Avrupa Erdoğan’a muhtaç

Erdoğan’ın “Gerekirse mültecilere kapıları açarız” uyarısı da gösteriyor ki Avrupa, aradan geçen bunca zamana rağmen hala göç meselesinde tutarlı bir politika üretebilmiş değil.
Erdoğan’ın “Gerekirse mültecilere kapıları açarız” uyarısı da gösteriyor ki Avrupa, aradan geçen bunca zamana rağmen hala göç meselesinde tutarlı bir politika üretebilmiş değil.

Sadece kendilerine yakın olarak gördükleri için Erdoğan’a alternatif olarak destekledikleri seküler Türkiye muhalefeti eğer bir gün iktidara gelirse aynen ilan ettikleri gibi 4 milyon Suriyeli mülteciyi kapı dışarı edecek ve asıl kıyamet Avrupa için işte o zaman kopacaktır.

Son günlerde İdlib’de meydana gelen askeri gerilime paralel olarak bölgeden Türkiye sınırına doğru endişe verici boyutta bir göç dalgası görülmeye başlandı. Bu dalga, bölgedeki siyasi havaya göre daha da büyüyebilir. İdlib’de Esed rejimine bağlı güçler tarafından sekiz Türk askeri şehid edildi. Bu saldırının yakın geçmişte Trablus düşmesin diye Libya’nın meşru hükümetine Türkiye tarafından gönderilen askerî destekle elbette bir alakası var.

Türkiye Esed’in saldırılarına sert bir şekilde karşılık verdi ve askerî kaynaklardan gelen bilgilere göre 115 askeri hedefe yapılan saldırıda 100'ü aşkın rejim yanlısı itlaf edildi. Gerilimin artması iki tarafa da yaramış görünmüyor. Türkiye açısından cephe genişlemiş oluyor, Suriye açısından ise bu tür saldırıların Türkiye’nin elindeki bölgelere dek uzanması sıkıntılara yol açabilir. Bu açıdan askeri seçenek sürdürülebilir bir çözüm gibi durmuyor.

Mülteci konusuna istenilen önemi vermeyen Angela Merkel eleştiriliyor...
Mülteci konusuna istenilen önemi vermeyen Angela Merkel eleştiriliyor...

AVRUPA KAPILARINA MÜLTECİ AKINI OLABİLİR

Bu bağlamda dikkat çeken iki husus var. İlki, Arap basınının tırnak içinde ifade edelim, “işgalci” Türkiye’ye karşı ‘Araplık’ gayreti içinde Esed rejimine arka çıkan tutumu. Bu tutumun yıllardır Suriye topraklarında kendi menfaatleri nâmına varlık gösteren İran, Rusya ve ABD söz konusu olduğunda bu hararette gündeme getirilmiyor oluşu başlıbaşına ele alınması gereken ayrı bir mesele.

Dikkat çeken ikinci husus ise Avrupa basınının meseleye yaklaşımı. Bu yaklaşımın temelinde elbette kendilerine göre bir bakış açısı mevcut. O da, bu gerilimle birlikte yeniden Avrupa kapılarına bir mülteci selinin akacak olması.

Batı basınında mülteci meselesine atfen Erdoğan hakkında “fırsatçı” yakıştırması bile yapıldı.

AB bünyesindeki Avrupa Halkı Partisi lideri Alman şansölye Angela Merkel’i konuya gereken önemi vermemekle suçladı.

Avrupa’nın kendi içinde yaşadığı en büyük çelişkiyse Erdoğan’a karşı aldığı hasmane tutumun bizzat kendi bünyesine vereceği zararı hala anlayamıyor oluşudur.
Avrupa’nın kendi içinde yaşadığı en büyük çelişkiyse Erdoğan’a karşı aldığı hasmane tutumun bizzat kendi bünyesine vereceği zararı hala anlayamıyor oluşudur.

TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ FAZLASIYLA YAPTI

Erdoğan’ın “Gerekirse mültecilere kapıları açarız” uyarısı da gösteriyor ki Avrupa, aradan geçen bunca zamana rağmen hala göç meselesinde tutarlı bir politika üretebilmiş değil. Oysa Türkiye ekonomik olarak üzerine binen büyük bir yüke rağmen bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Bugün dört milyona yaklaşan bir mülteci nüfusuna ev sahipliği yapıyor.

