Bağdadi gerçekten öldürüldü mü?

Ebubekir el Bağdadi
Ebubekir el Bağdadi

Karabatak gibi aniden ortaya çıkıp bir süre sonra tekrar karabatak gibi ortadan kaybolan Wallace D. Fard, Nation of Islam cemaatinin inancına göre hem Mesih, hem de Mehdi olarak biliniyordu. Moon tarikatına göre Sun Myung Moon ise İsa Mesih’in bizzat kendisiydi. Kasım Gülek eliyle Moon’culardan ilham alan FETÖ elebaşı Gülen de mesih ve mehdi kelimelerini dilinden hiç düşürmedi. Nitekim ‘Amerika yalan imparatorluğu’na gereği gibi hizmet edip raf ömrü bitince tekaüt edilen baldırı çıplak Bağdadi de kendisini Kureyş aşiretine nispet ederek halife olduğunu iddia ediyordu. Amerika yalan imparatorluğu tarafından üretilen sahte kahramanlar bugün de içimizde cirit atıyor. Aman dikkat!...

31 Ekim ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde ‘Cadılar Bayramı’ olarak kutlanıyor. Bildiğiniz gibi, Cadılar Bayramı’nda popüler kötülük ikonlarının birer maskesi yahut kostümü temin ediliyor ve bir festival havasında kötüyü, kötülüğü gülünç hâle getirme yarışı start alıyor. Bu yarıştan politik figürler de fazlasıyla nasibini alıyor. 1990’lı yıllardan 2000’lere değin Saddam kostümünün Cadılar Bayramı’na katılanlar nezdinde epey popüler olduğu görülebilir. Yine Hitler gibi artık klasik olmuş kötülük figürlerini Cadılar Bayramı’nın olmazsa olmazları arasında zikretmek mümkün.

Hitler gibi klasik olmasa da Bin Ladin figürü de halen revaçta. Cadılar Bayramı yaklaştığında komik-korkunç türlü türlü Bin Ladin kostümleri piyasada arzı endam etmeye başlıyor.
ABD'nin Indiana eyaletinde Cadılar Bayramı (Halloween) için bir baba ve oğlu Nazi kostümü giymeyi tercih etmişti...
ABD'nin Indiana eyaletinde Cadılar Bayramı (Halloween) için bir baba ve oğlu Nazi kostümü giymeyi tercih etmişti...

Trump sayesinde bu yılın yıldızı DEAŞ lideri Ebubekir Bağdadi olacak gibi. Nitekim ABD Başkanı tam bir ekran şovu yaparak “Dün gece ABD ve dünya için harika bir geceydi. Bağdadi öldürüldü. Bir daha asla başka masuma, kadına ve çocuğa zarar veremeyecek. Bir köpek, bir korkak gibi can verdi. Dünya şimdi çok daha güvenli bir yer” dediğinde Cadılar Bayramı’na sadece dört gün kalmıştı.

BİN LADİN DE BÖYLE ÖLMÜŞTÜ

Dikkatinizi Trump’ın kurduğu cümlelere çekmek isteriz. Bu cümleler size de tanıdık geliyor mu? Hafızanızı bir yoklayın derim. 2 Mayıs 2011 günü Obama da buna benzer bir şeyler söylemişti, hatırladınız mı?

“Dünya artık daha güvenli, daha iyi bir yer çünkü Üsame bin Ladin öldü. Bugün milletçe bir şeyi daha hatırladık. Hepimiz birlikte omuz verdiğimizde, birlikte çalıştığımızda yapamayacağız şey yok.”

Usame Bin Ladin 2 Mayıs 2011'de Pakistan'da öldürülmüştü...
Usame Bin Ladin 2 Mayıs 2011'de Pakistan'da öldürülmüştü...

