‘Annelerin direnişinden sonra çocukları dağa çıkarmak kolay olmayabilir’

FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ

Ailelerin girişimi çok kıymetli ve haklı bir girişimdir. Ama bu girişimin sonuç alması için daha başka şeylerin konuşulması, düşünülmesi lazım. Birincisi bu çocuklardan birçoğu yaşamıyor. İkincisi hâlen sağ olanlar dağdan nasıl indirilecek? Devletin elinde pişmanlık yasasından başka bir şey yok.

Diyarbakır’da anneler HDP il binasının önünde çocuklarını isterken, Türkiye çocuk savaşçılar gerçeğiyle yüzleşti. Bilinmeyen bir şey değildi ama üzerinde durulmak istenmeyen bir şeydi desek yeridir. Şimdi de durum çok farklı değil. Sol kesim, çocukların tırnağına zarar geleceğini düşündükleri konularda ortalığı ayağa kaldırırken, dağa çıkarılan, orada tecavüz, taciz, işkence, infaz gibi her türlü olumsuz şartlar altında yaşatılan çocuklara kör ve sağır. 35 yıldır bunun böyle olduğunu söylüyor Aytekin Yılmaz. Siyasi nedenlerden dolayı 10 yıl hapis yatan ve orada örgütün zalimliklerini gördükten sonra “Onlar daha çocuktu” kitabını yazarak PKK’nın iç yüzünü ortaya koyan Yılmaz’la Diyarbakır annelerini ve PKK’nın çocuk savaşçılarını konuştuk. Aytekin Yılmaz, hâlen sağ olan çocukların dağdan nasıl indirileceğini düşünmemiz gerektiğini söylerken, pişmanlık yasasının yıllardır çözüm olmadığının da altını çiziyor. Yılmaz, “Bu annelerin eylemi dağdaki çocukları getirir mi, getirmez mi bunu hep birlikte göreceğiz. Ama bu annelerin direnişinden sonra çocukları dağa çıkarmak kolay olmayabilir” diyerek asıl meselenin dağa çıkan yolu engellemek olduğunu vurguluyor.

“Onlar daha çocuktu” kitabınızın basılmasının üzerinden çok bir zaman geçmeden Diyarbakırlı anneler HDP binasının önünde dağa çıkartılan çocukları için eyleme başladı. Öncelikle böyle bir tesadüf konusunda ne hissediyorsunuz?

Kitap Mayıs 2019 da çıktı. Anneler Eylül ayı başında başladılar HDP önünde oturmaya. Açıkçası benim için de sürpriz oldu böylesi bir gelişme. Belki birkaç yıl sonra aileler çocuklarının akıbetini merak etmeye başlayabilirler düşüncesindeydim. Çocuğu dağa çıkarılmış aileler bir bakıma benim kitabımda yazdıklarımı bugün hayata geçiriyor. Kitapta “PKK’da Çocuk Savaşçılar” bölümünde dağa çıkarılmış çocuklar sorununun ciddi bir mesele olduğunu, bu çocukları kimselerin duymak, görmek istemediğini eleştiri konusu yapmıştım.

Diyarbakırlı anneler ilk kez 2014 yılında HDP’li Diyarbakır belediyesinin önünde oturma eylemi yapmışlardı. O eylem nasıl sonuçlanmıştı? Niye bu kadar yankı bulmamıştı?

Yankı bulmamıştı, çünkü iki taraftan da ‘çözüm süreci zarar görmesin’ diye destek bulamamıştı bu aileler. Annelerin sesi duyulmak görünmek istenmedi. Umarız bu defaki öyle olmaz. Bu annelerin eylemi dağdaki çocukları getirir mi, getirmez mi bunu hep birlikte göreceğiz. Ama bu annelerin direnişinden sonra çocukları dağa çıkarmak kolay olmayabilir. Mesele çocukları dağa çıkarmamaktır, çocukları dağa çıkaran bereketli mağduriyet tarlasının kurutulması gerekiyor. Bölgede fakirlik, işsizlik had safhalarda, buna bir de kimlik sorununu eklediğinizde çocuklar dağ yoluna aday durumuna geliyor. “Hep fakirlerin çocuğunu dağa çıkarıyorlar, kendi çocukları kolejlerde okuyor” diyorlar. Bereketli mağduriyet tarlasından kastım işte bu nedenlerdir.

