'Belki şimdi emekliyoruz ancak büyüyeceğiz gelişeceğiz'

​Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu
​Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu

GZT'nin medya sponsorluğunda yapılan 'Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu' (GİETS) Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde başladı. Sempozyumda eğitimciler geleceğin eğitiminde Türkiye'nin başarısı için yapılması gerekenleri konuşuyor. İlim Yayma Vakfı Başkanı Bilal Erdoğan ve Türkiye Teknoloji Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar sempozyumda yaptıkları konuşmalarda eğitim sistemine dair önemli açıklamalarda bulundular.

Mücahit Kıbrıs misafirleri selamladı

Marmara Anadolu İmam Hatip lisesi Müdürü Mücahit Kıbrıs
Marmara Anadolu İmam Hatip lisesi Müdürü Mücahit Kıbrıs

Sempozyumun kurucularından Marmara Anadolu İmam Hatip lisesi Müdürü Mücahit Kıbrıs konukları selamladıktan sonra şunları söyledi:

İstanbul Ticaret Odası Şehit Ragıp Ali Bilgen Anadolu İmam Hatip Lisesi 2016 yılında kurulmaya başlandı ve kurulmaya devam ediyor. Koca bir çınar nasıl bir anda gövdeye durmuyorsa okullar da bir anda kurulamazlar. Küçük Çamlıca’da dikilen bu fidanı yani okulumuzu ulu bir çınar haline getirebilmek için eğitim stratejilerimizi sağlam bir zemin üzerinde geliştirmeye çalışıyoruz. Köklerimiz geleneğe gençliğin dinamizmi ile filizlenirken, taze dallarımız ise geleceğe ve evrenselliğe sürgün verecekler.

Ülkemizde Eğitim 2023 Vizyonu müzakere edilirken birçok kazanımı bünyesinde barındıran Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu kendi alanında ilk ve tek… Bu özgün çalışmada tüm konuşmacıların ortak paydası veli olmaları... Oturum başkanlarımız ve salon görevlilerimiz öğretmenlerimiz, organizasyonun belkemiği ise öğrencilerimiz… Bilimsellik ise temel ilkemiz… Konu okulumuz değil tüm okullara ilham verebilecek bir eğitimi geleceğin becerileri çerçevesinde tasarlayabilme gayreti…

Dijital dönüşümü milli teknoloji hamlesine, yabancı dili gönülleri telif eden bir vesileye, hafızaları milli manevi ve toplumsal hafızayı muhafaza eden cevherlere dönüştürebilecek adımları atmak istiyoruz.

Belki şimdi emekliyoruz ama büyüyeceğiz ve gelişeceğiz.

İlk oturum gerçekleşti

Açılış konuşmasının ardından Bağlarbaşı kongre ve kültür merkezinde düzenlenen sempozyumda birinci oturum başladı.

1. oturum
1. oturum

Birinci oturumda İlim Yayma Vakfı Başkanı Bilal ERDOĞAN, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif YILMAZ, Okul müdürü Mücahit Kıbrıs'ın oturum başkanlığında konuşmalarını yaptılar.

İlim Yayma Vakfı Başkanı Bilal ERDOĞAN;

  • Modern okul, endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan insan kaynağı ihtiyacına cevap vermek üzere fabrikalar model alınarak oluşturuldu. Modernitenin kurumsallaşması da okullar aracılığıyla gerçekleştirildi. Bugün modern okul denilince fiziki şartların ve okulda kullanılan teknolojilerin anlaşıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Daha güzel binalar, daha renkli sınıflar, akıllı tahtalar, tabletler, kodlama ve robotik atölyeleri modern okulun olmazsa olmazları olarak görülüyor. Okulun özüne baktığımız zaman ne görüyoruz? Fiziki koşulların ve eğitim teknolojilerinin arkasındaki felsefe ve eğitim yaklaşımı nedir? Doğrusu 200 yıl önceki okulla bugünkü okulun ruhu itibariyle çok değişmediğini görüyoruz. Aslında modern okulun hala moderniteyi tahkim eden, kapitalist sistemin değerlerini yücelten bir kurum olduğunu görüyoruz.
  • İnsan doğasının karmaşıklığına bağlı olarak lineer ekonomi modellerinin sorgulanıp nonlineer modellerin kabul görmeye başlamasıyla artık modern okul da bir sorgulanma evresine girdi. Eğitim dört duvar arasına hapsedilemeyecek kadar çok yönlüyken modern okulun eğitimin taleplerini karşılamasının olanaksızlığı daha da iyi anlaşılıyor. Küresel düzeyde eğitimin ve okulun sorgulandığı bu dönem Türkiye›nin ciddi dönüşümler ve atılımlar yaşadığı bir dönem olması itibariyle aslında ciddi fırsatları da içinde barındırmaktadır. Türkiye olarak kaçan fırsatlara takılarak enerji kaybetmek yerine önümüzdeki fırsat penceresini iyi değerlendirip bütün dünyaya örnek olma potansiyeline sahip ama bize ait bir eğitim anlayışının takipçileri olmalıyız.
1. oturum
1. oturum

Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif YILMAZ;

İmam hatip okulları, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak açılan ve genel ortaöğretim sistemi içerisinde yaklaşık bir asırdır “İmam Hatip Mektebi/Okulu/Lisesi” adıyla eğitim sistemimizde yer alan köklü kurumlarımızdandır.

