Filistin tam bağımsızlık için hazır. Peki, biz hazır mıyız?

Siyonist yönetim, Kudüs’e tamamen Yahudi kimliği verme peşinde. Bu yüzden demografik yapıyı hedef alıyor. Yahudi yerleşimler yapılmasına izin veriyor. Yahudiler gelsin diye para teşviği sağlıyor. Oysa bir Filistinliden, ihtiyacı olan basit bir oda ilavesi için çok yüksek vergiler istiyor. Çoğu zaman buna da izin vermiyor hatta iş makinalarıyla gelip var olan evi bile yerle bir ediyor.
Siyonist yönetim, Kudüs’e tamamen Yahudi kimliği verme peşinde. Bu yüzden demografik yapıyı hedef alıyor. Yahudi yerleşimler yapılmasına izin veriyor. Yahudiler gelsin diye para teşviği sağlıyor. Oysa bir Filistinliden, ihtiyacı olan basit bir oda ilavesi için çok yüksek vergiler istiyor. Çoğu zaman buna da izin vermiyor hatta iş makinalarıyla gelip var olan evi bile yerle bir ediyor.

Gerçek Hayat olarak her ay mühim bir şahsiyeti, değerli bir konuğu ekibimizle birlikte ziyaret ediyor, ‘Yuvarlak Masa Sohbeti’ yapıyoruz. Yaşamakta olduğumuz günlere damgasını vuran hâdise, bildiğiniz üzere Mescid-i Aksâ, Kudüs ve sonrasında Gazze eksenli gelişmeler dolayısıyla bir bütün olarak Filistin oldu. Biz de mevzuyu, ülkemizdeki en üst düzey yetkiliyle, Filistin Ankara Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa ile konuşalım istedik. Sayın Büyükelçiyi Ankara’da makamında ziyaret ettik, Filistin meselesini kendisiyle enine boyuna tahlil edip masaya yatırdık. Ortaya tam arşivlik bir mülâkat çıktı. İstifadenize sunuyoruz.

1993 yılında imzaladığımız uluslararası anlaşmalar, 5 yıl içinde bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyordu. Yani verilen sözler tutulsaydı, 1999’da bağımsız bir devlet kurulacaktı. Fakat İsrail kendi imzaladığı anlaşmaya sadık kalmadı çünkü Filistin devletini istemedi.

Filistin Ankara Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa
Filistin Ankara Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa

Devlet için biz hazırız. Bakanlıklarımız, kurumlarımız hepsi hazır. Uluslararası toplum buna hazır mı? Uluslararası toplum İsrail’e baskı yapacak ki bağımsız Filistin devleti kurulsun.

1948’deki Nekbe’den bu yana sürdürülen bir işgal ve buna karşı Filistin halkının direnişi var. Muhakkak ki direnişin başarıya ulaşması için planlarınız vardır. Kısa, orta ve uzun vadede Filistin ne gibi kazanımlar planlıyor?

Sizin aracılığınızla Türk halkını selamlıyorum. Türk halkı her zaman Hakk’ın, adâletin ve mazlumların yanında yer almıştır. Çoğu kimse Filistin halkının acılarının 1948’de Nekbe tarihinde başladığını düşünür. Fakat Filistin halkına karşı çok eski tarihe dayanan bir zulüm söz konusu. Bu da 1917 yılına uzanmaktadır. 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ve sonrasında Osmanlı ordusunun Filistin'den çekilmesiyle başlayan bir süreç bu. Balfour Deklarasyonu ile İngilizler başka bir halka ait olanı, hakkı olmayanlara hediye etti. Filistinlilere ait olan topraklar Filistinli olmayanlara sunuldu. Bu nedenle Filistin halkının acıları yüzyılı aşkın bir süredir devam ediyor.

Çocuklarımız vatan dâvâsını unutmadı

Fakat halkımız direnişe ve hedeflerine doğru yürümeye devam etti. Başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını, 1948 ve 1967’de göçe mâruz kalan Filistinlilerin yeniden topraklarına dönmesini hedef edindi. Siyonist işgalciler, 1948’den günümüze yaşlılarımız ölecek, çocuklarımız unutacak, dolayısıyla direniş tükenecek sandılar. Yaşlılarımız vefat etse de çocuklarımız hiçbir zaman unutmadı. Bağımsız vatan hedefi için mücadeleye devam ediyorlar.

Şu an baktığımızda Batı Şeria, Gazze ve işgal devleti sınırları içinde yaşayan Filistinliler olmak üzere 3 parçalı bir mesele var karşımızda. Filistin üst kimliği altında tek ses, tek yumruk olabilmek için neler yapılması gerekiyor?

1991 yılındaki Madrid Barış Konferansı’nda uluslararası girişimler sonucu başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasına karar verildi. Bu devletin sınırları, 1967 öncesi Filistin devleti sınırlarıydı. Oslo örneği gibi diğer konferans ve görüşmelerde hep şuna vurgu yapıldı: Batı Şeria ile Gazze arasında ya bir bütünlük olacak yahut güvenli bir koridor olacak.

Sayın Büyükelçiyi Ankara’da makamında ziyaret ettik, Filistin meselesini kendisiyle enine boyuna tahlil edip masaya yatırdık. Ortaya tam arşivlik bir mülâkat çıktı.
Sayın Büyükelçiyi Ankara’da makamında ziyaret ettik, Filistin meselesini kendisiyle enine boyuna tahlil edip masaya yatırdık. Ortaya tam arşivlik bir mülâkat çıktı.

Fakat İsrail, her zaman yaptığı gibi bu anlaşmaya da sadık kalmadı ve bu koridor meselesini rafa kaldırdı. İsrail'in hedefi, her zaman daha fazla parçalamak, daha fazla bölmek oldu. Bu şekilde Filistin’i yutabileceğini düşündü.

Filistin tek vücuttur

Bu amaçla bölgede yasadışı yerleşimler yapıyor. Batı Şeria ve Gazze’yi birbirinden ayırmakla kalmayıp Batı Şeria’yı da kendi içinde güney, orta ve kuzey olarak üçe ayırma peşinde. “Yüzyılın anlaşması” projesinden sonra Batı Şeria'nın doğusundaki Ağvar bölgesini işgal etmeye koyuldu. Bu, Ürdünlü kardeşlerimizle aramıza set çekilmesi anlamına geliyor. İsrail, Batı Şeria’yı bir İsveç peyniri gibi delik deşik etmek istiyor.

Bütün bunlar uluslararası yasalara aykırıdır, yasadışıdır. Biz bunları hiçbir şekilde kabul etmeyeceğiz. Topraklarımız Kudüs dâhil Batı Şeria ve Gazze olarak tek parça, tek vücuttur. 1948’de işgal edilen topraklarda yaşayanlar da, komşu ülkelerde mülteci olarak bulunanlar da halkımızın bir parçasıdır.

“İsrail, Ürdün'deki Filistinlilerle aramıza set çekmek istedi” dediniz. Ürdün halkı ilk kez sınırı aşıp destek için geldi. Bu sebepten dolayı mı geldiler?

Şüphesiz kardeş ve dost ülke Ürdün'deki insanlar bizim halkımızın sesini duyuyorlar. Gazze'ye düşen bombaların sesini duyuyorlar. Batı Şeria’daki cinayetlerin sesini duyuyorlar. Kudüs’ten ve Mescid-i Aksâ’dan yükselen sesi duyuyorlar. Oradaki halkın bizimle etkileşim içinde böyle bir yürüyüşe geçmesi, aynı hissiyatta olduğumuzu gösteriyor. Zaten Ürdün’de ciddi sayıda Filistinli yaşıyor.

Şeyh Cerrah Mescid-İ Aksâ’nın yanı

Acil konulardan biri de Şeyh Cerrah örneğindeki gibi işgalci siyonistlerin evlere el koyması. Yıllardır kanayan bir yara bu. Engellemenin bir yolu yok mu?

Şu anki intifadanın başlamasına yol açan nedenlerden birisi de Şeyh Cerrah konusudur. Şeyh Cerrah bölgesi stratejik bir konuma sahip çünkü Mescid-i Aksâ’ya yakın bir konumda. Bu konu, hukukî olmaktan ziyade siyasi bir konudur. Siyasi diyoruz, çünkü İsrail’in siyasi planları içerisinde yer alıyor. İşgalci İsrail, Doğu Kudüs’ü Filistinlilerden arındırmak istiyor. Bu, büyük projeleri olan Kudüs’ü Yahudileştirme planının bir parçasıdır.

