Hayal kurmaya cesaret ettik, şerefli olmaktan pişman değiliz

Pişman değiliz. Zira Suriye devrimi gibi büyük bir devrim, dünyanın çehresini değiştiren diğer devrimler gibi zaman alacak. Bunun farkındayız.
Pişman değiliz. Zira Suriye devrimi gibi büyük bir devrim, dünyanın çehresini değiştiren diğer devrimler gibi zaman alacak. Bunun farkındayız.

Pişman değiliz. Zira Suriye devrimi gibi büyük bir devrim, dünyanın çehresini değiştiren diğer devrimler gibi zaman alacak. Bunun farkındayız. Peki, devrim başarılı olacak mı? Bir kımıldanış varsa umut da var demektir. Devrimin şerefli evlatları bu umudu sımsıcak bir şekilde yüreklerinde taşıyorlar. Ellerinden geleni yapıp asla umutsuzluk tuzağına düşmüyorlar. İşte bu bizim için yeterli!

Yazımızın başlığındaki cümle, Suriye devriminin onuncu yıldönümünde çoğu Suriyelinin sosyal medya hesabında kullandığı slogandı. Geçen yıllar boyunca gerek dünyada gerekse İslam âleminde yaşanan onca olumsuz gelişmelere rağmen devrimin hâlâ kalplerinde dipdiri olduğunu belirtmek istiyorlardı.

  • Suriyeli kadın yönetmen Vaad el Hatib, geçen yılki Oscar ödülleri töreninde giydiği elbisenin üzerine yazmıştı bu cümleyi. “Sama İçin” isimli filmi en iyi belgesel kategorisinde Oscar’a aday gösterilmişti.

Bu cümle, Suriye devriminin toplu bir özeti gibi. Biz Suriyelilerin deyimiyle “Yetim Devrimimiz”i dünyaya bir kez daha hatırlatma noktasında üzerine düşeni yerine getirdi. “Sama İçin” en iyi belgesel ödülünü kazanamadı ama olsun. Ödülü kazanan film, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın şirketine ait. Obama’nın da Suriye devrimi noktasında kendisini nasıl eleştirdiğini biliyoruz.

Dünya sistemine itiraz

Üzerinden on yıl geçtikten sonra devrimimize karşı küresel çapta bir gizli ittifak ve komplonun olduğu daha net bir şekilde ortaya çıktı. Zira bizim devrimimiz sadece Esed rejimine karşı değildi. Başarıya ulaşsaydı bütün dünyada bir değişime öncülük edecekti. İşte bu yüzden Suriye toplumuna karşı büyük bir yıkım öngörüldü. Öldürüldüler, vatanlarından sürüldüler, evleri, köyleri ve şehirleri bombalarla tepelerine yıkıldı. Bütün bunlar yaşanırken dünya kamuoyunun zerrece vicdanı kımıldamadı.

Esed rejiminin çok rahat bir durumda olduğunun farkındayız. Zira büyük güçlerin bu devrimi söndürme noktasında kendisine yeteri miktarda zaman ve her türlü yardımı sunacağını gayet iyi biliyor.

  • • Nitekim ölü sayısı 1 milyona ulaştı.
  • • Rejimin elinde 500 bin tutuklu mevcut.
  • • Tam 2 milyon vatandaş engelli duruma geldi.
  • • Halkın ise neredeyse yarısı evinden barkından çok uzaklarda.

Rejim devrimi nasıl başarısızlığa uğrattı?

Rejimin zeki olduğunu, devrimi çökertme noktasında belli bir uzmanlığa sahip olduğunu kabul etmek durumundayız. Oysa biz devrimciler, siyaset, devrimcilik hatta sivil toplumu yönetme konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip değildik. Nerden baksanız 50 yıldır yönetim mekanizmalarından uzakta kaldık. Bu fırsat ancak rejimin adamı olanlara sunuldu.

Başkent Şam’da kendi başlarına organize olarak şehrin caddelerini ve semtlerini temizlemeye niyetlenen gençlerin başına neler geldiğini iyi hatırlıyorum. Tutuklandılar, sıkı bir sorgulamadan geçirilip sert bir muameleye maruz bırakıldılar. Niye? Bir daha böyle şeylere tevessül etmesinler diye. Rejim kendi kontrolü dışında en ufak bir örgütlenmeye bile izin vermiyor, bunu doğrudan tehdit olarak algılıyordu.

 Aynı köylerde, aynı şehirlerde binlerce yıldır yan yana yaşayan topluluklar rejimin propagandasıyla birbirlerine güvenemez hale getirildi.
Aynı köylerde, aynı şehirlerde binlerce yıldır yan yana yaşayan topluluklar rejimin propagandasıyla birbirlerine güvenemez hale getirildi.

Rejimin Şam’daki Saydnaya hapishanesinden şiddete eğilimli ‘İslamcı’ militanları salıvermesi de zekice bir hareketti. Rejim bunların bir araya toplanıp örgütleneceğini ve devrim saflarına sızacağını iyi biliyordu. Suriyeli gençlerin başlattığı tertemiz barışçıl devrim bunların eliyle kana ve vahşete bulanacak, Suriyeli olmayan ne kadar şiddete eğilimli militan varsa ülkeye doluşacak ve böylece Suriye devrimi dünya medyasına “İslamcı terörizm” olarak takdim edilecekti. Ve nitekim öyle de oldu.