ÖRGÜTLER ARTIK HAPİSHANELERDE ETKİLİ DEĞİL

Kitabınızda PKK’nın 90’lı yıllarda hapisteki çocukları militanlaştırarak dağa çıkarttıklarını yazdınız. Neden PKK çocukları dağa götürüyor? Çocukları etkilemek, örgüte katmak daha mı kolay?

Yetişkinlere göre daha kolay olduğu kesin. O dönem beni düşündüren şey şu olmuştu, adli suçlarda tutuklanan çocuklar çocuk hapishanelerine götürülürken, siyasi davalarda çocuk mahpuslar neden yetişkinlerin bulunduğu örgüt koğuşlarına verildi? Bu suâlin cevabı yok. 90’lı yıllarda devlet PKK ve radikal sol örgütlerin işini bayağı bir kolaylaştırmıştı. O dönemin hapishanelerine örgüt kampları diyorlardı ki doğrudur. Hapishanelerin iç yönetimi 23 hapishanede PKK ve radikal sol örgütlere bırakılmıştı. Kim bıraktı, tabi ki o dönemin hükümetleri. Başta PKK olmak üzere diğer tüm sol örgütler bu hapishanelerden yönetildiler.

Bugün de aynı şey söz konusu olabilir mi? Örgütler hâlâ hapishanelerde etkili mi?

2000 yılında “Hayata Dönüş Operasyonu” ndan sonra durumlar değişti. F tiplerinde artık örgütlerin etkisi kalmadı. Çünkü toplu kalamıyorlar. Bence dağdaki çocuklar meselesi daha kapsamlı ele alınmalıdır. Sadece güvenlikçi yaklaşım içinde olunursa ailelerin çocuklarına kavuşması güçleşir. Unutmayalım beş yıl önce 15 yaşında dağa çıkmış bir çocuk, bugün eğer yaşıyorsa 20 yaşındadır. Beş yıl örgüt saflarında dağlarda uzun bir süredir. Bu kişileri örgüt bırakmaz, örgüt bıraksa bile bu kişiler dönmeyebilir. “Pişmanlık yasası”ndan yararlanmak istemeyebilirler. Zaten bazı aileler Kandil’e kadar gitmişler. Çocuklarını görenler de olmuş ama o çocuklar aileleriyle dönmek istememiş. Çünkü o çocuklar artık çocuk değil.

HALEN SAĞ OLANLAR DAĞDAN NASIL İNDİRİLECEK?

Çatışmalı bölgelerde dağda hayat süreleri 1 veya 2 sene demişsiniz kitapta. Anneler hazır mı çocuklarına sağ kavuşamama ihtimaline? Nasıl hazırlanılır böyle bir şeye?

Bence asıl sorunun bu kısmını konuşmalıyız. Ailelerin girişimi çok kıymetli ve haklı bir girişimdir. Ama bu girişimin sonuç alması için daha başka şeylerin konuşulması, düşünülmesi lazım. Birincisi bu çocuklardan birçoğu yaşamıyor. İkincisi hâlen sağ olanlar dağdan nasıl indirilecek? Devletin elinde pişmanlık yasasından başka bir şey yok. Pişmanlık yasası çözüm olsaydı yıllardır olurdu. Üç-beş yıl örgütte görev almış, ideolojik olarak ikna olmuş/edilmiş biri pişmanlık yasasından yararlanmak istemeyebilir.

PKK 1986 yılından itibaren “Zorunlu askerlik uygulaması” adı altında saflarına savaşçı topluyordu. Peki bu uygulama ne zamana kadar devam etti. Şu an durum nedir?