Müfredatında fen, sosyal, dil, spor, sanat, kültür dersleri ile birlikte Temel İslam Bilimlerine ait derslerin yer aldığı imam hatip okulları, bugünün gençleri ve geleceğin yetişkinlerine doğru bilgiye dayalı düşünce ve inanç oluşturma, bu doğrultuda kendine, ülkesine ve dünyaya karşı yararlı davranış kazandırmayı hedeflemektedir.

Millî Eğitim Bakanlığının 2023 Vizyon Belgesi’nde de vurgulandığı gibi ülkemizde telif bir model olarak gelişen imam hatip okulları “kemiyeti ihmal etmeden keyfiyeti merkeze alan bir anlayışla” İslam ülkelerine ve Müslümanların yaşadığı toplumlara model bir okul olarak özgün çalışmalara imza atmaktadır.

Bu hedefler doğrultusunda günümüz eğitim sisteminde özgün uygulamalarıyla çığır açan – çok yönlü oluşturulan olumsuz algılara rağmen- imam hatip okulları, geleceğin yetişkinlerine ilgi ve kabiliyetlerine göre kendilerini akademik, mesleki, sosyal ve kişisel yönden geliştirebilecekleri eğitim ortamları ve öğrenme süreçleri sağlamak amacıyla “program çeşitliliği” sunmaktadır. Akademik alanda kendini geliştirmek isteyen öğrenciler için fen ve sosyal bilimler programı uygulayan imam hatip liseleri; sanatsal, sosyal, iletişimsel, sportif yeteneklerini geliştirmek isteyen öğrenciler için ise geleneksel ve çağdaş görsel sanatlar, musiki ve spor, yabancı dil programı uygulayan proje okulları açılmış durumdadır. İmam hatip modelinin marka değerine değer katan en önemli projelerden biri de örgün eğitimle birlikte hafız yetiştiren bir uygulamayı başarıyla hayata geçirmesidir.

Geleceğin Türkiye’si ve dünyasına çeşitli ilimlerle donatılmış ve irfan sahibi bireyler yetiştirmeye yönelik olarak okulların geliştirdiği özgün uygulamalarla; ulusal ve uluslararası alanda proje çalışmalarında, yabancı dillerde münazaralarda, bilimsel ve uluslararası toplantılarda imam hatip okulları başarılarından söz ettirmektedir.

Bir okul türüne has hazırlanmış vizyon belgesiyle (AİHL/İHO Vizyon Belgesi) eğitim sisteminde ilk olma özelliğine sahip imam hatip okulları; yöneticisi, öğretmeni, öğrencisi ve çevresiyle birlikte insan kaynağının gelişimi amacıyla yapmış olduğu bilimsel, mesleki, akademik, sosyal, sportif, sanatsal ve kültürel boyutlarda eğitim faaliyetleri ile kaliteyi tüm okullar için vazgeçilmez bir unsur haline getirmiştir.

Okulların bu kapsamda gerçekleştirdiği eylemler yine eğitim sistemimiz için özgün bir nitelik taşıyan Kalite Takip Sistemi ile dijital bir izleme ve değerlendirme platformunda değerlendirilmekte, okullarımızdan iyi örnek uygulamaları tüm Türkiye’deki okullarla paylaşmak, birlikte öğrenmek, iyi uygulamaları yaygınlaştırmak amacıyla oluşturulan web sitelerinden yayınlanmaktadır. Sunulacak bildiride geleceğin eğitimine model olacak birbirinden özgün ve örnek çalışmalara yer verilecektir.

İkinci oturumun konuğu: Selçuk Bayraktar

2. oturum
2. oturum

"Savunma ve bilgi teknolojileri başta olmak üzere ülkelerin millî teknolojilerini geliştirebilmesi temel bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin, tüm dünyada hızla devam bu teknoloji yarışında güçlü ve rekabetçi olabilmesinin, ancak Milli Teknoloji Hamlesi ile mümkün olacağına inanıyoruz.

Ülkemizin havacılık, uzay ve teknoloji alanında sahip olduğu büyük potansiyeli gerçekleştirmesi için gençlerimizin desteklenmesi kritik öneme haiz.

Toplumumuzda bu alanlarda farkındalık ve bir dip dalga oluşturmak, ilgili gençlerimizi desteklemek ve onları geleceğin teknolojileri üzerinde hayal etmeye, araştırma yapmaya ve çalışmaya özendirmek gerekir.

Yaşadığımız dönemde şahit olduğumuz teknoloji alanında kaydedilen ilerlemeler ve her bir yeni buluş, dünya tarihinde kırılma anları diyebileceğimiz durumları ortaya çıkarıyor.

