28 Şubat mahkûmları şimdi de nefessiz kaldı

İsmail Şah Balta, 1995 yılında başlayan muhaceret hayatının 2004 yılında cezaevi ile yeni bir evreye girdiğini söyleyerek, süreci şu ifadelerle anlatıyor: “Kemalist yargıçlardan, brifingçi yargıçlardan, 28 Şubat’ın yargıçlarından, FETÖ’nün yargıçlarından, FETÖ’nün kolluktaki temsilcilerinden, cezaevlerindeki uzantılarından, hepsinden hayatıma düşen kadar nasiplendim. Bittiği söylenen 28 Şubat şahsî tarihimde bir türlü bitmeyi bilmedi.
İsmail Şah Balta, 1995 yılında başlayan muhaceret hayatının 2004 yılında cezaevi ile yeni bir evreye girdiğini söyleyerek, süreci şu ifadelerle anlatıyor: “Kemalist yargıçlardan, brifingçi yargıçlardan, 28 Şubat’ın yargıçlarından, FETÖ’nün yargıçlarından, FETÖ’nün kolluktaki temsilcilerinden, cezaevlerindeki uzantılarından, hepsinden hayatıma düşen kadar nasiplendim. Bittiği söylenen 28 Şubat şahsî tarihimde bir türlü bitmeyi bilmedi.

“Karşımıza geçip aklımızla alay etmeyen bir güne uyanmayalı seneler oldu” diye başlıyor İsmail Şah Balta mektubuna. Müebbet yiyeli uzun yıllar oldu, bir yandan haksız yere cezaevinde yatmanın psikolojisiyle yaşarken, öbür yandan cezaevi yönetiminin mahkûmların dışarıya açılan en önemli nefes kapıları olan kitaplara sınır getirmesiyle uğraşıyorlar. Bu seferki sınırlama, iki ayda bir üç kitap şeklinde. Dört duvar arasında 3 kitap kaç günde biter dersiniz?

“Bitmeyen 28 Şubatım” başlığı altında yazdığı mektubunda, mahkûmlara gönderilen hediye kitaplara 2 ayda bir 3 kitap olmak şeklinde sınırlama getirildiğinden söz ediyor İsmail Şah Balta. Kitap okumanın mahkûmlar için “nefes almak” demek olduğunu söyleyen Balta, şu ifadeleri kullanıyor. “George Floyd’un yürek burkan görüntülerinde “Nefes alamıyorum” diye haykırdığını bilmeyen-görmeyen kalmamıştır sanırım.

İsmail Şah Balta, 1995 yılında başlayan muhaceret hayatının 2004 yılında cezaevi ile yeni bir evreye girdiğini söyler
İsmail Şah Balta, 1995 yılında başlayan muhaceret hayatının 2004 yılında cezaevi ile yeni bir evreye girdiğini söyler

Siyasi mahkûmlar açısından bakıldığında kitaplarla beraber olmak kitapların içinden tarihin derinliklerindeki insanların zihinlerinde gezinmek, farklı kültürlerin, medeniyetlerin, inançların, coğrafyaların çocuklarıyla, üstatlarıyla satırların aracılığıyla konuşup-tartışabilmek-buluşabilmek, çağdaş dünyanın düşünürleriyle yeni ufuklara bakabilmek, “nefes almak” demek. Kitapla araya çekilen her duvar her engel, karanlığa mahkûm olmak demek.”

Hak değil lütuf

İsmail Şah Balta, 1995 yılında başlayan muhaceret hayatının 2004 yılında cezaevi ile yeni bir evreye girdiğini söyleyerek, süreci şu ifadelerle anlatıyor: “Kemalist yargıçlardan, brifingçi yargıçlardan, 28 Şubat’ın yargıçlarından, FETÖ’nün yargıçlarından, FETÖ’nün kolluktaki temsilcilerinden, cezaevlerindeki uzantılarından, hepsinden hayatıma düşen kadar nasiplendim. Bittiği söylenen 28 Şubat şahsî tarihimde bir türlü bitmeyi bilmedi.

  • 2004 senesinde cezaevine girdiğimde, mahpus, yanında en fazla ‘üç kitap’ bulundurma hakkına sahipti. Dördüncü kitaba ulaşma hakkınız fâili meçhul bir fail tarafından engellenirdi. Benim “hak” diye belirtmeme takılmayın siz, o ağız alışkanlığıyla söylenmiş bir kelam. Oysa hakikatte üç kitap verilmesi bir lütuftu! Lütfa mazhar olmak bir paye, kabul edene! Bununla mücadele edenler gibi bu saçmalığın aşılması için gücüm yettiğince uğraştım.”

Bu uğraşı sonucunda mahkûmların kendine ait kitaplarda herhangi bir sınırlama olmayacağı kararı alınmış. Alınmış alınmasına da 28 Şubat mahkûmları her güne yeni bir sürprizle uyanabiliriyor. 2019’un son aylarında ise AYM’nin verdiği bir karara istinaden cezaevi yönetimi mahkûmların adlarına gönderilen siyaset-kültür-sanat dergilerini vermemeye başlamış. Parasını cezaevindeki emanet para hesaplarından ödedikleri halde kitaplar da verilmemiş. Şimdiyse bu normalden başka bir normale geçiş yaparak yeni sürprizlerle karşılaşıyorlar.

