Türkiye tarihinin kara lekesi "28 ŞUBAT DARBESİ"
Türkiye tarihine post modern darbesi olarak geçen siyaset üzerindeki postal izlerinin yeniden görüldüğü gün 28 Şubat… Kadınların başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı, dinini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü gün. Türkiye'de son askeri müdahale olan 28 Şubat, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. Cumhuriyet siyasi tarihinde geçmiş üç örneğin aksine bu sefer askerler yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.
28 Şubat Darbesi'ni birkaç cümleyle kısaca hatırlayacak olursak, Necmettin Erbakan'ın genel başkanı olduğu Refah Partisi, tüm medya baskısına rağmen seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Erbakan'a vermemek için türlü taklalar atsa da sonunda mecbur kaldı. Refah'ın hükümeti kurması ve Erbakan'ın başbakan olmasıyla birlikte Türkiye'de toplu bir cinnet senaryosu sahneye kondu. Halkın seçtiği bir partinin ülkeyi halk adına yönetecek olması başta işadamları olmak üzere pek çok cenahı rahatsız etmişti. TÜSİAD'ın, medyanın, askerlerin üçlü koalisyonuyla seçimle gelen iktidar, korku senaryoları ve nihayetinde askeri tanklarla yıkıldı. Ardından iktidar partisi kapatıldı, yöneticilerine siyasi yasak konuldu. Başarılı bir algı operasyonuydu, çünkü bütün fatura da o günlerde darbe yapılan insanlara kesildi. Peşi sıra onlarca banka batırıldı, Türkiye milyarlarca dolar zarara uğratıldı. Gayrı safi milli hasılanın üçte biri buharlaştırıldı. Kim yaptı bunu? Önce tezgâhları zarara uğrayan bir avuç işadamı… Sonra batan bankalara üst düzey yönetici olarak atanan ve milyarlarca lira maaşın üzerine çöken üç beş askeri personel… Dönemin kuvvetli ve kudretli bir paşası vardı, '28 Şubat bin yıl sürecek' demişti. 28 Şubat bin yıl sürmedi şüphesiz ama ülkeye verdiği zararlar hala sürüyor. Darbenin askeri ayağına taşeronluk yapanların kulakları kısmen çekildi. Ve fakat 'darbenin sivil ayağı' denilen millet düşmanları hala tuttukları köşelerde işlerini döndürüyorlar. O dönem gazetecilik yapan adamlar, o dönem gazete patronu olan adamlar, o dönem işadamı ortalıkta seçilmiş iktidara saldıran adamlar hala ve utanmadan Türkiye üzerine cümle kurabiliyorlar. Kendisine yapılan ihaneti cezalandırmayan tek millet biz miyiz? Şimdi darbenin 19. yılında hepimizin tek beklentisi, 28 Şubat darbesinin tüm aktörlerinin yargılanması. Türkiye'ye ağır acılar ve faturalar ödettiren dönemin tüm isimlerine hak ettikleri faturanın kesilmesi.