Şu anki intifadanın başlamasına yol açan nedenlerden birisi de Şeyh Cerrah konusudur. Şeyh Cerrah bölgesi stratejik bir konuma sahip çünkü Mescid-i Aksâ’ya yakın bir konumda.
Şu anki intifadanın başlamasına yol açan nedenlerden birisi de Şeyh Cerrah konusudur. Şeyh Cerrah bölgesi stratejik bir konuma sahip çünkü Mescid-i Aksâ’ya yakın bir konumda.

İsrail, 1967’de Kudüs’ü işgal ettikten sonra şehrin Arap-İslam hatta Hristiyan kimliğini değiştirmeye çalışıyor, şehre tamamen Yahudi kimliği verme peşinde. Bu yüzden demografik yapıyı hedef alıyor.

  • Yahudi yerleşimler yapılmasına izin veriyor. Yahudiler gelsin diye para teşviği sağlıyor. Oysa bir Filistinliden, ihtiyacı olan basit bir oda ilavesi için çok yüksek vergiler istiyor. Çoğu zaman buna da izin vermiyor hatta iş makinalarıyla gelip var olan evi bile yerle bir ediyor.

Dediğimiz gibi bu siyasi bir konudur. İsrail yargısına güvenerek konuyu takip etmek en büyük yanlıştır. İsrail yargısı, işgalin bir parçasıdır ve onun bir aracı olarak hareket edecektir. Bu konuda gereken cevabı Filistin halkı verdi. Orada oturan insanlarımızla dayanışma içine girdi ve bütün Filistin topraklarında sesini yükseltti. Bu direniş, işgalciye konuyu erteletti.

1948 toprakları da direniyor

1948 topraklarında yaşayan Filistinlilerin ilk kez silah kullandığı gündeme geldi. Bunu nasıl yorumlarsınız?

1948’de bir emrivaki ile kurulan İsrail sınırları içerisinde 1 milyon 800 bin Filistinli yaşıyor. İsrail geçtiğimiz yıllar boyunca “Biz bunları kendi aramıza kattık, toplumumuzun bir parçası oldular” şeklinde tanıtmaya çalışsa da, Filistinliler her zaman kötü muameleye mâruz durumda. Normal vatandaş olarak görülmüyor, ayrımcılığa mâruz bırakılıyorlar. Faşist bir uygulamayla karşı karşıyalar.

Bu vatandaşlarımız bütün Müslümanlar gibi Kudüs'te ve Mescidi Aksâ’da yaşananlara tepkilerini gösterdiler. 1948 topraklarında, Kudüs'te, Gazze'de, Ankara’da, İslamabad’da... Bütün Müslüman coğrafya bu saldırılara tepki gösterdi. Ayrıca bu insanlar Filistin kanı taşıyorlar. Kardeşlerinin mücadelesini, dini sembol ve mukaddes mekân Mescidi Aksâ’ya yapılan baskınları, namaz kılanlara saldırıları gördüklerinde mutlaka tepki gösterecekler, sessiz kalmayacaklardır.

İİT ve Arap Birliği elinden geleni yaptı mı?

Uluslararası çözüm yolları yıllardır deneniyor ama netice ortada. BM ve diğer kurumların iki devletli çözüm tezi de bir türlü işlemiyor. İİT gibi zaten Filistin vesilesiyle kurulan çatı kurumlar niçin baskı unsuruna dönüşemiyor?

Maalesef sizin de belirttiğiniz gibi uluslararası çabaların pek bir faydası olmadı. Bunun göstergesi, 73 yıldan beri Filistin halkı acılar içinde yaşıyor olmasıdır. İİT, sizin dediğiniz gibi Filistin için, Kudüs için, Mescid-i Aksâ için kurulan bir çatıdır. 1969’da çıkarılan yangından sonra faaliyete geçmiştir.

BM ise neredeyse Filistin davası ile aynı yaştadır. Uzun yıllar boyunca BM çeşitli kararlar çıkarmış fakat hiçbiri uygulanmamıştır.