Sadece başkanların verdiği mesajlar bağlamında bir paralellikten elbet bahsetmiyorum. Bin Ladin ile Bağdadi operasyonları arasında çok fazla benzerlik var. İki operasyonun da gecenin zifiri karanlığında gerçekleşmesinden tutun, Amerikan askerlerinin hiç zayiat vermemesine değin pek çok ortak noktanın arasında en dikkat çekeni hangisi olabilir?

Elbette her iki teröriste ait cesetlerin tek fotoğrafları bile kamuoyuna servis edilmeden ortadan kayboluşu.

Bin Ladin ve Bağdadi'nin ölümleri ile ilgili açıklamalarda bulunan Obama ve Trump ABD vatandaşlarını ikna edememişti...
Bin Ladin ve Bağdadi'nin ölümleri ile ilgili açıklamalarda bulunan Obama ve Trump ABD vatandaşlarını ikna edememişti...

NE OBAMA NE DE TRUMP İKNA EDEBİLDİ

“İki teröristten hangisi daha azılıydı” suâlinin cevabını ABD yönetimi kelle başına biçtiği fiyatla ortaya koymuş durumda. Bin Ladin’i ölü veya diri getirene vaat edilen ödül tam 25 milyon dolardı. 2011 yılında Bağdadi’nin kellesine 10 milyon dolar fiyat biçen ABD, 2016 yılında yeni bir güncelleme yaparak fiyatı Bin Ladin’e eşitledi. Bu durumda “her ikisi de aynı derecede azılı” hükmünü vermiş oluyor. İyi de, beherine 25 milyon dolar fiyat biçilen teröristlerin ölümü neden pekçok kimseyi hâlâ ikna etmiyor?

2011 yılındaki Bin Ladin operasyonu sonrası kendisiyle yapılan röportajda ısrarla cesedi gördüğünü ifade eden Obama, kamuoyuna ikna edici bir delil sunmak yerine niçin “Devletinize ve ordunuza güvenin” diyerek orta yerden konuşmayı tercih etti? Mademki Bin Ladin ellerindeydi, cesedi teşhis eden bir fotoğrafı kamuoyu ile paylaşamaz mıydı?

RUSYA: OPERASYONUN GERÇEKLİĞİ ŞÜPHE UYANDIRIYOR

Bağdadi’nin ölümüne ilişkin kameralara konuşan ve tivit atmaya devam eden Trump’ın da tıpkı selefi gibi dünya kamuoyunu tatmin edecek net deliller sunamadığı ortada. Nitekim Bağdadi’ye operasyon yapmak için Rus kontrolündeki Suriye rejimine ait hava sahasını kullandıklarını ifade eden Trump’a Rusya’dan gelen cevap tam bir tokat kıvamında.

İgor Konaşenkov, "Bağdadi'nin öldürülmesine yönelik açıklamalarda çok çelişkiler var" dedi...
İgor Konaşenkov, "Bağdadi'nin öldürülmesine yönelik açıklamalarda çok çelişkiler var" dedi...


Konuya ilişkin bir açıklama yapan Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, “Bağdadi’nin öldürülmesine yönelik operasyonda yer aldıklarına dair çelişkili açıklamalar yapan ülke sayısının artması, operasyonun gerçekliği ve başarısıyla ilgili şüphe uyandırıyor” cümlesini kurdu.

Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov da Sputnik’e konuştu ve “Savunma Bakanlığı gereken her şeyi söyledi” diyerek konuya son noktayı koymuş oldu.

CESETLERİ DENİZE ATMAK DA NEYİN NESİ?

Üsame Bin Ladin’e ait cesedin akıbeti hakkında ne biliyoruz, bir yoklayalım. Hatırlarsanız 2011 yılında ABD tarafından gelen açıklamalar cesedin Umman Denizi’ne gömüldüğünü söylüyordu. Buna göre ceset bölgede bulunan USS Carl Vinson gemisine taşınmış ve buradan denize bırakılmıştı.