Benim araştırmalarıma göre 1987 -1994 arası dönem bu zorunluluk uygulamasına bağlı olarak, örgüt her Kürt ailesinden bir çocuğu saflarına istemiş. Bunun için köylere gidilmiş bazen ikna yöntemiyle bazen de zorlamayla çocukları saflarına katmış. Zamanla bu zorunluluk sıkıntılara yol açmış. İsteksiz gidenlerin çoğu fırsat bulunca dağdan kaçmış. Bu kaçışlar örgütü zor durumda bırakınca bir dönem sonra vaz geçilmiş. Zorlama yerine ikna yöntemi tercih edilmiş.

ESKİDEN DEVLETİN KAPISINA GİDEMİYORLARDI

Diyarbakır’da eylem yapan annelerin bir de iddiası var. Çocuklarının HDP binasından dağa kaçırıldığını, hatta satıldığını söylüyorlar. Buna ne diyorsunuz?

Bu ailelerle Diyarbakır’da üç gün geçirdim, çoğunu dinledim. Çok dertliler HDP’den. PKK’nın etkilediği mahalleler seçimlerde HDP’ye oy veriyor. PKK’yı konuştuğunuz zaman HDP’yi de konuşmak zorundasınız. Bazı aileler çocuklarının dağa çıkmadan önce HDP’ye gidip geldiğini söylüyordu. HDP önünde oturmalarının nedenini de bu gerekçeyle açıklıyorlardı. Bence bu ailelerin HDP önünde oturmasını sorun etmemek lazım. Hacire Ana’nın HDP’den sonuç aldığını bildikleri için böyle bir yol izlemişler. HDP’liler de bu aileleri devlet destekliyor ve bize gönderiyor diyor. Diyelim ki öyle, devlet destekliyor. Bu durum, üzerine konuştuğumuz acılı gerçeği değiştirir mi? Bence değiştirmez, anneler çocuklarını istiyor. Eğer devlet bu konuda ailelere destek oluyorsa bu iyi bir şeydir. Eskiden bu aileler devletin kapısına gidemiyor, gözaltına alınıp tutuklanıyorlardı. Bu konuda şöyle düşünüyorum, devletin Diyarbakır annelerine destek olması sorun edilmemelidir, ama aynı devletin Cumartesi annelerinin taleplerine ilgisiz kalması bir sorundur.

ANNELERİN EYLEMİ SOL MAHALLEYİ TEŞHİR ETTİ

Cumartesi annelerine sahip çıkan sol kesim, örgüt mağduru annelere sahip çıkmadı. Sivil toplum örgütleri, insan hakları cephesi hatta çocuk haklarını savunanlar da çocuk gerillalara ses etmedi. Neden?

Bu ülkede soğuk savaş döneminden kalma sol bir mahalle var. Çoğunun devrim referansları 100 yıl öncesine dayanıyor. Dünyanın birçok ülkesinde bu Stalinist gelenekten olan örgütler dükkanlarını kapattılar. Türkiye’dekiler bir türlü kapanmadı, kapatılmadı. Bu örgütlerin sivil legal kurumları da aynı illegal örgütler gibi düşünüyor. Örneğin insan hakları örgütleri var, ama bu örgütler sadece devlet mağdurlarının çetelesini tutuyor. Örgüt mağdurlarına ilişkin bir tek projeleri yoktur. Bu ikiyüzlülük sadece hak örgütlerinde yok, daha geniş bir çevreye uzanıyor. Çocuk savaşçılar sorunu bu ülkede 35 yıldır vardı. Sol örgütler çocuklardan özgürlük savaşçısı yaptı. Çocuktan savaşçı yapılırken, bu çocuklar dağlarda hapishanelerde öldürülürken, insan hakları örgütleri bu çocukları savunmadı, gazeteciler bu çocukların haberini yapmadı, yazarlar kitaplarına yazılarına konu etmediler. Sivil toplum örgütleri bir tek proje hazırlamadı. 35 yıl boyunca hep birlikte susanlar, tabi ki bugün Diyarbakır Anneleri eylemine ilgisiz kalacaklardır. Annelerin bu eylemi sol mahalleyi teşhir etti.