Arap Birliği de aynı şekilde ilk gündem maddesi Filistin olan bir kurumdur. Yıllar boyu birçok kararlar almış, hiçbiri tatbik edilmemiştir.

  • Bağımsızlar Hareketi, AB, G-7 gibi kurumlar da Filistin’i öncelikli gündem maddesi olarak biliyor fakat uygulamada yine bir şey yok. Uluslararası kurumlar birçok konuda başarısız olmuş, birçok sorunu çözememiştir. Bunların en başında Filistin dâvâsı geliyor.

İİT ve Arap Birliği elinden gelen her şeyi yaptı mı? Daha fazlasını yapabilirler. İsrail'i boyun eğmeye sürükleyecek adımları atabilirler.

  • BM ve de Güvenlik Konseyi, Filistin konusunda gereken sorumluluğu aldı mı? Elbette hayır. Öyle yapsalar alınan kararları uygulamak için mekanizmaları çalıştırırlardı. Nitekim başka konularda bunu pekâlâ yaptılar.

Maalesef uluslararası sistem bu şekildedir ve Filistinliler olarak âdil olmadıklarını düşünüyoruz. Her şeye rağmen teslim olmayacağız. Bütün haklarımızı elde edene kadar topraklarımızı, vatanımızı ve halkımız korumaya devam edeceğiz.

Yüzyıldır devam eden bir sorun var. Dediğiniz gibi uluslararası sistemden ve İslam dünyasından bir destek de yok. Böyle giderse kısa ve uzun vadede neyi tartışacağız? Filistin iyice yutulup daha küçük bir toprak parçası için mi pazarlık yapılacak? Daha neyi bekliyoruz, nereye gider bu süreç?

Siyonist projenin bütün boyutlarını biliyoruz. İsrail'in yetim bir devlet olmadığını da... İsrail, Batı’nın bir projesidir. Burada ekildi, bu bölgeyi kontrol etmek için ortaya atıldı.

İsrail tek olsaydı çoktan yenmiştik

Savaş sadece Filistinliler ile İsrail arasında olsaydı çoktan bitmişti ve zafer elde etmiştik. Ama İsrail'in arkasında büyük güçler var. İsrail'i bu bölgeye kendileri namına koydular ve hâlen koruyup kolluyorlar. Bu son savaşımızda da gördük. İsrail’in mühimmat depoları azalmaya başladığında Batı bir hava koridoru açıp silah ve mühimmat ulaştırıyor. İşgalcinin silah deposu boşalsın istemiyorlar.

  • İsrail'i destekleyen güçler, İsrail'in hiçbir alanda kaybetmesini istemiyorlar. O nedenle bu uzun soluklu bir savaş. Uzun soluklu çalışma ve strateji gerektiriyor. İlk olarak, Arap ve İslam dünyasının halkımıza mutlak destek vermesi gerekiyor. Çünkü halkımızın kendi topraklarında kalarak savaşa devam edebilmesi lazım. İsrail, bu gerçeği bildiği için halkımızı kendi topraklarından söküp atmaya çalışıyor, göç etmeye zorluyor. Halkımız toprağına bağlı ve direnişe devam ediyor.

1948 yılında Filistin’i “insânî bir meseleye” dönüştürmeye çalıştılar. “Mülteciler ve yardım konularına” hapsetmek için uğraştılar. Fakat halkımız buna izin vermedi. Şehitler vermek suretiyle meselenin siyâsî bir mesele olduğunu ispat etti.

Şu anki uluslararası sistem bir kader değildir. ABD, şu an en büyük ve en güçlü ülke olarak görünebilir. Ama tarihte nice imparatorluklar gördük, hepsi yıkıldı. ABD’de, onun sistemi de bu şekilde devam etmeyecek.

Evet, çok büyük bedeller ödüyoruz. Halkımızın kanı dökülüyor. Fakat bizim başarmamızın yolu budur. Uzun soluklu bir savaştayız ve biz de uzun solukluyuz. Sabırlıyız, direneceğiz ve inşallah kazanacağız.

Biz hazırız, dünya hazır mı?

Uzun soluklu dediniz, Filistin'in devlet olmaya hazır olduğundan bahsettiniz? Tam bağımsız Filistin devleti için bir tarih verebilir misiniz?

