Zenci Musa ve Türkish Delight

Zenci Musa
Zenci Musa

Zenci Musa, o büyük maceraya atılmadan önce Kahire’de bir lokumcu dükkânında çırak-tezgâhtar olarak çalışmaktadır. Mısır’ın o yıllarda Osmanlı’ya bağlı bir eyalet olmasına ve bir Osmanlı Hidivi (Baş vezir) tarafından yönetilmesine karşın her şey kâğıt üzerindedir. Fiili işgal altındaki ülkede, İngiliz hakimiyeti en ağır şekilde hissedilmektedir.

Sahne- Kahire'de dükkan - Musa, İngiliz askerler (İç /Gün)

İlerleyen yıllarda Teşkilât-ı Mahsûsa’nın en has adamlarından biri olarak diyar diyar gezip vatanı için aşkla çarpışacak olan Zenci Musa, o büyük maceraya atılmadan önce Kahire’de bir lokumcu dükkânında çırak-tezgâhtar olarak çalışmaktadır.

Sudanlı Zenci Musa
Sudanlı Zenci Musa

Mısır’ın o yıllarda Osmanlı’ya bağlı bir eyalet olmasına ve bir Osmanlı Hidivi (Baş vezir) tarafından yönetilmesine karşın her şey kâğıt üzerindedir. Fiili işgal altındaki ülkede, İngiliz hakimiyeti en ağır şekilde hissedilmektedir. Musa’nın çalıştığı dükkân, İstanbul merkezli uluslararası bir mağazadır. Sahibi Türk’tür ve Musa burada çok sevilir. Çalışkan, dürüst ve fedakârdır. (Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın aradığı üç temel özellik.)

İçeride Arap ve Türk müşterilerin de olduğu bir sırada, dükkânın tam önünde bir askeri jeep durur, sertçe park eder, içinden iki subay ve üç asker iner. Bir asker jeep başında tüfeğiyle nöbet pozisyonu alır hemen, diğerleri dükkâna doğru yönelir. Subaylar önde, askerler arkada, müşterileri yararakittirerek saygısız bir şekilde içeriye girerler. Musa bu esnada dükkânın en uç kısmında tepsileri diziyordur. Önündeki insanlara aldırış etmeden, sıra beklemeden, araya İngilizce kelimeler katarak konuştuğu kırık Türkçesiyle kaba bir şekilde doğrudan lafa girer İngiliz subayı;

Baş tezgâhtar duyduğu sesler üzerine tepsi çıkarmak için indiği depodan (dükkânın iç kısmına açılan kapıyı iterek) çıkar ve karşısında üniformalı askerleri görür, şaşkındır, o anda dükkânın köşesinde tepsi dizen Musa’yla göz göze gelirler.


Subay 1

-Hey, fazla vaktimiz yok, garnizona gideceğiz, hemen oradan 10 kg lokum hazırla bize. General bekliyor. Misafirleri var.

Tezgâhın başında duran genç Arap çalışan, korkudan donup kalmış bir vaziyette bekler, namlusuna sıkı sıkıya sarılmış askerlerden çekinmiştir. Baş tezgâhtar duyduğu sesler üzerine tepsi çıkarmak için indiği depodan (dükkânın iç kısmına açılan kapıyı iterek) çıkar ve karşısında üniformalı askerleri görür, şaşkındır, o anda dükkânın köşesinde tepsi dizen Musa’yla göz göze gelirler. Pek nazik olmayan ama bela çıksın da istemeyen bir üslupla askerlere sorar;

Baş tezgahtar

-Buyurun, ne istiyorsunuz beyler?

Subay 2

-Lokum istiyoruz, her birinize ayrı ayrı mı söyleyeceğiz. (Heceleyerek ve dalga geçerek söyler bu kez.) Lok-um isti-yoruz he-men! Törkiş Delayt!