Neden iki ayda bir üç kitap?

Balta, yeni sürprizi şu ifadelerle açıklıyor: “Yeni günün sürprizi; cezaevi idare ve gözlem kurulu almış olduğu bir kararla (Karar 12.06.2020’de alınmış ancak kararı 30.07.2020 tarihinde görebildim ve varlığından haberdar oldum) hediye başlığı altında mahkûm adına gelen kitapların ne sayıda verilebileceğini düzenlenmiş. Yeni normalde (Covid’in normaliyle ilgisi yok- ki normaller sürekli değişkendir mahsus mahalde) mahkûm, hükümlü ya da tutuklu iki ayda bir olmak üzere en fazla 3 (üç) adet kitap alabilirmiş! Fazlası güvenlik zaafiyeti doğururmuş!

‘2 ayda 1’ meselesinin kaynağı ise TBMM olduğunu bu vesile ile öğrenmiş oldum. Siyaset, altını kalın çizgilerle çizmek gerekir, siyaset mahkûmun iki ayda bir hediye alabileceğine karar vermiş! Hediye ve kitap bağlantısı ise şöyle: Mahkûmun alabileceği hediye - a) Kitap, b) Giyim eşyası. Kitabın mahsus mahale girişi bizzat siyaset tarafından iki aylık periyotlarla bağlanmış! Kanunla! Tebrikler! Neden iki ay? Neden 12 ay değil? Ayıp mı kaçardı böylesi! 3 (üç) kitap sınırlamasını koyup süreci taçlandıran ise cezaevinin idare ve gözlem kurulu.”

Ve ekliyor, “Kitaplarla ‘kutsal güvenlik’ buzağısının arkasına saklanarak savaşmak, bana Moğol istilasında kütüphanelerimizin başına gelenleri, engizisyon uygulamalarını hatırlatıyor. Baskıcı yöntem ve eğilimleriyle nam salmış düzenlerin karanlık hücrelerini hatırlatıyor! Postal düzenlerinin canlılığını hatırlatıyor. Asla kazanılamayacak bir savaşı hatırlatıyor. Her kitabı karanlıkları aydınlık kılan bir KİTAB’ı daha iyi anlamak için okuruz. Lütfen karanlığımıza titrek de olsa bir mum yakınız. Kitaba uzanan yolların bir takım bahanelerle kesilmesi bizi sadece nefessiz bırakır.”

İşkence altındaki ifadeyle müebbet

28 Şubat’ın karanlık günleri devam ederken, Hizbullah davasından dolayı 2004 yılında cezaevine giren Balta’nın hâkimi, Gülen’e beraat veren Mehmet Orhan Karadeniz. Karadeniz, Sivas davası, Umut davası, Danıştay saldırısı gibi davalara da bakan isim. İsmail Şah Balta’nın oğlu Ahmet Furkan Balta, babasının dosyasında elle tutulur hiçbir şey olmadığı hâlde işkence altında verilen ifadelerle müebbet hapis cezası aldığını ifade ediyor.

28 Şubat’ın karanlık günleri devam ederken, Hizbullah davasından dolayı 2004 yılında cezaevine giren Balta’nın hâkimi, Gülen’e beraat veren Mehmet Orhan Karadeniz. Karadeniz, Sivas davası, Umut davası, Danıştay saldırısı gibi davalara da bakan isim
28 Şubat’ın karanlık günleri devam ederken, Hizbullah davasından dolayı 2004 yılında cezaevine giren Balta’nın hâkimi, Gülen’e beraat veren Mehmet Orhan Karadeniz. Karadeniz, Sivas davası, Umut davası, Danıştay saldırısı gibi davalara da bakan isim

“İki arkadaşı tarafından aleyhine verilmiş yaklaşık 140 sayfalık ifade var. O ifadeye dayanarak babama müebbet veriyorlar. Daha sonra o ifadeleri veren kişiler işkence altında verdiklerini bildirerek ifadelerini değiştirmek istiyorlar, ama mahkeme bunu reddediyor.

Babama yöneltilen dosyada belli başlı suçlar var. Mesela Yahudi bir şirkete bombalı saldırı düzenleneceğine dair bir suçlama var. Saldırı düzenlenmemiş ama her nasılsa şu anda dosyada böyle bir şey yazmamasına rağmen etraftaki insanlar o saldırı düzenlenmiş ve birileri ölmüş gibi ağızdan ağıza yayıyor. Hatta bazı yazarçizer abilerimiz de bunu böyle bildikleri için dosyaya dokunmaktan korkuyorlarmış. Ta ki ben dosyayı gönderip de işin aslını öğrenene kadar. Suçlamalar arasında bazı eylemleri organize etmek gibi suçlamalar var, ama onların hiçbiri gerçekleşmemiş. Babamın Hizbullah’la da hiçbir bağı yok, fakat dosyada ‘Selam Tevhid’le irtibatı vardı, şunu tanıyordu, bunu tanıyordu’ ifadeleri geçiyor.”

Bu yasaklamanın kaldırılmasını talep eden mahkûmlar, 28 Şubat mağdurlarının davalarının yeniden görülmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan yardım beklediklerini dile getiriyorlar.