Putin doktrini çöküyor: Orta Asya Cumhuriyetlerinin plânı ne?

Vladimir Putin.
Vladimir Putin.

Rusya’nın Ukrayna’da bataklığa saplanması ve Putin’in savaşı sürdürmekte ısrarlı olması, Rusya’nın nüfuz dairesinde olan Orta Asya cumhuriyetlerinin de farklı bir dış politika geliştirmesinin önünü açtı. Savaşın ilk aylarında resmî Rus medyası, Putin’in Orta Asya Cumhuriyetlerinin Cumhurbaşkanları ile yaptığı görüşmelerle ilgili spekülasyon yapıp, bu ülkelerin Rus “askerî operasyonları”nı destekliyormuş gibi bir algı yapmaya çalışsa da bu iddialar ya havada kaldı ya da muhatapları tarafından yalanlandı.

Rusya’nın Ukrayna’da “en fazla bir haftada bitecek askerî operasyonu”nun üzerinden dokuz ay geçti ve operasyon olarak nitelendirdikleri bu savaşın daha ne kadar süreceğini şimdilik kimse kestiremiyor. Savaş başlamadan önce aylarca Ukrayna sınırına konuşlandırılan yaklaşık 190 bin Rus askeri ve Rus yanlısı milislerden şu ana kadar ne kadarının öldüğünü de kimse tam olarak bilmiyor. Rusya’nın açıkladığı resmî rakamlara bakılırsa, dokuz aydır devam eden savaşta sadece 5 bin 937 Rus askeri ölmüş. Ama cepheden gelen görüntüler ve bağımsız kaynakların tespit ettikleri verilere bakılırsa, ölü sayısı bu rakamın çok üzerinde. Batılı kaynaklar, Rusya’nın Ukrayna’da kaybettiği sadece subay sayısının binin üzerinde olduğunu belirtiyor.

Seferberlikten kaçan “Vatanseverler”

Rus ordusunun Ukrayna’da kaybettiği asker sayısının vahim rakamlarda olduğunu anlamak için Putin’in 21 Eylül’de ilân ettiği kısmî seferberlik kararına bakmak yeterli. İki haftada biten kısmî seferberlik kapsamında 222 bin kişi silahaltına alındı. Seferberlik ilanından hemen sonra komşu ülkelere kaçan binlerce Rus gencin görüntüsü, özellikle Gürcistan ve Kazakistan sınırında ortaya çıkan tablo “vatansever Rus” imajını ciddi ölçüde zedeledi. Savaşın ilk aylarında Batı’nın yoğun ekonomik yaptırımları karşısında Putin’e arka çıkan Rus aileler, cephede yitirilen evlatlarını, savaşın seyrini ve artan ekonomik bunalımla birlikte Ukrayna’daki savaşı sorgulamaya başladılar.

İkinci Dünya Savaşından kalma silahlar

Seferberlik sırasında ortaya çıkan başka bir tablo, Rus ordusunun artık teçhizat yetersizliği yaşadığını gösteriyor. Bazı askerlerin ellerinde ilk defa 1891’de üretilmeye başlanan Mosin-Nagant elle kurmalı piyade tüfeklerinin ve İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma kaskların görülmesi, cepheye sürülen 1950 model 57 mm S-60 uçaksavarlar, 1961’de üretilen T-62 tankları, Rus ordusunun çok ciddi teçhizat sıkıntısı yaşadığının belirtisi. Bununla birlikte Rus basınında çıkan haberlere göre, kara borsada askerî ve dış mekân malzemelerine olan talep o kadar çoğaldı ki, kurşungeçirmez yelek fiyatı yüzde iki bin arttı. Acemi askerleri ekipmanlarla donatmakta zorluk çeken Rus ordusunda bazı ordu malzemelerinin kara borsaya düştüğü haberleri de ordudaki başıbozukluğun ne seviyede olduğunu gösteriyor.

