Kendi tarihlerini de bilmiyorlar. Lavrens de kimmiş, Yüzbaşı Şekspir’in heykelini dikin!

Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes – Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır.
Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes – Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır.

Suudilerin Yanbu şehrindeki Lavrens’in evini restore edip turizme kazandıracaklarını duyunca hayret etmemek elde değil. Anladık, Türklerden nefret ediyorsunuz. Fahrettin Paşa’nın canla başla savunduğu Medine kalesini dümdüz ettiniz, geride tek taş bile bırakmadınız. Osmanlı garnizonu Ecyad kalesinin üzerine Allah’ın evine tepeden bakan ucube bir saat kulesi diktiniz. Koskoca ülkede Türklerden yadigâr yüzlerce, binlerce esere acımadınız, talan ettiniz. İyi de, dedeniz Abdülaziz ile yan yana savaşırken ölen adamın perişan mezarına el atsaydınız, orayı ihya etseydiniz bari. Hem Lavrens dedenizden de, sizlerden de hiç hazzetmedi. O hep Şerif Hüseyin’in tarafını tuttu. Bundan da mı haberiniz yok?

Pek fazla bilinmez, Osmanlı’ya ihanet eden iki Şerif Hüseyin vardır. İlki Şerif Hüseyin bin Muhammed, ikincisi ise Şerif Hüseyin bin Ali’dir. Şerif Hüseyin bin Muhammed, 1879’da Cidde’ye atanan İngiliz konsolosu James Zohrab’ın ardına takılıp içinde bonus olarak hilafet bulunan bir Arap imparatorluğunun hayalini kurmaya başlar. Sırtını İngiltere’ye yaslayan Hüseyin bin Muhammed, Osmanlı’yı gafil avlama peşindedir ama Sultan Abdülhamid’in casusluk ağı onu çoktan farketmiştir.

Abdulaziz Bin Suud, Percy Cox ve Gertrude Bell
Abdulaziz Bin Suud, Percy Cox ve Gertrude Bell

14 Mart 1880 günü İstanbul’dan gelen emirle Afganlı bir şeyh tek bıçak darbesiyle işini bitirir. Kukla ölür, İngilizlerin hevesi kursaklarında kalır. Elçi Layard Londra’ya gönderdiği 26 Mart tarihli mektubunda kaçan büyük fırsattan dolayı yakınmakta, Sultan’ın İngiliz istihbaratını atlatarak üç aydır Şerif Hüseyin bin Muhammed’i izlediğini acı bir şekilde itiraf etmektedir.

Amcasının yeğeni.

Gelelim Şerif Hüseyin bin Ali’ye, daha doğrusu Hüseyin bin Ali bin Muhammed’e... Bunun da aklı, tıpkı amcası Hüseyin bin Muhammed gibi bir karış havadadır. Evet, iki Hüseyin’den ilki amca, ikincisi yeğendir. Amcasını bertaraf eden Sultan, yeğenini de çok iyi tanımaktadır. Emirlik ihtirasıyla sürekli sorunlar çıkartan Hüseyin bin Ali, Sultan’ın emriyle İstanbul’da zorunlu ikamete mecbur edilir.

Osmanlı garnizonu Ecyad kalesinin üzerine Allah’ın evine tepeden bakan ucube bir saat kulesi dikilmiştir.
Osmanlı garnizonu Ecyad kalesinin üzerine Allah’ın evine tepeden bakan ucube bir saat kulesi dikilmiştir.

İttihatçılar 1908 yılında Meşrutiyet’i ilan edince yaptıkları ilk icraatlardan biri Hüseyin bin Ali’yi Mekke Emiri tayin etmek olur. Henüz tahtta olan Sultan Abdülhamid, bu tayine ısrarla karşı çıkar. Sadrazam Kamil Paşa’ya:

“Bu adamı oraya göndermeyiniz. Siz onu tanımazsınız, fakat ben bilerek söylüyorum ki, bu Şerif Mekke’de rahat durmayacak, muhakkak devletin başına işler açacaktır” der.

Der ama kimseye sözünü dinletemez. Çünkü mevzu İttihatçıları da aşar. Emir büyük yerdendir. Amcasının yeğenini iyi tanıyan İngilizler İttihatçılara emri vermiş, avuçlarını sabırsızlıkla ovuşturmaya başlamışlardır. Nitekim tayinden birkaç ay önce İngiliz elçiliğine teşekkür mesajı gönderen Hüseyin, İngiltere’nin Meşrutiyet ilanına gösterdiği iyi niyete minnettarlığını ifade edecektir.