  • BAYRAKTAR İHA’lar bugün sadece gözlem amaçlı değil, yüzde yüz yerli silahlarla da donatılabilen ve ülkemiz için büyük önem taşıyan operasyonların en önemli unsuru olarak görev yapan sistemler haline geldi.

Bu düşünceler, Milli Teknoloji Hamlesi, yalnızca üreten değil hayal eden, araştıran, geliştiren ve stratejik teknoloji ürünlerinin tüketicisi olmayan, bu ürünlerin kontrolünü elinde bulunduran bir Türkiye’nin önemini ortaya koyuyor."

Eğitim ve Teknoloji oturumu

Sempozyum verilen kısa aranın ardından iki salonda devam ediyor.

Gelecek için eğitim tasarımı sempozyumu Bağlarbaşı kongre ve kültür merkezinde bulunan Boğaziçi ve Avrasya salonlarında yapılan oturumlar ile devam ediyor.

Milli Eğitim Bakanlığından Uğur Dönmez'in Başkanlığını yaptığı üçüncü oturumda Eğitim ve Teknoloji konuları konuşuldu.

Üçüncü oturuma katılan konuşmacılar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan YardımcısıDr. Ömer Fatih SAYAN, Elektrik-Elektronik Mühendisi Dr. Tankut AKGÜL, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Bölümü, Yönetim Bilişim Sistemleri Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi, Arafat Salih AYDINER, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Feyzi SATICI

  • Üçüncü oturumda yapılan konuşmaların önemli kısımları

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih SAYAN

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin tüm sektörlerin ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte bir özellik taşıması nedeniyle, sektörlerin tamamına yakınında kullanılmakta ve teknolojik gelişmeleri ve inovasyon faaliyetlerini tetiklemektedir.

Eğitimin Önemi ve Mahiyetine Dair Fikirler

Büyük başarılara ulaşan ülkelere baktığımızda açık ve net olarak gördüğümüz bir şey var ki bu da güçlü bir eğitim sistemine sahip olmalarıdır. Şunu unutmayalım ki ülkeler eğitim sistemlerine yaptıkları katkılarla ve en çok verdikleri eğitimlerle diğer ülkelere uzanırlar ve dünyada söz sahibi olurlar.

Her fırsatta 2023 hedeflerinin en önemli kısmının eğitimde ilerlemek olduğunu dile getiren Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi; küresel seviyede iddia ve donanım sahibi olmayan bir eğitim millilik vasfını layıkıyla taşıyamaz. Burada önemli olan gençlerimizi milli manevi değerlerinden uzaklaştırmadan başarılı olabilmekte saklı.

Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Eğitim Faaliyet ve İçeriklerine Etkisi Bilgi ve iletişim altyapılarından en fazla faydalanan ve en yoğun kullanıldığı alanlardan birisi de eğitimdir. Eğitimde fırsat eşitliği için de bu altyapılar önemli bir işlev görmektedir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerini ve bilgiyi etkin kullanan ülkeler uluslararası alanda da rekabet avantajı elde etmektedir. Bilgiyi etkin kullanabilmek için eğitimde de bu altyapıların yoğun olarak kullanılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Bakanlığın ve Bağlı Kurumlarının Eğitimle İlgili Çalışma ve Projeleri

Bakanlığımız da Evrensel Hizmet Kanunu kapsamında bugüne kadar, eğitime destek projeleri, sosyal sorumluluk projeleri ile bilişim altyapısının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve bu teknolojilerin ve internetin bilinçli kullanımına yönelik bugüne kadar önemli projeleri tamamlamıştır.

  • • Bilgi Teknolojileri Sınıfları
  • • Kamu İnternet Erişim Merkezleri • Taşınabilir Elektronik Deney Seti
  • • Web Tabanlı İngilizce Dil Eğitim Sistemi ve 204 adet Multimedya Dil Sınıfları
  • • Okullara İnternet, ADSL ve Uydu Desteği
  • • Üçüncü El Projesi
  • • FATİH Projesi
  • • Çeşitli Kurs ve Eğitimler Dijital Güvenlik, Çocuk ve Gençlere Yönelik Koruma ve Bilinçlendirme Faaliyetleri Laboratuvar, Etkinlik, Yayın, Araştırma ve Yarışmalar Eğitimin Geleceğine Dair Teknolojik Öngörü ve Projeler Hakkında Değerlendirme Planlamamızı,

Yükselen Teknoloji ve Yeni Eğitim Trendlerini takip eden değil, bu konularda yön verici ve lider olacak şekilde yapmalıyız.

Yapay Zeka, Nesnelerin interneti, Gelecek Nesil Erişim teknolojileri ve bulut bilişim altyapılarını şimdiden tasarlamak için çalışmalarımızı paydaşlarımızla birlikte yoğun bir şekilde devam ettiriyoruz.

Elektrik-Elektronik Mühendisi Dr. Tankut AKGÜL

Gelişen teknoloji ve dijitalleşen dünya ile birlikte akıllı cihazlar hayatımızın her alanına girmeye başladı. Yakın gelecekte küçük ev aletlerinden büyük üretim araçlarına çevremizde gördüğümüz ve etkileşim halinde olduğumuz birçok nesne artık programlanabilir hale gelecek.

