Onu tanımamak bizim ayıbımızdır, tanır da aynı kalırsak yine bizim vebalimiz: Shahram Nazeri

Musiki dinlerken hepimizin uykusu geliyor; biliyoruz. Sakin müzikler uyutuyor, yüreğimizde bir çarpıntıya sebep olmuyor, hayatın temposuna denk düşmüyor, ondan inip ona bindiğimiz vesaitleri daha çekilebilir kılmıyor. Bize canlı, hemen tüketilecek, çabuk sindirilecek ve etkisi hemen geçecek türden şeyler lazım. Yok böyle düşünmeyenler için ise Shahram Nazeri gibi sanatçılar gerek.

1951'de İran Kirmanşah'ta doğar Şehram. Kirmanşah Kürtlerin yaşadığı, havası soğuk, iklimi çetin, yüreği kavruk ve teni yanık şehirlerden biri. Hiçbir gerçek sanatçı gül bahçesinde yetişip büyümüyor. Şehram'ın kaderinin bu topraklara yazılı olması belki de bu yüzden...



Şehram, 8 yaşında “Sufi Ensemble “ grubu ile birlikte sahneye çıkar, çok değil 3 yıl sonra da İran televizyonlarında İranlıların misafiri olmaya başlar.
Uzun yıllar ağırlıklı olarak Sadi'nin şiiri üzerinden yürüyen klasik İran müziği, Nazeri'nin Mevlana'ya olan derin hayranlığıyla yeni bir soluk kazanır.



Türkiye'deki Mevlevi müziği hakkında da söyleyecek sözleri vardır Şehram'ın,
“Bana göre Türkiye'deki Mevlevi müziği durağan ve heyecansız bir niteliğe sahip. Oysa Mevlânâ'nın çok heyecanlı, hareketli bir dünyası var. Sözgelimi ney sesi sizin için ölümü çağrıştırıyor. Çünkü siz Mevlânâ'nın ölüm anlayışını öyle yorumluyorsunuz. Oysa Mevlânâ'nın ölüme yaklaşım tarzını ben farklı anlıyorum.
Bildiğiniz gibi Mevlana ölümü kavuşma olarak görüyor, ona karşı çıkıyor, yeniden yorumluyor. Bu nedenle ben Mevlânâ'nın müziğinin coşkulu, hamasi, yani lirik olması gerektiğini düşünüyorum."


Bu dev mülkün mirasçısı ise oğlu Hafez'dir. Hafez'le, Mevlana'nın 800. doğum yılında “Passion Of Rumi “ adlı bir albüm hazırlar.



Farsça'da “üç telli" anlamına gelen “setar “ adlı çalgının ve tamburun “coşkulu" virtüözlerinden olan Nazeri, Klasik İran ve Sufi müziğinin en iyi şarkıcısı ilan edilir. Yaşayan Efsane, Yaşam Boyu Kültürel Miras, Geleneğin Korunması ve Rumi'nin barış mesajlarını müzik diline aktarma katkısından dolayı ödüller alır.

2012 yılında sessiz sedasız, yaygarasız, reklamsız ve afişsiz bir biçimde Konya'ya, Şeb-i Aruz kutlamalarına geliyor Şehram. Tasavvuf müziği deyince kulaklarımız, tavernadan musikiye dönüş yapmış insanların sesine aşina olduğu için, daha doğrusu böylesine maruz bırakıldığımız için Şehram'ın gelişinden birçok insanın haberi olmuyor. Ücretsiz olarak verdiği konserin ne salonu salondu, ne ses sistemi bir şeye benziyordu ne de loş ve leş ışıktan göz gözü görüyordu.

Şehram'ın ezgisine aşina kılınmayan kulaklarımız, onu ilkokul müsameresi salonu gibi bir yerde, "garip" ve "yadırgı" bıraktı.
Şehram Türkiye'ye belki yine gelir, belki bu içerik birkaç kişiye Şehram'ı ve müziğini sevdirir ve işte o zaman biz Şehram'ın ve ezgisinin kıymetinden haberdar ve mutmain olarak dinleyebiliriz onu.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >