Erdoğan olmak zor mesele

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Ellerinden kan damlayan savaş lordlarına kestiği raconu tüm dünya gördü. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki tarihî konuşmasından nasibini almayan zalim kalmadı. Dün “Yankee Go Home” diyenler bugün ortalıkta yok ama olsun; “kaybetsek bile savaşırken kaybedeceğiz!”

Siyasetçi olmanın birtakım zorlukları vardır elbet. Ancak Erdoğan gibi biri olmak çok daha zor olsa gerek.

Düşünün, koca bir ordu Suriye’ye operasyon için emir bekliyor ve siz, başta PKK, DEAŞ ve FETÖ olmak üzere dünyadaki tüm terör örgütlerinin yönetim merkezine giderek, kanla beslenen lordların yüzüne baka baka ‘herkesin bildiği sırları’ haykırıyor, dünyanın gündemine oturuyorsunuz. Fakat bundan az evvel, daha uçağınız İstanbul’dan New York’a havalanmadan size şu soruyla geliyorlar: “Tank-palet fabrikasını satmış, üstelik bunun için yasa çıkarmışsınız, doğru mu?” Neyse ki Erdoğan, Altay tankı ihalesinde Koç Grubu’nun devletten tam 7 milyar avro istediğini hatırlatmaya gerek duymadı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için ABD’ye gitti. Gurbetçiler Erdoğan’ı New York’ta bayraklarla karşılayıp caddeleri ay-yıldızlı bayraklarla süslerken FETÖ de bol miktardaki militanıyla sokaktaydı.

PKK O DAYAĞI UNUTAMAMIŞ

Daha 3 yıl önce 251 vatandaşımızı öldürerek kanlı bir darbeye kalkışmış F. Gülen’e bağlı mankurtlar, Türkiye’yi ‘cihadçı terörün kaynağı’ olmakla suçlayan ve yüzlerce bebeğin anneleriyle birlikte hapishanelerde olduğunu ileri süren cümleleri kamyonet kasalarına yazarak bunları New York caddelerinde dolaştırdı. Propaganda kamyonlarında, dünyada en fazla DEAŞ’lı öldüren gücün Türk ordusu olduğu gerçeği tabii ki yazmıyordu; tıpkı, cezaevindeki FETÖ üyesi kadınların bir kısmının 15 Temmuz sonrası Gülen’in emriyle hamile kalıp çocuk yapma telaşına düştüğü hakikatinin yazılmadığı gibi... Anlaşılan Suriye’de PKK terör örgütüne her hafta yüzlerce TIR dolusu silah-cephane gönderen CIA, Erdoğan protestoları için FETÖ’ye de kamyonet dolaştırma talimatı vermişti. Fakat bu yılki ‘eylemler’ yalnızca bundan ibaret kaldı. Caddelerde FETÖ’ye PKK’lıların eşlik etmeyişi ise teröristlerin geçtiğimiz yıl Washington’da Türk güvenlik görevlilerinden yedikleri dayağı unutamadıkları şeklinde yorumlandı.

Siraj Wahhaj
Siraj Wahhaj

LİDERLİK TÜRKİYE’DEN GELECEK

Sayısız lobi kurumu ve devasa bir şebekenin İslam aleyhinde çalıştığı bir coğrafyada Türkiye’nin sesini duyurabilen birkaç yapıdan biri olan Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi ise Erdoğan’ı oradaki Müslümanlarla buluşturdu. Hilton Midtown Otel’in salonu hıncahınç doluydu. Batı’nın, proje terör örgütleri üzerinden Müslümanların taleplerini boğmaya çalıştığını, bunun için El Kaide, DEAŞ, Boko Haram, Eş Şebab, FETÖ gibi kâtil sürülerini kullandığını anlatan Erdoğan, bu teröristlerin Suriye, Irak, Somali, Nijerya, Türkiye ve Afganistan’da katlettiği kişilerin neredeyse tamamının Müslümanlar olduğuna dikkat çekti.