  • Bunun ötesinde bu nesneler, nesnelerin interneti dediğimiz iletişim ağları vasıtasıyla birbirleriyle haberleşip büyük bir sistemin parçası olarak hayatımızı kolaylaştıran faydalı görevler ifa edebilecekler.

Bu yüzdendir ki yarınlarımızın teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımızın gelecekteki dünyada sadece birer tüketici olmakla kalmayıp aynı zamanda düşünen, üreten ve geliştiren bireyler olabilmelerini sağlamak büyük önem taşıyor.

Bunun bir yolu da yazılım ve kodlama eğitimlerini çocuklarımıza küçük yaşlardan başlayarak vermekten geçiyor. Kodlama, bir görevi yerine getirmek amacıyla belirli bir algoritmik düzende bilgisayarlar üzerinde yapılan işlemlerdir. Bu işlemlerin yapılmasını sağlayan komut dizisine ise yazılım diyoruz.

Bu çalışmada makinelerin beynini oluşturan mikro işlemcilerin nasıl kodlandığını, alt seviye makine dili ile üst seviye yazılım dillerinin ilişkisini, yazılım dilleri arasındaki farkları irdeledik. Aynı zamanda, mikro işlemcilerin küçülüp ucuzlaması ve hızlanması, bilgiye erişimin kolaylaşması ve açık kaynaklı yazılımların yaygınlaşması sayesinde eskiden sadece sayılı mühendisin programlayabileceği sistemlerin günümüzde herkesin kolayca yazılım geliştirebileceği platformlara dönüşümünü ve çocuklarımızın bu donanım platformlarını kullanarak ne gibi projeler yapabileceğini inceledik.

İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Bölümü, Yönetim Bilişim Sistemleri Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi, Arafat Salih AYDINER

Hızla gelişen bilişim sistemleri ve teknolojileri, bireylerin ve kurumların bilgiye daha kolay ve hızlı ulaşmasını sağlayarak kurumsal ve kişisel rekabeti artırmıştır. Hep yeniye ulaşmak, bir adım önde olmak, güçlü olmak, hükmetmek, iktidar olmak ve hatta tanrılaşmak dürtüsü, bilişim sistemlerinin daha grift yapılara ulaşmasına sebep olmuştur.

  • Akıllı cihazlar, robotlar, sanal gerçeklikler, yapay zekalar, nesnelerin interneti, Endüstri 4.0, insansız araçlar gibi fikredemeyen ama geleceğimizi, yaşam tarzımızı etkileyecek sistemler ortaya çıkmıştır. “İki günün denk olmaması” düsturundan hareketle geleceğimizi etkileyecek bu yenilik ve gelişmeleri sağlayan sistemlerin bizi korkutmaktan ziyade; gerçeğe, hakikate ve hikmete ulaştırması beklenmelidir.

Bunun için izlenecek yol ise teknolojiyi bir felsefe dâhilinde kendi medeniyet kodlarmızla üretip eğitim hayatı ile bilinçli bir şekilde bütünleştirmektir. Bilişim sistemleri, dönemsel şartlar ve çevrenin insanı inşa eden tarafıyla düşünüldüğünde, ancak altyapısını bizzat kurgulayan etken birey ve kurumlarların bilişimin yıkıcı etkisi ile yüzleşmesi beklenebilir.

Bu sebeple, bilişim teknolojilerine giden çevresel ve zihinsel yapıyı inşa etmek konusunda gerçekleştirilen tüm açılımlar ahlak ve maneviyat dünyası ihmal edilmeden yapılmalıdır.

Gelecekteki bilişim imtihanında, tehlikeli robotlaşmış yaklaşımlara karşı sadece vicdan sahibi sağlam iradelerin oluşturduğu insani bir bilişim fikriyatı başarılı olacaktır.

Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Feyzi SATICI

  • Tarih boyunca her yeni teknolojik gelişme insanlarda heyecana yol açmış ve hayatımızda değişikliklere sebep olmuştur. Eğitim öğretim süreci de bundan nasibini almıştır. Radyo, televizyon ve bilgisayar gibi yeni uygulamaların eğitimi kökten geliştireceği düşünülmesine rağmen bu değişim gerçekleşmemiştir. İnternet’in yaygınlaşması, bilgisayarların hızlanması ve yapay zekâ uygulamalarının günlük hayatta yaygınlaşmaya başlaması, bu durumun eğitimdeki muhtemel etkileri üzerine birçok beklenti oluşturmaya başlamıştır. Mobil cihazlardaki sanal asistanlar ve yollara çıkan şoförsüz araçlar bu beklentileri tetiklerken, makine öğrenmesindeki gelişmeler de ümitleri artırmaktadır. Hatta bu beklentiler bir kısım çevrelerde korkuya dönüşmüş ve yapay zekânın insan zekâsını geçeceği günlerin yakın olduğu ve muhtemel kötü senaryolar dillendirilmeye başlamıştır. Yapay zekânın mevcut uygulamalarına baktığımızdaysa bu teknolojinin henüz gelişme trendinin başında olduğunu ifade edebiliriz. Hem eğitim öğretim sürecinin yönetiminde hem de içerik açısından mevcut uygulamalara bakılabilir.
  • Mobil cihazlardaki sanal asistanlara benzer şekilde bugün özellikle uzaktan eğitim alanlarında eğitim verici olarak değil ama yardım masasında sanal asistanlar destek vermektedir. Telefon üzerinden gelen aramalarda sözel ipuçlarını değerlendirerek arayanlara yardım etmektedir. Bilgisayar aracılığıyla test türündeki değerlendirmeler çok daha etkin ve hızlı bir şekilde yapılırken, bu gün yazılı metinlerin değerlendirilmesi de yapay zeka teknolojileri ile mümkün hale gelmiştir. Bilgisayarın yaygınlaştığı günlerden bu yana ortada olan Zeki Öğretim Sistemleri, yeni uygulamalar ile eğitimde daha fazla yer almaya başlamıştır. Bireysel ihtiyaçlara göre adapte olabilen ve kişiye özel öğrenme fırsatı sunan bu yazılımlar, gelecekte yapay zekanın en fazla etki edeceği alanlardan birisidir. Fakat mevcut uygulamalarda bu bireysel öğrenme, sınıf içi ve işbirlikli öğrenme metodlarıyla desteklenmektedir.

  • İçerik açısından baktığımızda ise, sözlü olarak sorduğumuz sorulara arama motorları ile hızlı bir şekilde cevap bulabilmekteyiz. Ezber bilgilere ulaşmak hiçbir vakitte olmadığı kadar kolaylaşmış, rutin işlemler yapay zeka destekli robotlar ile hızla ve kusursuzca yapılabilir hale gelmiştir. Türkçe bir metni veya sözlü ifade, yapay zeka sayesinde kabul edilebilir bir derecede yabancı dillere çevrilmekte ve her geçen gün kalitesi daha da artmaktadır. Rutin işlerde makinaların daha iyi olması, bu gün var olan birçok işin yarınlarda olmayacağını göstermektedir. Bu sebeple, okullarda daha ziyade yüksek seviyeli bilişsel kazanımların ön plana çıkarılması gereklidir. Özellikle 21. Yüzyıl kazanımları arasında sayılan, işbirliği, kritik düşünme, iletişim ve yaratıcılığa okullarda daha fazla yer vermeliyiz. Yapay zekanın asıl kazanımı da bu uygulamalara bizi eğitecek öğretmen rolünü vermekten ziyade, yeni nesillerin bu 21. YY becerilerine ulaşmalarında kullanacakları bir araç olarak kullanılmasında olacaktır.

Dördüncü oturumun konusu Din Eğitimi

Milli Eğitim Bakanlığından Osman Erdem'in Başkanlığını yaptığı dördüncü oturumda Eğitim ve Teknoloji konuları konuşuldu.

Dördüncü oturuma katılan konuşmacılar,

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir Anabilim DalıProf. Dr. Ömer ÇELIK, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimler Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Murat KAYA, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Doç. Dr. Ali NAMLI, Karabük Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Nevzat SAĞLAM

Dördüncü oturumda yapılan konuşmalar,

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir Anabilim Dalı Prof. Dr. Ömer ÇELIK

Geleceği Kuran Metin Kur’an-ı Kerim’in Gelecek Tasavvuru Kur’an-ı Kerim, zaman ve mekândan münezzeh olan Yüce Allah’ın kelamı olarak zaman ve mekan üstüdür. Evrene ve evren içindeki tüm varlıklara hem dışından hem içinden birlikte bakar. O, varlık ve olayları her yönden kuşatır. Bu yönüyle bütün zamanlara, çağlara ve coğrafyalara hitap eder. Kur’an-ı Kerim geçmişi, hali ve geleceği birlikte görür ve değerlendirir. O, geçmişten bahseder, halden bahseder ve gelecekten bahseder. Geçmişten ibret almayı, halde onun gereğini yapmayı ve geleceğe hazırlanmayı ister. Bu açıdan Peygamberimiz’e (s.a.s.) miladi 610 tarihinde ilk inen Alak suresinin ilk beş ayetinden başlayarak son indiği söylenen “Bugün size dininizi tamamladım….” (Maide 5/3) ayetine kadar sürekli bir gelecek tasavvuru ortaya koymuş ve bunu adım adım gerçekleştirmiştir. Kur’an’ın yakın süreli, orta süreli ve uzak süreli gelecek tasavvuru vardır. Bunlar sürekli birbiriyle bağlantılı olarak ortaya konur ve bir zincirin halkaları gibi birbirini takip ederek gerçekleşir. Şu örnek dikkat çekicidir:

Henüz Mekke döneminin ilk yıllarıdır. Müslümanlar işkenceler altında sabırla imanlarını koruma ve dinlerini yaşama mücadelesi vermektedir. Karşılarındaki şirk ordusuyla savaşmak akıllarının ucundan bile geçmemektedir. Şartlar bunu gerektirmektedir. Fakat Kur’ân-ı Kerîm onların zihin dünyalarını geleceğe hazırlamak, vakti gelince müşriklerle amansız bir savaşa girişmek ve zafere ermelerini sağlamak için onların ruh dokularını ince ince örmektedir. Nitekim Bedir savaşında düşman ordusunun yenilgiye uğratılacağını önceden (tahminen 6-7 sene önce) haber vermiş ve netice onun haber verdiği şekilde tahakkuk etmiştir:

“Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.” (Kamer 54/45).

