Bir lezzet ve kültür mirası: Selçuklu ve Mevlevi mutfağı

Selçuklu mutfağı
Selçuklu mutfağı

Türk mutfağına şöyle bir baktığınız vakit yıllar yılı hüküm sürmüş imparatorlukların günümüze gelmiş izlerini hala görmeniz mümkün. Lakin Osmanlı mutfağından kalan lezzet mirasımızı daha yakından tanıyıp, koruma gayreti gösterirken diğer tarifler ve mutfağa dair kültür haline gelmiş gelenekler kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Bizler de Lokma olarak tam da bu yüzden bir döneme ışık tutup Selçuklu ve Mevlevi mutfağını mercek altına alalım istedik.

Günümüzde Selçuklu ve Mevlevi mutfağının izlerini en net görebileceğimiz yöremiz ise elbette ki Mevlana’nın oğlu Sultan Veled tarafından kurulan Mevlevilik tarikatının tüm fikirlerini benimsediği ve yolunda yürüdüğü Mevlana ile özdeşleşmiş; Konya. Mevlana’nın ‘Hasılı, bütün sözüm şu üç sözden artık değil; hamdım, piştim, yandım.’ felsefesinde bahsettiği bir insanın olgunlaşma sürecinin harman olduğu yer Mevlevi tarikatında mutfaktır.

Sufizm’de dervişlerin ilk eğitimi mutfakta başlar. Mutfakta sadece yemek pişirmekle kalmaz Allah’ın verdiği nimetlere saygı duymayı ve sabrı öğrenirler. Mutfağın bambaşka bir kültür olarak benimsendiği, öneminin çok daha had safhada olduğu Selçuklu İmparatorluğu’nda ve Mevlevilik tarikatında mutfak kültürünü gelin hep birlikte bu yazımızda inceleyelim ve yemeğin her zaman ki bir gibi bir yemekten çok daha fazlası olduğunu görelim.

Mutfaktan tarihe bakış

Selçuklu mutfağında tatlıların ve şerbetlerin öyle önemli bir yeri vardı ki, sultanlar ne vakit ziyafet verecek olsa mutlak suretle yemekten sonra tatlı ikram edilirdi. Selçuklu sultanlarının en fazla tükettiği içeceklerden biri de Türk mutfağında her daim ve her dönem en önemli içeceklerden biri olmayı başarmış meyvelerden yapılan şerbetlerdi. Selçuklu mutfağına ait en bilindik şerbet boza, sirke ve balın karıştırılmasıyla oluşan Mevlana’nın da oldukça beğendiği bir karışım olduğundan Mevlana şerbeti olarak da bilinen; sirkencubin şerbetiydi.

Selçuklu dönemini tümüyle etkilemeyi başarmış Mevlevilik anlayışı ise mutfak konusunda da Selçuklu mutfağını etkisi altına almış durumdaydı. Saray mutfağında olduğu gibi Mevlevi mutfağında da gösterişten uzak, “tencerede pişir, kapağında ye” felsefesini benimsenmiş, Sufizm’in tüm sadelik anlayışı mutfakta da kendini gösterir haldeydi. Mevlevi mutfağında özellikle sofra adabı çok önemliydi. Sofraya somat, sofrayı kurana somatçı, müritlere ise can olarak hitap edilirdi. Yemeğe tuzla başlanır her daim tuz ile bitirilirdi. Yemeği hazırlayana yani pişirine kazancı dede denir, kazancı dede yemeği hazırladıktan sonra canlar yemeği sofraya taşır hep beraber yemek duası edilirdi. Yapılan et yemeklerinde bolca meyve kullanılır bu şekilde yemekler aromalandırılırdı. Et yemeklerinin yanı sıra sebze yemekleri de Selçuklu ve Mevlevi mutfağında sıklıkla yapılan lezzetler arasındaydı. Elma dolması ve ıspanak boranisi bunlar arasında en bilinenleri.

Mevlevi mutfağında, aşın ve aşçının ne denli önem teşkil ettiğinin en iyi ispatı ise; ateşbaz-ı veli. Adına anıt mezar dikilen ve ilk aşçı özelliği taşıyan ateşbaz-ı veli Mevlevi tarikatı için oldukça mühim. Mevlana’nın eserlerinde sıklıkla rastlayabileceğimiz Selçuklu ve Mevlevi mutfağına ait tüm lezzetlere ulaşmamız her ne kadar mümkün olmasa da gelin birbirinden nefis ve bir defa tadanın ömür boyu unutamayacağı lezzetlere şöyle bir göz atalım.

Sirkencubin şerbeti

Sirkencubin şerbeti.
Sirkencubin şerbeti.

Selçuklu mutfağı dendiğinde ilk akla gelen ve Mevlana’nın da en sevdiği şerbetlerden biri ola sirkencubin hem bin bir derde deva oluşuyla hem de oldukça lezzetli bir içecek olması sebebiyle günümüze kadar kendini muhafaza etmeyi başarmış nadir Selçuklu lezzetlerinden biri.

Selçuklu mutfağının hazinesi: Sirkencubin şerbeti tarifi

Tutmaç çorbası

Tutmaç çorbası.
Tutmaç çorbası.

Tutmaç çorbası yine Mevlana’nın eserlerinden oldukça tanıdık bir lezzet. Günümüzde de hala hemen hemen her yörede yapılan tutmaç çorbasının ana malzemeleri asla değişmese de farklı yorumlarla farklı birçok versiyonunu görmek mümkün. Yüzyıllar aşmış bu efsane lezzeti hala denemediyseniz sizleri mutfaklara davet etmenin tam vakti.

Yüzyıllar aşan lezzet:Tutmaç çorbası tarifi

Badem helvası

Badem helvası.
Badem helvası.

Tatlıların Selçuklu mutfağında ne denli önemli bir yere sahip olduğundan söz etmiştik. Badem helvası da bunun en güzel ispatı. Oldukça basit malzemeli bu lezzetin yapımı da bir o kadar pratik. Keyifli bir akşam sefasına eşlik edecek en özel lezzetlerden biri olan badem helvası için kolları sıvıyoruz!

Helvanın en leziz hali:Badem helvası tarifi

Herise

Herise.
Herise.

Düğün, bayram, mevlid demeden her özel günde kurulan sofralarımızın olmazsa olmazı herisenin Selçuklu mutfağından bizlere kalan bir lezzet mirası olduğunu daha önce duymuş muydunuz? Oldukça pratik ve lezzetli bu tarifimizi daha önce denemeyen olduğunu pek zannetmesek de denemeyenlerimiz için bilinen tüm lezzetlerin pabucu dama.

Yediden yetmişe sevilen bir lezzet:Herise tarifi

Gerdaniye

Gerdaniye.
Gerdaniye.

Kuzu eti sevenlere müthiş bir haberimiz var. Selçuklu İmparatorluğu’ndan günümüz gelen en özel şeylerden biri bize kalırsa kesinlikle kuzu etinin en lezzetli hali olduğuna inandığımız; gerdaniye. Tarçının eşsiz aromasını buram buram hissettiğimiz bu lezzetle tanışma vaktiniz geldi de geçiyor bile.

Kuzu etinin nirvanası:Gerdaniye tarifi