Bu arada baş tezgâhtar sessiz ve sinirli bir hâlde lokum tepsisinin başına geçerek lokumları hazırlamaya koyulur, sakince söylenir;

Baş tezgahtar

-Zıkkımın kökünü yiyin.

Subay 1

-Törkiş Delayt! Hadi! Hadi! (Ağzını yayarak ve sesini değiştirerek söyler, diğer askerler de güler.)

Bu sırada içerde sıra bekleyen az sayıdaki müşteri de elleri silahlı üniformalı askerlerin tavırlarından korkarak dükkândan ayrılır. Baş tezgâhtar, paketi hazırlar, isteksiz bir şekilde İngilizlere uzatır ve para ödemelerini bekler, İngiliz subaylar “ne parası” der gibi baş tezgâhtara bakar.

Baş tezgahtar

-Kimseye bedava verecek malımız yok bizim efendiler!

Subay 2

  • -Belli ki bugün de unutkanlığınız üstünde ama yine de hatırlatayım size, belki kalın kafanıza girer de bir daha unutmazsınız. Mısır’ın sahibi İngiltere’dir. E tabi içindeki lokumların da. (sırıtır). Ayrıca General’in size çok selamı var. Nasıl diyorsunuz siz; haydi hayirli işler.

Bu sözlerden sonra ağır adımlarla, subaylar önde askerler arkada kapıya doğru yönelirler. Tam çıkmak üzerelerken Musa öne atılır. Arkalarından duyacakları şekilde yüksek sesle konuşur.

Zenci Musa

-Siz de pek unutkansınız ama, burası İngiliz sömürgesi değil, Osmanlı mülkü, bu mülkün emiri de Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’dır!

(İngiliz askerleri kapıdan geri dönerler. Zenci Musa devam eder.)

İçerde sıra bekleyen az sayıdaki müşteri de elleri silahlı üniformalı askerlerin tavırlarından korkarak dükkândan ayrılır.
İçerde sıra bekleyen az sayıdaki müşteri de elleri silahlı üniformalı askerlerin tavırlarından korkarak dükkândan ayrılır.

-Siz de generalinize selam söyleyin. Türk’ün süngüsü gibi lokumu da unutkanlığa iyi gelir.

Etraf bu sözlerle bir anda buz kesmiştir. Askerler silahlarına doğru hamle yapmaya hazırlanırlarken geri dönen Subay 1 onlara “sakin olun” işareti yapar, ortam gerilir. Baş tezgâhtar Musa’ya “yapma, boş ver, uzatma” anlamında bir bakış fırlatır. Subay 1, Zenci Musa’yla muhatap dahi olmadan baş tezgâhtara dönerek;

Subay 1

-Bana bakın! Çalışanlarınızın diline sahip çıksanız iyi olur, yoksa bi’ dahaki sefere dinamit lokumu çiğnemeyi öğretmek zorunda kalırım hepinize. Anladınız mı he-pi-ni-ze! (İşaret parmağıyla tehdit ederek) Anladınız mı beni! (bağırarak)

İngilizler sinirli bir şekilde dışarıya çıkarlarken, o sırada her şeyden habersiz bir şekilde çocuğuyla dükkâna gelen bir kadına çarparlar, çocuk yere düşer, ağlamaya başlar, İngilizler hiç umursamazlar.

Musa koşar, hemen çocuğu yerden kaldırır. Kucağına alır, çocuk Musa’yı görünce biraz korkar, ağlamayı keser, Musa cebinden akide şekeri çıkarıp çocuğa verir, çocuk gülümser, Musa dışarıya doğru bakar.

İngilizler dükkândan çıkıp, araçlarına binerler. Subay 1 lokum paketiyle şoför yanındaki koltuğa oturur. Şoför gitmek için marşa basar ama araç önce çalışmaz, birkaç kez daha dener ama yine çalışmaz. Tekrar dükkânın içine döneriz. Baş tezgâhtar bezle tezgâhını silerken kendi kendine söylenir;

Baş tezgahtar

-Soysuz kefereler! Köpoğluları! (Musa’nın kendisine baktığını fark eder) Bir şey mi var Musa?