Bu ve devamındaki âyetlerin inişinden altı yedi sene sonra gerçekleşen Bedir Savaşında Resûlullah (s.a.s.) kendisine ait çadırda iken: “Allahım! Bana olan ahdini ve va‘dini gerçekleştirmeni diliyorum. Eğer dilersen bugünden sonra ebediyen sana ibadet olunmayacak” diye dua ediyordu. Hz. Ebubekir elinden tutup: “Ey Allah’ın Resûlü, bu kadar sana yeter, çünkü Rabbine gerçekten ısrarla dua etmiş bulunuyorsun.” O sırada Efendimiz zırhını giyinmişti; çıkarken de şöyle diyordu:

  • “Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Hayır! Onlara va‘dedilen asıl ceza vakti, kıyâmet günüdür. Kıyâmet gününün azabı, dünyadakinden çok daha korkunç ve çok daha acıdır!” (Kamer 54/45-46) âyetlerini okuyordu. (Buhari, Tefsir 54/7)

Bedir günü öğleye doğru savaş mü’minlerin galebesiyle nihâyete erdi. Ebû Cehil de dâhil olmak üzere yetmiş müşrik öldürülmüş, yetmiş kadar da esir alınmıştı. Böylece bedbaht müşrikler, arzu ettikleri zafer şarabı yerine ecel kadehlerinden ölümü yudumladılar. Câriyeleri, şarkı söylemek yerine ağlaşarak yas tuttular. Kendi saflarındaki Arapların karınlarını doyurmak yerine, onları acıkmış cehennem çukurlarına doldurdular. Allah Resûlü (s.a.s.) yine zırhı üzerinde olduğu hâlde: “Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.” (Kamer 54/45) âyetini okuyarak çadırından çıktı. (bk. Buhârî, Cihâd, 89)

  • Hz. Ömer (r.a) şöyle der: “Bu âyet Mekke’de indiği zaman kendi kendime: «Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak? Kime galebe çalınacak?» demiştim. Bedir günü gelip de Resûlullah (s.a.v)’in bu âyeti okuduğunu duyunca, hezîmete uğrayacağı bildirilen topluluğun Kureyş müşrikleri olduğunu anladım. Âyetin tefsîrini o gün öğrendim.” (İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 25; İbn Kesîr, Bidâye, III, 312)

Bedir’de müminler galip gelmişti. Bir yıl sonra Uhud Savaşı oldu. Burada kısmen de olsa yenilgiye uğrayan Müslümanların kendilerine olan güvenleri sarsıldı. Geleceği hala karanlık görüyorlardı. İslâm sadece Medine’yle sınırlı idi. Müslümanların sayısı henüz çok azdı, birkaç bini geçmiyordu. Kâfirler bu dini yok etmede kararlı idiler. İşte bu şartlar altında, Müslümanlar lehine gelecekle ilgili son derece olumlu bir tasavvura sahip Kur’an-ı Kerim, İslâm nûrunun sönmeyeceğini, aksine daha da ışıldayarak tüm dünyaya yayılacağını şöyle müjdelemiş ve bu müjde ayniyle gerçekleşmiştir:

  • “Onlar, Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Fakat Allah nûrunu mutlaka tamamlayacaktır, kâfirler hoşlanmasa da! Rasûlünü bütün dinlere üstün kılmak için doğruya giden yolun ta kendisiyle ve adâlet ve hakkaniyet üzere oturan hak din ile gönderen O’dur, müşrikler hoşlanmasa da! (Saf 61/7-9) (Bk. Tevbe 9/33; Fetih 48/28)

Dolayısıyla Müslümanlar bu iman ve umutla dinlerine sarılıp, onu yüceltme yolunda bütün güçlerini ortaya koyarak gayret etmelidirler. Onların vazifesi, kendilerine düşen tarafıyla sorumluluklarını yerine getirmeleridir.

Gerisi Allah’a kalmıştır. O, va’dini mutlaka yerine getirecektir. Kur’an-ı Kerim’in üzerinde durduğu asıl gelecek tasavvuru ise ölüm sonrası hayatla ilgilidir. Bu tasavvur kesinlikle dünya hayatı tasavvuru ile birlikte ele alınmıştır. Çünkü Kur’an dünya ve ahireti birbirinden ayırmaz. Birbirinin devamı görür.