Kerç köprüsüne saldırı

Bu ve benzeri haberler, Rus ordusunun Ukrayna’daki savaşı daha ne kadar sürdürebileceği sorularını da akıllara getiriyor. Öte yandan Putin’in doğum gününün hemen ertesi 8 Ekim’de Rusya'nın Kırım'daki egemenliğinin sembollerinden birisi olarak kabul edilen Kerç köprüsünün bombalı saldırıya uğraması, Putin’in imajına atılan derin bir çizik olarak hafızalara kazındı. Kerç köprüsü veya diğer adıyla Kırım köprüsü 2015’de inşa edilmeye başlandı ve yapımı 3.6 milyar dolara mâl oldu. Rusya’yı Kırım’a bağlayan tek kara bağlantısı olan 19 km’lik Kırım Köprüsü, Rus ordusunca havadan, karadan ve denizden korunmasına rağmen bombalı bir araçla saldırıya uğradı. Rus Albay Viktor Baranets, Kırım Köprüsünün nasıl korunduğuyla ilgili kısa zaman önce şu cümleleri kullanmıştı.

“Kırım köprüsü öyle stratejik bir tesis ki, Kırım merkezli görev uçaklarımız orada sürekli devriye geziyor. Karada kıyı savunma unsurlarımız S-300 ve S-400 uçaksavar füzelerimiz, denizde savaş gemilerimiz ve Federal Güvenlik Servisi'nin devriye botları, suyun altında askeri yüzücülerimiz her saniye köprünün güvenliğini koruyor. Köprünün kendisi özel sensörler tarafından korunuyor. Birisi su altından yüzüp köprüye yaklaşsa sistem hemen tepki verir. Ukrayna'nın Kırım köprüsünü yıkmak için elinde askerî imkânları yok”.

Suriye kasabı Ukrayna’da

Tüm güvenlik önlemlerine rağmen patlayıcı dolu bir tır, Rus güvenlik güçlerinin önünden kontrol edilmeden geçerek köprüyü havaya uçurdu. Kırım Köprüsünün saldırıya uğraması şüphesiz Rusya-Ukrayna savaşında yeni bir dönüm noktası niteliğinde. Saldırının hemen akabinde Suriye’de büyük katliamlara imza atan, elinde binlerce sivilin kanı olan General Sergey Surovikin, Rusya Savunma Bakanı'nın kararıyla Ukrayna’daki Birleşik Askeri Kuvvetleri Komutanı olarak atandı. Sonrasında Kiev dâhil Ukrayna’nın bazı şehirlerinde sivil yerleşim yerleri, İran yapımı kamikaze İHA’lar ve seyir füzeleriyle vurulmaya başlandı. Bu da ileriki dönemlerde Ukrayna’da daha fazla Rus saldırısı ve sivil insan kaybının yaşanacağının bir işareti.

Putinizm çöküyor

Her ne kadar Putin, Ukrayna'da Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerini göstermelik referandumla Rusya’ya bağlayarak arazisini genişletmiş olsa da, Rusya Devlet Başkanı hem dışarıda hem de içeride siyasî anlamda ciddi kan kaybediyor. Dünyanın ikinci en büyük ordusunun oldukça zayıf ve beceriksiz bir görüntü vermesi, disiplinsiz davranışların artması, cephede geri çekilmeler, öldürülmemek için Ukrayna askerlerine esir düşme vakalarının çoğalması, Putin’in yıllardır içeriye ve dışarıya vermeye çalıştığı “güçlü devlet, güçlü ordu” görüntüsünün gerçeklikten çok uzak olduğunu gösteriyor.

Müslüman askerler: “Bu bizim savaşımız değil”

Rus ordusundaki disiplinsiz davranışlar ve ordudaki Müslüman askerlere karşı ayrımcılık cephede de kendisini gösteriyor. Belgorad bölgesindeki Soloti eğitim kampında Müslüman askerlerin, Allah’a hakaret edilmesi sonrası 30 civarında Rus askerini öldürmesi olayı, Rus ordusundaki dinî ve milli ayrımcılığın had safhaya çıktığının belirtisi. Görgü şahitlerinin anlattığına göre, eğitim kampındaki çatışma; Dağıstanlı, Azerbaycanlı ve Adige askerlerin Ukrayna’daki savaşla ilgili “bu bizim savaşımız değil” demesi sonrası, Yarbay Andrey Lapin’in bu savaşın bir ‘cihat’ olduğunu bildirmesi ve Tacikistanlı üç askerin yarbaya itiraz ederek ‘cihadın kâfirlerle Müslümanlar arasında olabileceğini’ söylemesi üzerine çıkmış.