Zenci Musa

-Çarşıdan dedeme şifalı otlardan almam lazım da, biraz erken çıkmam gerek bugün.

Baş tezgahtar

-Olur, olur, çık tabi… (Giderken arkasından seslenir) Aman diyeyim belaya bulaşma!


Sahne – Kahire sokakları –Musa, aksiyon (Dış / Gün)

Musa dükkândan çıkar, marşı çalışarak hareket eden askeri jeepi görür, hemen kestirmeden ana yola paralel şekilde koşmaya başlar.

Bir an ağır karanlık ve… Musa’yı elindeki lokum paketi ve tüm heybetiyle uzaklaşırken görürüz

Jeepin içinden Kahire sokaklarında ilerleriz. Musa kestirmeden koşmaya devam etmektedir. Nefes nefese kalır, bir arabacının yanında durur. Konuştuklarını uzaktan görürüz. Arabacıya hararetle bir şeyler anlatır önce. Sonra cebinden çıkardığı keseyi adama uzatır. Adam Musa’nın dediklerini tasdik eder bir şekilde başını sallar. Musa -cüssesini unutarak- adamın omzuna birkaç kere “hadi kolay gelsin” der gibi vurur. Adam neredeyse yere düşecek gibi olur, sendeler. Musa adamı tutar. Gülerler ve sarılırlar. Sonra hemen oradan koşarak uzaklaşır Musa. Jeep’in içinde Kahire sokaklarında ilerlemeye devam ederiz. Trafik, yol düzensiz ve karmaşıktır. Jeep şoförü sürekli kornaya basar, Subay 1 de yolda önüne çıkan arabacılara sürekli laf atar, hakaret eder.

Musa dükkândan çıkar, marşı çalışarak hareket eden askeri jeepi görür.
Musa dükkândan çıkar, marşı çalışarak hareket eden askeri jeepi görür.

Subay 1

-Önünüze bakmayı bir öğrenemediniz. Sizi bedeviler! Çekilin yolumuzdan hadi. Canınıza mı susadınız siz hey!

Jeep’in içinden ilerlemeye devam ederiz. Subay 1 ahaliye laf atmaya devam eder. Tam bu sırada önlerine çıkan bir eşeğe çarpmak üzereyken direksiyonu son anda kırıp, yollarına devam ederler, çok büyük bir tehlike atlatmışlardır. Nihayet garnizona yaklaşırlar. Subay 1 derin bir oh çeker.

Subay 1

-Lanet olsun, az kalsın çarpıyorduk Osmanlı eşeğine! (Der demez, Zenci Musa’nın ayarladığı arabacı tam planlanan kavşakta jeepin önüne çıkarak büyük bir kaza yapmalarını sağlar. Jeep takla atarak devrilir.)

  • Musa uzaktan aracın devrildiğini görür, hemen aracın yanına gelir, Subay 1 araçtan fırlamıştır, ağır yaralıdır. Lokum paketi hâlâ elindedir. Musa yerde yatan Subay 1’in üzerine doğru eğilir.

Subay 1

-(Emir verir bir tonda inleyerek konuşur) İngiliz askeriyiz biz, hemen garnizona haber ver. Çabuk ol!

Musa hiç cevap vermeden, Subay 1’in elindeki lokum paketini yavaşça çeker alır elinden, üzerindeki kanları siler. Subay 1 şaşırır.

Subay 1

-(Kazanın travmasıyla tanıyamaz Musa’yı. İnleyerek) Hey kime diyorum, napıyorsun, kimsin sen!

Zenci Musa

-Törkiş Delayt!(Bir yumruk eşliğinde)

Bir an ağır karanlık ve… Musa’yı elindeki lokum paketi ve tüm heybetiyle uzaklaşırken görürüz…