Filistin seçim kararı aldı ama önce üst kimliğe ihtiyaç var

Bir üst kimlik arayışı için elbette yeterli değil ama seçimlere henüz 5-6 ay gibi bir süre varken mevzuya bir yerden giriş yapılması elzem görünüyor. Filistin meselesinin kronik hastalığına çözüm bulmadan, hiçbir çaba şifa getirmeyecek çünkü.
Bir üst kimlik arayışı için elbette yeterli değil ama seçimlere henüz 5-6 ay gibi bir süre varken mevzuya bir yerden giriş yapılması elzem görünüyor. Filistin meselesinin kronik hastalığına çözüm bulmadan, hiçbir çaba şifa getirmeyecek çünkü.

Bir üst kimlik arayışı için elbette yeterli değil ama seçimlere henüz 5-6 ay gibi bir süre varken mevzuya bir yerden giriş yapılması elzem görünüyor. Filistin meselesinin kronik hastalığına çözüm bulmadan, hiçbir çaba şifa getirmeyecek çünkü.

Filistin nihayet 15 yıl sonra seçim kararı almış. Aslında buna sevinmek gerekir ama mevzuyu biraz bilenler için sevinmek için epey erken. Sevinmek gerekir, çünkü Filistin meselesi Filistin toplumunun bütün kesimleriyle tek elden savunulmadıkça, bölük pörçük kaldıkça bu mücadelenin başarıya ulaşması pek mümkün görünmüyor.

Sevinmek gerekir, çünkü iletişimsizlik mevcut sorunları kördüğüme sürükleyen bir süreçten ibarettir. İletişim kanalları açıldıkça sorunlar yumağı çözülmeye başlar. Her şey bir anda çözülmez belki, ama iletişim sürdüğü müddetçe çözüm her zaman daha yakındır. Seçimlerin yapılması demek, her halukarda iletişim kanalların açılması, yeni imkanların ortaya çıkması, işbirliğine zemin hazırlanması manasına gelir.

Peki, sevinmek için niye erken? Çünkü saflar çok keskin bir şekilde ayrılmış durumda. İletişim kanallarının açılması elbette olumlu. Ama önce tarafların ciddi bir zihin hazırlığı yapması gerekiyor. Böyle bir zihin hazırlığı olmadan, dünyada ve bölgede görülen gelişmelerin tarafları kıskaca almasıyla “metazori” bir işbirliği, en umulmadık anda işleri daha kötüye taşıma riskini de beraberinde getiriyor.

Zihin hazırlığı derken neyi kasdettiğimizi biraz açalım o vakit.

Filistinli pek çok dostumuz oldu. Bunların çoğu diasporada yaşayanlar olduğu için ülkelerine karşı nostaljik bir bağ hissediyorlardı. Orada yaşananlarla elbet ilgiliydiler, ancak genelde siyaset üstü bir bakış açısına sahip oldukları söylenebilirdi. Ayrıca yaşadıkları ülkenin hayat şartlarına uyum sağlama mecburiyeti söz konusuydu. Kısacası, taraf olsalar da kimsenin bertaraf olmasını isteyen tipler değillerdi.

İki taraf da keskin

Fakat gerek Hamas, gerekse Fetih mensuplarıyla nadir gerçekleşen sohbetlerimde taraf olmanın ötesinde bir keskinliğe şahit olduğumu itiraf etmeliyim. Bu konuda Fetih saflarındaki keskinlik tartışılmaz biçimde öndeydi. 2013 yılında Katar’ın başkenti Doha’da, Filistin Günleri kapsamında orada bulunan Fetih heyetinin lideriyle son derece samimi ortamda başlayan sohbet inanılmaz bir gerilimle son bulmuştu. Muhatabım, “Siz Türkler Filistin davasını sadece sömürüyorsunuz” aforizmasıyla mevzuyu kestirip atmış, bütün iyi niyetli sözlerimi görmezden gelmeyi tercih etmişti. Peki, niçin böyle olmuştu? “Bütün dünya Filistin’in üzerine abanmışken siz niçin aranızda birlik olamıyor, Hamas ile bir şekilde uzlaşmaya varamıyorsunuz” diye sorduğum için.