New York’taki İslam toplumu da, kendilerine Peygamber hükmünü hatırlatarak “Ne siyahın beyaza ne beyazın siyaha üstünlüğü yoktur” diyen ve “Açık söylüyorum hiçbir güç, hiçbir tehdit bizi Filistin’in, ilk kıblemiz Kudüs-ü Şerif’in hukukunu korumaktan alıkoyamaz” sözleriyle meydan okuyan Erdoğan’ı bağrına bastı.

Hatta Kuzey Amerika Müslüman Birliği Lideri ve New York Brooklyn Takva Mescidi Kurucu İmamı Siraj Wahhaj, yaşadığı coşkuyu kürsüye şu sözlerle taşıdı: “Merkezi liderliğe ihtiyacımız var. Çözüm budur. Bu başkanlığın Türkiye’den geleceğine dair hislerimiz var. Tek yapmamız gereken bakmak ve neler yapıldığını görmektir. Başkan’ın neler yaptığını görmek… Sizi seviyoruz. Burada, New York’ta istediğiniz kadar kalabilirsiniz.” Siyahî Wahhaj’ın yaşadığı heyecan salona da yansıdı. Çünkü o, bu cümleleri söylerken binlerce kişi ayağa kalkmış, gözyaşları eşliğinde onu alkışlıyordu.

DİKKAT EDİN, HER YERDELER

Hilton’da bunlar olurken Türk heyeti bir yandan da Amerikan toplumunu FETÖ’ye karşı uyarmakla meşguldü. Kısa bir belgesel hazırlatan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Pensilvanya’da mukim şarlatanın, kurduğu şeytanî ağ kanalıyla ABD’yi nasıl soyduğunu, bu ülkede FETÖ kontrolündeki 200 kadar ‘charter’ okulunda 60 bin öğrencinin beyninin yıkandığını, halkın okullar için ödediği vergilerin terör örgütüne gitmekte olduğunu ifşa etti. Altun’un mesajı netti: “Sevgili Amerikalılar, FETÖ’nün yalnızca Türkiye’nin bir problemi olduğuna inanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu şer örgüt, Amerikan vergi mükelleflerinin ödediği vergileri zimmetine geçirdiğinden beri sizin de çok büyük bir sorununuz. Dikkat edin, her yerdeler.”

TEMAS TRAFİĞİ BAŞ DÖNDÜRDÜ

Bir süredir “Terörü kaynağında yok et” prensibiyle hareket eden Türkiye, FETÖ’ye ilişkin mesajını da küresel terör tasarımının merkezinde vermişti. Lakin CIA eğitimli katil sürüsünün ekarte edilmesi Siyonist-Evanjelist koalisyonla yönetilen bu topraklarda öyle kolay olmayacaktı. Zaten Erdoğan, çantadaki başlıklardan ‘sadece birini’ teşkil eden FETÖ dışında diğer pek çok konuyu da çözmeye uğraş verdi.

6 devlet başkanı ve 10 başbakanla ikili görüşme yapan Erdoğan bir yandan Libya’da CIA-MOSSAD kuklası Hafter’e karşı yürütülen savaşa dair Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Sarraj’la oyun kurdu, bir yandan Irak Cumhurbaşkanı Behram Salih’le PKK’ya karşı Pençe operasyonlarını konuştu. Ordusu Türk subaylarınca eğitilen Somali’nin Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Farmajo ile yeni iş birliği adımlarını ele alan Erdoğan, Cammu Keşmir’deki Hint istilası yüzünden bu ülkeyle savaşın eşiğine gelmiş Pakistan’ın Başbakanı İmran Han’la krizin çözümünü masaya yatırdı.

İklim Zirvesi, Ara Güler Sergisi, Fahir Atakoğlu müzik icrası, Türkiye Yatırım Konferansı, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Zirvesi, Nefret Söylemiyle Mücadele etkinliği, Fox News’e demeç derken, Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Senatörü Lindsey Graham, Belçika Başbakanı Charles Michel, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konsey Başkanı Zeljko Komşiç, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamed Al Sani, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Kolinda Grabar Kitaroviç, Moldova Cumhurbaşkanı İgor Dodon, Sudan Başbakanı Abdallah Hamdok, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Çekya Başbakanı Andrey Babiş ve İtalya Başbakanı Giuseppe Conte ile görüşmeler yaptı Erdoğan. Ardından ABD Başkanı Donald Trump’ın verdiği resepsiyona katıldı.

