Peki, hangi ülkeye gidelim?

Herkes yaptığı iyiliği veya kötülüğü yanında taşıyacak. Mazlum sevinecek, zalim ise adil olan Rabbani cezayı elbet görecek.
Herkes yaptığı iyiliği veya kötülüğü yanında taşıyacak. Mazlum sevinecek, zalim ise adil olan Rabbani cezayı elbet görecek.

Sadece siyasi kaygılarla, sırf hükümete düşmanlık olsun diye insanları bizden nefret ettirmek için çabalayanlar hiç düşünmüyorlar mı acaba, biz de insanız, duygularımız var, kalbimiz kırılıyor, paramparça oluyoruz. Asıl mesele nedir, biliyor musunuz? Bizim gidecek başka hiçbir yerimizin olmayışı. Hâlâ bir umut diye bekliyoruz. Belki Esed rejimi düşer de evlerimize geri dönebiliriz diye. Dünyanın dört bir yanına dağılmış ailemiz, akrabalarımız ve dostlarımızla yeniden buluşabiliriz diye.

Sondan bir önceki yazımda Sezar kod adlı eski bir rejim askerinin ifşa ettiği Esed zindanlarında işkence gören şehidleri yazmıştım. Şahsın biri yaptığı yorumda yazdıklarıma inanmadığını söylemiş. Daha sonra bana bir e-mail ulaştı. Yazımda bahsi geçen görüntüler talep ediliyor. Böylece doğru söyleyip söylemediğim test edilecek herhalde.

Bu görüntüler Suriye’de yaşananların hepsi değil. Sadece bir şehirdeki belki onlarca işkence merkezinden birinden elde edilmiş görüntüler. Üstelik dokuz yıldır devam eden bir sürecin sadece bir buçuk yılını belgeliyor.

Bir de şunu hayal edin, hayatınızdaki en değerli insanın resimlerini arıyorsunuz bu görüntülerde.

Uzunca bir süre Suriyeliler olarak Türkiye’de bulunmaktan şahsım adına pek memnundum. Ancak bu durum günden güne hayalkırıklığına ve umutsuzluğa dönüşüyor. Birlikte bir şeyleri paylaşarak yaşama yerine zorunlu gün sayma yani. Üstelik işte, okulda, sanatta, edebiyatta hatta tarım ve sanayi alanlarında bile buraya ciddi katkılar sağlıyorken.

  • Önce ırkça hashtagler ile başlayan iş, Suriyeyileri karalayan ifadelerin yayılmasına dönüştü, sonra medyada Suriyeliler ülkedeki bütün olumsuzlukların kaynağı olarak resmedilmeye başlandı. Devletten maaş aldığımız, üniversite sıralarına imtihansız oturduğumuz, Türklerin malına çöktüğümüz ve daha bir çok şey. Bunlar elbette aslı olmayan suçlamalar. Amacı belli, Suriyeliler üzerinden iktidarı vurmak.

Evlerini, topraklarını, sevdiklerini kaybetmiş, zaten acılar içinde yaşayan, korkuyu, açlığı, soğuğu tecrübe etmiş, sadece çocuklarının geleceği ve insanca yaşamak için kardeşlerinin yanına sığınmış zavallı insanlara karşı diğer insanların kalplerini nefretle doldurmaya çalışmanın mantığı nedir, doğrusu hiç anlayabilmiş değilim. Bu insanların ülkelerine dönecek halleri var da burada kalmayı tercih ettiklerini mi sanıyorsunuz? Esed rejimi bu imkanı kapattı suratlarına.

Bu insanların ülkelerine dönecek halleri var da burada kalmayı tercih ettiklerini mi sanıyorsunuz?
Bu insanların ülkelerine dönecek halleri var da burada kalmayı tercih ettiklerini mi sanıyorsunuz?