1993 yılında imzaladığımız uluslararası anlaşmalar, 5 yıl içinde bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyordu. Yani verilen sözler tutulsaydı, 1999’da bağımsız bir devlet kurulacaktı. Fakat İsrail kendi imzaladığı anlaşmaya sadık kalmadı çünkü Filistin devletini istemedi. Devlet için biz hazırız. Bakanlıklarımız, kurumlarımız hepsi hazır. Uluslararası toplum buna hazır mı? Uluslararası toplum İsrail’e baskı yapacak ki bağımsız Filistin devleti kurulsun.

Filistin bütün coğrafyayı tek başına savunuyor

Filistin halkı, sadece kendini değil bütün coğrafyayı tek başına savunuyor. Siyonist projenin Filistin topraklarında hapsolmasını sağlıyor. İsrail sadece Filistin topraklarını değil, Nil’den Fırat’a kadar bütün coğrafyayı işgal etmek istiyor. Filistin halkı direnmeseydi Siyonist proje belki çoktan Nil’den Fırat'a uzanmış olacaktı.

Filistin seçimleri Kudüs nedeniyle ertelendi. Bildiğimiz kadarıyla yeni bir seçim takvimi de açıklanmadı. Seçimlerin uzun vadeye sarkması yeni sorunlara yol açmaz mı?

Israil böl-yönet sistemi uyguluyor, Filistinlileri hem siyasi hem de coğrafi olarak bölmeye çalışıyor. Gücümüz birliğimizdedir, direnişimizin gücü Filistinlilerin tek vücut olmasındadır.

Biz Filistinliler olarak parlamento ve başkanlık seçimleri için uzlaşmaya vardık. 22 Mayıs’ta seçimlerin birinci ayağının yapılması planlanıyordu. Seçim kampanyaları başlayınca, İsrail, Filistinli adayları tutuklamaya ve zorluklar çıkarmaya başladı. Kudüs'te bir seçim yapılmasını hazmedemiyor. Çünkü Trump’ın Kudüs'ü başkent olarak tanıması ve Amerika büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımasıyla “Kudüs İsrail’indir, Filistinlilerin hiçbir hakkı yoktur” diye düşünüyor.

Kudüs olmadan asla

Kudüs bütün Filistin kentleri gibi Arap-İslam ve Filistin kentidir. Hiçbir zaman Kudüssüz bir seçim yapmayız. Kudüslüler hem seçecek hem de aday olup seçilecektir. Bu nedenle seçimleri ileri bir tarihe erteledik. İsrail'e rağmen bu seçimi yapmaya çalışıyoruz.

Kudüs bütün Filistin kentleri gibi Arap-İslam ve Filistin kentidir.
Kudüs bütün Filistin kentleri gibi Arap-İslam ve Filistin kentidir.

1996, 2005 ve 2006 yıllarındaki seçimlerde, bütün Filistin kentlerinde olduğu gibi Kudüs'te de bir Filistin kenti olarak seçim yapıldı. Kudüslü kardeşlerimiz hem seçti hem de aday olup seçildi. Kudüssüz bir seçime izin verirsek Kudüs'ten vazgeçmiş oluruz. Bu, asla olmayacak.

Önceki seçimler kazanılmış haktır, bu yönde bir karar çıkartmak mümkün değil mi?

Şu anda bütün ülkelerle ve uluslararası toplumla iletişim içindeyiz. Gerek genel kurul ve güvenlik konseyi olarak BM nezdinde, gerekse AB nezdinde girişimler sürüyor. Bu konuda haklı olan biziz. İsrail'in bu yaptığı kabul edilemez, yasadışı bir olaydır.

Son saldırıda Gazze, Kudüs'e el sürmesinler diye füze atışı yaptı. Kudüs’e kalkan oldu, canıyla ödüyor. Bu ciddi bir siyasi hamle değil midir? Nasıl okuyorsunuz?

İşgal altındayız, halkımızı ve topraklarımızı koruma hakkımız vardır. Bu, uluslararası kanunların bize tanıdığı bir haktır. Batı dünyası, ne yazık ki çifte standart uygulamaya devam ediyor. Gazze'den atılan basit füzelere odaklanırken, sivil insanları hedef alan gelişmiş İsrail füzelerini görmezden geliyor. Ortada bir saldırı değil, tam aksine bir savunma vardır. İsrail’in yaptığı cinayetlere karşılık bir tepkidir bu. Tepkimizin durmasını istiyorlarsa, önce İsrail’in cinayetlerini durdurmaları gerekiyor.