Lise veya üniversitelerde çocukların beynini yıkadıkları gerçeği var. Birçok aile çocuğunun okuldan veya kamptan dağa götürüldüğünü söylüyor. Okullardaki bu örgüt propagandasının kırılması için bundan sonra neler yapılabilir, ya da neler yapmamalıyız ki o çocuklar dağa çıkmasın?

Çocuktan özgürlük savaşçısı yaratan PKK gibi sol örgütler var oldukça, bu örgütleri devrimci romantizmle övdükçe, onları özgürlük savaşçıları olarak kabul ettikçe bu çocukları konuşmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Sol mahalle aydını, yazarı hâlâ daha bu örgütlere kıymıyorlar, 60-70 yaşlarına gelmiş, emekli olmuş eski solcular geçmişte yapamadıkları devrimi bunlardan bekliyor. Öncelikle bu mahalleler teşhir edilmelidir. Bunun da en iyi yolu bunları ideolojik teorik olarak, ahlâkî vicdanı olarak teşhir etmek olabilir. Başka ülkeler şöyle yaptılar, öncelikle özgürlük alanlarını genişlettiler, sonra da kötü geçmişleriyle yüzleşme sürecine girdiler. Mesela Almanlar Nazizimle böyle yüzleşti. Nazilerin toplama kamplarına ilişkin yazılan kitapları okullarında okuttular. Şimdi bazen duyuyoruz, bu çocukların çoğu liseyi, üniversiteyi bırakıp dağa çıkıyor. Çünkü o okullarda devrimci romantizmin propagandasıyla tanışıyorlar. Ama bu çocuklar, bu örgütlerin şiddet yöntemiyle insanları nasıl mağdur ettiklerini, yeri geldiğinde kendi yoldaşlarını bile acımasızca öldürdüklerini bilmiyorlar. Çünkü kimse bunları anlatmıyor, okul kitaplarında yazmıyor bunlar. Bence Türkiye geniş anlamda geçmişiyle yüzleşmek istiyorsa, okullardan başlayabilir.

HDP KAÇAKLARI OYNUYOR

Anneler, HDP’nin kapısında eylemlerine devam ediyor, şu an 47 aile HDP kapısı önünde çocuklarını istiyor. Sizce HDP’nin tavrı nasıl olmalıydı bu annelere?

Birçok sorunda olduğu gibi HDP bu annelerin eyleminde de kaçakları oynuyor, bilmezlere yatmış durumda. Anneler en çok da HDP’yi teşhir ediyor. HDP’yi daha geniş ele almak gerekiyor. Hendek öncesi dönemlerde ben de oy veriyordum. Nedeni, HDP eğer siyasette öne çıkarsa dağdaki eli silahlı örgütü etkiler, zamanla da silahlara gerek kalmaz düşüncesindeydim. HDP örneğinde bu böyle olmadı. PKK’nın dönüşümü yönünde etkili olamadıkları gibi her defasında örgüte angaje oldular. Eğer Kürt siyasetinde bir yetkiniz etkiniz olmayacaksa neden varsınız? Kürtler bu soruyu her HDP’liye sormalıdır. 80 vekille Meclis’e gittiler ama dağdakilere, “Silahlı yöntem son bulmalıdır, 80 vekille pekâlâ siyaset yapabiliriz” diyemediler. Örgüt hendek kazdığında itiraz edemediler. Kendileri Ankara’da “Türkiyelileşmek istiyoruz” söylemi üzerinden Meclis’e gittiler. Örgüt talimatlarıyla Kürt şehirlerinde ilçelerinde kendi üyeleri, “Özyönetim” ilanları yaptı. HDP’nin hendeklere ve özyönetim ilanlarına ilişkin tavırsızlığı neyse, şimdi de kapılarına dayanmış ailelere yaklaşımı benzerdir. HDP bu haliyle kişiliksiz bir partidir. Bu iradesiz kişiliksiz tutumlarıyla da hem devlet, hem de örgüt arasına sıkışmışlar. Annelerin HDP kapısına dayanması da bu siyasetsizliklerin sonucudur. Düşünsenize, yıllarca devlet kapısında “analar ağlamasın” diyenler, bugün kendi kapılarında anaları ağlatıyor. Başka da sözüm yok!