İki kapılı Kâbe

Resulullah, Kâbe’nin insanların birinden girip diğerinden çıktığı, yer seviyesinde iki kapıdan müteşekkil olmasını istiyordu.
Resulullah, Kâbe’nin insanların birinden girip diğerinden çıktığı, yer seviyesinde iki kapıdan müteşekkil olmasını istiyordu.

Abdullah bin Zübeyr’in Resulullah’ın istediği şekilde açtığı ve Emevî valilerinden Haccac bin Yusuf es-Sekafi’nin kapattığı ikinci kapının izi, bugün hâlâ görülmektedir.

Yıkılıp uzun zaman boyunca kaybolan insanlığın ilk mabedi, sonunda kendisini ortaya çıkaracak ve yeniden inşa edecek kişiye kavuşmuştu. Temelinin üstü yıllardır örtülü olan Kâbe, Hz. İbrahim (as) ile oğlu İsmail’in (as) ellerinde yükseliyordu. Harçsız, üst üste konulan taşlarla inşa edilen mabet; çatısız bir şekilde, içinde mahzen tarzında bir çukur ve bugünkü kapısının hizasında ikinci bir kapıyla son şeklini almıştı. Günümüzdeki küp şeklinden uzak dikdörtgenimsi mabet, artık insanların Allah’a ibadet etmesi için iki yüce peygamber tarafından hazır hale getirilmişti.

Uzun bir süre bu haliyle kalan Kâbe, günlerden bir gün şiddetli bir yağmur yağışıyla sele maruz kalmıştı. Bu sel neticesinde duvarlarında derin çatlaklar oluşan Kâbe’de, onarım yapılması gerekiyordu. Kâbe’nin korunması ve hizmetlerinin yürütülmesi görevleri uhdesinde olan Kureyş kabilesi, onarım işlerini görüşmek üzere bir araya gelerek para toplamaya karar verdi. Kureyş, Kâbe’nin onarımında kullanılacak olan bu paranın toplanabilmesi içinse tek bir şart koştu. Toplanacak olan bu paraya faiz, hırsızlık, gasp, zina gibi haram yollardan elde edilmiş hiçbir mal karıştırılmayacaktı. Belirlenen bu şarttan sonra para toplama işi de başlamış oldu.

Ancak helal yollarla kazanılan paraların toplanması, Kâbe’nin onarımına yetecek kadar değildi. Bunun üzerine kabile, toplanan paranın yeteceği ölçülerde Kâbe’yi onarmaya karar verdi. Netice olarak binanın yapısı küçültüldü ve dışarıda kalan kısmına da bir işaret konuldu. Set şeklinde bir duvar inşa edilerek oluşturulan bu işaret ile dışarıda kalan kısmın da Kâbe’ye dâhil olduğu belirtilmiş oluyordu. Aradan geçen zaman diliminde yine onarımlarda bulunulan Kâbe, Abdullah bin Zübeyr’in (ra) kendisini halife ilan ettiği güne kadar bu şekliyle kaldı.

Emevîler ile Abdullah bin Zübeyr arasındaki halifelik çekişmesi oldukça şiddetli bir hal almıştı. Emevîlerin lideri Abdülmelik bin Mervân, Abdullah bin Zübeyr’e biat eden beldelere birlikler gönderiyor ve buralarda şiddetli savaşlar meydana geliyordu. Bu birliklerden biri de Mekke’ye gönderilmişti. Emevî birliklerinin, Mekke’ye mancınıklarla saldırması sonucunda Kâbe ciddi zarar görmüştü. Kâbe’nin bu durumunu gören Abdullah bin Zübeyr, binanın onarılması gerektiğine kanaat getirdi. Sahabelerden birçoğu ise buna karşı çıkarak Kâbe’ye dokunulmaması gerektiğini dile getirmişti. Abdullah bin Zübeyr, sahabelere, ‘‘Sizin içinizden birinin evi bu şekilde çökmek üzere olursa olduğu gibi bırakır mısınız?’’ diyerek cevap verdi.

  • Kâbe’yi onarmaya karar veren Abdullah bin Zübeyr, Resulullah’ın zihnindeki Kâbe’yi ortaya çıkarmak istiyordu. Zira Resulullah (sav) bir keresinde Hz. Aişe’ye Kâbe’yi yıkıp, İbrahim'in (as) inşa ettiği tarzda yeniden inşa etmek istediğini bildirmişti. Bu şekilde hicri de yeniden Kâbe’nin içerisine dâhil etmiş olacaktı.

