Yeni nesil medya kuşatmaları

Türk ordusunun bu operasyonu, üstelik kendi teknolojik silahları ile yapmasını “parmaklarını ısırarak” izliyorlar.
Türk ordusunun bu operasyonu, üstelik kendi teknolojik silahları ile yapmasını “parmaklarını ısırarak” izliyorlar.

Artık tüm dünya biliyor ki, askerî mânâda herkes Türkiye’den çekinecek. Çekindiği için askerler, diplomatlarının kulaklarına fısıldayacaklar, “Aman dikkat, Türk ordusu ile karşılaşmak istemeyiz, siz de alttan alın” diye. Diplomatlar da buna uyacak zira her generalin gizliden gizliye hayranlık duyduğu bu ordu, işte o mısralara sığmayan fırtınaları koparan ordu... Zaten devlet geleneğinden gelen her ABD’li veya Avrupa’lı Türklere, ister sivil, ister asker fark etmez, nasıl davranmaları gerektiğini iyi biliyor, işine gelmediği için farklı davranıyor.

Türk askerinin başarısı, çabukluğu, dirayeti ve tereyağından kıl çeker gibi düşman hatlarının ötesine rahatça geçip, kaderin cilvesine bakın ki, Trump gibi bir siyasi delifişek tarafından ortaya atılmış da olsa, askerî literatüre geçecek bir tabirle, “öğle yemeğine çıkar gibi” sınır ötesi operasyon yapması bütün dünyanın gündeminde. Herkesin dünyası ve zaviyesi farklı olduğu için, herkes olan biteni farklı yorumlayacak tabi. “Lunch picnic”, öğle arasında bir parkta rahatça sandeviç yeyip, gazoz içip güneşlenmek mânâsında bir tabir, Trump bunu kastediyor, yani elinden gelse, fırsatı olsa, üzerine şimşekler yağdıran ABD medyası olmasa, Cumhurbaşkanımızın Meclis’te yaptığı gibi “grup toplantısı” yapabilse, “Ey Amerikan halkı, siz galiba Türk askerini tanımıyorsunuz, sizin için öğle tatilinde çabucak bir piknik kaçamağı ne ise, onlar da işte öyle savaşıyorlar, o kadar rahat, keyif alarak ve korkusuzca...” diyecek.

BATI MEDYASI TÜRK ASKERİNE MİKROFON UZATMIYOR

Öğle yemeği şifresinin bir başka versiyonunu, ABD’li savunma bakanlığı yetkilisi katıldığı bir TV programında “itiraf” etmek zorunda kalıyor. “Erdoğan bizden izin istemedi ki, giriyoruz dedi ve girdi” diyor. Spiker ise, basın özgürlüğü var ya, devlet erkanı filan dinlemeden, küstahça saldırıyor, “Nasıl olur da Türkler gibi “ilkel” bir topluluk karşısında ABD ordusu bir şey yapamaz?” diyor... Kendisi de televizyoncu ya, sürekli Hollywood marka şişirilmiş “gaz yutmuş, bolcana glikozlu”, ebeveyenleri de onu büyütürken sürekli “Geceyarısı Ekspresi” gibi filmler izletmiş ona. Türk ordusunun bu operasyonu, üstelik kendi teknolojik silahları ile yapmasını “parmaklarını ısırarak” izliyorlar.

GUARDIAN’IN DERDİNE BAK

Guardian ise bir anlamda hedef şaşırtmak için “Erdoğan telefonla dünyayı yönetiyor” diyor. Aslında bizim kulağımıza övgü gibi gelen bu söz, tehlikeli bir zihniyetin habercisi. Doğru, Cumhurbaşkanımızın dik duruşlu liderliği ile her şey başlıyor ama batı medyası ise sürekli sadece “tek bir kişiyi” hedefe koyarken, aslında övüyormuş gibi gözükürken, yıpratma derdinde, “Türkiye’de sultanlık rejimi var, işte o kişi Erdoğan, o bir ortadan kalksa Türkiye eskiye döner, merak etmeyin” diyerek aslında hem kendi kamuoylarının kollektif bilinçaltlarına işlemiş “Türk korkusunu” yatıştırıyorlar, hem de Türk milletine “Siz aslında bir hiçsiniz, sadece padişahlık sisteminden anlarsınız” diye inceden psikolojik harp mesajlarını gönderiyor.

