakkında bilgiler aldık. Öğlen namazından sonra Cuma geldi. Takkeli, sakallı, temiz yüzlü bir çocuktu. Hem medresede çocuklara eğitim veriyor hem de geçimini sağlamak için balıkçılık yapıyordu. Aradığımız karakteri bulmuştuk. Neler yaptığını ve nasıl yaşadığını öğrenmiştik. İki gün sonra sabah erkenden buluşmaya karar verdik. Teknesine binecek ve onunla balığa çıkacağız. Balığa çıktığında yanında ekip arkadaşları olacak. Öğrendiğimize göre tekne sahibi işletmeler balığa çıkan balıkçılara getirdikleri balık oranına göre ödeme yapıyorlar. Haliyle Cuma ve arkadaşları da aynı şekilde başkasının işinde çalışıyordu. Kendi teknelerini alacak paraları hiç bir zaman olmamıştı. Hilton otelinin hemen dibinde fakir bir balıkçı kulübesi vardı, oradan hazırlanıp yola çıkıyorlardı. Evleri ise lüks otellerin hemen dibindeydi. Tezat çok netti ve mesajımızı iletebilmemiz için yeterli atmosfer vardı. Tanzanya’daki altıncı günümüzde kayda değer bir karakter ve hikâye bulmuştuk. Çok sevindik. Akşam hostelimize döndüğümüzde çok yorulmuştuk, hemen denize girdik. Ilık denize girmek günün bütün yorgunluğunu alıyordu. Akşam yemeğini ancak 9'dan sonra yiyebildik: patates ve salata. Ben biraz yürümek ve hikâye üzerine çalışmak istedim, Emre yorgun olduğunu söyledi. Çalışmadık. Gece yarısı olmadan herkes uyudu.

Öğrendiğimize göre tekne sahibi işletmeler balığa çıkan balıkçılara getirdikleri balık oranına göre ödeme yapıyorlar.
Öğrendiğimize göre tekne sahibi işletmeler balığa çıkan balıkçılara getirdikleri balık oranına göre ödeme yapıyorlar.

16 Şubat Perşembe günü Uzi’ye doğru yola çıktık. Uzi bir küçük ada ve Zanzibar adasıyla kara bağlantısı var. Ancak sular yükseldiği zaman bu bağlantı kopuyor. Normalde araçlarla ve yürüyerek gidilebilirken sular yükseldiğinde gitme imkânı tükeniyor. Uzi adasının bağlantı noktasına gittiğimizde her şey normal gözüküyordu. Ormanlık bir alan ve ağaçların ortasından adaya giden ince uzun bir yol. Ama hiç göründüğü gibi bir yer değildi. Zamanı geldiğinde sular aniden yükseliyor, bütün ormanlık alan sular altında kalıyor ve söylediklerine göre bazıları iki üç metreyi bulan ağaçlar görünmez hale geliyordu. Rehberimiz Hasan abi adaya giden yola girmek istemiyor, korkuyordu. Daha önce suların bastığını ve zor kurtulduklarını anlattı. Ama insanlar ve arabalar yolda seyahat ediyor, görünürde problem gözükmüyordu. Belki toplamda dört kilometrelik yoldu. Ben yola doğru yürüdüm ve diğer arkadaşlar da geldi. Yolun kenarlarında ağaçların altında delikler olduğunu fark ettim. Sonra yerlerde hareket eden yüzlerce yengeç olduğunu gördüm. Çok şaşırmış ve irkilmiştik. Kimisi bozuk para kadar küçük kimisi futbol topu kadar büyük kırmızı yengeçler etrafta dolaşıyordu. Biz kendilerine yaklaştığımızda ise hemen deliklerine giriyorlardı. Burada belki yüz binlerce yengeç yaşıyordu.