Obama’nın terörle mücadele danışmanı John Brennan tarafından yapılan bir açıklamaydı bu. Brennan, Bin Ladin’in cesedinin İslâmî usullere göre yıkandıktan sonra defin işleminin denize gömülmek suretiyle gerçekleştiğini söylüyordu. Üstelik bu saçmalığı savunma adına müthiş bir de pot kırıyordu. İslami kurallara göre ceset 24 saat içerisinde defin edilmeliymiş ve bu zaman zarfında cesedi kabul edecek ülke bulmak da mümkün değilmiş.

John Brennan, Bin Ladin'in defin işleminin denize gömülmek suretiyle gerçekleştiğini söylemişti...
John Brennan, Bin Ladin'in defin işleminin denize gömülmek suretiyle gerçekleştiğini söylemişti...

Adam Obama’nın danışmanı değil de sanki vilayet müftüsü. Bilmediği bir konuda, baksanıza nasıl da utanmadan ahkam kesiyor!…

Koskoca ABD’de kreatif zeka eksikliğinin nereye vardığını sadece Brennan hadisesinden değil, Bağdadi’nin akıbetinden öğrenmek mümkün. Nitekim Bağdadi’nin cesedini imha için başka yol bulamamışlar, onu da Bin Ladin gibi tutup denize atmışlar.

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Bağdadi’nin ölümüne ilişkin düzenlediği basın toplantısında cesedin güvenli bir ABD tesisine götürülerek DNA testine tabi tutulduktan sonra imha edildiğini açıkladı. Konuyla ilgili Anadolu Ajansı muhabirine konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir ABD’li savunma yetkilisi ise cesedin denize gömüldüğünü ifade etti.

Dedik ya, Bağdadi operasyonunu yapan ekip neredeyse Bin Ladin operasyonundan birebir kopya çekmiş.

Trump, "DAEŞ'in lideri ve kurucusu El Bağdadi öldü. İntihar yeleğini patlatarak kendisini ve üç çocuğunu öldürdü" açıklamasını yapmıştı...
Trump, "DAEŞ'in lideri ve kurucusu El Bağdadi öldü. İntihar yeleğini patlatarak kendisini ve üç çocuğunu öldürdü" açıklamasını yapmıştı...

BAĞDADİ YOK, YERİNE K9 RESMİ VERELİM

Herkes Bağdadi’nin öldüğünü ekranlardan ilan eden Trump’tan konuya ilişkin ikna edici bir görüntü paylaşımı beklerken Trump tuttu, operasyonda Bağdadi’nin peşini bırakmadığı iddia edilen köpeğin resmini kamuoyuyla paylaşmayı tercih etti. Üstelik çok gizli bilgiymiş gibi köpeğin ismini milli güvenlik meselesi yapmayı ihmal etmeden… “Bağdadi yok, yerine K9 verelim” yaklaşımı kamuyonu ikna etmeyince peşinden Pentagon’un yayınladığı operasyon görüntüleri geldi.

  • Video oyunu kıvamındaki görüntülerden Bağdadi’nin öldürüldüğüne dair bir delil çıkıyor mu peki? Sahi, bu görüntülerde esas oğlan İbrahim Avvad, nam-ı diğer Ebubekir Bağdadi nerede?

Yine de Trump’ı tebrik edelim. Bin Ladin operasyonundan birebir kopya çekse de en azından Bağdadi’yi intihar yeleği ile patlatma fikri yeni. Paramparça olmuş bir cesedi kim, nasıl tanısın öyle değil mi?

Ama bakın, buna rağmen cesedin tek kare fotoğrafını servis edememe garabeti söz konusu.

Mevzu netameli. Öyle ya, Bağdadi’yi yakından tanıyan birileri çıkıp kurulan tezgahı pekâlâ bozabilir.

Obama da Bin Ladin operasyonunu canlı izlemiş, ancak görüntüler kamuoyuyla paylaşılmamıştı. Trump, iki ucuz görüntüyle selefinden daha inandırıcı olma davasında. Mesele bundan ibaret.