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimler Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Murat KAYA,

İnsan akıl ve hislerle donatılarak iki yönlü yaratılmış muhteşem bir varlıktır. Annesinden hiçbir şey bilmez vaziyette doğar ve uzun zaman sürecinde eğitilerek olgunlaştırılır. İnsan en fazla eğitime muhtaç olan varlıklardan biridir diyebiliriz. Bu sebeple insanın eğitimi son derece önemli ve bir o kadar da zor bir meseledir. Doğru bir eğitim metodu kullanılmadığından insan gibi büyük bir kıymetin israfı söz konusudur. Bu da ya onu canavarlaştırmak veya ezerek koyun hâline getirmek şeklinde tezahür eder. Dengeli ve ölçülü bir eğitim ise onu kâmil hâle getirecektir. İnsanı kemâle ulaştıracak eğitimin en doğru adresi Kur’ân ve sünnettir. Biz bu tebliğimizde Kur’ân’ın eğitim metodunun önemli bir yönüne dikkat çekmeye gayret edeceğiz. O da akıl ve his dengesidir. Eğitimde bu denge kurulamadığında büyük bir hata yapılmış olur.

İdeal bir eğitim, bu iki ihtiyacı da dikkate alarak hem akla hem de vicdâna birlikte hitap eder ve ikisini de olgunlaştırmaya ve geliştirmeye çalışır. Aklın bir hududu olduğunu ve kalbin tesire açık olduğunu dikkate alır. Bir taraftan tefekküre sevkederken, diğer taraftan da gönüllere tesir etmenin yollarını arar. İyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı, az ile çoğu ayırt edecek ölçüler vermeye çalışır. İnsanı hem maddî, hem mânevî olarak geliştirir. Onu hem dünyaya hem de âhirete hazırlar. İnsanın hem dünyevî, hem uhrevî ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler. Kur’ân ve sünnetin insanı bu şekilde eğitip terbiye ettiğini görüyoruz. Bu sebeple günümüzdeki ve gelecekteki eğitim faaliyetlerimizde bu usule riayet etmeye çalışmalıyız.

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Doç. Dr. Ali NAMLI

Geçmiş, bugün ve gelecek arasında köprü kurmadan; Yahya Kemâl’in ifâdesiyle “kökü mâzîde olan âtî” olmadan yapılacak gelecek tasarımları başarısız olacaktır. Geçmişten beri kültürümüzün beslendiği ana damarlarından birisi olan tasavvuf ve irfan geleneğimiz, aynı zamanda uzun asırların birikimini içinde barındıran bir ruh eğitimi, nefis terbiyesi, tezkiyesi ve kalp tasfiyesidir. Tasavvuf, insanın özünü ve benliğini geliştirme, değiştirme, dönüştürme, olgunlaştırma ve onu insân-ı kâmil hâline getirme hedefi olan bir eğitim sürecidir. Asırları aşarak günümüze ulaşan tasavvufun terbiye ve irşad tecrübesinin bugünün ve yarının eğitim süreçlerinde örnek alınabilecek pek çok yönü bulunmaktadır. İnsanoğlu bilim ve teknolojide ne kadar ileri giderse gitsin eğitimin bizzat konusu olan insan benliği değişmeyecektir. Dolayısıyla insanın rûhî ve mânevî yönünü doğrudan eğitimin konusu olarak gören tasavvufun derin tecrübesi, bugün olduğu gibi gelecekte de insanın özüne ve gönlüne hitap etmeye ve dokunmaya devam edecek özellikler taşımaktadır.

Tasavvuftaki eğitim süreci sûfîler tarafından yolculuğa benzetilerek “seyr ü sülûk” diye isimlendirilmiş, bu yolculuğun menzil ve konakları farklı sûfîler tarafından bir, iki, dört, yedi, dokuz, on, yüz ve bin bir olarak sayılmış ve açıklanmıştır. Tasavvufun müesseseleşmiş şekli olan tarikatlardan her biri aynı zamanda farklı bir tasavvufî eğitim ve irşad metodu demektir. Sûfîler arasında yaygın olan “Allah’a giden yollar mahlûkātın nefesleri sayısıncadır.”, “Tecellîde tekrar yoktur.” gibi sözler tasavvufta her insanın farklı yaratıldığını, farklı özellikleri bulunduğunu, bu bakımdan her insanın özel ve kendisine mahsus bir eğitimi olması gerektiğini de ifade eder. Tasavvufta farklı ruh yapılarına, istidat ve kabiliyetlerine göre insanlar değişik eğitim metotları uygulanarak terbiye edilmeye çalışılmıştır. Tasavvufta genel bazı eğitim ve irşad metotlarının yanı sıra kişilerin özel kabiliyet ve istidadlarını geliştirmek için müsait ortamlar sağlanmıştır.

