Türkiye'nin yeni politikası: Nitelikli göçmen

Gerçek Hayat olarak  Türkiye’deki göç meselesini, Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Öğretim Görevlisi, Uluslararası İşgücü, İş ve Sosyal Güvenlik Danışmanı Bünyamin Esen ile masaya yatırdık.
Gerçek Hayat olarak Türkiye’deki göç meselesini, Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Öğretim Görevlisi, Uluslararası İşgücü, İş ve Sosyal Güvenlik Danışmanı Bünyamin Esen ile masaya yatırdık.

Havaların ısınmasıyla birlikte artan düzensiz göçmen hareketi haber trafiğinin bir parçası haline geliyor. Ayrıca bu aralar Pakistanlı ve İranlı göçmenlerin kadınlara yönelik yaptıkları taciz olaylarında yaşandığı gibi mesele toplumun sinirlerini fazlasıyla gerebiliyor. Türkiye’deki göç meselesi tatsız hadiselerle gündeme geldiği zaman meselenin sağlıklı değerlendirmesi bir kenara itiliyor, konu siyasi hesaplaşma malzemesi yapılıyor. Gerçek Hayat olarak konuyu Bahçeşehir Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Öğretim Görevlisi, Uluslararası İşgücü, İş ve Sosyal Güvenlik Danışmanı Bünyamin Esen ile masaya yatırdık. Takdirlerinize sunuyoruz.

Genel olarak Türkiye’nin “Göç Sorununu” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Göç dediğimiz olaya sorun olarak yaklaşırsak gerçekten bir sorun olur. “Göç sorunu” kavramının çok sorunlu bir tanımlama olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin bir göç sorunu yok. Medyada, bazı yayın organlarında, oluşturulmaya çalıştığının aksine Türkiye’nin yazdan yaza gündeme gelen insanları korkutan bir göç olgusu da yok. Temcit Pilavı gibi arada ısıtılan, siyasi mülâhazalarla hükümeti yıpratmak amacıyla gündeme getirilen bir husus. Türkiye’nin göç sorunu olmadığını aksine göç bakiyesi ve göç gerçeği olduğunu düşünüyorum.

Osmanlı topraklarının birinci Dünya Savaşı sonrasında dramatik bir şekilde daralmasıyla birlikte, bugünkü Türkiye göçle meydana gelmiş ve şekillenmiş bir ülke. Türkiye’de göçe karşı çıkanların tarih bilinci yok. Türkiye Cumhuriyeti ve yaşadıkları toplumun tarihini bilmiyorlar. Şu anda resmî istatistikliklere göre Türkiye’nin nüfusu 85 milyon ve 85 milyonun yarısından fazlası yâni 50 milyonu Türkiye’ye sonradan son 100 yılda göçmüş olan kişilerin çocukları veya torunları. Yâni Türkiye’nin göç gerçeği, tarihî bir gerçek. Aslında göç, Türk toplumunun alışık olduğu bir değer. Türkiye toplumunun göç ile ilgili bir probleminin olduğunu düşünmüyorum.

Nitelikli iseniz Türkiye’de ikamet izni alabiliyorsunuz, kapılar kapanmıyor. İnsânî amaçla gelenler için zaten kapılar açık.
Nitelikli iseniz Türkiye’de ikamet izni alabiliyorsunuz, kapılar kapanmıyor. İnsânî amaçla gelenler için zaten kapılar açık.

Bu durumla nasıl halleşelim o vakit?

Türkiye’nin gelen göçü yönetmek gibi bir sorumluluğu var. Göç bir sorun değildir, bir gerçektir. Göç gerçeğini yönetmek için idârî ve kurumsal yapılara ihtiyacımız var ve bunları mutlaka oluşturmamız gerekiyor.

Göçü yazdan yaza Afgan akınıyla, savaştan kaçan bir Suriyeli ile yahut şuanda Ukrayna’dan gelen göçmelerle tartışmayı bırakmamız lazım. Göç Türkiye için gelip geçici bir şey değildir. Göç kalıcı, devamlı, tarih boyunca devam etmiş olan ve yönetilmesi gereken bir süreçtir diye değerlendiriyorum.

Böyle bakarsak, yâni göçü sorun değil de bir olgu olarak görmeye başlarsak, göç meselesinden sıkıntılar, toplumsal krizler değil, fırsatlar çıkarmaya başlayabiliriz.

Türkiye’nin nüfusu 85 milyon ve 85 milyonun yarısından fazlası yâni 50 milyonu Türkiye’ye sonradan son 100 yılda göçmüş olan kişilerin çocukları veya torunları.
Türkiye’nin nüfusu 85 milyon ve 85 milyonun yarısından fazlası yâni 50 milyonu Türkiye’ye sonradan son 100 yılda göçmüş olan kişilerin çocukları veya torunları.

Nitelikli göçe yönelik atılan adımlar var mı?

Türkiye’de aslında son 10 yıldır zâlim Esed vahşetinden kaçan ve Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli ile göç tartışılmaya başlandı. Türkiye gerçekten Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin de söylediği üzere dünyada göçmenlere en iyi davranan, en fazla kucak açan, en çok yardım yapan ülkelerin başında geliyor. Ancak şöyle bir durum vardı. Türkiye göçmenleri ayrımsız olarak alırken, Kanada, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin başkonsoloslukları seçerek mülakatla en eğitimli olanları, en kültürlü olanları, sanatçıları ve sporcuları kendi ülkelerine götürdüler.

