Fransa kan kaybediyor, Afrika Türkiye'den cesaret alıyor

Macron’un bütün çabalarına rağmen Fransa’nın Afrika’da uzun yıllar boyunca kurduğu hâkimiyet gün geçtikçe zayıflarken Çin, Rusya ve Türkiye gibi bölgesel ve küresel güçlerin kıtadaki etkisi gün geçtikçe artıyor.
Macron’un bütün çabalarına rağmen Fransa’nın Afrika’da uzun yıllar boyunca kurduğu hâkimiyet gün geçtikçe zayıflarken Çin, Rusya ve Türkiye gibi bölgesel ve küresel güçlerin kıtadaki etkisi gün geçtikçe artıyor.

Paris’e ilk ayak bastığınızda siz de herkes gibi şehrin geniş kaldırım ve bulvarlarına, görkemli taş binalarına hayran kalabilirsiniz. Ancak cazibesine kapıldığınız şehrin zenginlik ve ihtişamının arkasında “milyonlarca Afrikalının kan ve gözyaşının da saklı olduğu” gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Her ne kadar bugün Fransa’da ülkenin kanlı sömürgeci tarihine tepki gösteren ciddi bir kitle yaşasa da bir takım düşünür ve siyasetçi hala sömürgeciliğin Afrika ülkelerine “medeniyet” getirdiğini savunabiliyor. Tabii bu düşünce ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından ifade edildiği zaman, durum çok daha vahim bir boyut kazanabiliyor.

Macron tepki topluyor

Emmanuel Macron'un Cezayir ile diplomatik krize yol açan "Fransız sömürgesinden önce Cezayir ulusu var mıydı?" sözü ülkede çok tartışıldı.

Aslında Macron iktidara geldiği 2017 yılından beri Afrika kıtasında Fransa’nın imajının düzeltilmesine yönelik adımlar atıyor. Sömürge döneminden kalma 75 yıllık CFA frangının yürürlükten kaldırılması atılan cesur adımların en somut örneği.

Macron ve Afrikalı gençler.
Macron ve Afrikalı gençler.

7-9 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Afrika-Fransa zirvesinde, bir ilke daha imza atılarak devlet başkanları yerine Afrikalı gençlere, sivil topluma ve Afrika diyasporasına söz verildi. Ancak bir kez daha Macron’un Afrika ile “yeni bir sayfa” açma girişimi beklenen sonucu vermedi. Zirvede Burkina Faso’dan, Mali’ye, Senegal’e kadar tepki sesleri yükseldi.

Özellikle Burkina Fasolu aktivist Ragnimwendé Eldaa Koama'nın Fransa-Afrika ilişkilerini "kirli bir kazana" benzettiği eleştirileri zirveye damga vurdu.

Kim kaybediyor, kim kazanıyor?

Macron’un bütün çabalarına rağmen Fransa’nın Afrika’da uzun yıllar boyunca kurduğu hâkimiyet gün geçtikçe zayıflarken Çin, Rusya ve Türkiye gibi bölgesel ve küresel güçlerin kıtadaki etkisi gün geçtikçe artıyor. Özellikle Türkiye’nin Muammer Kaddafi’nin öldürülmesinden sonra kaos ve çatışmaların hakim olduğu Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği destek sonrası ülkenin giderek istikrara kavuşması, Fransa’nın ise “yanlış ata oynayarak” Hafter’e arka çıkması, Paris’in Afrika kıtasındaki inandırıcılığını zedeledi.

Afrika’da gerçekleştirilen ‘Africaleads 2021’ kamuoyu araştırmasına göre, kıtada Fransa’nın imajı kötüleşirken Türkiye'nin yükselişte olması, Macron’un düzenli olarak Türkiye’yi hedef alan açıklamalarda bulunmasına sebep oluyor.