Baş döndüren trafik Türkiye-Pakistan-Malezya üçlü toplantısıyla devam etti. Üç ülke, İslamofobi ile mücadele amaçlı yeni bir televizyon kanalının kurulması için anlaşmaya vardı. Erdoğan yoğun programına, ABD Rum Ortodoks Başpiskoposu Elpidophoros ile Siyonizm karşıtı Yahudilerin temsilcileriyle görüşmeyi de sığdırdı.

DÜNYA EKRANA BÖYLE KİLİTLENDİ

Sadece okurken bile yorulduğumuz bu uzun listedeki isimlerin her biriyle onlarca başlığı konuştu Türk heyeti. Uluslararası arenada Ankara etkisinin nasıl bir seviyeye ulaştığını gözler önüne seren bu tablo, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki tarihi konuşmasıyla taçlandı. Küresel kurulu düzene reddiye mahiyetindeki enfes mesajları tek tek ve özenle seçilmiş cümlelerle verdi Erdoğan. Başta İslam dünyası olmak üzere milyarlarca kişiyi o yarım saat boyunca ekrana kilitledi.

HERKES PAYINA DÜŞENİ ALSIN

- “Dünya 5’ten büyüktür. Zihniyetimizi de kurumlarımızı da kurallarımızı da değiştirme zamanı çoktan gelmiştir” dedi: ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere dinledi.

- “Suriye’de 2011’de başlayan kriz, rejim ve terör örgütleri ve onları cesaretlendiren güçler tarafından ısrarla sürdürülmeye çalışılıyor. Bu krizi artık sona erdirmenin zamanı gelmiştir” dedi: ABD, Rusya, İran ve Suriye rejimi dinledi.

- “Aylan bebeği dünya çok çabuk unuttu. Unutmayın ki bir gün aynı durum sizlerin de başına gelebilir” dedi: Nerede bir Hristiyan ve Yahudi varsa, hepsi de dinledi.

- “Nükleer silahlar ya herkes için yasak ya herkes için serbest olmalıdır” dedi: Pazusu kalın ülkeler dışında en çok İsrail dinledi.

- “40 milyar dolar harcadığımız sığınmacılara eğitim ve sağlık başta olmak üzere her türlü imkânı sağlıyoruz. Buna karşılık dünya, canlarını kurtarmak için çıktıkları yolculukları ya Akdeniz’in karanlık sularında ya da sınırlara gerilen tel örgülerin önlerinde sonlanan milyonlarca mazlumu maalesef çok çabuk unuttu” dedi: Tüm Avrupa dinledi.

- “Güvenli bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar indirebilirsek kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkarabiliriz” dedi: PKK ve ortakları dinledi.

- “Doğu Akdeniz’de hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını sonuna kadar koruyacağız” dedi: Yunanistan ve Kıbrıs Rumları dinledi.

- “Birileri istemese de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin hakkını aramaya devam edeceğiz” dedi: Suud yönetimi ve Mısır’daki darbeci Sisi dinledi.

- “Ben merak ediyorum bu İsrail neresidir, acaba bu İsrail’in toprakları nereleri kapsıyor, 1947’de İsrail neresiydi, bunun ardından acaba 1949, 1967’de İsrail neresiydi ve şu anda İsrail neresi? BM’nin aldığı onca karar var, uygulamaya geçiyor mu, hayır geçmiyor. Peki o zaman Birlemiş Milletler ne işe yarıyor” diye sordu: İsrail Başbakanı Netanyahu, küresel Siyonist cemaati ve BM Genel Sekreteri öylece dinledi.

- “Yüzyılın anlaşması olarak takdim edilen girişimin amacı Filistin devletinin ve halkının mevcudiyetini tamamen ortadan kaldırmak mıdır? Bunlar dünyayı kana mı bulamak istiyorlar?” dedi: Yeni bir dünya savaşı konusunda Müslümanların tavrını merak eden herkes dinledi.