Sadece siyasi kaygılarla, sırf hükümete düşmanlık olsun diye insanları bizden nefret ettirmek için çabalayanlar hiç düşünmüyorlar mı acaba, biz de insanız, duygularımız var, kalbimiz kırılıyor, paramparça oluyoruz. Asıl mesele nedir, biliyor musunuz? Bizim gidecek başka hiçbir yerimizin olmayışı. Hâlâ bir umut diye bekliyoruz. Belki Esed rejimi düşer de evlerimize geri dönebiliriz diye.

Dünyanın dört bir yanına dağılmış ailemiz, akrabalarımız ve dostlarımızla yeniden buluşabiliriz diye.

Bize karşı ırkçılık yapanların diline doladığı bu yanlış söylemler yüzünden Hatay ve İstanbul’da Suriyeli gençler bıçaklanarak öldürüldü. Bu arada Suriye’de rejimi destekleyenlerin başına neler geldiğini örneklerle ifade edeceğim. Bizim gibilerin başına neler geleceği herhalde malumunuzdur. Sezar arşivi ortada duruyor.

  • - Kurban bayramının ilk günü başkent Şam’ın semtlerinden birinde eski olimpiyat şampiyonu Hale el Mağribi’nin oğlu Yezin Cuma güvenlik güçlerince vurularak öldürüldü. Cuma, Esed’in şebbihalarından biriydi. Vurulma sebebi, sözlü tartışma.
  • - İkinci hadise 3 Ağustos günü gerçekleşti. Hama’nın kuzeydoğusunda bulunan Ebu Leffe köyünden beş kişi bilinmeyen şahıslarca kaçırıldı. Kaçırılanlardan biri firar etmeyi başardı ve durumu güvenlik güçlerine bildirmeye gitti. Ne mi oldu? Adamı dinleyen kim, çatışma çıktı.
  • - Yine 3 Ağustos günü Revan Sehtut isimli bir hastabakıcı Şam’da damarlarına iki iğne yapılmak suretiyle öldürüldü. Çünkü çalıştığı sağlık kurumu organ ticareti yapıyormuş, zavallı da bunu öğrenmiş. Ailesi ve dostları ortalığı yıkmışlar ama ne fayda...

Evet, sadece iki gün içerisinde Esed Suriyesinde meydana gelen hadiseler işte bunlar. Rejimle sorunu olmayanların bile başları beladayken bizi orada barındırırlar mı sanıyorsunuz? Orada devlet otoritesi tamamen bitmiş vaziyette. Silahlı çeteler her yerde kol geziyor. Alman dışişleri bakanlığının son kararı da bu yönde. Diyor ki, genel asayiş ve emniyetin bulunmadığı bir ülkeye mülteci iadesi yapılamaz.

Esed’in döktüğü kanların, işkenceler altında aldığı canların haddi hesabı yok!
Esed’in döktüğü kanların, işkenceler altında aldığı canların haddi hesabı yok!

Nitekim Beyrut patlaması da buna bir örnek. “Şimdi” Beyrut internet sitesi, patlamaya sebep olarak limanda depolanan 600 ton c4 patlayıcıdan bahsediyor. Bunu varil bombası yapsın diye Esed rejimine gönderiyorlarmış. Esed de muhaliflerin tepesinde patlatıyor.

Suriye gerçekten güzel ve cömert bir ülke. Suriye halkı, Arap dünyasında nerde bir savaş veya sıkıntı zuhur ettiyse kapılarını dostlarına açmakta tereddüt etmedi. Sonra her şey sona erdi. Artık herkes yaptığı ve yapmadığı şeylerle Allah’a hesap verecek.

Beyrut'taki patlama.
Beyrut'taki patlama.

İşte biz buradayız, Türkiye’deyiz. Günler geçip gidiyor. Bir gün bizim içinde bulunduğumuz durum da sona erecek. Esed sonsuza dek iktidarda kalmayacak, zamanı gelince o da gidecek. Suriyeliler o gün vatanlarına geri dönecek. Hadi bu iş olmadı diyelim, bazılarımız belki de başka diyarlara göç edecek. Herkes yaptığı iyiliği veya kötülüğü yanında taşıyacak. Mazlum sevinecek, zalim ise adil olan Rabbani cezayı elbet görecek.