'Osmanlı’da her millet devletin koruması altındadır'

II. Abdülhamid’in Amerika’daki misyoneri Muhammed A. R. Webb’in Türkiye’deki Amerikalı ve Avrupalı gözlemcilerin Ermenilerle ilgili yazdıklarını derleyip 1896’da yayınladığı Ermeni Meselesinden Kim Sorumlu? adlı kitabı Anadolu’da yaşanan Ermeni sorununa ışık tutuyor. Tercümesi ve İngilizce aslıyla birlikte ilk kez neşredilen bu kitaptan tadımlık bir parçayı yine ilk kez Derin Tarih dergisi takdim ediliyor

Türklerin yakıp yıkan, insanları öldüren kimseler olmadıklarını herkes bilir. Osmanlı Devleti’nin çatısı altında her milletten insan yaşamaktadır ve onların gelenekleri, hayat tarzları, onlara mahsus ahlaklar, adetler ve inançları devletin koruması altındadır. O milletler yüzyıllardır bu toprakların bir parçası konumundadırlar –onlara toprak parçası olarak özgürlük verilse şu anki durumlarından daha iyi olacak değillerdir. Ayrıca ülke içerisindeki kavgalar veya mücadelelerde de aynı dine ait olan dış düşmana karşı da onları korumuşlardır. Burada isim zikretmeyeceğim. Fakat bazı insanların tutumlarının anlatılmasında hiçbir mahzur yoktur. Toplum olarak en fazla yozlaşan ve bozulmaya yüz tutan bir millet oldukları halde Ermeniler, kurtuluşlarını borçlu oldukları Osmanlı Devleti’ni fethetmeye kalkışıyorlar. Şayet Türkler geçmişte fethettikleri topraklardaki insanları kılıçtan geçirmiş olsaydı bile böyle bir katliamın hesabını kimse soramazdı. Karakterleri ve yapılarının aksine Türklerin soykırım eğiliminde olduklarına dair malzeme olarak ne kullanılabilir ki?

“Pek çok ülkeyi gezen biri olarak diyebilirim ki, Türkiye’den başka hoşgörünün muazzam bir şekilde hâkim olduğu bir başka ülke bilmiyorum. Zaman içerisinde insanların yaşadıkları topraklarda birbirlerinden tecrit edilmelerine dair zekice hazırlanıp derlenen bir koleksiyon oluşturulmuştur. Bu da Mavi Kitap’ta anlatılan uydurma hikâyelere yardımcı olmuştur. Bir kasabada belli zaman aralıklarıyla cinayet, hırsızlık ve tecavüz hadiselerinin vuku bulduğuna dair polis raporlarından hareketle o kasaba sakinlerinin eşkıya ve katillerden ibaret olduğunu söyleyen hiç kimseyi göremezsiniz. Bugüne kadar Avrupa’da hiç kimsenin başına böyle bir hadise gelmemiştir. Ama bazı işgüzarlar Türkiye’nin iç meselelerine burnunu sokmak istediklerinde bu ve benzeri hadiseleri Türkiye’nin aleyhine kullanmaktadırlar. Bu problemleri detaylı bir şekilde incelemek ve ülkenin sosyal yapısını kaçınılamaz tüm kötülüklerden korumak yerine, eleştirmenler hadiseleri abartıp olabildiğince kötü dil kullanma ve ciddi suçların isnat edilmesi gibi komplikasyonlarla kendilerini meşgul etmektedirler. Pek çok ağdalı ve alımlı cümlelerle bu meselelere çözüm üretmeye çalışanlar başarılı olamadıkları gibi ihtilaflara sebep olmaktadırlar.