Malcolm X 19 Mayıs 1925 senesinde Nebraska'da dünyaya gelmiş, 21 Şubat 1965'de Audubon Ballroom'da suikastle öldürülmüştü...
Malcolm X 19 Mayıs 1925 senesinde Nebraska'da dünyaya gelmiş, 21 Şubat 1965'de Audubon Ballroom'da suikastle öldürülmüştü...

DEV BİR KÖTÜLÜK MAKİNASI

Aslına bakarsanız, Bağdadi ve Bin Ladin hadiselerine bu kadar takılmak da yersiz. Zira karşımızda Derin Amerika’nın rutin operasyonları söz konusu. Ne Bin Ladin operasyonu bir ilkti, ne de Bağdadi operasyonu son olacak. Amerika kahraman ve kötü adam üretmeyi her zaman seven bir ülkedir.

Bir anlamda bekâsını bu üretime borçludur. Ürettiği kahramanlar ve kötü adamlar ile Amerikan toplumunu ve yeryüzündeki kendine bağlı kitleyi konsolide etme amacını güder.

Amerika, sahte kahramanlar ile kötü adamlar etrafında koca koca kurumlar ve de kocaman yalanlar inşa eden dev bir kötülük makinasıdır. Gelin, perdeyi biraz aralayalım ve Amerika’nın yalanlar dünyasını adım adım birlikte arşınlayalım.

Önce efsane bir isimden başlayalım. Malcolm X’i hatırladık mı?

Malcolm, hac yolculuğuna çıkınca gerçek İslam’ı bizzat yerinde görmüş ve “Beyaz adam şeytandır” ilkesiyle hareket eden ırkçı Nation of Islam (İslam Milleti) grubundan ayrılma kararı almıştı.

Bu çok kolay alınan bir karar değildi ve bedeli de çok ağır olacaktı.

Malcolm X ve Muhammed Ali. İkisi de hayatlarına buluğ çağından itibaren Hıristiyan olarak başladılar. Ve ikisi de daha sonra Müslüman oldular ...
Malcolm X ve Muhammed Ali. İkisi de hayatlarına buluğ çağından itibaren Hıristiyan olarak başladılar. Ve ikisi de daha sonra Müslüman oldular ...

MUHAMMED ALİ: “MALCOLM HAKLIYDI”

O güne dek en yakın dostu olan ünlü boksör Muhammed Ali ile bu karar yüzünden arası açılacak ve Ali 2004 yılında yazdığı ‘Kelebeğin ruhu’ adlı otobiyografisinde aynen şunları yazacaktı:

“Malcolm’e sırtımı dönmek, ömrüm boyunca en pişman olduğum yanlışlardan biriydi. Keşke Malcolm’e -Üzgünüm, çoğu konuda sen haklıydın- diyebilseydim. Fakat ben bu şansı bir daha elde edemeden o öldürüldü.”

Peki, ikilinin arasını açan mesele neydi? Gerçek İslam’ı yerinde gören Malcolm, Nation of İslam grubunun lideri Elijah Muhammed’in bir şarlatan olduğunu anlamıştı. Elijah, o kadar cahildi ki namaz gibi temel bir ibadetin bile nasıl yerine getirileceğinden habersizdi. Üstelik bir din liderine yakışmayacak hayat tarzı vardı. Yanına aldığı sekreter kızları suistimal ediyor, evlilik dışı çocuklar peydahlıyordu. Ali, Malcolm’un haklı olduğunu ancak 1975 yılında, Elijah Muhammed öldüğünde anlayacaktı.

Hac ibadetini yerine getirirken dünyanın dört bir yanından gelen her ırktan Müslümanları gören Malcolm X, Elijah’ın İslam’ın temel esaslarını ihlal ettiğini ve bambaşka bir din esasları aşıladığı gerçeğine ulaşmış ve onu uyarmıştır. Ali ise Malcolm’un haklı olduğunu ancak 1975 yılında, Elijah Muhammed öldüğünde anlayacaktı.
Hac ibadetini yerine getirirken dünyanın dört bir yanından gelen her ırktan Müslümanları gören Malcolm X, Elijah’ın İslam’ın temel esaslarını ihlal ettiğini ve bambaşka bir din esasları aşıladığı gerçeğine ulaşmış ve onu uyarmıştır. Ali ise Malcolm’un haklı olduğunu ancak 1975 yılında, Elijah Muhammed öldüğünde anlayacaktı.