İsrail’e eyvallah mı diyeceğiz?

İsrail hem işgale devam edip hem de güvenlik isteyemez. Bir seçim yapmalı. Güvenlik istiyorsa işgali durdurmalı. Filistin’e haklarını vermeli. Kendimizi savunmak en meşru hakkımız. Evlerimizi başımıza yıkarken, çoluk çocuğumuzu öldürürken İsrail’e eyvallah mı diyeceğiz?

Ürdün ve Lübnan toplumu sınıra yürüdü. Bütün halklar öyle mi yapsın? İslam dünyası ve Türkiye’den beklentiniz nedir?

Bizim için İslam toplumu asil bir toplumdur. Filistin halkı da bunun bir parçasıdır. Arap toplumu da aynı şekilde. Filistin halkı, hem Arap hem de İslam toplumundan yanında durmasını bekliyor. Arap ve İslam dünyası zor durumda, bunun farkındayız. Herhangi bir devletten silah göndermesini filan istemiyoruz, çünkü öyle bir şeye cesaret edemezler. Buna izin de verilmez. Sadece yanımızda olsunlar, bu yeter. Bizi sırtımızdan hançerlemesinler, bize ihanet etmesinler.

Son hâdiselerle İsrail işgal devletiyle normalleşme adımları arasında bir paralellik var mı?

Kesinlikle bir paralellik var. Trump’ın bazı Arap ülkeleriyle bu normalleşmeye gitmesi İsrail'e daha fazla saldırması için cesaret vermiştir. Oysa 2002 yılında Arap Barış Girişimi şöyle bir maddeyi kabul etmişti: “1967 öncesi Filistin ve Arap topraklarından çekilmesi kaydıyla Arap ülkeleri İsrail'le normalleşmeye hazırdır.” Şimdiyse Arap topraklarından bir milim bile çekilme olmadan İsrail ile normalleşmeye gidiliyor.

Normalleşme işgalciye mükâfat

Uluslararası hukuku tanımayan, çiğneyen bir ülkeyle normalleşmeye gitmek bir mükâfattır. İsrail'e mükâfat değil ceza verilmesi gerekiyor. Temennimiz, bilhassa Mescid-i Aksâ saldırısından sonra normalleşmeye giden tarafların tekrar kendilerini gözden geçirmesi. Çünkü normalleşmeye devam etmek, daha fazla saldırması için işgalciye teşvik olacaktır.

Arap halkları nazarında ölü doğmuş bir proje bu. Sonucu nereye çıkar sizce?

Arap halkları, bu normalleşme adımlarını bozacak ve iptal edecektir. Arap ülkeleri, ABD’nin baskılarına dayanamayıp böyle bir normalleşmeye gittiler ama halklar bunu asla kabul etmeyecektir. Yönetimler de, er ya da geç vazgeçmek zorunda kalacaklar.

Aksa’nın tapusu emin ellerde

Mescid-i Aksâ’nın tapusu Filistin'in elinde mi?

Bizde değilse Türklerdedir. Emin ellerdedir, orası kesin. Topraklarımız ve devlet arazilerimizin tapuları Osmanlı Arşivi’ndedir. Bizim elimizde kopyaları mevcuttur.

Bu tapuları Lahey Adalet Divanı gibi mercilere gösterip İsrail işgalini belgelemek mümkün değil mi?

Davamız için tüm kapıları çalıyoruz. Uluslararası Adâlet Divanı’na ve Ceza Mahkemesi’ne de başvurduk. İsrail'in bu kadar uzun süre boyunca saldırgan tavrına devam etmesinin nedeni, herhangi bir ceza almamasıdır. Ceza alması için elimizden geleni yapıyoruz. Bu çalışmalarımız neticesinde şöyle bir olumlu sonuç aldık. Uluslararası Ceza Mahkemesi artık Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te işlenen hak ihlallerine bakma kararı aldı. Haklarımızı savunmaya devam edeceğiz.