Yol hikayeleri: Filipinler (1): Pirinç tarlalarındanDubai’nin gökdelenlerine

Filipinler
Filipinler

Filipinler’deki aile yapısı anlamakta zorlanacağımız farklılıklara sahip. En ilginç olanı iseresmi olarak boşanmanın yasak oluşu. Ancak uzun prosedürler ve yüklü masraflar sonucudoktordan alınan “evliliği sürdüremez” raporundan sonra evliliğin iptali gündeme gelebiliyor.Boşanamayan çiftler yine de ayrı yaşamayı seçebilirler, ancak evlilikleri devam ettiği içinbaşkasıyla evlenemezler.

En sonunda, merak ettiğim soruyu sordum: “Ağlıyor musun hiç?” Evet, diye yanıt verdi: “Annemi özlediğimde”. Not defterimi kapattım ve odasına girdik. Odası dediğim, bir yatak sığacak kadar küçük, tahta bir kulübe.

Kulübenin tahta penceresi açılınca oda aydınlandı. Duvarda, evinden çok uzakta yaşayan o kadının fotoğrafları vardı. Eski yatağa oturup pirinç tarlalarını gören pencereden manzarayı seyrettim. Tarlada çalışan kadın ve erkekler, devasa yeşilliğin içindeki küçük karaltılar eğilip doğruluyor, şemsiye şeklindeki hasır şapkaları bir görünüp bir kayboluyordu. İki bin yıllık tarlalar katlar halinde dağın tepelerine uzanıyor, manzarayı görmeye gelen turist kafileler nadiren seçiliyordu.

Yine evden çok uzakta, bir hikâyenin peşindeydim. Yolculuğumuz gün boyu sürmüş, Filipinler’in başkentinden Banaue pirinç teraslarına gelmiştik. Pirinç terasları her yıl binlerce turist ağırlıyor ancak ziyaretçilerin büyük çoğunluğu manzarayı seyredip rahat otellerde konakladıktan sonra burayı terk ediyordu.

Nüfusunun 12 milyonu yurtdışında çalışan Filipinler, yurtdışına işçi gönderen ülkelerin başında geliyor. Bensen’in durumunda olan, annesinden veya babasından ayrı yaşayan milyonlarca çocuk var.

Terasları inşa eden, iki bin yıldır ayakta kalmasını sağlayan, bu toprakların yoksul insanları kimsenin umurunda değildi. Üstelik köylülerin hayatta kalmak için bölge şartlarına göre inşa ettiği, tek geçim kaynaklarını oluşturan tarlaların turistlerin seyir terasına dönüşmesi can sıkıcıydı. Banaue ve Batad’a ulaştığımızda ilk fark ettiğimiz şeyler bunlardı. Biz de belgeselin hikâyesini bunun üzerine kurmaya karar verdik. Ancak altı yaşındaki Bensen’le konuşurken Filipinler’de sıklıkla rastlanan bir problemle yeniden karşılaştık. Bensen bir yaşını doldurduğunda annesi Dubai’ye çalışmaya gitmişti. Babaannesinin kucağında büyümüş, babasıyla uykuya dalmıştı. Sabahları babasının yaptığı yemeği yedikten sonra terasların tepesindeki okuluna gidiyor, okuldan döndükten sonra da eve su taşıyordu. Ayda bir kere annesini telefonla arayıp konuşuyor, ancak böyle hasret gideriyordu. Bulundukları bölgede telefon çekmediği için her ay uzun bir yürüyüş yapmak zorundaydı. Yıllardır annesini görmemişti. Tüm bunlara katlanmalarının sebebi ise annesinin iki ayda bir gönderdiği paraydı.

Pirinç terasları her yıl binlerce turist ağırlıyor
Pirinç terasları her yıl binlerce turist ağırlıyor

Nüfusunun 12 milyonu yurtdışında çalışan Filipinler, yurtdışına işçi gönderen ülkelerin başında geliyor. Bensen’in durumunda olan, annesinden veya babasından ayrı yaşayan milyonlarca çocuk var. Bakıma muhtaç durumdaki çocukların sorumluluğunu evde kalan üstleniyor. Ebeveynlerden her ikisi konuk işçi olarak çalışmaya gittiyse akrabalar devreye giriyor. Konuştuğum insanlar ortaya çıkan bu durumda bir gariplik olmadığını düşünüyor. Daha iyi eğitim, daha iyi barınma, daha iyi beslenme ve saydıkları onlarca sebepleri var. Çoğunun dayatıldığına inandığım bu ihtiyaçlar tek motivasyon kaynakları değil. Filipinler’de yurt dışına çalışmaya gidenlere ‘bagong bayani’ deniyor, yani: yeni kahramanlar. Başkent Manila’da yurtdışına çıkacaklar için özel eğitim ofisleri var. Otelde çalışacaklar için yatak yapmanın püf noktaları, çocuk bakıcıları için bebek bakımının incelikleri öğretiliyor. Hizmetçi olarak görev yapacak kadınlar önce eğitime sonrasında ise zorlu bir sınava tabi tutuluyor. Dışarıdan içeriye döviz akışını sağlayan bu devasa düzenin devlet tarafından neden desteklendiğini anlamak zor değil.