Rejim karşı safları bölüp parçalama konusunda da uzmandı. Ülkede mevcut değişik grupları birbirine karşı kışkırtıp muhalefeti içeriden çökertmeyi başardı. Azınlık mensupları devrimcilerden korkar hâle geldiler. Zaten Esed rejimi iktidara geldi geleli bu siyaseti güttüğü için bu gibi işlerde pek maharetliydi. Aynı köylerde, aynı şehirlerde binlerce yıldır yan yana yaşayan topluluklar rejimin propagandasıyla birbirlerine güvenemez hale getirildi.

Rejim bununla da yetinmedi. Muhalif siyasetin saflarına güya kendisinden ayrılmış gibi gözüken adamlarını sokup içerden çökertme operasyonuna başka bir boyut ekledi. Moskova ve Kahire platformları ile siyasi çözüm fırsatını muhaliflerin elinden aldı, onları görüş ayrılığına düşürüp paramparça etti. Çünkü iyi biliyordu ki, gerçek bir siyasi çözüm, rejimin tamamen kaybetmesi demekti.

  • Muhalif saflar arasındaki ayrılık bunlarla sınırlı kalmadı. Suriye dışındaki mülteci topluluklara değin sızan rejimin adamları, sivil toplum alanında kendilerini öne çıkarmayı başardılar. Herkesi eleştirip küçümsediler, sistematik bir şekilde işe yarayacak herkesi karalayıp en büyük ihanetlere kapı araladılar.

Ve maalesef biz bu işi farkettiğimizde çok geç olmuştu. Bizi bir araya getirip Esed’e meydan okuyacak bir lider adayı kalmamıştı. Hatta bırakın Esed’e rakip olmayı, biz mültecileri derleyip toparlayacak kimse bulunamadı. Oysa binlerce başarılı Suriyeli mevcuttu. Bilgisi olan, parası olan, karizması olan binlerce lider adayı harcandı gitti.

Arap devletleri devrime darbe vurdular

Devrimin bugün bu halde oluşunun sebeplerinden biri de Arap devletlerinin devrime karşı takındığı olumsuz tavırdı. Bilhassa Körfez ülkeleri devrim namına ortaya çıkan bazı hiziplere ciddi paralar akıttılar ama günün sonunda bu hiziplerin sadece bu ülkelerin ajandalarına hizmet edip devrimi içerden vurduğu görüldü. Bu gerçek de maalesef çok geç farkedildi.

Devrimin bugün bu halde oluşunun sebeplerinden biri de Arap devletlerinin devrime karşı takındığı olumsuz tavırdı.
Devrimin bugün bu halde oluşunun sebeplerinden biri de Arap devletlerinin devrime karşı takındığı olumsuz tavırdı.

Arap devletleri, özgürlüğünü kazanmış bir Suriye’nin kendi halkları için örneklik teşkil edeceğini biliyorlardı. Devrimi daha doğmadan boğmaya çalışıyorlardı. Bunu önceden hesaplayıp bu tuzağa düşmemeliydik. Fakat maalesef bu tuzağa düşülmüş oldu.

Ne idüğü belirsiz yardımlar

Yardım kuruluşlarına kayıtdışı olarak kaynağı bilinmeyen paralar akıp durdu. Bütün bu yardımların amacı, gönderen ülkelerin ajandasına hizmet edecek icraatları organize etmekten ibaretti. Bu icraatların en önde geleni ise Suriye toplumunun mânevî yapısını ve aile dokusunu ortadan kaldırmaktı. Nitekim zaman içinde patlak veren boşanma davaları, ateizmin bilhassa gençler arasında hızlı bir şekilde yayılması, büyükleri hiçe sayan davranış biçimleri bu durumun en bariz örnekleri olarak zuhur etti.

Niçin pişman değiliz?

Yaşanan her şeye rağmen devrim bize kendimize güven duymayı öğretti. Zalimin karşısına boyun eğmeden dimdik çıkabilmeyi... Bugün gurbetteki pek çok Suriyeli, Esed’in izin vermeyeceği nice başarılara imza atıyor. Suriye’de olsalar asla bunu başaramazlardı. Evet, acımız büyük. Kaybettiğimiz çok şey var. Ama umudumuzu ve şerefimizi asla kaybetmedik. İşte bu yüzden pişman değiliz, olmayacağız.

Suriye’ye bir bakın! Halkımızın yüzde 80’i fakirliğin pençesinde yaşıyor. Temel gıda maddelerine ulaşım bile büyük mesele.

Pişman değiliz. Zira Suriye devrimi gibi büyük bir devrim, dünyanın çehresini değiştiren diğer devrimler gibi zaman alacak. Bunun farkındayız.

Peki, devrim başarılı olacak mı?

Bir kımıldanış varsa umut da var demektir. Devrimin şerefli evlatları bu umudu sımsıcak bir şekilde yüreklerinde taşıyorlar. Ellerinden geleni yapıp asla umutsuzluk tuzağına düşmüyorlar.

İşte bu bizim için yeterli!