Çok yıldızlı tatil

İşte şimdi heyecan katsayım yükseldi. Yaşasın diye bağırıyorum kavanozun içinden, bu rüyanın Neil Armstrong'u benim!
İşte şimdi heyecan katsayım yükseldi. Yaşasın diye bağırıyorum kavanozun içinden, bu rüyanın Neil Armstrong'u benim!

Ayda iki haftalık bir tatile gitmek sizce nasıl bir fikir? Muhtemelen bunun nasıl bir fikir olduğu konusunda bir fikriniz yoktur. Benim var! Önceki gece rüyamda ben bizzat bu hadiseyi tecrübe ettim.

Açık söyleyeyim, hiç fena fikir değil! En azından geçen seneki güney tatiline göre çok daha ferah bir ortam vardı Ay'da. Geçen sene güneyde sıcaktan kavrulmuştuk ailece. Ben pek dayanamam sıcağa... Öyle güneşlenme, bronzlaşma falan gibi işlere de hiç meylim yoktur. Soluk benizli geldim, soluk benizli gidiyorum. Anlayacağınız Ay seyahati, tecrübeyle sabit ki tam bana göre...

Rüyalar filmler gibi değil malumunuz... Belli bir yerden başlamıyor. Rüyada "Ne alaka?" gibi sorular da sorulmuyor. Rüyanın olayı bu; çoğu zaman burada başlamıyor, şurada da bitmiyor; uykunun derinliği olan herhangi bir vaktinde bir yerde başlıyor, sonra inceldiği yerde gözlerimizi açmamızla bitiveriyor. Arada olan biten acayip işlere de rüya diyoruz.

Benim Ay seyahati rüyam Jules Verne'nin 'Ay'a Seyahat' kitabını kızımın kitaplığından çekip almamla başlıyor. Bir rüya için fazlasıyla sinematografik bir giriş... Sonra kitabı alıp yatağın üstündeki bavulun içine atıyorum. Ay'da pineklerken iyi gider diye düşünmüş olmalıyım. Neler var başka bavulun içinde? Diş fırçası, birkaç ağrı kesici, bir pusula, flaş bellek içinde yüzlerce türkü... Gurbetten sayılıyor ya oralar, memleket muhtemel ki burnumda tüter, uzay aracının tenteli balkonunda mehtaba bakıp... Pardon mehtaptan hasretle dünyaya bakıp çayımı yudumlarken kulaklığımı takar, ne kadar türkü varsa flaş bellekte karışık sırayla dinlerim artık. Hoparlör mü götürsem acaba; açarım Neşet Ertaş'ı, çınlar bozlaklarla bütün takım yıldızlar!

Başka ne var bavulda? Birkaç kat çamaşır, çizgili bir pijama, bir kaç çift beyaz çorap... Uzayda çoraba ihtiyaç var mı ki? Herhalde vardır, serin olur diyorlar. Birkaç kazak, battaniye falan da mı alsam acaba? Sonra astronotların giysileri geliyor aklıma, hava geçirmeyen bu pofuduk kıyafetler, herhalde soğuk hava da geçirmez diye fikir yürütüyorum. Hava? Orada dünyadaki havadan var mıydı? Yoksa, onun yerine ne vardı?

Diş fırçası, diş ipi, ne yiyeceksem artık! Ayda kebapçı, dönerci falan mı var? Dürümcü? Kokoreç? İnsan rüyasında aklından geçenleri saçma bulabilir mi? Demek bulabiliyor. Rüyaların mantıksal genişliğinin de bir sınırı var nihayetinde.

Bavulu kapatıp evden çıkıyorum, bir taksiye atlıyorum. Bu esnada Ay ile ve uzayla ilgili meraklarım zihnimde titreşim halinde; sorular zihnime yerçekimsiz bir yavaşlıkla üşüşüyor. Ama belli ki yolum kısa, beş sokak ileride taksi duruyor, iniyorum. İnerken, rüyada olmanın verdiği bir gamsızlıkla köpükten baloncuklar gibi havada patlamaya bırakıyorum onları.

Önünde taksiden indiğim yüksek apartmana giriyor, kapıdaki görevliye başımla selam veriyor, asansörle en üst kata çıkıyorum. Apartmanın terasında benim gibi ay seyahatçileri için hazırlanmış birkaç fırlatma ünitesi var. Ne ara geliştiyse bu kadar teknoloji! Ay'a gitmek isteyen tatilcileri ister tek başına, ister aile fertleriyle birlikte aya fırlatacak müstakil araçlar orada hazır bekliyor. Bir tanesinin arka kısmında yağlıboya ile sanayide yazdırılmış gibi duran "Ayyy ne muhteşem!!!" ibaresi var. İnşallah bu benim bineceğim araçtır diye düşünüyorum. Şoförü ya da bunları kullananlara her ne deniyorsa o, belli ki kafa adam!

