Bu Fırıncının Türkiye ile derdi ne?

Gülen, İbn-i Sebe ve Pavlus’un yolunda ilerliyordu ki, ilahi bir balyoz indi başına.
Gülen, İbn-i Sebe ve Pavlus’un yolunda ilerliyordu ki, ilahi bir balyoz indi başına.

Dedeniz Selanik taraflarından gelmişse, Fevziye’nin Okulları, Saint Joseph, Robert Koleji, Galatasaray, İtalyan ve Alman liselerinden birinde rahle-i tedristen geçmişseniz, Harvard, Yale, Columbia, Oxford, Exeter’e yolunuz düşmüşse, FETÖ, Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent cemaatinden iseniz bütün yollar size çıkar. Aksi halde düz yolda şaşar kalırsınız bu ülkede.

Mücadele o gün başlamıştı. Hazreti Âdem Hakk’ı, iblis ise şirki/bâtılı temsil ediyordu. İblisi bâtıla yönelten şey kibriydi. Haham Baruch Efrati Ağustos 2015’de “Hıristiyanlık ve onlara ait peygamber kıssaları, 1 ile 15’inci asır arasında yaşamış Yahudi hahamlarca yazıldı” diyerek müthiş itirafta bulunmuştu. Bu doğruydu. Zira aynını İslam için yapmak istediler. Müslümanlara çok zarar verdiler ama İslam’ı tahrif edemediler. İslam’ı tahrife ilk yeltenen A. İbn-i Sebe’ydi. Bu alçak, Hz Ali’nin (r.a.) “tanrı” olduğunu iddia edip tapınılmasını istedi. Onunla ilk savaşan bu şirkten berî olan ‘Allah’ın aslanı’ lakaplı Hz Ali (k.v.) idi. Ardından “Sebe’îyye” denilen bir sapık fırka türedi. Her devirde yeni İbn-i Sebe’ler çıktı.

Onun izinden giden Hasan Sabbah onun torunuydu. Gülen de son torunu. Şüphesiz en sonu değil, şimdilik en sonu… A. Pavlus, Fars Yahudilerindendi. Ömrünü Hz İsa’ya inen vahyi tahrife adadı. Luka İncili’ni o yazdırdı. Hz İsa’ya iman edenlere ağır işkenceler yaptığını kendisi itiraf etmişti. Asıl adı Saul’du ama Paul / Pavlus diye değiştirdi. Babası, gerçek adını bilmediğimiz oğlu Gülen’e Paul’un yaptığını yapma görevi verdi. Baba vasiyeti, askerlikte tanıştığı Fuat Doğu ve Bülend Ulusu ile yeni bir boyut kazandı. Patrik Athenagoras’un vaftiz ettiği Kasım Gülek, Gülen’deki ‘kin ve ifsad hırsını’ keşfedince Yaşar Tunagür’le irtibatlandırdı.

SEBE VE PAVLUS’UN YOLUNDA

Gülen, İbn-i Sebe ve Pavlus’un yolunda ilerliyordu ki, ilahi bir balyoz indi başına. Bu balyoz, biz hak ettiğimiz için değil, Allah’ın İslam’ı muhafaza konusunda fermanının gereği hayata geçti. Gülen ne ilk Pavlus adayıydı, ne de son. Tarihte benzerlerini hep görmüştük. Endülüslü (Portekizli) bir Marrano Yahudi banker ve tüccar olan Yasef Nassi, engizisyondan korktuğu için Hıristiyanlığı kabul etmiş gibi gözüktü ve Osmanlı’ya sığındıktan sonra da Yahudiliğe geri döndü. Osmanlı’da Galata Bankerliği denilen gizli faizcilik ve tefecilik hareketini başlattı. Osmanlı’nın altın sikkelerinden parçalar çalıyordu. Bunu çevresindeki Yahudilere de öğretti. İlk enflasyon da işte o zaman başladı. 1583’de İstanbul’daki bugün halen Saint-Benoit (St. Benoit) Lisesi olarak faaliyet gösteren ‘Cizvit evi’ onun yardımı ile açıldı. Cizvitler, İstanbul’da 1629’da Saint Georges ve St. Louis Lisan Mekteplerini kurdular. 19’uncu asırda ise Saint Joseph, Robert Koleji, Galatasaray Lisesi, İtalyan ve Alman Liseleri ve Fevziye (Işık) Okulları açıldı. Önce Müslüman olmayanlar, sonra da Müslüman çocukları buralarda okutuldu. Özellikle de Sabetayist ve Pakraduni çocukları…

