Balkanlar’da sonbahar

Zannettik ki her şey güllük gülistanlık olacak.
Zannettik ki her şey güllük gülistanlık olacak.

Bu havada ne yazık ki umudu yüksek bir yazı yazamayacağım...Gözü yaşlı anneler, şehit haberleri derken umutsuzluk dal dal sarıyor bedenimizi. Umudunu kaybetmeden hastalıklarla savaşan insanlar, yok hayır biz bu sonbahara hiç hazır değiliz dedirtiyor. Sonra da ne güncel siyaseti, ne de herhangi bir mutlu haberi yazmaya değer göremiyorsun.

Devamlı yazan biri için sonbahar mevsimin başlangıcı ayrı bir girdaptır. Hayatta çok güzel şeyler olsa bile depresiflik verir. Bütün bunların yanında kötü bir durum olursa eğer daha da koyulaşır kelimelerin renkleri. Dört dörtlüktür her şey. Doğa tüm güzelliğini yansıtır, hayran kalırsın renk cümbüşüne. Ağaçlar yaprak döker, hafiften üşümeye başlar insan, yeşil ne varsa solar, sonu hatırlatır. “Havadandır” deriz ya birçok ağrıya sızıya, işte tam öyle bir vakittir. Bu kadar sonbahar tasvirinden sonra asıl konuya geçelim, Balkanlar’ın havası nasıl? Öyle bir yerdeyiz ki, yaprak yaprak dağılıyoruz, bu yön nereye götürür bizi bilemiyoruz. Bu havada ne yazık ki umudu yüksek bir yazı yazamayacağım...

Coğrafyaya göz gezdiriyoruz sonra, sokağın ortasında öldürülen Müslüman bir kadın mıh gibi saplanıyor aklımıza. Gözü yaşlı anneler, şehit haberleri derken umutsuzluk dal dal sarıyor bedenimizi. Umudunu kaybetmeden hastalıklarla savaşan insanlar, yok hayır biz bu sonbahara hiç hazır değiliz dedirtiyor. Sonra da ne güncel siyaseti, ne de herhangi bir mutlu haberi yazmaya değer göremiyorsun. Balkanlar’ın kaderi bir Ekim ayında değişmişse eğer düşüncelerin uçurumun kenarında seni bekliyor hep. Ekim ayı geldi ve biz her zamankinden daha dağınık halde karşıladık onu. Makedonya’da yaşayan milletlerin bir elin parmaklarından fazla olması kurulan her hükümete yansıyor. Yönetimlerde her milletten temsilci var. Ülke son bir yılda öyle bir süreçten geçti ki, yeni anlaşmalar, yoğun diplomasi trafiği, sanırsınız tüm Avrupa’nın derdi Kuzey Makedonya... Hatta Papa geldi, ülkenin adı değişti. Daha ne olabilir ki?

Tüm bunlar neden yaşandı, daha iyi bir gelecek için. Zannettik ki her şey güllük gülistanlık olacak. Eski başbakan ülkeden kaçtı, bakanlar mahkemeye çıktı, sonra demir parmaklıkların ardına geçti.

Ne ilginçtir ki, bir süre sonra onları kodese yollayan özel yetkili savcının yetkisini kötüye kullanıp haraç aldığı tespit edildi o da tutuklandı.

LGBT onur yürüyüşü yaptı. Homoseksüel bir ünlünün bu savcıyla iş birliği yaptığı anlaşıldı ve nakit para alırken çekilmiş görüntüleri medyaya yansıdı. O da tutuklandı. Yeni başbakan, ‘bunlarla benim hükümetimi düşüremezsiniz’ dedi. Hafızamızdan eski hükümetin başbakanıyla bakanların ses kayıtları daha silinmemişken halk afalladı. Dur şimdi, maaşlara zam gelecekti, bizi NATO aldı, sonra Avrupa Birliğine girecektik, ondan sonra herkes bizi takdir edecekti, Yunan sınırına pasaport ile giriş yapacaktık, ekonomi tavan yapacaktı vs.vs...

Ne oldu sahi? ‘Avrupa’ya gireceğiz’ diye sevinirken Avrupa Balkanlar’a girdi.

Kardeşlerim, bizlerin tarihi bir geçmişimiz var, Türkiye’nin yıllardır bu topraklara olan hizmetleri var, Balkanlar konusunda son zamanlarda daha sağlam bir siyasete ihtiyacımız var. Yapılanlar çok ama yarayı kurutmak için değil de sanki anlık kan akışını durdurmak için.

Bir yavaşlama söz konusu, bunca emeğin fedâkarlığın pekişmesi için yeni hamleler gerekiyor, yoksa inanın Ekim’de kaybettiğimiz vatan toprakları bu sefer kendi elimizle Batı’nın kirli ellerine teslim edilecek. Ne akraba ne kan bağı ne de geçmişte güzel bir anımız olmayan Avrupa ülkelerinin resmen arka bahçesine dönüşme yolunda Balkanlar.

Bizler özellikle Makedonya Türkleri hiç bu denli parçalanmamıştık, herkes birbiri ile hasım, birbirinin ayağına çelme takıyor, ne için... Kimse bu bölünmüşlüğün nedenini açıklayamıyor, azınlık içinde bin tane azınlık var, buna insan yüreği dayanmıyor. Ya bir olalım ya da gidelim, dağıldık, öyle bir dağıldık ki düşen yapraklar gibi savrulduk...