AMERİKAN DERİN DEVLETİNİN ÜRÜNÜ BİR CEMAAT

Nation of Islam grubu ve kurucusu hakkında pekçok karanlık nokta mevcuttu. Tıpkı Bin Ladin-El Kaide ve Bağdadi-DEAŞ örneklerinde olduğu gibi. Cemaatin kurucusu Wallace D. Fard hakkında devlet kayıtları dâhil hemen hemen hiçbir yerde bilgi bulunmuyordu. Neredeyse yerde gezen karıncayı bile izleyen ve kayıt altına alan ABD devleti, Afro-Amerikan toplumu içerisinde son derece saygın bir kimlik hakkında nedense kayıt tutmamayı tercih etmişti.

Nitekim 1938 yılında American Journal of Sociology dergisinde Wallace D. Fard hakkında kapsamlı bir araştırma yayınlayan E. D. Beynon, yüzlerce müridi ile görüşmeler yaptığı halde şöyle bir itirafta bulunmak zorunda kalmıştı:

“1930-34 arası Detroit şehrinde yaşadığı biliniyorsa da “Doğu’dan gelmesi” ve Kuzey Amerika siyahlarını Nation of Islam cemaatine davet etmesi dışında hakkında doğru dürüst bir bilgiye ulaşmak mümkün değil. Gerçek adının ne olduğu da tamamen belirsiz. Genelde ‘Bay Veli Farrad’ veya ‘Bay Wallace D. Fard’ olarak tanınıyor. Ayrıca ‘Profesör Ford’, ‘Bay Farrad Muhammed’ ve ‘Bay F. Muhammed Ali’ isimlerini de kullandığı görülmüş. En eski takipçileri arasında kendisini tanıtırken “Benim adım W. D. Fard. Kutsal şehir Mekke’den buraya geldim. Hakkımda daha fazlasını söylemeyeceğim. Çünkü henüz bunun zamanı gelmedi. Ben kardeşinizim. Henüz beni kraliyet cübbemin içinde görmediniz” dediğine şahit olanlar var. Gizemli karakteri hakkında daha sonra efsaneler kulaktan kulağa yayılmaya başlıyor.”

Aldığı ölüm tehditlerinin üzerinden çok geçmeden bir suikast sonucu 1965 yılında öldürüldü. Her ne kadar Elijah reddetse de kamuoyunda bu suikastın azmettiricisinin onun olduğu inancı halen kabul edilmektedir.
Aldığı ölüm tehditlerinin üzerinden çok geçmeden bir suikast sonucu 1965 yılında öldürüldü. Her ne kadar Elijah reddetse de kamuoyunda bu suikastın azmettiricisinin onun olduğu inancı halen kabul edilmektedir.

Hakkında malumat bulunmayan bir adam aniden büyük bir şehre geliyor. Afro-Amerikalılar arasında popüler bir cemaat kuruyor. Gözüne Elijah Muhammed diye bir mürit kestirip onu veliahtı olacak şekilde yetiştirdikten sonra yine aniden ortadan kayboluyor. 1930 yılında Detroit’e ayak basan Ward, dört yıllık bir teşkilatlanma sürecinden sonra 1934 yılında kayıplara karışıyor. Resmi kayıtlar da bu kaybolma işini doğruluyor.

MALCOLM X’i KİM, NİYE VURDU?