- “Yeni Zelanda’da Müslümanları hedef alan terör saldırısı ne kadar yanlışsa Sri Lanka’da Hristiyanları veya Amerika’daki Yahudileri hedef alan terör eylemleri de o kadar yanlıştır” dedi: Yabancı düşmanlığını körükleyen güç odakları dinledi.

- “Azerbaycan toprağı olan Yukarı Karabağ ve çevresinin alınmış kararlara rağmen hâlâ işgal altında tutulması kabul edilemez” dedi: Ermenistan dinledi.

- “Güney Asya’nın istikrarı ve refahı, Keşmir meselesinden ayrı düşünülemez. 8 milyon insan, abluka altındaki Keşmir’den dışarıya çıkamıyor” dedi: Hindistan dinledi.

Siyonist yönetim, Erdoğan’ın kürsüdeki sloganik sorusuyla başına büyük bir bela daha aldı. Şimdi çanlar, Nil-Fırat arasını vâdedilmiş toprakları olarak görenler için çalıyor. Çünkü yakında dünyanın farklı bölgelerinde pek çok ses aynı soruyu soracak: “İsrail’in sınırı neresi?”
Siyonist yönetim, Erdoğan’ın kürsüdeki sloganik sorusuyla başına büyük bir bela daha aldı. Şimdi çanlar, Nil-Fırat arasını vâdedilmiş toprakları olarak görenler için çalıyor. Çünkü yakında dünyanın farklı bölgelerinde pek çok ses aynı soruyu soracak: “İsrail’in sınırı neresi?”

İSRAİL’İN SINIRI NERESİ?

İslam coğrafyasındaki bütün mazlumların göğsünü kabartan bu mesajlar, ‘Recep Tayyip Erdoğan’ gerçeğinin Türkiye sınırlarını çoktan aştığını bir kez daha gözler önüne serdi. Yeryüzündeki irili ufaklı çok sayıda güç odağı, kısa sayılabilecek bu konuşmadan hissesine düşeni alırken Türkiye, New Yorklu siyahî imamın rüyasındaki aktör olmaya bir adım daha yaklaştı. Tarihi konuşma sonrası panik içinde kamera karşısına geçen İsrail Başbakanı, Türkiye’yi Ermeni ve Kürt soykırımı yapmakla suçladı ama Filistin’de Müslüman öldürmekten derin bir haz duyduğu bilinen Netanyahu’nun bu iddialarına hiçbir Kürt ya da Ermeni’den destek gelmedi. Üstelik Siyonist yönetim, Erdoğan’ın kürsüdeki sloganik sorusuyla başına büyük bir bela daha aldı. Şimdi çanlar, Nil-Fırat arasını vâdedilmiş toprakları olarak görenler için çalıyor. Çünkü yakında dünyanın farklı bölgelerinde pek çok ses aynı soruyu soracak: “İsrail’in sınırı neresi?”

KAYBETSEK BİLE SAVAŞIRKEN...

Ellerinden kan damlayan savaş lordlarına karşı er meydanında ‘racon kesen’ bir Cumhurbaşkanımız var. BM toplantısı bunun son ispatı oldu. Tehlikenin boyutuna aldırmadan, yalnız ve yalnız Allah’a yaslanarak Hakk’ı söylemek her babayiğidin harcı değildir çünkü. Hem de ortada bunca şeytanî planlar ve en baba film senaryolarının bile yanında masal kalacağı tezgahlar dururken ‘insan’ kalabilmek kolay değildir. İşte bu yüzden, Erdoğan olabilmek zor meseledir. Onun, âleme nizam verme kararlılığı zalimlere karşı iştiyakımızı artırsa da dün ‘Yankee Go Home’ deyip bugün heybesinde biriktirdiği kiniyle Sam Amca’nın mandasına rıza gösterenlerin kayıtsızlığı moralimizi törpülüyor.

Ama olsun. Düçâr olduğu kanserle uzun süre pençeleştikten sonra bizlere veda eden Neslican Tay’ın sözlerinde buluşmayı deneyelim en azından: “Belki kaybedeceğim ama savaşırken kaybedeceğim.”