ZEMİN HAZIRLANIYOR

Bunları Boğaziçi, ODTÜ, Hacettepe, Bilkent gibi okullar izledi. Hepsinde de Amerikan özellikle de Rockefeller’in parası vardı. Şemsi Efendi diye bildiğimiz Şimon Zvi, Selanik’te Şemsi Efendi Mektebini kurmuştu. Paşa’da onun talebesiydi. Bu okul Feyziye Mektepleri adıyla İstanbul’a taşındı. Şimdi Işık Lisesi ve Işık Üniversitesi olarak devam ediyor. Son yıllarda en çok konuşulan isimlerden biri olan Kasım Gülek ise Robert Koleji mezunu. CHP’li Gülek, Moon tarikatının Türkiye’deki ilk temsilcisi. Gülen’in Vatikan ve NATO gladyosu P.26 ile irtibatını sağlayan bir sabetayist. Gülen’in CIA ile irtibatını kuran kişi ise Gülek’in ABD ordusu ve CIA’de çalışan baldızı Aylin. Ülkemizde ne kadar Marrano var bilmesek de bir vakitler Osmanlı Sarayı’na sızdıkları kesin. Ülkemiz ayrıca Sabetayist ve Pakraduni kaynıyor.

Hatta neredeyse 2 asırdır bu ülkenin tek hâkimi onlar. Hâlâ her kademede çok etkinler. Yahudi olduğu hâlde Müslüman, Ermeni oldukları hâlde Kürt gözüken bu kişilerin kriptoculuk ruhlarına sinmiş. İktidarlar değişir ama bunların devri bir türlü bitmez. Mâlum Cumhuriyet kurulduğunda bunca bize benzemeyen adam çıkmıştı ortaya. Çoğunun adı bizim gibiydi ancak ne tipleri, ne ruhları, ne inançları, ne de ahlakları bize benziyordu. Bu dönemde hilafet ilgâ edildi, alfabe değiştirildi, Kur’an ve ezan yasaklandı, Türkçe tahrif edildi, medreseler lağvedildi, batılı giyim dayatıldı, çocuklar içki ve uyuşturucuya alıştırıldı, kitabeler bile kazındı. Türk gösterilmesi istenenlerin yaşadığı 20’den fazla şehrin nüfus kayıtlarını yaktılar. Türkleştirilmiş olanların izi sürülmesin diye Rum, Ermeni ve Yahudilere özel kod verdiler. Türkçe Kur’an macerasına bile giriştiler.

150-200 YILIN ÖZETİ

Dedeniz Selanik taraflarından gelmişse, Fevziye’nin Okulları, Saint Joseph, Robert Koleji, Galatasaray, İtalyan ve Alman liselerinden birinde rahle-i tedristen geçmişseniz, Harvard, Yale, Columbia, Oxford, Exeter’e yolunuz düşmüşse, FETÖ, Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent cemaatinden iseniz bütün yollar size çıkar. Aksi halde düz yolda şaşar kalırsınız bu ülkede. İngiliz casusu Aubrey Herbert, Arnavut isyancısı İsa Boletini’yi Londra hayvanat bahçesine götürüp gezdirdikten sonra “nasıl buldunuz” diye sorar. İsa Boletini ise çok mânâlı ve neredeyse küresel düzeni özetleyen şu cevabı verir: “Şeytan hariç her şeyi kafeslere katmışsınız!”