  • Tasavvufî eğitimde âile eğitimi ve sıcaklığı sağlanmaya çalışılır. Tasavvufî eğitimde kuru söz ve sonuçsuz teorilere değil fiil, hal ve tatbikata önem verilir. Tasavvufî eğitim bir ahlâk ve karakter eğitimidir. Kibir, gurur, hased, riyakârlık vs. gibi kötü ahlâkın izâle edilmesi, bunların yerine tevazu, sabır, şükür, merhamet, diğergamlık vs. gibi güzel meziyetlerin kazandırılması hedeflenir.
  • Tasavvufî eğitimin amacı insanı, insân-ı kâmil mertebesine yükseltmektir. Tasavvufî eğitim sırasında uygulanan zikir, riyâzat, mücâhede, halvet, sohbet, hizmet vs. gibi uygulamaların hepsinin hedefi insanı kemâle erdirmektir.
  • Tekke ve tarikatlar, asırlar boyu müslümanların dînî ve ahlakî yönden yetiştirildiği,estetik ve sanat yönünden eğitildiği müesseseler olmuştur.

Karabük Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Nevzat SAĞLAM

Geçmiş ve gelecek aynı zaman boyutunun parçalarıdır. Bu sebeple bugünle ilgilenmekle gelecekle ilgilenmek birbirine bağlı bulunmaktadır. Tarih, Edward Carr’a göre, geleneğin kuşaktan kuşağa aktarılması ile başlar. Gelenek ise geçmişin alışkanlık ve tecrübelerinin geleceğe taşınmasıdır. Geçmişte olan şeyler, bu yüzdendir ki, gelecek kuşakların istifade etmesi için kayıt altına alınır. Geçmişini bilen insanın kendine güveni artar. Geleceğe daha emin bakar ve yürür. Öte yandan Tarih bilincinden yoksun olan toplumun kimliğini koruması mümkün değildir. Kimlik ve kişilik sahibi toplum başkalarının uydusu olmaz. Tarihini bilmeyen kimliğini ve kişiliğini kaybeden toplumlar başkalarının sömürgesi olmaktan kurtulamazlar. Esasen insan tarihini öğrenmekle kendisini tanır.

Genel tarih içinde İslam Tarihinin ayrı bir önemi ve yeri vardır. Zira İslam dininin ve tarihinin ana kaynağı olan Kurʼan-ı Kerim kendisine inanan ve iman edenler vasıtasıyla insanlığın gidişatını değiştirmiş yeni bir toplum inşa etmiş bir kitaptır. Kuran’da iyi hükümdarlardan, kötü krallardan, peygamberlerine itaat eden ve etmeyen toplumlardan ve bütün bunların akıbetinden ders ve ibret alınması için bahsedilir. Hz. Peygamberin fazilet sahibi kişilerden (ashâb-ı kiramdan) oluşturduğu ideal toplum, Müslümanların birey olarak örnek alacakları ve yaşadıkları döneme aktaracakları özellikleri ve vasıfları kendisinde barındırmaktadır. Hayatımızı şekillendirirken ve yön verirken her kademeden hem fert hem toplum olarak başta Hz. Peygamber dönemi olmak üzere İslam tarihinin her safhasından alınacak pek çok ibretler bulunmaktadır. Ancak bunun için öncelikle tarihimizi iyi bilmemiz şarttır.

Eğitim, Sağlık ve Açık müfredat konuları

  • Türkiye'de eğitimin geleceğine dair tüm detayların konuşulduğu sempozyum iki gün boyunca devam edecek.

Sempozyum hakkındaki detaylar

Ebeveynliğin, bireysel ve sosyal alışkanlıkların, günlük hayatın, iş tutma tarzlarının, üretimin, bilgi üretme süreçlerinin, teknolojinin ve akademinin hızla değiştiği bir dönemde eğitimi ve eğitime dair olan her şeyi yeniden düşünme ve tasarlama ihtiyacı her zamankinden daha fazla…

Eğitimde, bürokraside, akademide ve sivil toplumda yer alan ve ortak kimlikleri “veli” olan katılımcılar geleceğin eğitimi için bugün ve yakın dönemde yapılması gerekenleri irdeliyorlar.

2 gün sürecek Gelecek İçin Eğitim Tasarımı Sempozyumu’nda “Modern Okul, Gelecekteki Türkiye’nin Eğitimi, Eğitim ve Teknoloji, Eğitimde Küresel Rekabet, Eğitim 2023 Vizyonu, Dil ve Din Eğitimi, Aile, Değerler ve Açık Müfredat” gibi konular Temel Eğitim ve Ortaöğretim merkezli tartışılacak ve bildiriler sempozyum sonrasında kitaplaştırılacak.

Konuşmacılar

Sempozyum esnasında Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun güvenli internet kullanımı eğitimi veren bilişim tırı da alanda yer alıyor.

GZT’nin basın sponsoru olarak yer aldığı sempozyuma Üsküdar Belediyesi, MEB din Öğretimi Genel Müdürlüğü, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de katkı sağlamaktadır.

Organizasyonu Küçük Çamlıca’da bulunan İTO Şehit Ragıp Ali Bilgen AİHL’nin üstlendiği çalışmada oturum başkanları öğretmenlerden oluşuyor ve organizasyondan da liseli öğrenciler sorumlu…

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >