Alaska’daki gösteri ve gerçekler

Alaska’da barış değil, bir illüzyon sahnelendi. Putin, sahnenin arkasındaki gerçek yönetmen olarak çıktı. Trump, alkış toplayan ancak senaryoyu okuyamayan başrol oyuncusu oldu. Zelenski, oyunun sonunda sahneye çağrılmayan karakter. Çin ise bir sonraki oyun için biletini almakta tereddüt eden, ancak yine de bir dahaki performansı merakla bekleyen seyirci.
Ağustos sıcağından bile pek etkilenmeyen Alaska, iki gladyatörün tuhaf mücadelesine sahne oldu. Meydanda biri gösteriyi yönetmekte usta, sahne ışıklarının parıltısına alışkın bir figür; diğeri ise karanlık köşelerde, soğuk ve sabırla hamlelerini hesaplayan bir satranç ustası vardı. Trump ile Putin’in Alaska’daki buluşması, bir barış zirvesinden ziyade, güç dinamiğinin tüm çıplaklığıyla sergilendiği bir tiyatro oyunuydu. Sahnenin arkasında ise bu oyunun asıl mağlubu Volodymyr Zelenski ile en tedirgin seyircisi Çin oturuyordu.
Gösteri sanatı olarak diplomasi
Trump için politika, neticeden ziyade algılar üzerine kurulu bir gösteri sanatı. “Ben anlaşmaları yaparım” (I make deals) cümlesi, onun siyasi kimliğinin özüne kazınmış bir slogan. Alaska’daki buluşma da tıpkı Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile yaptığı, içi boş ancak görkemli zirveler gibi, bu sloganı beslemek için tasarlandı. Amacı, dünyaya “Barışı ben sağlıyorum” mesajını vermekti.
Ancak bu gösterinin senaryosu, baştan sona kusurluydu. Zira bir anlaşma yapmak için masaya oturan iki tarafın da aynı gerçekliği paylaşması gerekir. Trump’ın gerçekliği, “anlaşma”nın kendisinin bir zaferi olduğu yönündeydi. Putin’in gerçekliği ise çok daha sert ve değişmez bir zemine oturuyordu: Ukrayna’nın toprak bütünlüğü asla kabul edilemez, işgal ettiği bölgeler ise pazarlık masasında değil, savaş meydanında kazanılmıştır. Kremlin’in buluşma sonrası yaptığı “Hiçbir müşahhas anlaşmaya varılmadı” açıklaması, Trump’ın gösterisinin perdesini yırtıp atmış oldu. AB’nin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın da ifade ettiği gibi, “Putin, Trump’ın barış çabalarına gülüyordu.” Bu, bir palyaçonun şakasına, bir satranç ustasının soğuk ve küçümseyen gülümsemesiydi.
Putin’in sabır oyunu
Putin’in Alaska’ya gitmesinin sebebi, Trump’a bir barış ödülü vermek değildi, daha derin hesapları vardı:
Birincisi: Batı ittifakını bölmek.
Trump’ı, Avrupalı müttefiklerini ve Ukrayna’yı tamamen bypass ederek,doğrudan müzakere masasına oturtmak, Putin için muazzam bir psikolojik zaferdi. Bu hamle, NATO’nun bütünlüğüne, özellikle de ABD’nin ittifak içindeki güvenilirliğine derin bir şüphe tohumu ekti. Avrupa başkentlerinde yankılanan tek soru şuydu: “ABD, bize danışmadan Rusya ile bir anlaşma yapmaya kalkarsa, bu ittifakın manası ne?”
İkincisi: Zaman kazanmak.
Rus ekonomisi, savaş ekonomisine uyum sağlamış durumda. Askeri-endüstriyel kompleksi tam kapasite çalışıyor. Putin için her ay, yeni askerler yetiştirmek, yeni silahlar üretmek ve Ukrayna’nın Batı’dan gelen desteğinin azalmasını beklemek mânâsına geliyor. Trump’la yapılan birkaç saatlik bir görüşme, Batı’daki savaş yorgunluğunu beslemek ve “bakın, diplomasi deneniyor” algısı yaratmak için mükemmel bir araçtı. Bu, bir siper savaşındaki ateşkes çağrısı gibiydi; çağrıyı yapan taraf, nefes alıp yeni bir taarruz için pozisyon almaya çalışıyordu.
