Kendi tabutuna çivi çakan bir düzen

Evet, kabul edelim. Bütün bunlar 25 Ocak Devrimi’nin neticeleri. Fakat bunda hürriyet ve adalet arayanların bir suçu yok. Rejim tarafından suçsuz yere öldürülüp toprağın bağrına girenlerin ve ülkeyi terketmek zorunda kalıp gurbete düşenlerin de suçu değil bunlar. Mısır’da bugün itibariyle ne dahili ne de harici olarak bir istikrar ortamı mevcut değil. Hürriyet ve adalet sağlanmadıkça, Arap sokağını temsil eden yönetimler iş başına gelmedikçe kimse için bir kazanç söz konusu olmayacak. Büyük devletlerin de bu işten menfaati yok. Sisi gibiler uyduruk “terör korkusu” kavramını icad ederek kendi iktidarlarını ve dar bir kesimin çıkarlarını yerine getiriyorlar sadece.
Evet, kabul edelim. Bütün bunlar 25 Ocak Devrimi’nin neticeleri. Fakat bunda hürriyet ve adalet arayanların bir suçu yok. Rejim tarafından suçsuz yere öldürülüp toprağın bağrına girenlerin ve ülkeyi terketmek zorunda kalıp gurbete düşenlerin de suçu değil bunlar. Mısır’da bugün itibariyle ne dahili ne de harici olarak bir istikrar ortamı mevcut değil. Hürriyet ve adalet sağlanmadıkça, Arap sokağını temsil eden yönetimler iş başına gelmedikçe kimse için bir kazanç söz konusu olmayacak. Büyük devletlerin de bu işten menfaati yok. Sisi gibiler uyduruk “terör korkusu” kavramını icad ederek kendi iktidarlarını ve dar bir kesimin çıkarlarını yerine getiriyorlar sadece.

Hürriyet ve adalet sağlanmadıkça, Arap sokağını temsil eden yönetimler iş başına gelmedikçe kimse için bir kazanç söz konusu olmayacak. Büyük devletlerin de bu işten menfaati yok. Sisi gibiler uyduruk “terör korkusu” kavramını icad ederek kendi iktidarlarını ve dar bir kesimin çıkarlarını yerine getiriyorlar sadece. 2013 yılından bu yana şekillenen yeni bölge düzeni, Sisi gibiler sayesinde kendi tabutuna çivi çakmaya devam ediyor.

Ahalisi hakkında “asla devrim yapamazlar” denilen bir ülkede, yani piramitleri inşa edenlerin Firavunların “köleleri” olduğu söylenen bir ülkede, Tahrir (Özgürlük) isimli meydan 25 Ocak 2011 günü hınca hınç devrimciler tarafından dolduruldu. “Hayat, hürriyet, sosyal adalet” sloganları yeri göğü inletti.

Mübarek rejiminin yıkılışını sağlayan protestolar, insan hakları ve siyaset konularına hassas gençlerden oluşan şebekelerin işiydi. Bu gençler siyasi ve idelolojik partizanlığı aşmış, seçimlerde yaşanan aksilikleri mizaha vuran, ülkeyi yiyip bitiren particilik konusunda seçici, güvenlik güçlerinin suçlarını görmezden gelmeyen kimseler olarak geleceğin teminatı idiler. Askeri kurumlara bağlı emniyet güçleri bu duruma fırsat vermemek için harekete geçti. Karşılarında bir rakip olmadığı için de sıra onlara gelinceye dek yavaş yavaş meydanlardaki protestocuları derdest ettiler.

Hiçbir şey boşa gitmedi

Halk hareketi elbette bir komplo değildi. Tahrir meydanına adeta bir nehir gibi akan kanlar da sahte değildi. Ezher Fetva Sorumlusu Şeyh İmad İffet gibi alimlerin verdiği canlar da boşa verilmiş olmadı. Şurası bir gerçek ki, on yıllar boyu neredeyse unutulan temel haklar ve özgürlükler bu protestolar sayesinde yeniden hatırlandı, halkın zihninde yeniden boy verip gelişme fırsatı buldu.

  • Fakat Arap Baharı’nın kışa dönüşmesi de çabucak oldu. Halkın değil dar bir kesimin çıkarlarını önceleyen Mısır’ın askeri seçkinleri, ülkenin kaderine doğrudan hükmetme noktasında geri adım atmayınca olanlar oldu. Askeri seçkinlerin çıkarları ABD’nin bölgede İsrail’i kollayan yeniden şekillendirme planlarıyla çakışıyordu çünkü.