BATI HALKLARI TÜRK ORDUSUNUN KENDİ SİLAHLARIYLA SAVAŞTIĞINI BİLMEZ

Çıkın sorun, hiçbir Avrupalı veya Amerikalı, bu operasyonda Türk ordusunun istihbarat ve teknik ekipman olarak “kendi imalatlarını” kullandıklarını bilmez. Asıl mesele, bilmek istemez. Şimdi işte, ABD bize SİHA vermemek için neden “Uludere” gibi kazalar tertip edildi, daha iyi anladık mı? Neden Aselsan’da “FETÖ’nün en güçlü olduğu dönemlerde”, silahların yazılımının milleştirilmesi üzerinde çalışan birçok mühendis “intihar etti”, her şey net değil mi? Batı medyası, uğradıkları bu yenilgiyi, “Aman ne yapalım, Türkler zaten çılgın, tarihten beri gelir onların çılgınlıkları, işte başlarına yine kendileri gibi çılgın bir sultan geçti, onun için böyle sivri çıkışları oluyor işte” diye kendilerini avutuyorlar. Oysa bu millet sadece tanka, uçağa kafa atmayı bilmiyor, fazlası da var, cam gibi HD kaliteli görüntüler eşliğinde, lazer güdümlü bombayı teröristin tepesine indirip, yayınlıyor.

TRT WORLD’U SANSÜRLÜYORLAR DEMEYE GEREK KALMAYACAK

Birkaç nesil sonra, bırakın ihaları, sihaları, kendi muharrip savaş uçağımızı hatta nükleer silahımızı yapınca, “TRT World’un twitter hesabını sansürlüyorlar” diye sızlanmamıza gerek kalmayacak. Ancak şurası kesin ki, artık bu “Barış Pınarı Harekâtı” gösterdi ki, batı medyası çok daha çirkefçe saldıracak artık bize.Tüm Avrupalı ve ABD’li askerler, güvenlik bürokratları aslında müthiş bir gıpta ile bakıyorlar, Türk askerine, sessiz ve derinden yaptıkları modernleşme devrimine ve tabi tarihten beri gelen “mehteranlar gülbank çekerken er meydanına çıkma hevesine…” İşte bu yüzden ABD’li spiker, ABD’li savunma bakanlık yetkilisine resmen fırça atıyor, “Türkleri niye durduramıyorsunuz?” diye, o da tabir-i caizse “sıkıysa sen durdur” diyor. ABD’nin başka gündemi yok, herkes Türk ordusunu konuşmak istiyor, Erdoğan’ın nasıl bir karizması var acaba diye hayıflanırken, elbette tüm kanallar, istisnasız hepsi, iş birliği etmişçesine planlı ve örgütlü bir operasyon çekiyorlar. Bizim gazeteciler ise, sınıra gitmiş diğer gazetecilerin makyaj dereceleri ile uğraşırken.

ARTIK ASKERİ MÂNÂDA HERKES TÜRKİYE’DEN ÇEKİNECEK

Artık, tüm dünya biliyor ki, askeri anlamda herkes Türkiye’den çekinecek. Çekindiği için, askerler, diplomatlarının kulaklarına fısıldayacaklar, “Aman dikkat, Türk ordusu ile karşılaşmak istemeyiz, siz de alttan alın” diye. Diplomatlar da buna uyacak zira her generalin gizliden gizliye hayranlık duyduğu bu ordu, işte o mısralara sığmayan fırtınaları koparan ordu... Zaten devlet geleneğinden gelen her ABD’li veya Avrupa’lı Türklere, ister sivil, ister asker, fark etmez, nasıl davranmaları gerektiğini iyi biliyor, işine gelmediği için farklı davranıyor. Ama işte futbol maçı rejisinden şarkıcısına, Hollywood yapımcısından tv spikerine kadar “medya mensuplarının” böyle bir devlet geleneği ile haşır neşir olma durumu yok. Onlar pervasızca ve ahlaksızca Türkiye’ye saldırmaya devam edecekler. Onlardan maalesef toplumumuzda yerli işbirlikçileri bolcana mevcut. Sülaleleri Bülbül deresi mezarlığında yatıyor, kalpleri ise hiçbir zaman Anadolu insanı için değil de, “Güney’deki o ülke olan asıl vatanları için” çarpıyor.

Onların derdi hiçbir zaman PKK, DEAŞ veya Kürtler değil. Kendi Arz-ı Mevud emellerinin önünde dikilecek bir tek millet var, o da sporcusundan, siyasetçisine, bakkalından, hocasına kadar bilerek ve severek “Asker selamı” veren bir millet, Türk milleti... İşte bu yüzden bu milletin ordusunu ele geçirmek için çok uğraştılar ama artık 15 Temmuz’dan sonra ümidini kaybettiler iyice... Hele bu operasyondan sonra o meşhur, tarihsel, “Türk fobisi” tekrar hortladı zihinlerinde... Ekonomik yaptırım vs. hava civa. Asıl tehlike, medya üzerinden yapılacak muazzam kuşatma, zira şu an 10 yaşında olanlar, 20 sene sonra tüm bilgilerini, maalesef, ailelerinden ya da “muallimlerinden” değil, akıllı telefonlarındaki “medya uygulamalarından” alacaklar, “üç-beş tweet işte” deyip geçmeyin. Savaş alanında çok iyi ilerliyoruz ama medya savaşlarında neredeyse hiç tecrübemiz yok, en zayıf noktamız da bu.