Ruh halimiz yemeğin lezzetini etkiliyor olabilir mi?

Hepimizin başına gelmiştir: Aynı tarifi aynı malzemelerle, hatta aynı ölçülerle yaparız ama bir türlü o "başkasının yaptığı gibi" olmaz. Aynı yemeği bir arkadaşımız yapar, bayılarak yeriz; biz yaparız, bir şeyler eksik gibi gelir. İşte tam bu noktada sormadan edemiyorum: Yemeklerin bir ruhu olabilir mi? Hadi gelin bunun cevabını arayalım.

Yemek tarifleri aslında birer rehber. Malzemeler, ölçüler, pişirme süresi hepsi yazılı. Ama mutfakta sonuç sadece bu üç şeye bağlı değil. Bir tarifte yazmayan ama sonucu etkileyen gizli malzemeler de var: ruh hali ve enerji.
Biri yemeği keyifle, içinden gelerek yapar, her aşamasına sevgisini katar. Diğeri ise belki de sadece "yemek olsun da bitsin" diye yapar. İşte o zaman aynı tarif, iki ayrı tabakta iki farklı hikâyeye dönüşür.
“Annemin yemeği gibi olmuyor” demek tesadüf değil!
Birçoğumuzun çocukluğundan beri aşina olduğu bir cümle var: "Annem gibi kimse yapamıyor." İşte bu sadece annemizin maharetinden değil, bize duyduğu sevgiyi o yemeğe katmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Belki de damağımız o sevgiyi tanıyor ve başka hiçbir yemekte aynı hissi bulamıyoruz.

Bilim bile destekliyor!
Duyguların yemeklere yansıması sadece bir düşünce değil. Psikoloji ve gastronomi alanında yapılan bazı araştırmalar, yemek yapan kişinin stresli ya da keyifli olmasının, hem yemeğin sunumuna hem de algılanan lezzetine etkisi olduğunu söylüyor. Yani ruh halimiz, bir anlamda tencerede pişiyor!
Ancak aynı tarifin farklı lezzette olmasının bir sebebi daha var. Aynı tarifi yapan iki kişiden biri belki sarımsağı rendeleyerek, diğeri ince ince doğrayarak ekler. Biri tereyağını hafif yakar, diğeri sadece eritir. İşte o minicik detaylar bile bambaşka tatlar doğurur. O yüzden bir yemek, sadece damakta değil, bir yerde kimliğimizde de iz bırakır.