Geçmiş rejimlerin çatmış olduğu “tavan” da böylelikle çökmüş oldu. Zira daha önceleri bölgede BAE gibi devletlerin İsrail ile normalleşmesinin mümkünatı bulunmuyordu. Bölge devletlerinin İsrail ile yakın ilişkiler kurmak suretiyle ekonomik ve stratejik ortaklık kurması, İsrail’in varlığını ve güvenliğini onaylıyor olması görülür şey değildi. Öyle bir noktaya gelindi ki, İsrail kuşatması altında ağır çekim bir ölüme mahkum durumdaki Gazze’ye yiyecek göndermeyi zül gören Mısır’daki askeri yönetim, İsrail’i kurtarma adına yangın söndürme uçakları göndermeyi marifet biliyor.

Gazze’ye ihanet İsrail’e destek

Mısır’daki rejim, Gazze’ye kendisi yardım etmediği gibi, “Issız bölgeler” isimli sürgün operasyonuyla Sina yarımadasının kuzeyindeki aşiretleri yerinden eden ederek akrabalık bağıyla Gazze’ye gidebilecek yardımların da önünü kesmiş oldu. Güya terörle mücadele bahanesinin ardına sığınarak yaptı bunu. Sina’da katliamlara imza attı, insanların evlerini dümdüz edip asırlık zeytin ağaçlarını kökünden söktü. Oysa İsrail işgal devleti bile 1967’de burayı ele geçirdiğinde yapmamıştı şu zulmü. Mısır bugün aslında Filistinlilere ait olan doğal gazı İsrail’den satın alıp Siyonistleri desteklemekte mahzur görmüyor. Teyran ve Senafir adalarını İsrail ile güvenlik, istihbarat ve ekononmi alanlarında iyi ilişkiler kuran Suudi Arabistan’a resmen hediye ediyor. Oysa kamçısını Filistin halkının ve yönetiminin sırtından eksik etmiyor.

Arap Barışı Girişimi adıyla Kral Selman’ın İsrail ile normalleşme ipine tutunması bir işe yaramayacak, Filistin halkı bütün bu hesapları gün gelecek, bozacak. Mısır halkının kanı ve parasıyla İsrail’den istihbarat sistemleri, Fransa’dan güvenlik araçlarıyla denizaltılar satın alan Sisi rejimi aklı sıra kendi halkına demir bir perdeyi layık görüyor. Üstelik bu demir perdenin gerisinde Mısır halkını sürekli izleyen dijital gözler olacak. Kimse evinde ve sokakta hatta denizde bile rejimin pençesinden kaçamayacak. Evet, Mısır onlarca yıldır İsrail ve ABD ile çok yakın ilişkilere sahipti ama böylesi paranoyak uygulamalar mevcut değildi.

Sisi’den başka kazanan yok

Evet, kabul edelim. Bütün bunlar 25 Ocak Devrimi’nin neticeleri. Fakat bunda hürriyet ve adalet arayanların bir suçu yok. Rejim tarafından suçsuz yere öldürülüp toprağın bağrına girenlerin ve ülkeyi terketmek zorunda kalıp gurbete düşenlerin de suçu değil bunlar.

Bütün bunlar 25 Ocak Devrimi’nin neticeleri. Fakat bunda hürriyet ve adalet arayanların bir suçu yok.
Bütün bunlar 25 Ocak Devrimi’nin neticeleri. Fakat bunda hürriyet ve adalet arayanların bir suçu yok.

Mısır’da bugün itibariyle ne dahili ne de harici olarak bir istikrar ortamı mevcut değil. Hürriyet ve adalet sağlanmadıkça, Arap sokağını temsil eden yönetimler iş başına gelmedikçe kimse için bir kazanç söz konusu olmayacak. Büyük devletlerin de bu işten menfaati yok. Sisi gibiler uyduruk “terör korkusu” kavramını icad ederek kendi iktidarlarını ve dar bir kesimin çıkarlarını yerine getiriyorlar sadece.

2013 yılından bu yana şekillenen yeni bölge düzeni, Sisi gibiler sayesinde kendi tabutuna çivi çakmaya devam ediyor.