Malcolm X, Mekke’yi ziyaret edip hac farizasını yerine getirince orada beyaz Müslümanlar görmüştü. “Beyaz adam şeytandır” anlayışına sahip Malcolm’un kafası karışmış, kendisini sorgulamaya başlamıştı... Bu sorgulama onu gerçek İslam’a ve El Hac Malik bin Şahbaz olarak yeniden dirilişe götürecekti. Şunları yazıyordu mektubunda:

“Dünyanın her yerinden gelen, yüz binlerce hacı vardı. Her renkten insan. Mavi gözlü sarışınlardan tutun Afrikalı kara derililere kadar. Fakat hepimiz birlik ve kardeşlik anlayışına bağlı kalarak aynı ibadeti yapmakla bütünleşiyorduk. Oysa Amerika’da beyazlarla ötekiler arasında hiçbir zaman kardeşliğin olamayacağına inanırdık. Amerika’nın İslam’ı tanıması gerekir. Çünkü Amerika’yı ırk belasından kurtaracak yegane şey İslam dinidir.”

Nation of Islam hareketi ve sözcüsü olan Malcolm X, FBI teşkilatının takip listesindeydi. Kontrolü altındaki sapkın bir hareketin Malcolm eliyle gerçek İslam’a dönüşme riskine Amerika katlanamazdı.

Malcolm popüler bir hatipti, Afro-Amerikan toplumun sevilen önderiydi. ‘Amerika yalan imparatorluğu’ için varlığı tehlikeliydi. Gerçek İslam’ı tanıdıktan ve tanıtmaya başladıktan kısa süre sonra, insanlara doğruları anlatırken Manhattan’da karanlık bir suikaste kurban gitti. Tarihler 1965 yılının 21 Şubatını gösteriyordu.

MOON TARİKATI KİMİN ESERİ?

Amerikan derin devletinin, El Kaide, DEAŞ, Nation of Islam gibi dini argümanları kullanan yapılarla kitleleri vurma noktasında mahir olduğunu görüyoruz. İslam coğrafyasında İslâmî cemaatler ihdas ederek zehirini zerkeden ABD, başka coğrafyalarda Moon gibi başka yapıları kullanmakta tereddüt etmiyor. Bu yapının meydana çıkış hikâyesi de pek çok karanlık noktayı içinde barındırıyor.

Kore Savaşı, 1950-1953 yıllarında, Kuzey Kore ve Güney Kore arasında meydana gelen iç savaştır...
Kore Savaşı, 1950-1953 yıllarında, Kuzey Kore ve Güney Kore arasında meydana gelen iç savaştır...

Yıl 1950. Kore savaşı bütün hızıyla devam ediyor. NATO komutasındaki birlikler Kuzey Kore tarafındaki Hungnam şehrine doğru ilerliyor. Kuzey Kore askerleri geri çekilirken meydana gelen kargaşadan yararlanan bir mahkûm firar edip Güney Kore’nin yolunu tutuyor. Oysa aslen Kuzey Koreli, sekiz çocuklu çiftçi bir ailenin oğlu.

Derken Sun Myung Moon isimli bu şahsı, Japonya’da elektrik mühendisliği okurken buluyoruz.

Az zaman sonra ise Unification Church (Birleştirme Kilisesi) kurucusu oluyor. Bu kilise sözde Hristiyan, ancak mevcut kiliselere pek benzemiyor. Hemen her inançtan öğreti alıntılayan karma bir inanç sistemi var. Ayrıca ‘dinler arası diyalog’ fikrini savunuyor. Üstelik doğrudan İncil’i değil bizzat Moon ve bir müridi tarafından kaleme alınmış başka bir kitabı, ‘İlahi Prensip’i referans alıyor. Mürit olmayanlara açıklanmayan ezoterik sırlara sahip.

Sun Myung Moon tarafından 1954’te Seul’de kurulan Moon Tarikatı, düzenlediği toplu nikah törenleriyle tüm dünyada büyük üne kavuşmuştu.
Sun Myung Moon tarafından 1954’te Seul’de kurulan Moon Tarikatı, düzenlediği toplu nikah törenleriyle tüm dünyada büyük üne kavuşmuştu.

