Hızlı, bulanık çağ

Hızlı, bulanık çağ.
Hızlı, bulanık çağ.

1990’lı yıllara kadar internetin adı bile bilinmiyor, konuşulmuyordu. Ta ki internetin su gibi bir ihtiyaç hâline gelmesine dek. Onun sayesinde sosyal medyada içerikleri beğeniyor, yorum yapıyoruz. Bu etkileşimin sonucunda mutlu ve üzgün hissettirebiliyoruz. İnternet yokken hayat basitti ama ondan önce de hiç kolay değildi. Şimdi ise yol tarifi (navigasyon), mesajlaşma, temel istek ve ihtiyaçların karşılanması, zahmet gerektirmeden tek tıkla halledilebiliyor.

Zeki bilim insanları, hantal bilgisayarları insan gibi düşünen bilgisayarlara dönüştürmeyi başardı. O dönemlerde bilgisayarlar oda büyüklüğündeydi. Eminim ilk bilgisayarın söylediği ilk kelimeyi merak ediyorsunuzdur: LO. Bu harfler, bilgisayar sisteminde göründü. Aslında bilgisayar, “login” kelimesini yazmayı hedefliyordu. Fakat iki harften daha fazlasını kaldıramadı. Daha sonra Arpanet, internet çağının başlamasına öncülük etti. Bilgisayarlar bu dönemde, çok sınırlı içeriklerde e-postalar yollayabiliyordu.

Amerika nasıl çevrim içi oldu?

1993 yılında ABD'de, nüfusun yüzde 0,2’sinden azı internet kullanabiliyordu. Komik gelebilir ama Beyaz Saray'ın resmî internet sitesi bile yoktu. AOL şirketinin başarılı yatırımı sayesinde CD-ROM’lara internet yükleyerek günümüzdeki mobil verilerin ilkel hâlini oluşturdular. Siri, Alexa gibi modern yapay zekâ araçlarından önce “Elwood” vardı. Elwood, e-posta sitesine giriş yapanları sesli karşılıyordu. Hoş geldiniz! Bir postanız var, görüşmek üzere…

Günümüze gelice... İnternet öyle bir hâle geldi ki 2024 yılında hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. Sabahları ne onsuz kalkıyoruz ne de onsuz uyuyoruz. İhtiyaçlarımızı bu kadar kolay karşılayabildiğimiz modern çağda internet, “sabır” denilen insani özelliği güçsüzleştiriyor mu? Zamanla göreceğiz.

  • İstişare zamanı
  • Genç Motto dergisine katkı sunan arkadaşımıza teşekkür eder, yayın kurulumuzun notunu belirtmek isteriz. Yazı bir anda sona ererken okuyucuda sanki devam edecekmiş gibi bir his uyandırıyor. Finaldeki, “Günümüze gelince...” ile başlayan bölüm güzel ama hemen arkasına gelecekle ilgili bir paragraf yazılabilirdi.