Yarbay Lapin’in Müslümanlara hakaret etmesi üzerine üç Tacikistanlı askerin Müslüman askerlere geri çekilmelerini söyleyip, Yarbay Lapin de dâhil 30 Rus askeri öldürmesi, Ruslar ve Rusya’daki Müslümanlar açısından hafife alınacak olay değil. Başka bir olayda ise bir Rus askerin, Kazakları kesmekle tehdit etmesi üzerine Rus ordusundaki Kazak kökenli askerlerin Rus askeri dövmesi ve bunu kayda alıp yayınlaması olayı var. Bu ve bunun gibi benzer örneklere bakılırsa, savaşın uzaması ile birlikte Rus ordusundaki Müslüman askerlerin çözülmeye başladığını ve devletin yıllardır inşa etmeye çalıştığı “çok kültürlülük” imajının dağıldığını gösteriyor. Birinci ve İkinci Rus-Çeçen savaşında beliren Kafkasofobi gibi eğilimlerin yakın zamanda karşılıklı olarak Rusofobi ve İslamofobi olarak ortaya çıkıp, Rusya’nın başına dert olacak gibi gözüküyor.

Orta Asya Cumhuriyetleri arayış peşinde

Rusya’nın Ukrayna’da bataklığa saplanması ve Putin’in savaşı sürdürmekte ısrarlı olması, Rusya’nın nüfuz dairesinde olan Orta Asya cumhuriyetlerinin de farklı bir dış politika geliştirmesinin önünü açtı. Savaşın ilk aylarında resmi Rus medyası, Putin’in Orta Asya Cumhuriyetlerinin Cumhurbaşkanları ile yaptığı görüşmelerle ilgili spekülasyon yapıp, bu ülkelerin Rus “askerî operasyonları”nı destekliyormuş gibi bir algı yapmaya çalışsa da bu iddialar ya havada kaldı ya da muhatapları tarafından yalanlandı.

Örneğin savaşın ilk günlerinde Ria Novosti ajansı, Putin’in, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’la görüşmesini “Kırgızistan Devlet Başkanı, Rusya’nın Donbass'da sivil nüfusu korumaya yönelik operasyonlarına destek verdiğini” yayınlasa da haberin hemen ardından Caparov’un basın sekreteri bu açıklamayı yalanladı. Her ne kadar Putin ve onun propagandacıları Orta Asya cumhuriyetlerinin bu savaşta Rusya’yı desteklediklerini ima etmeye çalışsalar da gerçekler biraz farklı. Orta Asya’daki devlet başkanları, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduklarını çeşitli vesilelerle dile getirip, açıktan ne Rusya ne de Ukrayna’ya destekle ilgili renk vermekten kaçınıyorlar. Resmî açıklamaların dışında bu ülkeler, Rusya ile ilişkilerinde “bağımlı” bir dış politika çizgisinden “eşit” ve “dengeli” bir politikaya geçmenin çabasını veriyorlar.

Tacikistan bile şikâyetçi

Örneğin, 15 Ekim’de Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan Orta Asya-Rusya Zirvesi'nin kapalı bölümünde, Rusya’ya en çok bağımlı olan Tacikistan’ın Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Putin'e seslenerek Rusya ile ilişkilerin eşit olmadığından şikâyet etti. Rahman, "Sovyetler Birliği'nin dağılmasına sizinle birlikte tanık olduk. Küçük cumhuriyetlere, küçük milletlere - tıpkı şimdiki gibi - dikkat edilmediğini gördük. Gelenek ve görenekler dikkate alınmadı. Kalkınmaya destek verilmedi" dedi. Her sene Rusya'ya iki milyon Tacik göçmenin gittiğinden bahseden Rahman, “Bizim kendi tarihimiz, kültürümüz ve insanlarımız var. Saygı görmek istiyoruz. Biz, yoksul ülke değiliz. Ana stratejik ortağımız olan Rusya'nın menfaatlerine her zaman saygı duyduk. Bize de saygı gösterilmesini, diğer ülkeler gibi eşit davranılmasını istiyoruz” dedi.

Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya ile stratejik ilişkilerini hiçbir şekilde bozmayan Tacikistan bile “eşit olmayan ilişkiler”den şikâyet ediyorsa, Putin doktrini çöktükçe Orta Asya cumhuriyetlerinin alternatif güç arayışları daha da hızlanacaktır.