Sömürgeci fanatizminin ortakları

Emperyal merkezler, 1990’da Yeni Haçlı Seferlerini başlatırken de aynı yöntemi kullanmışlardı. Yine Peygamberimize (sav) ve İslam’a saldırı vardı. Coğrafyamızı işgal ve istila ettiler. Bu dönemde yüz binlerce insan katledildi. Devletleri yıkmak, ülkeleri parçalamak istediler ve İslam coğrafyası çözülmeye başladı. Fakat Türkiye, çözülmeyi önlemeye ve yeni bir dirilişe öncülük etmeye başladığında bu defa örgütlü yapılarla şehirlerimize müdahale etmeye başladılar.
Emperyal merkezler, 1990’da Yeni Haçlı Seferlerini başlatırken de aynı yöntemi kullanmışlardı. Yine Peygamberimize (sav) ve İslam’a saldırı vardı. Coğrafyamızı işgal ve istila ettiler. Bu dönemde yüz binlerce insan katledildi. Devletleri yıkmak, ülkeleri parçalamak istediler ve İslam coğrafyası çözülmeye başladı. Fakat Türkiye, çözülmeyi önlemeye ve yeni bir dirilişe öncülük etmeye başladığında bu defa örgütlü yapılarla şehirlerimize müdahale etmeye başladılar.

İzmir Belediye Başkanlığı’nda ilgili toplantıları düzenleyenlerin oryantalizm eleştirisinden haberdar olmadıklarını herhalde düşünemeyiz. Eğer haberdar değillerse durum gerçekten çok vahim demektir. Edward Said, elli sene önce yazdığı kitap ve makalelerinde Batı’nın Doğu-İslam dünyası üzerindeki hegemonyası ile sanat ve edebiyat eserleri arasındaki ilişkiden bahsetmişti. Said’in açtığı yoldan başkaları da gitti ve bu alanda yayımlanan eleştirel kitap ve makaleler Batılı entelektüel çevreler üzerinde bile tesir gösterdi.

İslam’a ve Müslümanlara hakaret içeren çizimleriyle öne çıkmış, Belçikalı ve Fransız iki karikatüristten birinin doğrudan, diğerinin dolaylı olarak İsrail kavmi ile irtibatlı olması tesadüf olamaz. Söyleşinin İzmir Belediyesi tarafından düzenlenmesi de sıradan bir hâdise olarak gösterilemez. Bu iki karikatüristle ilgili dikkat çekici özellikler bunlarla da sınırlı değil.

Söyleşinin İzmir Valiliği tarafından iptal edilmesinden sonra İzmir Belediyesi’nin organizasyonunu savunma amacıyla söylenen sözler durumu daha da ilgi çekici bir boyuta taşıyor. Kimi, bu iki çizerin Peygamberimize (sav) hakaret içerikli çizgileri ile meşhur Fransız dergisi ile ilgili olmadıklarını dile getiriyor, kimi de düşünce özgürlüğünden bahis açıyor. Böylelikle bu iki çizerin sanatı araçsallaştırarak dinlere, kültürlere, milletlere karşı bir silah olarak kullandıkları gerçeğini gözlerden uzaklaştırmış oluyorlar. İzmir’e davet edilen bu iki fanatik, 1990’larda başlayan “Yeni Haçlı Seferleri”nin ideolojisini meşrulaştırmaktan başka bir işi olmayan lümpen takımının temsilcileridir.

  • Bu yazıda bahsi geçen karikatüristlerin çizgilerinin düşünce özgürlüğü ile alakalı olup olmadığını tartışacak değilim. Fransa’nın dünyaya takdim ettiği aydınlanma değerlerini eleştiriye tabi tutmak da bu yazının konusu değildir. Fakat bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum.

Fransa’nın birçok Afrika ülkesini Büyük İhtilal’den sonra sömürgeleştirdiğini unutmamak gerekir. Sömürgeci işgal ve istilalar aydınlanma döneminin eseridir. Fransa, Afrika’yı sömürgeleştirirken de dünyayı aydınlattığını iddia ediyordu.

Medenileştirme misyonu, sömürgecilik tarihinin en önemli kavramlarındandı ve Fransız vahşetine meşruiyet kazandırmıştı.

Belçika, sömürgecilik döneminde sergilediği vahşet ile Fransa’dan geride kalmadığını ispat etmişti. 19. yüzyılda medeniyet misyonu gibi kavramları bir silah olarak kullanmışlar, insanlığa karşı işledikleri suçlara meşruiyet kazandırmışlardı. 1990’lardan sonra başlayan yeni istila ve işgal döneminde aynı şekilde davranarak bütün kutsalları ayaklar altına almaları âdeta tarihin tekrarından ibarettir. Bu iki çizer, düşünce özgürlüğü adına endişeli olduklarını söyleyerek geçmişte kaldığı sanılan sömürgeci fanatizmine hayat vermiş oluyorlar.

