Çay içen ilk Türk kim?

Osmanlı sarayları
da çay tiryakiliğine
düçar olmuş. Topkapı
Müzesi’nde segilenen
padişah portreli fincan
ve tabak.
Osmanlı sarayları da çay tiryakiliğine düçar olmuş. Topkapı Müzesi’nde segilenen padişah portreli fincan ve tabak.

Rivayet odur ki çay içen ilk Türk Hoca AhmedYesevi imiş. Türklerin dinî ve tasavvufîhayatında büyük etkileri olan ve “pîr-iTürkistan” diye anılan Ahmed Yesevi’ye misafir olduğubir evde çay ikram edilmiş. İlk kez karşılaştığıbu sıcak içeceğin kendisine iyi geldiğini ve şifaniyetine içilmesi gerektiğini söylemiştir. Çayın tarihi gerçekliğine doğru yol alalım isterseniz.

Çayın tarihî realitesine yüzümüzü çevirdiğimizde karşımıza Sultan II. Abdülhamid çıkıyor. Abdülhamid döneminde çayın şifalı ve besleyici olduğu, dahası ticarî olarak da büyük bir öneme sahip bulunduğu gerekçesiyle bu bitkinin tarımının yapılması için kendisinden izin istenmiştir. Sultan’dan gelen müsaadeyle birlikte Japonya’dan tohumlar getirtilmiş ve ilk çay fideleri Bursa’ya dikilmiştir.

20. yüzyılın başında, 1910 yılında Çay Hakkında Malumat adıyla bir kitap kaleme alan Mehmet İzzet, çay içme alışkanlığının halk arasında yaygınlaştığına işaret ediyor.

Bu tarihten 7 yıl sonra, Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten başkanlığındaki bir heyet Rize ve çevresinin çay tarımına uygun olduğunu tespit edilerek bir rapor hazırlanmış, ancak 1. Dünya Savaşı sebebiyle bu hususta bir atılım yapılamamıştır. 1924’e gelindiğinde bir kanunla çay yetiştirilmesi teşvik edilmiş, Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin’in çabalarıyla da 1940’da “Çay Kanunu” çıkarılmış, 1947’deyse Rize’de ilk çay fabrikası açılmıştır.

O günden bu yana çay hayatımızın hemen her anında bize eşlik etmekte. Her sabah kahvaltıda bir bardak dahi olsa içmeden yapamadığımız, yoğun işlerimiz arasında soluklanmak için içtiğimiz, çatkapı gelen misafirlerimize teklifsizce ikram ettiğimiz çayın ülkemizdeki kısa tarihi böyle.

Biz de çayımızı soğutmadan bu kısa yazımızı eski tiryakilerin “şerait-i selase” dedikleri çay içmenin üç şartıyla bitirelim:

“Çay bardakta dîde-efrûz olmalı
Lebrîz ü lebreng ü lebsûz olmalı”

(Çay bardakta, göz kamaştıracak parlaklıkta olmalıdır. Bardak ağzına kadar dolu, dudak renginde, yani kırmızı ve dudağı yakacak derecede sıcak olmalıdır.)