  • Özellikle Körfez ülkelerinde Filipinli hizmetçiye rağbet edilmesinin sebeplerinden biri de devlet destekli bu eğitim sistemi. Öğretmen ve hemşirelerin bile mesleklerini bırakıp yabancı ülkelerde hizmetçilik yapmalarını sağlayan bu düzen en çok aileyi hırpalıyor ve acısını çocuklar çekiyor.

Nüfusu az, petrol zengini üç ülke, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kendi nüfuslarından daha çok yabancı çalışana sahip. 2,7 milyon nüfusa sahip Kuveyt’in %61’i, 1,5 milyonluk Katar’ın %89’u yabancı işçilerden oluşuyor. BAE’de 8 milyon kişi yaşıyor, bunların 7 milyondan fazlası yabancı işçiler. Ve bu ülkelere çalışmak için gelen yabancılara ‘konuk işçi’ ismi veriliyor. Kasiyerlikten garsonluğa bütün işleri konuk işçiler yapıyor. Ahmet’in babası da daha önce Dubai’de çalışmış. Neden siz değil de eşiniz yurtdışında çalışıyor soruma “o lise mezunu, iş bulması daha kolay ve daha çok para kazanabilir” diye yanıt veriyor. Bu durumun ne zaman sonlanacağına dair fikri yok, eşi belki uzun yıllar daha Dubai’de çalışabilir. Ancak yine de bundan rahatsız olduğunu söylemek mümkün değil.

Yolculuğumuz gün boyu sürmüş, Filipinler’in başkentinden Banaue pirinç teraslarına gelmiştik.
Yolculuğumuz gün boyu sürmüş, Filipinler’in başkentinden Banaue pirinç teraslarına gelmiştik.

Filipinler’deki aile yapısı anlamakta zorlanacağımız farklılıklara sahip. En ilginç olanı ise resmi olarak boşanmanın yasak oluşu. Ancak uzun prosedürler ve yüklü masrafl ar sonucu doktordan alınan “evliliği sürdüremez” raporundan sonra evliliğin iptali gündeme gelebiliyor. Boşanamayan çiftler yine de ayrı yaşamayı seçebilirler, ancak evlilikleri devam ettiği için başkasıyla evlenemezler. Karmaşık ve zayıf bağlılığa sahip aile yapısının temelinde bu zoraki birliktelik var. Bunları kavrayana kadar insanların eşlerine ve ailelerine olan bağlılıklarındaki problemin ahlaki bir çöküş olduğunu varsayıyor, eşlerin neden bu kadar vurdumduymaz olduğunu anlayamıyorduk.

Onlarca soru ve notlarla günü tamamladık. Bölgede bir gün kaldıktan sonra akşam saatlerinde dönüşe geçtik. Ancak sabahın ilk saatlerinde başkente varabildik. Başkent Manila bıraktığımız gibiydi. Fuhuş yuvasına dönmüş cadde ve sokakların arasından geçtik. İş fazlasıyla abartılmış, kadınların vesikalık fotoğrafl arı kartlar halinde kapılardaki panolara asılmış ve hepsine birer numara verilmişti. İnsanı pazarlamanın en dip noktasını da görmüştük.

Daha sonra eşcinselliğin çok yaygın olduğunu fark etmiş, neredeyse her ortamda rastlamış ve toplum tarafından kınanılmadığına şahit olmuştuk. Şimdilik yolun başındaydık. Önümüzde daha uzun yolculuklar vardı. Müslümanların yaşadığı Mindanao adasına uçacak, Zamboanga’ya uğrayacak, bizim için çok tehlikeli bir yer olan Tawi Tawi adasına gidecek ve on gün boyunca su üstünde yaşayan insanların hikâyelerinin peşine düşecektik. Gün aydınlanırken havalimanındaydık. İki günde 25 saat karayolu yaptığımızdan uykusuz ve yorgunduk. Uyuklayarak başka bir adaya, Mindanao’ya gittik.