DİN MASKESİ ALTINDA AMERİKAN MENFAATLERİ

Yalnız, tuhaf bir durum söz konusu. Lafa gelince din hareketi olduğunu söyleyen yapı, dinden çok politik mevzularla ilgileniyor. Bilhassa soğuk savaş yıllarında komünizm karşıtı bir yapılanma olarak varlığını duyuruyor. Cemaatin lideri Moon, 60’lı yıllarda Kodama ve Sasakawa gibi faşist Japon arkadaşlarıyla ‘Asya Halkının Anti Komünist Birliği’ni kuruyor. Birlik, 1964 yılında ABD’de ‘Moon Özgürlük Merkezi’ni faaliyete geçiriyor. Bunu ‘Komünizme Karşı Zafer’ organizasyonu izliyor.

1966 yılında daha da genişleyen hareket, ‘Dünya Anti Komünist Birliği’nin temellerini atıyor.

Dünya Anti Komünist Birliği, Amerikan menfaatlerine uygun olarak Nikaragua’daki Sandinista hareketine karşı savaşan paramiliter grupları destekliyor. Moon, Amerikan yönetimiyle o denli içiçe geçiyor ki Baba Bush kendisini Reagan’ın başkanlık yeminine davet ediyor. Bu arada, Baba Bush’un eski bir CIA Başkanı olduğunu unutmayalım.

Kasım Gülek, 1905 yılında Adana'da doğdu, 19 Ocak 1996'da ABD'de vefat etti.
Kasım Gülek, 1905 yılında Adana'da doğdu, 19 Ocak 1996'da ABD'de vefat etti.

MOON’U AN, ÇOMAĞI HAZIRLA!

Moon denince ülkemizde akla gelen ilk isim kim, bilin bakalım? Kim olacak, 1950-59 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği görevini yürüten Kasım Gülek elbette. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Kore Komisyonu başkanlığını da yürüten Gülek, Moon tarafından kurulan PWPA (Profesörler Dünya Barış Akademisi)’nin Türkiye direktörüydü. Ve bizzat FETÖ elebaşısı Gülen’in ifadesiyle, zamanın Amerikan büyükelçisi Morton Abramowitz ile tanışmasını sağlayan kişiydi.

Kasım Gülek, Rockfeller bursiyeri olarak başladığı hayat yolculuğuna NATO Parlamenterler Konferansı başkan yardımcısı ve Kuzey Atlantik Asamblesi başkanı olarak devam etmiş; son nefesini çok sevdiği Amerika’da, Walter Reed Amerikan askeri hastanesinde vermişti.

NATO yöneticisi olarak ülkemizdeki Gladio yapılanması ‘Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurucusuydu. FETÖ elebaşısı Gülen’i piyasaya süren isim de bizzat kendisiydi.

Kasım Gülek, FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen ile görülüyor.
Kasım Gülek, FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen ile görülüyor.

MEHDİ-MESİH-HALİFE BELÂLI ÜÇGENİ

Bir tarihte karabatak gibi aniden ortaya çıkıp bir süre sonra tekrar karabatak gibi ortadan kaybolan Wallace D. Fard, Nation of Islam cemaatinin inancına göre hem mesih, hem de mehdi olarak biliniyordu. Moon tarikatına göre Sun Myung Moon ise İsa Mesih’in bizzat kendisiydi. Kasım Gülek eliyle Moon’culardan ilham alan FETÖ elebaşı Gülen de mesih ve mehdi kelimelerini dilinden hiç düşürmedi. Nitekim ‘Amerika yalan imparatorluğu’na gereği gibi hizmet edip raf ömrü bitince tekaüt edilen baldırı çıplak Bağdadi de kendisini Kureyş aşiretine nispet ederek halife olduğunu iddia ediyordu.

‘Amerika yalan imparatorluğu’ tarafından üretilen sahte kahramanlar bugün de içimizde cirit atıyor.

Aman dikkat!...