Reşit Paşa'nın kerameti.

Kendi deyimiyle “Arabistan’da bir ömür” sürmüş olan Osmanlı’nın son Yemen valisi Mahmut Nedim Bey, hatıratında Şerif Hüseyin’in Mekke Şerifi tayin edilip İstanbul’dan ayrıldığı gün kendisini vapurda bir kenara çekerek Asir mutasarrıflığı teklifinde bulunduğunu söyler. Hüseyin çok ısrar etse de bu teklifi kabul etmez. Sohbetin devamında Hüseyin, Sultan Abdülhamid’in aleyhinde konuşur. Tanzimat’ı ilan eden İngilizlerin adamı Sadrazam Reşit Paşa’nın torunuyla evli oluşunun İttihatçılar ile dostluğuna büyük yardımı dokunduğunu itiraf eder.

İngilizlerin Ortadoğu topraklarındaki en yüksek idarecisi Mısır Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon ile mektuplaşmaya başlar.
İngilizlerin Ortadoğu topraklarındaki en yüksek idarecisi Mısır Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon ile mektuplaşmaya başlar.

Şerif Hüseyin bin Ali, Hicaz’a gider ve Osmanlı aleyhine hareket etmek için uygun fırsatın çıkmasını bekler. O fırsatı Birinci Dünya Savaşı verecektir. Amcasının izinden giden Hüseyin, İngilizlerin Ortadoğu topraklarındaki en yüksek idarecisi Mısır Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon ile mektuplaşmaya başlar. İlk mektup beklendiği gibi Hüseyin’den gidecektir. 14 Temmuz 1915 tarihli mektubunda Osmanlı’ya isyan etmesi karşılığında iki talebini önemle vurgular.

Arap imparatorluğu peşinde

  • 1- Güneyde Aden limanı hariç Arap yarımadasını kuşatan, kuzeyde Adana ve Mersin’e ulaşan, batıda Akdeniz’e, doğuda ise İran sınırlarına dayanan büyük Arap ülkesinin kendisine verilmesi.
  • 2- Kendisinin başında olacağı bir Arap hilafetinin tesisi.

Arabistan yarımadasının batı yakasında Kahire merkezli Hüseyin - McMahon mektuplaşması devam ederken doğu yakasında da İngiltere boş durmaz, Hindistan Genel Valisi kontrolünde Suudilerin lideri Abdulaziz bin Suud’a yatırım yapar. 1915 yılında Reşid prensliğine yapılan bir baskında öldürülene değin Abdülaziz’in askeri danışmanı olarak hizmet veren Bombay doğumlu Yüzbaşı Şekspir, İngiliz makamlarına Abdülaziz’in Türklerden ölesiye nefret ettiğini, atalarının intikamını almak için sabırsızlandığını yazar.

İngilizler Hüseyin'i çoktan satmıştı.

Bu arada 1914 yılında Hindistan Genel Valisi’nin sekreterliğine atanan Sir Percy Cox, 29 Temmuz 1913’teki Londra anlaşmasıyla Basra Körfezi’nde elini rahatlatan İngiltere’nin, nüfuzu gittikçe artan Abdülaziz ile daha yakından ilgilenmesi gerektiğini düşünmeye başlar. 26 Aralık 1915’te Katif körfezi açıklarındaki Tarut adasında Abdülaziz ile bir araya gelir ve meşhur Darin anlaşması’na imza atılır.

 Suudi lider Abdülaziz’in Osmanlı’ya karşı İngilizlerin yanında savaşmaya söz vermiştir.
Suudi lider Abdülaziz’in Osmanlı’ya karşı İngilizlerin yanında savaşmaya söz vermiştir.

Darin anlaşmasının Arap tarihini tamamen değiştiren en önemli özelliği nedir, bilin bakalım? İngilizler, gittikçe güçlenen Suudi lider Abdülaziz’in İngiliz hâkimiyetindeki Kuveyt, Katar ve Mütareke Sahilleri’ne (bugünkü Birleşik Arap Emirlikleri) saldırmayacağına dair kendisinden garanti alırken Mekke Şerifi’ni koruma dışı bırakmıştır. Evet, yanlış duymadınız. Kahire’deki İngiliz Yüksek Komiseri, Mekke Şerifi Hüseyin’e neredeyse Ortadoğu’daki bütün Arap topraklarını ve de yanında bonus olarak Arap hilafetini vaat ederken, Arap yarımadasının diğer köşesinde yine aynı İngiltere Mekke Şerifi Hüseyin’i bizzat kendi elleriyle Suudilere yem etmiş, denklemin dışına itmiştir. Suudi lider Abdülaziz’in Osmanlı’ya karşı İngilizlerin yanında savaşmaya söz verdiğini ayrıca ilave edelim.

