Sine-i Millet'e dönmek üzere olan Trump

Beyaz saray, Beyaz saray olalı bu kadar delisini görmemişti.
Beyaz saray, Beyaz saray olalı bu kadar delisini görmemişti.

Yüzyıllık sıkı fıkı müttefiklerin arasına “Erdoğan faktörü” girdi. ABD’li danışman “Türkiye, Suriye ve Irak genelinde Kürt ulusunu desteklemek ABD için daha iyidir. Bu, bölgede yeni bir İsrail demektir” diye kocaman baklayı ağzından çıkarmak zorunda kaldı.

Bazı meşhur tarihi şahsiyetlerin sürekli vurguladığı ve marifetmiş gibi bizim de iktibas ettiğimiz gibi “Türkler savaşçı bir millettir, hem de iyisinden!” sözünü bu şahsiyetler, “Merak etmeyin onlar savaş alanında kazansa da masa başında aldıklarını onların elinden tekrar geri alırız” demeye getirip belki de sosyolojik olarak milletimizi buna alıştırdılar, bunu normalleştirdiler.

MASA BAŞINDA DA KAZANAN BİZİZ

Oysa işte bu “Barış Pınarı” operasyonu öncesi belki de ilk defa “masa başında” da kazanan biz oluyoruz. Hep İngiliz’in becerdiği, “İletişimde olduğu tüm unsurları” birbirine kırdırmayı biz başardık.

Diplomasi inceliği mi yoksa sadece kararlı dik duruş mu, orası pek de önemli değil bizce. Buna ilaveten Mehmetçiğin sahada göstereceği kahramanlıkların artık toplum nezdinde ciddi bir “karşılığı” var.

Her türlü terör örgütünün borazanlığını ısrarla sürdüren birkaç “basın” paçavrasına kulak asmazsanız eğer, subayından, komuta kademesine, gazetecisinden, diplomatına kadar, “ezik ve aşağılık kompleksli” halet-i ruhiyesinden fersah fersah uzak bir Türkiye var artık.

‘BAŞLARIM SİYONİZMİNİZE’

ABD iç siyaseti Türkiye’nin yapacağı bu operasyon yüzünden tam bir kaos içinde, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar birbirine düşmüşler, işin içinden çıkamayıp bütün suçu Trump’a atıyorlar.

Trump da her zaman olduğu gibi züccaciye dükkânındaki fil edasıyla pot üstüne pot kırıp her iki kesime de, derin devlete de saydırıp duruyor. Resmen ve alenen, “Başlarım Siyonizminize, Kürt devletinize, derin yapılarınıza. Yeter artık, bana milletim yeter!” diye haykırıyor.

Kaba, saba, tarih şuurundan uzak tavırlarını bir tarafa bırakırsak Trump’ın bu feryadı cidden önemli.

Müesses nizama karşı atılmış bir çığlık gibi.

Kendisi için hazırlanan darbenin adım adım gelişini duyuyor.

Sadece kendi seçmenine oynayıp “Bakın, hepsi savaş karşıtı olacağım diye söz verdi ama bir tek ben bunu yerine getiriyorum. Askerlerimizi eve döndürmek istiyorum ama izin vermiyorlar” diyor.

Beyaz saray, Beyaz saray olalı bu kadar delisini görmemişti.

Ancak doğru söylüyor.

Doğru söyleyip de İsrail’in bölgesel çıkarlarına “harfiyen” uymayan bir ABD başkanı uzun ömürlü olamaz.

Türk topçularının ve jetlerinin terör yuvalarını dağıttığı şu saatlerde, ABD kongresi birbirine girmiş durumda.

TÜM MEDYA BU SORUNUN PEŞİNDE

Tüm ABD medyası ağlıyor, “Erdoğan telefonda acaba ne dedi de Trump geri adım attı?” diye soruyor.

Bizim tarafta ise, ülke ekonomisi hakkında “dış mihraklardan” bahsedince dudak büküp alay eden “ekonomi profesörleri” Trump’ın “Daha önce de Türk lirasını çökertmeye çalıştım, pişman değilim, yine olsa yine yaparım” itirafından sonra sus pus.

Eski bir Cumhuriyetçi senatör olan Eric Brakey, garip bir itirafta bulunuyor:

“Güya CIA ve FBI, ABD başkanı için çalışmak zorunda ama tam tersini yapıyorlar!”

CIA VE FBI’IN İPLERİ KİMİN ELİNDE?

Brakey soruyor “Eğer bu iki önemli kurum ABD başkanına karşı sorumluluk duymuyorsa onların ipleri acaba kimin elinde?”

Yıllarca bize Hollywood merceğinden “hata yapmaz ajanlar sürüsü” olarak pazarlanan CIA ve FBI’nın şu an itibari ile “itibarı” işte bu seviyede, üstelik bunu ABD’li bir siyasetçi söylüyor.

Hemen ardından “Hillary Clinton” taraftarları bu senatöre hücum ediyor. Onu hainlikle, vatanı satmakla suçluyor.

Savaş karşıtı demokrat Hillary’ciler, Cumhuriyetçi senatörü vatanı satmakla suçluyor.

Akabinde Trump destekçileri, “Vatanı satmak dediğiniz şey, ABD kongresinin de terörist olarak gördüğü bir oluşuma karşı NATO müttefiğimiz Türkiye’nin yanında olmak, bu yüzden Trump doğru yapıyor” diyor.

Ortalama bir ABD vatandaşının kaldıramayacağı kadar hercü-merc bir durum bu.

Sadece ve sadece Türkiye’nin dik duruşu sayesinde oluyor bütün bunlar.

Mâkus talihimizi yeniyor muyuz acaba?

ARTÇI ŞOK İSRAİL’DEN

“Artık masada biz de varız demek ki” diye düşünürken bir başka “artçı şok” İsrail’den geliyor.

İsrailli bir bakan diyor ki “ABD’ye güven olmaz artık, nasıl ki Kürtleri sattılarsa bizi de satabilirler Orta-Doğu’da artık kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz” diyor.

Yüzyıllık sıkı fıkı müttefiklerin arasına “Erdoğan faktörü” girmiş olmalı ki, aynı panikle bir başka ABD’li danışman, ki o da isminin açıklamasını istemeyengillerden, diyor ki, “Türkiye, Suriye ve Irak genelinde Kürt ulusunu desteklemek ABD için daha iyidir, bu bölgede yeni bir İsrail demek” diye kocaman baklayı çıkarıveriyor ağzından.

İsminin açıklanmasını istemeyen ABD’li yetkili, eğer ABD medyasına konuşuyorsa, mesele yüzde 90 İsrail’in güvenliği ile ilgilidir zaten.

Bu ‘yetkili’, “Trump o kadar kalın kafalı çıktı ki, diplomatik yoldan anlatmaya çalıştık ama anlamadı, artık resmen söyleyelim bari” diyor anlayacağın.

KRİPTOLUK TARİH OLUYOR

Siyonizmin en önemli silahlarından biri olan emellerini gizleme yani kriptoluk tarih oluyor.

Adam resmen itiraf etmiş işte, “Derdimiz Kürtler değil, ikinci bir İsrail kurmak” diye.

Trump belki Golan tepeleri ile Siyonistlerin ağzına bir parmak bal çaldı ama ABD’nin “vergisini ödeyen sessiz çoğunluğu” artık kendi alın teri ile kazandığı paranın İsrail’in Orta-Doğu’da çıkartacağı vekalet savaşlarına harcanmasını istemiyor.

Kurnaz tüccar Trump da seçmenin tercihini çok iyi çözmüş, tüm Kongre üyeleri kendisine saldırmış durumdayken “Başlarım sizin kabile savaşlarınıza. Bu bölgeye 8 trilyon dolar harcadık. Kitle imha silahları var diye bizi kandırdılar. Hayatımızın en yanlış kararlarını aldık. Artık bu saçma savaşlar ABD’ye ve şanlı halkına zarar veremeyecek” minvalinden tribüne konuşuyor.

Trump artık Cumhuriyetçilerden de ümidi kesmiş olmalı ki, Irak savaşını başlatan Bush ailesine bile savaş açmış durumda.

Böyle giderse sine-i millete dönmesi sürpriz olmaz.

Fena da olmaz yani...

ABD kendi iç kavgaları ile uğraşırken biz de Rakka’ya, Deyrizor’a kadar inmiş oluruz.