Yine Resulullah, Kâbe’nin insanların birinden girip diğerinden çıktığı, yer seviyesinde iki kapıdan müteşekkil olmasını istiyordu. Zira Kâbe’nin kapısı yüksekte olduğu için herkes girip çıkamıyor, sadece cahiliyede söz hakkı olan kişilerin istediği kimseler, Kâbe’nin içine girebiliyordu. Yine giriş ve çıkışın aynı yerde olması insanlar için oldukça eziyet vericiydi. Ancak Resulullah, Kureyş’in İslâm’la yeni tanışmasından ve içlerindeki İslam bilincinin henüz kuvvetli olmadığını düşünmesinden dolayı bu dileğini yerine getirmedi ve sadece Hz. Aişe’ye söylemekle yetindi. Hz. Aişe ise Abdullah bin Zübeyr’in teyzesiydi ve Resulullah’ın bu arzusundan ona bahsetmişti. Resulullah’ın bu isteğini yerine getirme fırsatı, böylece Abdullah bin Zübeyr’in ayağına gelmişti.

Hacerü'l-Esved.
Hacerü'l-Esved.

Abdullah bin Zübeyr’in aldığı Kâbe’yi yeniden inşa etme kararı neticesinde bazı sahabeler Mekke’yi terk edeceklerdi. Onlardan biri de Abdullah bin Abbas’tı. Üç günlük istihare neticesinde ibn Zübeyr, Resulullah’ın istediği şekilde Kâbe’yi yapmak üzere işe koyuldu. İlk iş olarak, çalışmaların dışarıdan görülmemesi için Kâbe’nin çevresine ahşaptan bir set yapıldı. Daha sonra Kâbe yıkılıp kazılmaya başlandı ve çok geçmeden Hz. İbrahim’in temele koyduğu taşlara Abdullah bin Zübeyr ulaştı. Hz. İbrahim’in koyduğu bu taşları, insanların yakından görmesini isteyen ibn Zübeyr, bunun için halka izin verdi ve onları çalışmanın yapıldığı alana aldı. Daha sonra o, Hz. İbrahim’in attığı temeller üzerine Kâbe’yi yeniden inşa ederek, hicri de Kâbe’nin içerisine aldı. Resulullah’ın istediği şekilde yapıya iki de kapı koydu.

  • Kâbe’de bunlar yaşanırken aynı zamanda halifelik çekişmesi de devam ediyordu. Bu çekişme neticesinde Abdullah bin Zübeyr öldürülecek ve Emevî valilerinden Haccac bin Yusuf es-Sekafi Mekke’yi işgal edecekti.

Mekke’ye giren Haccac, Kâbe’nin uğradığı değişimi fark etmişti. Bunun üzerine Şam’da bulunan Emevî halifesi Abdülmelik bin Mervân’a bir mektup yazarak Abdullah bin Zübeyr’in, Kâbe’ye neler yaptığından bahsetti. Mektubu alan Abdülmelik bin Mervân, Kâbe’nin eski haline döndürülmesini emretti. Bunun üzerine Haccac, Abdullah bin Zübeyr tarafından Kâbe’nin içine dâhil edilen hicri, Kâbe’den ayırdı. Bu ayırma neticesinde elinde kalan taşların bir kısmıyla hicri ayırdıktan sonra boş kalan yere duvar ördü ve Abdullah bin Zübeyr’in yapmış olduğu ikinci kapıyı kapattı. Daha sonra hicri de yapan Haccac’ın elinde, hâlâ fazladan taşlar vardı. Taşların, Kâbe taşı olmasından dolayı insanlardan çekinen ve fitneye düşmekten korkan Haccac, bu taşlarla ne yapacağına karar verememişti.

Birçok kişiyle istişare yapmasına rağmen bir cevap bulamayan Haccac, üstün anlayışı ve hikmetiyle şöhret bulmuş olan; Abdullah bin Zübeyr’in annesi, Hz. Ebubekir’in kızı Esma’ya bir elçi göndererek durumdan bahsetti. Elçiyi dinleyen Hz. Esma, şöyle dedi: ‘‘Ona söyle taşları ağzına soksun.’’ Elçi, aldığı bu cevabı korku ve endişeyle Haccac’a iletti. Esma’nın verdiği bu cevaptan oldukça memnun kalan Haccac, elindeki fazla taşları Kâbe’nin ağzına, yani kapısına koydu. Bu şekilde Haccac, Kâbe’yi eski haline dönüştürmüş oluyordu.

Kapalı ikinci kapı.
Kapalı ikinci kapı.

Gel zaman git zaman Emevî hükümranlığı son bulmuş, Abbasi devleti halifelik sancağını taşımaya başlamıştı. Dönemin halifesi Harun Reşid’in, Kâbe’nin geçirdiği bu değişimlerden haberdar olmuş ve Resulullah’ın hadisini işitmişti. Bunun üzerinde Kâbe’yi, Abdullah bin Zübeyr’in yaptığı şekil üzerine yeniden inşa etmek arzusuyla İmam Malik’ten fetva istedi. İmam Malik’in Halife’ye cevabı, ‘Kâbe’yi olduğu gibi bırak, onu hükümdârların oyuncağı yapma.’’ oldu. İmam Malik’in bu sözüyle Harun Reşid, bu arzusundan vazgeçti ve Kâbe bugün ki son şeklini almış oldu.

Abdullah bin Zübeyr’in Resulullah’ın istediği şekilde açtığı ve Haccac’ın kapattığı ikinci kapının izi, bugün hâlâ görülmektedir.