Avrupa bir yılda Türkiye’den kendi sınırlarına yönelen 800 bin mülteciyi hâlen sindirebilmiş değil. Sınırlarına şu anda 1 milyon mültecinin yığıldığı, işler daha da kötüye giderse üzerine 2 milyonun daha ilave olacağı bir Türkiye gerçeği karşısında “fırsatçı” ithamı hiç de âdil durmuyor.

NATO’nun bu meselede durduğu yer de 2010 yılında ilan ettiği strateji belgesiyle uyumlu değil.

Eğer ortada Türkiye gibi bir üyenin güvenlik meselesi ve de Avrupa’ya göç dalgası gibi küresel tehdit boyutu söz konusuysa elini taşın altına koyması gereken teşkilatın sadece ABD’nin bölgesel çıkarlarına endeksli bir politikanın enstrümanı hâline gelmesi görev tanımı ve meşruiyet sorgulamasını da beraberinde getiriyor.

ABD, Suriye'de PKK’nın yan unsuru YPG’ye yardım etmekle meşgul.
ABD, Suriye'de PKK’nın yan unsuru YPG’ye yardım etmekle meşgul.

KENDİ MEFAATLERİ AÇISINDAN ERDOĞAN'IN YANINDA DURMALARI GEREKİR

Sahi, ABD bölgede, bilhassa Suriye’de ne yapıyor? Bizzat kendisi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın yan unsuru YPG’ye yardım etmekle meşgul. Fransa’ya gelirsek, o da Afrika üzerindeki menfaatleri dolayısıyla Türkiye’yi düşman bellemiş durumda. Cibuti, Gabon, Fildişi Sahilleri ve Senegal’deki askeri varlığını “terörle mücadele” konsepti içerisine sokup bir güzel kamufle etme telaşında.

Yaşlı Avrupa eğer mantıklı bir yol izlemeyi tercih etmez, Erdoğan’ın siyasî ve iktisadî açıdan haklı taleplerine karşılık verme yerine alışageldiği gibi “yine fırsatçılık yapıyor” demeyi seçerse bir öncekinden çok daha büyük bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalacağını artık görmelidir. İdlib’de bir askeri seçenek olarak Erdoğan’ın yanında durmak yaşlı kıta için bir lütuf değil, tam aksine kendi menfaati açısından bir zarurettir.

İdlib ve çevresinde oluşturulacak güvenli bölge Avrupa’ya bir sel gibi akacak milyonları burada kalmaya ikna edecektir.
Yunanistan 800 bin mülteciyle başa çıkamıyor...
Yunanistan 800 bin mülteciyle başa çıkamıyor...

KENDİ İÇLERİNDE ÇELİŞKİ YAŞIYORLAR

Suriye krizinin üzerinden geçen dokuz yılın sonunda bütün faturayı Türkiye’ye yüklemek isteyenler şunu unutmamalı ki, Türkiye bu krizin tek kaybedeni olmayı asla kabullenmeyecek ve Avrupa’yı tam da beklediği yerden büyük bir sınava tabi tutacaktır. Bugün 800 bin mülteci ile başa çıkamayan Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi iş sadece ekonomik yardım boyutunu çoktan aşmış bulunmaktadır.

Avrupa’nın kendi içinde yaşadığı en büyük çelişkiyse Erdoğan’a karşı aldığı hasmane tutumun bizzat kendi bünyesine vereceği zararı hala anlayamıyor oluşudur. Sadece kendilerine yakın olarak gördükleri için Erdoğan’a alternatif olarak destekledikleri seküler Türkiye muhalefeti eğer bir gün iktidara gelirse aynen ilan ettikleri gibi 4 milyon Suriyeli mülteciyi kapı dışarı edecek ve asıl kıyamet Avrupa için işte o zaman kopacaktır. Avrupa bu durumun ne kadar farkındadır, sorulması gereken soru da budur.