  • İzmir Belediye Başkanlığı’nda ilgili toplantıları düzenleyenlerin oryantalizm eleştirisinden haberdar olmadıklarını herhalde düşünemeyiz. Eğer haberdar değillerse durum gerçekten çok vahim demektir. Edward Said, elli sene önce yazdığı kitap ve makalelerinde Batı’nın Doğu-İslam dünyası üzerindeki hegemonyası ile sanat ve edebiyat eserleri arasındaki ilişkiden bahsetmişti. Said’in açtığı yoldan başkaları da gitti ve bu alanda yayımlanan eleştirel kitap ve makaleler Batılı entelektüel çevreler üzerinde bile tesir gösterdi.

Batılı entelektüel ve akademik çevreler oryantalizm eleştirisine duyarsız kalamadılar. Ne yazık ki, birtakım CHP belediyeleri ve onlara iliştirilmiş liberal çevreler son elli yıla damgasını vuran bu tartışmalardan habersiz görünüyor. Bu sebeple Batı’nın kendi dışında kalan kültürler, dinler ve milletlerle ilgili aydınlanmacı sömürgecilik dönemlerinden kalma bilinçaltı yargılarını sorgulayamıyorlar. Eğer gerçekten habersiz oldukları için, düşünce özgürlüğü gibi kavramları inanarak kullanıyorlarsa durum içler acısıdır. Kemal Tahir’i bile okumadıklarına hükmedebiliriz. Fakat biliyor ve buna rağmen bir tavır alıyorlarsa o zaman İzmir’e yazık ettiklerini söyleyebiliriz.

Bu sebeple Batı’nın kendi dışında kalan kültürler, dinler ve milletlerle ilgili aydınlanmacı sömürgecilik dönemlerinden kalma bilinçaltı yargılarını sorgulayamıyorlar.
Bu sebeple Batı’nın kendi dışında kalan kültürler, dinler ve milletlerle ilgili aydınlanmacı sömürgecilik dönemlerinden kalma bilinçaltı yargılarını sorgulayamıyorlar.

Mühim sonuçlar doğuracak gelişmeler cehalet eseri olamaz. Şehirlerimizi, belediyelerimizi sömürgeci fanatizminin müdahale araçları olarak kullanmaya kimsenin hakkı yoktur. Sömürgecilik kültüründe bir devamlılıktan söz ediyoruz. Özellikle 1990'lardan sonraki yeni dönem sömürgeci dilinde İslam dünyası hakkında üretilen içerikler, Said’in eleştirdiği oryantalist dil ile birçok bakımdan benzeşmektedir. İslam ve Müslümanlar, Batı’nın ötekisi olarak yeniden kurgulanmaktadır. Son otuz yılda bu yeni dilin çok yaygın bir şekilde benimsendiğini söyleyebiliriz.

Batılı emperyal merkezlerin, İslam’ın temel değerlerini aşağılamak için sömürgeci fanatizmini teşvik etmesi ve bunun için de İsrail kavmi ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan araçların kullanılması bir yere kadar şaşırtıcı değildir. Nihayetinde İsrail’i İslam coğrafyasının kalbine bir hançer gibi saplayanlar da aynı merkezlerdir. Örgütlü bağımlı yapılardan bahsediyoruz. Bu şartlarda İzmir ve İstanbul gibi çok önemli şehirlerimizin imkânlarını sömürgeci fanatizmine açmaları da şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. Küresel ilişki ağları içinde devletlerin, ülkelerin ve milletlerin kaderi ile oynamaya cesaret etmek için örgütlü bağımlı yapılara dâhil olmak gerekir. Bu, basit bir bireysel aldanmışlık örneği değildir. Efendi köle ilişkisi ile izah edilebilecek bir durumdan bahsetmiyoruz.

Emperyal merkezler, 1990’da Yeni Haçlı Seferlerini başlatırken de aynı yöntemi kullanmışlardı. Yine Peygamberimize (sav) ve İslam’a saldırı vardı. Coğrafyamızı işgal ve istila ettiler. Bu dönemde yüz binlerce insan katledildi. Devletleri yıkmak, ülkeleri parçalamak istediler ve İslam coğrafyası çözülmeye başladı. Fakat Türkiye, çözülmeyi önlemeye ve yeni bir dirilişe öncülük etmeye başladığında bu defa örgütlü yapılarla şehirlerimize müdahale etmeye başladılar.

Aynı yöntemlerle benzer sonuçlara ulaşacaklarını zannediyor olmalılar.