Mağlup
Bu gösterinin en trajik figürü, savaşın asıl mağduru olan Ukrayna ve lideri Zelenski’ydi. Kendi ülkesinin kaderinin, kendisine danışılmadan, binlerce kilometre ötede iki yabancı lider tarafından pazarlık konusu yapıldığını izlemek zorunda kaldı. Bu, onun için bir ihanetten ziyade, uluslararası politikanın acımasız bir gerçeğinin teyidi oldu: “Ülkenizin bağımsızlığı için savaşmıyorsanız, birilerinin kuklası olmaya razı olmalısınız.”
Trump’ın “barış” vizyonu, muhtemelen Ukrayna’nın toprak kayıplarını (Kırım ve belki de Donbas’ın bir kısmını) resmileştiren ve Rusya’ya yönelik yaptırımların kaldırılması karşılığında askeri operasyonları donduran bir formüle dayanıyor. Ancak bu, Ukrayna için bir barış değil, teslimiyettir. Zelenski’nin “hiçbir toprak pazarlığı yok” ısrarı, bu nedenle sadece bir prensip meselesi değil, aynı zamanda bir varoluş meselesi.
Gölgedeki seyirci
Bu diplomatik tiyatronun en ilginç seyircisi ise Çin’di. İlk bakışta, Rusya ve Çin’in “sınırsız ortaklık”ı göz önüne alındığında, Putin’in diplomatik bir manevra alanı kazanması, Pekin’i memnun etmeliydi. Ancak gerçek, çok daha karmaşık.
Çin, Washington-Moskova hattında ikili bir oyun görüyor. Bir yandan, ABD’nin dikkatinin ve kaynaklarının Rusya’ya kayması, Çin’e karşı olan baskının azalması anlamına geliyor. Tayvan, Güney Çin Denizi ve teknoloji savaşı konularında, ABD’nin eli zayıflayabilir. Bu, Çin için stratejik bir fırsat.
Ancak diğer yandan, Çin’in en büyük korkusu, ABD ve Rusya’nın beklenmedik bir şekilde yakınlaşmasıdır. Eğer Trump ve Putin, Ukrayna konusunda -Çin’in çıkarlarına danışılmadan- bir uzlaşmaya varırsa, bu yeni Washington-Moskova ekseni, Çin’i jeopolitik olarak izole edebilir. Çin’in “Batı’yı bölme” stratejisi, ABD-Rusya gerilimine dayanır. Bu gerilim azalırsa, Çin, Batı’nın tek ve birleşik hedefi haline gelebilir.
Bu nedenle Çin, Alaska görüşmesini derin bir dikkatle, âdeta nefesini tutarak izledi. Neticeden memnun kaldı mı? Muhtemelen evet, çünkü müşahhas bir anlaşma çıkmadı. Batı ittifakında çatlaklar derinleşti, Rusya hâlâ yaptırımların baskısı altında ve Çin, ABD’nin bir sonraki hamlesini beklerken stratejik manevra alanını koruyor.
Güç, illüzyon ve gerçeklik
Alaska’daki buluşma bize çağımızın uluslararası ilişkilerine dair üç acımasız gerçeği hatırlattı:Güç, sesten çok sessizliktir: Trump’ın tüm tweet’leri ve gösterişli açıklamaları, Putin’in soğuk ve hesaplı sessizliği karşısında buharlaşıp gitti. Gerçek güç, medyayı yönetmekte değil, jeopolitik gerçekleri manipüle etmekte yatıyor.
Neticede Alaska’da barış değil, bir illüzyon sahnelendi. Putin, sahnenin arkasındaki gerçek yönetmen olarak çıktı. Trump, alkış toplayan ancak senaryoyu okuyamayan başrol oyuncusu oldu. Zelenski, oyunun sonunda sahneye çağrılmayan karakter. Çin ise bir sonraki oyun için biletini almakta tereddüt eden, ancak yine de bir dahaki performansı merakla bekleyen seyirci. Bu büyük satranç tahtasında hamleler bitmiş değil. Ancak bir taraf, hamlelerini yüzyıllara yayılan bir stratejiyle yaparken, diğer taraf sadece bir sonraki seçim döngüsünü hesaplıyor.