Fransa Cumhurbaşkanı, Jeune Afrique dergisine verdiği demeçte, Türkiye ve Rusya'nın Afrikalıların “sömürgecilik dönemi sonrası kızgınlıklarını” kullanarak, kıtada “Fransa aleyhinde kampanya yürüttüklerini” bile öne sürdü.

Sömürmek için değil savunmak için

Macron’un Türkiye karşıtı söylem ve fiilleri Afrika ülkelerinde hoş karşılanmıyor.

Cezayir’de Fransa’dan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun da sömürgeci bir güç olduğunu ancak Türkiye’nin bu hâkimiyeti unutturduğunu iddia eden Macron’un sözleri Cezayir’de tepki topladı. Cezayir Âlimler Birliği Başkanı Abdurrezak Kasum, Macron'a Osmanlı'nın Cezayir'e sömürge işgalcisi olarak gelmediğini, bilakis “İspanyol Haçlı saldırılarına karşı Cezayirlilerin davetiyle geldiğini” hatırlattı.

Aynı şekilde Fransa'nın Ocak ayında Barkhane operasyonu kapsamında gerçekleştirdiği hava saldırısında 19 sivili öldürdüğü Mali'nin Başbakanı Choguel Kokalla Maiga'nın ülkesinde toprak bütünlüğünün sağlanması için “Türkiye gibi dost ülke gerekiyor” demesi, Fransa'nın Afrika'daki varlığının artık istenmediğinin bir başka kanıtı.

  • Bayraktar TB2.
  • Ürünlerimiz raflarda sihalarımız semalarda
  • AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri, dış siyasette öncelik haline gelen “Afrika açılımı” stratejisi doğrultusunda, Recep Tayyip Erdoğan, önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı sıfatıyla 30 Afrika ülkesine ziyarette bulundu. Afrika’daki Büyükelçilik sayısı 2002 yılından günümüze 12’den 43’e yükseltildi. “Kazan-kazan” anlayışı üzerine inşa edilmiş iş birliği çerçevesinde, Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile olan ticaret hacmi de son 18 yılda 4 kat arttı.
  • İnsânî yardım konusunda dünya liderliğini ele geçirmiş Türkiye, TİKA, Kızılay, AFAD gibi kurumlarıyla yardıma muhtaç Afrika ülkelerinin elinden tutmayı da hiç ihmal etmedi. 2017 yılında Somali Cumhurbaşkanı Fermacu'nun, ülkede gerçekleştirilen terör saldırısından sonra “Türkiye bize yardım eli uzatan tek ülke oldu” cümlesi akıllardan hiç çıkmadı.
  • Kültürel ilişkiler de gerek Afrikalı öğrencilere Türkiye’de burs ile eğitim hakkı tanınarak gerek Afrika ülkelerinde Türk okulları açılarak güçlendirildi. Yakın tarihte Diyanet'in desteğiyle Gana'da Batı Afrika'nın en büyük ikinci camiinin inşa edilmesi, Batı basını tarafından Türkiye'nin Afrika ile dini bağlarını sağlamlaştırarak yumuşak gücünü kullanması olarak yorumlandı.
  • Türkiye, Afrika’nın askeri ve savunma ihtiyaçlarına da cevap verecek imkanlar sunarak bölgedeki diğer güçlerden daha da cazip bir konuma ulaştı. Türkiye’nin Somali'de yurt dışında açtığı en büyük üssü kurması, Afrika ülkelerine SİHA ihraç etmeye başlaması, Batı ülkeleri tarafından endişeyle takip ediliyor. Etiyopya, Tunus ve Fas'ın satın aldığı SİHA'lardan bugün Nijerya, Angola gibi ülkeler de talep ediyor.