EMANUEL FIRINCI, TÜRKİYE HAMUR

Selanik Yahudilerinden, Jön Türk üyesi, avukat Emanuel Karasu (Carasso)’yu tanırsınız. Sultan Abdulhamid Han hazretlerinin azil kararını tebliğe giden dört gayrimüslimden biriydi o haydut! Aynı zamanda Selanik’teki Makedonya Risorta Masonik Locası’nın kurucusu, üyesi ve başkanı. İT (İttihat ve Terakki)’in Müslüman olmayan ilk üyesi. Sanki geri kalanlar Müslümanmış gibi.

İttihat ve Terakki’nin müşavirliğini yapan kuzeni Maitre Salem, yeğeni ve bir İngiliz’le Büyükada’da dolaşırken kendisine, Türkiye (Osmanlı) ile ilgili düşünceleri sorulunca mânidar bir hamur fırıncı misali verir. “Siz hiç hamur yoğuran bir fırıncı gördünüz mü? Bizi ve Türkiye’yi düşündüğünüzde fırıncı ile hamuru gözünüzün önüne getirin. Biz fırıncıyız, Türkiye de hamur. Fırıncı hamuru evirir çevirir, hızla çarpar ve tokatlar, yumruğu ile döver... Ta ki pişirme kıvamına gelene kadar. Bizim yaptığımız da budur. 1908’de bir ihtilâl yaptık, sonra 1909’da bir karşı ihtilâl, sonra başka bir tane ve hamur kıvama gelene kadar muhtemelen yapmaya devam edeceğiz. Sonra onu pişireceğiz ve onunla besleneceğiz.”

Emanuel şeytanının bu cümlelerinden sarsılan yeğeni “Tüm bu ihtilallerle nereye varılacak” diye sorar. Karasu, yeğeninin kafasını okşadıktan sonra “Üzülme oğlum. Her şey iyi olacak” diyerek teselli eder. Söze giren kuzeni Maitre sert bir şekilde, “Sen ne diyorsun Emanuel” diye çıkışır. Karasu ise “Kapa çeneni Salem, bu ihtilâller olmasaydı sen ne olurdun düşün bakalım!” Emanuel açıktan düşmanlığını gösteren bir Yahudi idi. Bir de bunu gizleyen ve gizlemeye devam eden Müslüman görünümlü Yahudiler vardı. Artık devir onların devriydi. Biraz zaman geçmişti. Ülkede o zaman CHP iktidarı vardı.

CHP’LİLER HIRİSTİYAN OLMAK İSTEYİNCE

Meşhur mimar Turgut Cansever’in babası Dr Hasan Ferit (Cansever) Bey sonraki dönemle ilgili şunları naklediyor: “Türk Ocağı kâtib-i umumisi idim. Ankara Keçiören’de ikamet ediyordum. O sırada Halk Partisi hususi sohbetlerinde Hıristiyanlaşmak fikirleri yaygınlaşmıştı. Bir gün onlara dedim ki: “Hıristiyanlığa dönmek istiyorsunuz. Fakat burada durmayacaksınız. Yahudiliğe dönmek isteyeceksiniz. İyisi mi şimdiden Yahudiliğe dönünüz. Mesele böylece halledilmiş olur. Bence Hıristiyanlığa irtica hareketinden ise Yahudiliğe dönme hareketi daha esaslı olur.” İkinci cihan harbi bitmiş, kaptan koltuğunun sağ kanadına ABD, sol kanadına SSCB oturmuştur. CIA, BM, NATO ve İsrail kurulmuştur. Sonrasında da FETÖ ve bunlar eş zamanda büyüyüp palazlanırlar. Mücadele elbette kolay değil. Lakin en azından müşahhas olanları halledilse… Ama bizde bir hal var. Bıçak kemiğe dayanmadan bir türlü tedbir almayı beceremiyoruz. Tarih ve coğrafya, siyaset ve din bilgimiz çok zayıf. Aşırı unutkanız. Harekete geçmek için ne nush ne de tekdir fayda ediyor. Köteği bekleyip duruyoruz. Sonra bir velvele bir velvele acı geçince de her şeyi unutuyoruz. İşin kötüsü bu hâlimizi herkes biliyor!