Arap bürosu kuruldu.

Bu arada Arabistan’ın batı yakasında gelişmeler devam etmektedir. Hüseyin - Mc Mahon mektuplaşması devam ederken 4 Şubat 1916 günü Kahire’deki Savoy otelinde meşhur Arap Bürosu kurulur. Kimler vardır büroda? Daha sonra Irak Yüksek Komiserliği de yapacak olan Gilbert Clayton büronun şefidir. Ünlü arkeolog David Hogarth ise yardımcısı. Kinahan Cornwallis ile Hogarth’ın iki arkeolog adamı Wooley ve Lavrens de ekibin içindedir. Türkiye ile özel olarak ilgilenen “Ben Kendim” isimli hatıratın yazarı Aubrey Herbert, Ronald Storss, Philip Graves ve Wyndham Deedes’ten oluşan ekibe sonradan büyük bir oyuncu, “çölün kraliçesi” Gertrude Bell de Basra şubesi temsilcisi olarak katılır.

 İki arkeolog adamı Wooley ve Lavrens de ekibin içindedir.
İki arkeolog adamı Wooley ve Lavrens de ekibin içindedir.

Bu arada Hindistan ekibinin Arap Bürosu’na yaklaşımı soğuk olur. Koordinasyon için böyle bir büronun gerekliliğine zor belâ ikna oldukları gibi yeri geldiğinde güçlerini sergilemekten kaçınmazlar. Mesela Mark Sykes büronun “İslam Bürosu” olarak anılmasını ister. Alman Dışişlerinin Ortadoğu masası bu isimdedir çünkü. Fakat Hindistan ekibi ısrarcı olur ve “Arap Bürosu” isminde karar kılınır. Gertrude Bell’in ekibe katılması da, Arap Bürosu’na en başından karşı olan Hindistan Genel Valisi Lord Hardinge’i bizzat oraya gidip ikna etmesiyle mümkün olur. Bell, Arap aşiretlerini çok iyi tanımaktadır, onun kılavuzluğu olmadan bu işin kotarılması kolay değildir.

İsyan Başladı.

Bu arada Hüseyin - McMahon mektuplaşması, son iki mektupta isyanın detayları görüşülüp 10 Mart 1916’da sona erer. Artık aksiyon zamanıdır. Hüseyin söz verdiği gibi 10 Haziran 1916’da Mekke’deki Osmanlı garnizonuna saldırır. Osmanlı garnizonu, Kâbe’nin hemen karşısında, bugün üzerinde devasa saat kulesinin dikili olduğu Ecyad Kalesi’nde bulunmaktadır.

Lavrens'in Suudiyedeki evi
Lavrens'in Suudiyedeki evi

Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes - Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır. 7 Mayıs 1917’de Şerif Hüseyin ile görüşmeden dönen Sykes ile Kızıldeniz kıyısında buluşan Lavrens, günlüğüne "Araplara karşı cömert olduğunuzu düşünmüştük" diye yazacaktır. Sykes ise onu fazla romantik bulacak, 20 Temmuz 1917’de Drummond’a yazdığı mesajda 'Tam bağımsızlık, fakirlik ve kaos demektir. Uğruna savaştığı insanlar için bir şeyler umut ederken bunu da hesaba katmalı" diyecek, onunla adeta alay edecektir.

Asıl kahraman kim?

Sadece Sykes değil, İngiliz hükümeti tarafından Abdülaziz’e gönderilen John Philby de aynı fikirdedir. Lavrens hayalperestin tekidir. Şerif Hüseyin Arapları birleştirebilecek yetenekte bir lider değildir. İngiltere Suud aşiretinin lideri Abdülaziz’e yatırım yapmalıdır. Nitekim İngiltere öyle yapmış, koskoca Arabistan yarımadası bugün Suudi Arabistan diye anılır olmuştur. Haşimiler ise sırasıyla Hicaz’ı, Suriye’yi ve son olarak da Irak’ı kaybetmiş; düdük kadar Ürdün’e sıkışıp kalmışlardır.

 İngiltere Suud aşiretinin lideri Abdülaziz’e yatırım yapmalıdır. Nitekim İngiltere öyle yapmış, koskoca Arabistan yarımadası bugün Suudi Arabistan diye anılır olmuştur.
İngiltere Suud aşiretinin lideri Abdülaziz’e yatırım yapmalıdır. Nitekim İngiltere öyle yapmış, koskoca Arabistan yarımadası bugün Suudi Arabistan diye anılır olmuştur.