Türkiye'nin başarı sırrı “insani yaklaşımı”

Yukarıda saydığımız hiçbir neden kendi başına Türkiye’nin Afrika’daki başarısını açıklamaya yetmiyor. Şüphesiz bunu açıklayan en temel sebep, Türkiye’nin Afrika’ya olan “insânî yaklaşımı”. 17-21 Ekim tarihleri arasında Angola, Togo ve Nijerya’yı ziyaret ettiği yeni bir Afrika turu gerçekleştiren Recep Tayyip Erdoğan, yakın tarihte yayımlanan “Daha âdil bir dünya mümkün” adlı kitabında bir kez daha “dünya beşten büyüktür” diyor.

Erdoğan, bütün dünyanın kaderinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesinin iki dudağının arasında olduğu mevcut dünya düzenini her fırsatta eleştiriyor.

Türkiye’yi model alan Afrika ülkeleri de Türkiye’nin gücünden cesaret alarak yaşadıkları haksızlıklara karşı seslerini yükseltebiliyor.
Türkiye’yi model alan Afrika ülkeleri de Türkiye’nin gücünden cesaret alarak yaşadıkları haksızlıklara karşı seslerini yükseltebiliyor.

Bugün “Türkiye’nin Türkiye’den büyük olduğu” yeni dünya düzeninde, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir ülkenin dünyada giderek daha çok söz sahibi olduğunu gören ve Türkiye’yi model alan Afrika ülkeleri de Türkiye’nin gücünden cesaret alarak yaşadıkları haksızlıklara karşı seslerini yükseltebiliyor, eski sömürü düzenine “hayır” diyebiliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika ülkelerine “yardım eli” uzatmaktan çok daha öte, bu ülkelerin ekonomik ve askeri bağımsızlıklarını kazanarak kendi geleceklerini kendilerinin inşa etme fırsatı sunuyor.

Afrika fatihi Erdoğan

Bütün bu gelişmeleri hayranlık ve kaygıyla takip eden Fransız basınında Erdoğan’ın her adımı mercek altına alınıyor. Le Point gazetesi Türkiye Cumhurbaşkanı’nı “Afrika fatihi” olarak nitelerken Fransız araştırmacı Jean Marcou, Ankara’yı “Fransa’nın gözü üzerinizde” diye uyarıyor.

Elektrik üretiminin yüzde 70,6'sını 56 nükleer reaktörden sağlayan Fransa, hâlâ Afrika'daki uranyum kaynaklarına ihtiyaç duyuyor. Afrika'dan çıkardığı kaynakları Libya üzerinden ülke topraklarına taşıyan Fransa'yı, Türkiye'nin özellikle Libya'daki varlığı fazlasıyla rahatsız ediyor. Öyle ki Macron, Türkiye-Fransa ilişkisinin normalleşmesi için Türkiye'nin Libya'dan çekilmesi şartını bile koşmuştu.

Türkiye'nin bu çağrıya olumlu cevap vermemesi, Afrika'daki etkisini güçlendirmesi, Afrika ülkelerine sattığı SİHA'larla bu ülkeleri askeri anlamda da bağımsız kılması Le Monde gazetesinde Fransız tarihçi Jean-Pierre Filiu'nun da belirttiği gibi Macron'da bir “Türkiye takıntısı” oluşturdu. Macron, bütün bunların öcünü Yunanistan ile kurduğu ittifak üzerinden almak istiyor. Türkiye’nin NATO içindeki rolünü sorgulayarak bir “Avrupa ordusu” kurmayı bile hayal ediyor.

Öyleyse sadece Afrika’da değil dünyanın diğer bütün köşelerinde de... Güçlü olan değil “insan” olan kazansın.

  • Bugün “Türkiye’nin Türkiye’den büyük olduğu” yeni dünya düzeninde, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir ülkenin dünyada giderek daha çok söz sahibi olduğunu gören ve Türkiye’yi model alan Afrika ülkeleri de Türkiye’nin gücünden cesaret alarak yaşadıkları haksızlıklara karşı seslerini yükseltebiliyor, eski sömürü düzenine “hayır” diyebiliyorlar.