Oysa benzer soruyu Hamas tarafına da sormuş, daha soğukkanlı cevaplar almıştım. Elbette benim açımdan kuru, tatmin edici olmaktan hayli uzak cevaplardı ama saldırgan bir üslup görmemiştim en azından.

İki farklı zihin dünyasından bahsediyorum. Ülke hassasiyetine değil de politik aidiyete şartlanmış iki zıt kutup var ortada. Çoğu Fetih üyesi için Hamas mensupları “Allah’ın belası dinciler”. Hamas mensupları içinse Fetih safındakiler “Dinsiz, imansız güruh” görüntüsünde. Elbette böyle bakmayanlar mevcut ama azınlıktalar.

Partiler üstülük şart

Biliyorsunuz, ABD siyasetinde “Bipartizanship” diye bir kavram var. “İki partili olmak” gibi duruyorsa da asıl manası “Partilerüstü olmak” şeklinde anlaşılmalı. Bilhassa milli meselelerde parti çekişmelerini bir tarafa bırakıp üst kimliğe, yani “Amerikalı olmaya” atıf yapan bir kavram bu. Birleşik Almanya’nın mimarı Şansölye Bismarck’ın “Almanlık” adına Katolik kilisesine karşı verdiği “Kulturkampf”ı kim unutabilir?

Filistin nihayet 15 yıl sonra seçim kararı almış.
Filistin nihayet 15 yıl sonra seçim kararı almış.

Roma’nın nüfuzunu tam olarak kırdığı söylenemez belki, fakat Alman üst kimliğinin pekişmesinde bu mücadelenin etkisini kim inkar edebilir?

Politik yahut dini hassasiyetlerin önemsiz olduğunu söylemiyoruz. Tam aksine, her ikisi de önemli ve değerli. Fakat bu aidiyetlerin üst kimliğin önüne geçmesi büyük sıkıntı. CHP saflarında politikaya atılan ve sonra ıskartaya çıkarılan birinin “Eğer İran-Türkiye karşı karşıya gelirse, Türkiye’ye karşı İran safında olurum! İran düşerse, bütün doğu düşer” sözünü hatırladık mı?

Halk bıkmış vaziyette

Nitekim Anadolu Ajansı’nın 21 Ocak tarihli haberi tam da anlatmaya çalıştığımız mevzuya dikkat çekiyor. Haberin başlığı “Filistin'de seçimlerin yapılması kararı halkı ikiye böldü” şeklinde. Spotta ise şöyle yazıyor:

  • “Gazze'de taksi şoförlüğü yapan Debabiş, ‘Hamas ve Fetih ile halk arasında büyük güvensizlik krizi var. Bu nedenle seçimlerin yapılacağı konusunda büyük şüpheler var’ dedi.”

Batı Şeria sakini Fehim eş-Şami’nin sözleri de hayli manidar:

"Siyasi bölünmüşlükten bıktık. El birliği yaparak Batı Şeria'da ve Gazze'de yaşam koşullarının iyileşmesini umuyoruz. Birlik olmadan kurtuluşa ulaşamayız."

Evet, Türkiye’nin de büyük katkılarıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas 22 Mayıs 2021'de milletvekili, 31 Temmuz 2021'de ise devlet başkanlığı seçimlerinin yapılmasına ilişkin kararnameyi imzaladı.

Bir üst kimlik arayışı için elbette yeterli değil ama seçimlere henüz 5-6 ay gibi bir süre varken mevzuya bir yerden giriş yapılması elzem görünüyor. Filistin meselesinin kronik hastalığına çözüm bulmadan, hiçbir çaba şifa getirmeyecek çünkü.