Philby’ye göre,ingilizler açısından Arap Yarımadasının asıl kahramanı Lavrens değil Abdülaziz'in yanında çarpışırken ölen yüzbaşı Şekspir'dir. 1930 basımı “Arabistan” isimli kitabının 233. sayfasında şöyle diyecektir.

“Yüzbaşı Şekspir’in ölümü ülkesi için büyük bir kayıptı. Fakat Arap meselesi açısından tam bir felaket oldu. Bu felaket, tarihin seyrini değiştiren küçük hâdiselerden biri olarak değerlendirilmeli. Yüzbaşı Şekspir eğer yaşasaydı, fazlasıyla başarılı olduğu işine devam edebilseydi, Lavrens’in batıdaki harekâtına belki de hiç gerek kalmayacaktı.”

Önce tarihinizi öğrenin.

Suudilerin Yanbu şehrindeki Lavrens’in evini restore edip turizme kazandıracaklarını duyunca hayret etmemek elde değil. Anladık, Türklerden nefret ediyorsunuz. Fahrettin Paşa’nın canla başla savunduğu Medine kalesini dümdüz ettiniz, geride tek taş bile bırakmadınız. Osmanlı garnizonu Ecyad kalesinin üzerine Allah’ın evine tepeden bakan ucube bir saat kulesi diktiniz. Koskoca ülkede Türklerden yadigâr yüzlerce, binlerce esere acımadınız, talan ettiniz. İyi de, dedeniz Abdülaziz ile yan yana savaşırken ölen adamın Kuveyt’teki perişan mezarına el atsaydınız, kemiklerini törenle getirip El Mecmaa’ya gömseydiniz bari. Lavrens dedenizden de, sizlerden de hiç hazzetmedi. O hep Şerif Hüseyin’in tarafını tuttu? Bundan da mı haberiniz yok?

Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes – Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır.
Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes – Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır.

Lavrens de kim? Bırakın Lavrens’in evini de, kendi adamınız Yüzbaşı Şekspir’in heykelini dikin!

Darin anlaşmasının Arap tarihini tamamen değiştiren en önemli özelliği nedir, bilin bakalım? İngilizler, gittikçe güçlenen Suudi lider Abdülaziz’in İngiliz hakimiyetindeki Kuveyt, Katar ve Mütareke Sahilleri’ne (bugünkü Birleşik Arap Emirlikleri) saldırmayacağına dair kendisinden garanti alırken Mekke Şerifi’ni koruma dışı bırakmış, Suudilerin önüne yem olarak atmıştır.

Hüseyin – Mc Mahon mektuplaşması devam ederken 4 Şubat 1916 tarihinde Kahire’deki Savoy otelinde meşhur Arap Bürosu kurulur. Kimler vardır büroda? Daha sonra Irak Yüksek Komiserliği de yapacak olan Gilbert Clayton büronun şefidir. Ünlü arkeolog David Hogarth ise yardımcısı. Kinahan Cornwallis ile Hogarth’ın iki arkeolog adamı Wooley ve Lavrens de ekibin içindedir “Çölün kraliçesi” Gertrude Bell de ekibe sonradan Basra şubesi temsilcisi olarak katılır.

Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile Osmanlı ordusuna karşı taarruza geçen Lavrens, ertesi yıl gizli Sykes – Picot anlaşmasının detaylarını bizzat Mark Sykes’dan duyacak ve tam bir hayalkırıklığına uğrayacaktır. 7 Mayıs 1917’de Şerif Hüseyin ile görüşmeden dönen Sykes ile Kızıldeniz kıyısında buluşan Lavrens, günlüğüne "Araplara karşı cömert olduğunuzu düşünmüştük" diye yazacaktır. Sykes ise onu fazla romantik bulacak, onunla adeta alay edecektir.

Sadece Sykes değil, İngiliz hükümeti tarafından Abdülaziz’e gönderilen John Philby de aynı fikirdedir. Lavrens hayalperestin tekidir. Şerif Hüseyin Arabistan'ı birleştirebilecek yetenekte bir lider değildir. İngiltere Suudi aşiretinin şefi Abdülaziz’e yatırım yapmalıdır. Nitekim Philby’ye göre İngilizler açısından Arap yarımadasının asıl kahramanı da Lavrens değil, Abdülaziz’in yanında çarpışırken ölen Yüzbaşı Şekspir’dir.