Ormanın içlerine gitmeye başladık. Gittikçe bastığımız yerin ıslaklığı artıyor ve ortam korkutucu bir hal almaya başlıyordu. Suların aniden boyumuz kadar yükseleceğini bilerek ormanın içinde yürümek çok ürkütücüydü. Ağaçların arasında bir tekne gördük. Zaten ormanın ortasında tekneyi ancak böyle bir yerde görebilirdik.

Ümidimiz Uzi’de yaşayıp ana adaya okumaya giden bir çocuğu bulmaktı.
Ümidimiz Uzi’de yaşayıp ana adaya okumaya giden bir çocuğu bulmaktı.

Daha fazla ilerlemedik ve tedirginlikle geri döndük. Suyun ne zaman yükseleceği belli değildi. Sorduğumuzda yerliler bugün mutlaka yükseleceğini ama zamanını bilmediklerini söylediler. Bence suyun yükselme emarelerini biliyor ve ona göre hareket ediyorlardı. Tavırları bunu gösteriyordu. Suyun yükseldiği durumlarda yüzerek geçildiğini anlattılar. Üstelik şimdi görünen taşlık yolu su yükseldiğinde bulmak ve görmek mümkün olmuyormuş. Bölge çok ilgimizi çekti. Kendinden yeterli gerilimi vardı. Ümidimiz Uzi’de yaşayıp ana adaya okumaya giden bir çocuğu bulmaktı. Ama Hasan abi eğer gidersek geri dönemeyebiliriz, yarınki işiniz aksar diyerek bizi durdurdu. İki gün sonra tekrar gelip bu sefer o yoldan Uzi’ye kadar yürüyecektik. Plan böleydi. Bölgeden ayrılıp Nungwi’ye doğru yola çıktık. Ertesi sabah balıkçılarla denize açılacağımızdan dolayı geceyi Nungwi’de geçirmek en mantıklı yoldu. Nungwi’ye gidip kalacak yer baktık. Beş kişinin kalabileceği bir odayı 40 dolara tuttuk.

Akşam olduğunda Emre’ye sahilde biraz oturduktan sonra arka sokaklara doğru yürümeye başladık. Nungwi’de halkın yaşadığı yerleri gündüz görmüştüm ama gecesi bambaşkaydı. Çok az ışık olmasına rağmen sokaklar hareketliydi. Birkaç fırının önünden geçtik. Ekmekler fırından daha yeni çıkmış ve etrafı güzel kokular sarmıştı. Bir odanın içinde bizim evlerde kullandığımız fırınlar gibi veya daha eski türden iki ya da üç fırın var. Küçük tepsilerle hazırlanan ekmek çörek hamurları bu fırınlarda pişiriliyor. Daha sonra bakkallar ve elbise satan yerler gördük. Sokaklara girerken ister istemez tedirgin oluyorduk. Çünkü ışıksızlıktan çoğunun sonu gözükmüyordu. Sokağın sonu var mı yok mu belli değildi. Üstelik bugün ay ışığı da yoktu. Biz yürüdükçe çocuklar ve insanlar selam veriyor, gece vakti o sokaklarda ne yaptığımıza anlam veremiyor, kaybolduğumuzu zannediyorlardı. Elbette etrafta hiç turist yoktu. Onlar çitlerle ayrılmış sahil tarafında, otel ve kulüplerde eğlenmenin derdindeydi. Halkla turistlerin yaşadığı dünya arasına hem fiziksel hem psikolojik bir set çekilmişti.

Nungwi’nin arka sokaklarını gece gezmek, bu yolculukta yaşadığım en güzel anlardı. Ne tarihi eserler, ne de olağanüstü manzaralar... En sıradan arka sokakları gezmek ve insanların hayatlarına şahit olmak, beni bu dünyada heyecanlandıran nadir şeylerden biriydi. Yürürken kalbim hızla çarpmaya başladı. Kaybolana kadar yürüdük. Karanlıkta hislerimizi kullanarak geri döndük. (Devam edecek…)