Aracın yanındaki küçük bir kabinde pofuduk uzay kıyafetimi çekiyorum üstüme. Pofuduklar filmlerde gördüğünüz gibi beyaza yakın krem renginde, orada bir sürpriz yok. Fakat insanı epeyce şişman gösteriyor. Laciverdi yok muydu diye soruyorum, kimse oralı olmuyor. Uzatmayıp araca atlıyorum. Meğer bunları kullanan kimse yokmuş, dümen de kumanda da bende anlayacağınız, bütün işi benim yapmam gerekiyor. İstanbul trafiği değil ya canım, hallederim bir şekilde! Zaten ön panelde yakın gözlüğüm olmadan bile okuyabileceğim puntoda yazılmış bir kullanma talimatı var. Fırlatma nasıl başlatılacak, uzayda rota nasıl izlenecek, Ay'a nasıl inilecek, kavanozvari başlık kafandayken hapşırırsan kendini dışa vuran muhtemel sıvaşık ifrazattan nasıl kurtulunacak, olmadık bir yerde burnun kaşınırsa küçük kaşıma uzantısı için hangi düğmeye basılacak, hepsi orada yazıyor. Emniyet kemerini takıp kırmızı fırlatma butonuna basıyorum. Adı üstünde fırlatma, tabiatıyla biraz sarsıyor bünyeyi. Ama sonrasında alışıyorsun, AVM'lerdeki titreşimli masaj cihazları gibi hoşuna gitmeye bile başlıyor insanın. Uzay aracımın penceresinden yıldızlar kayıyor, ne çok yıldız var. Kim yeğlemez, dört beş yıldızlı otelleri aratmayan böyle çok yıldızlı bir tatili!

Rüyadayım ya, zamandan azadeyim, birkaç dakika sonra pat Ay'dayım, inişi selametle atlatıyorum.

  • Adeta bir filin bir iskemleye oturtulması gibi acayip hassasiyet gerektiren bir iş aslında bu, hiç kolay değil.

Ama talimatın ince ayarına harfiyen uyduğum için kolayca gerçekleşiyor iniş. Uzay aracımın kapısını açıp Ay yüzeyine iniyorum. Ardından o meşhur sarsak ilk adımlardan birkaç tanesini art arda atıyorum. Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım dedikleri işte bu! Çok da bir numarası yokmuş gerçi, olaya biraz renk katmak için birkaç kez havaya sıçrıyorum. Pofuduk kıyafetim elverse parende atacağım.

İşte şimdi heyecan katsayım yükseldi. Yaşasın diye bağırıyorum kavanozun içinden, bu rüyanın Neil Armstrong'u benim! Şu koskoca uzay benden daha şımarık bir astronot görmüş müdür diye soruyorum kendime. Aldığım cevap bende kalsın.

Bir Ay görevlisi kalacağım yeri gösteriyor. Önünde küçük Ay bahçeleri olan Ay taşından yapılmış Ay bungalovları yan yana sıralanmış durumda. Benimkinin yanı başında bir aile çoktan Ay mangalını yakmış, köfteleri midelerine indiriyor. Bunun için pofuduklarda bir bölme var, köfteyi oraya bırakıyorsun, sonra pofuduk içi bir mekanizma onu kavanozun içine gönderiyor, hop yakalayıp iç ediyorsun. Dolambaçlı bir yolla da olsa köfteler cazibesini koruyor, bunca beklentiye değiyor muhtemelen. Diş ipi de boşa gitmemiş oluyor böylece. Bir ara denerim herhalde bu Ay köftelerini. Şimdilik sanırım kaşarlı Ay tostuyla yetineceğim. Belki yanında iyi demlenmiş Ay çayı... Zaten bütün bu yiyeceklerin hepsi aynı şeyden yapılmıyor mu uzayda? En azından bilim kurgu filmlerinde öyle!

Uzun yoldan geldim ya erken yatıyorum. Kolay değil uzayda yolculuk, tabiatıyla yoruyor insanı. Meşakkatli, hatta maceralı bir şekilde dişlerimi fırçalayıp uzay pijamalarımı giyiyorum. Başımı yastığa koyar koymaz uyuyorum.

Sabah gözlerimi açtığımda dünyada, evimde, her zamanki kartonpiyerli tavan bana bakarken buluyorum kendimi. Demek Ay'da uykuya daldığım an çok yıldızlı tatilim orada bitmiş. Hatırladığım kadarıyla rezervasyonum daha uzun süreliydi aslında ama daha önce de ifade ettiğim gibi rüyalarda neyin ne zaman başlayacağı ne zaman biteceği hiç belli olmuyor. Olsun, ziyanı yok.

  • Rüyada bile olsa böyle bir tecrübeyi yaşamış olmak büyük bir kazanç insan için. Peki, gerçek hayatta yaşamayı ister miyim.

Neden olmasın? Hemen gidip ismimi listeye yazdırayım, bakarsınız kuradan ben çıkarım!