Türkiye işin ağırlığını çekerken, tabiri caizse göçmenlerin en kaymak tabakasını Avrupa’ya Amerika’ya kaptırıyordu. Türkiye Cumhuriyeti şimdi bunun farkına vardı ve son birkaç yıldır da politikasını değiştirdi.

İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, yeni dönemde turistik sebeplerle Türkiye’de ikamet almak isteyenlere ikamet verilmeyeceğini açıkladı. Bu yeni politikanın bir parçası mı?

Türkiye göçün kalıcı bir olgu olduğunu kabul etmiş durumda. Bu siyasi partilerinden bağımsız bir şey, devlet politikası haline gelmiş. Bunun birkaç nedeni var. Biri de Türkiye’nin aynen Amerika Birleşmiş Devletleri gibi göçle büyüyen ve güçlenen bir ülke olduğu gerçeği.

Türkiye’nin yeni politikası nitelikli göçmenleri çekme yönünde. Nitelikli göçmenden kastımız ne? Eğitimli, yatırımcı, girişimci, sporcu, kültür insanı, sanatçı, bilim insanı, belirli bir icat yapmış olan kişilerin Türkiye’ye gelmesini teşvik etmek istiyoruz. Bu da bugün karar verilmiş bir politika değil. 2014 ve 2016 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatınca oluşturulan stratejik raporlarda Nitelikli Göçün lehine devlete tavsiyelerde bulunulmuştu. Şuanda yaşanan politika değişikliği bu stratejik değişimin bir parçası.

Turkuaz Kart.
Turkuaz Kart.

Türkiye’nin insanî amaçla gelen göçmenlere bir tavrı yok. Ancak Türkiye’nin göç politikasını suistimal etmek isteyen ve Türkiye’ye gelip herhangi bir yatırım yapmadan, burada bir gelecek kurmadan ikamet izni almak isteyenlerle ilgili yeni bir politika oluşturulmuş bulunuyor.

Nitelikli iseniz Türkiye’de ikamet izni alabiliyorsunuz, kapılar kapanmıyor. İnsânî amaçla gelenler için zaten kapılar açık. Çok nitelikli birisiniz, ünlü bir profesörsünüz, alanınızda akademik yayınlarınız varsa, dünya çapında başarılar elde etmiş bir sporcuysanız, çok iyi filmler yapmış bir yönetmenseniz, tanınan bir sanatçıysanız bu durumda Türkiye size kapılarını açıyor ve Turkuaz Kart veriyor.

Turkuaz kart ABD’nin yeşil kartı ile Avrupa’nın mavi kartı arasında yapılmış stratejik bir seçimdir. Turkuaz kart ile ilk 3 yıl ikamet ve çalışma iznine sahip oluyor, sonrasında vatandaşlık imkanı tanıyan bir sisteme geçiyorsunuz. Böylece Türkiye daha elit bir göçmen politikasına geçiş yapmış oluyor.

Özetleyecek olursam Türkiye artık politikayı değiştirdi. İnsanî amaçla kapılar yine açık ama onun dışında Türkiye’ye gelip Türkiye’ye katkı sunmayanların İkamet İzinleri uzatılmayacak. Türkiye Türkuaz Kart gibi projelerle daha elit göçü çekmeye yönelik bir politikaya girilmiş bulundu.

Turkuaz kart için nitelikli göçmenlere Türkiye’nin bir cazibe merkezi olduğunu gösterme konusunda neler yapılıyor?

Türkiye’nin ciddi bir tanıtım problemi var. Bu yeni bir şey değil, eskiden beri böyle. Türkiye’nin bir uluslararası tanıtım ve yatırım ajansına ihtiyacı var. Merkezi belki İstanbul’da değil de New York’da olan; Kahire ve Tahran gibi şehirlerde şubeleri olan uluslararası bir ajanstan bahsediyorum. Şimdi göç olgusunda bunu görüyoruz. Türkiye’nin yeni uyguladığı bu politikanın ne kadar önemli olduğu henüz bilinmiyor. Ama ben şuna inanıyorum. Aynen ABD’nin yeşil kartı gibi bir marka değeri oluşacak ve Turkuaz Kart ciddi bir talep toplayacak. Türkiye’de bulunan yaklaşık 6, 6.5 milyon yabancıyla ilgili iç kamuoyunun iyi aydınlatılması lazım. Siz hiç televizyonda kamu spotu gördünüz mü yabancı dostlarımızla ilgili?

Türkiye’nin insanî amaçla gelen göçmenlere bir tavrı yok. Ancak Türkiye’nin göç politikasını suistimal etmek isteyen ve Türkiye’ye gelip herhangi bir yatırım yapmadan, burada bir gelecek kurmadan ikamet izni almak isteyenlerle ilgili yeni bir politika oluşturulmuş bulunuyor
Türkiye’nin insanî amaçla gelen göçmenlere bir tavrı yok. Ancak Türkiye’nin göç politikasını suistimal etmek isteyen ve Türkiye’ye gelip herhangi bir yatırım yapmadan, burada bir gelecek kurmadan ikamet izni almak isteyenlerle ilgili yeni bir politika oluşturulmuş bulunuyor

Maalesef yok

Demek ki bu işi sadece İçişleri Bakanlığının altındaki bir genel müdürlükle değerlendirmek de olmuyor. Uyumu anlatmak için özel çalışmalar yapmak gerekiyor. Özetle göç bir yönüyle tehlike ve tehdit olduğu kadar aynı zamanda bir fırsattır, yeter ki fırsattan faydalanmayı bilelim. Fırsatları değerlendiremezsek en büyük fırsat bile tehdit haline gelebilir.