Mekke'nin sürpriz ziyaretçileri

1500'lü yıllardan itibaren, çok sayıda Batılı kılık değiştirerek Mekke'yi ziyaret etti. Aralarından bazıları, Kâbe'nin içine bile girdi.
1500'lü yıllardan itibaren, çok sayıda Batılı kılık değiştirerek Mekke'yi ziyaret etti. Aralarından bazıları, Kâbe'nin içine bile girdi.

Gayrimüslimlerin Mekke ve Medine’yi ziyareti, asırlardır sürdürülen oldukça ciddi bir yasak. Ulaşım ve iletişim imkânlarının bugünkü gibi gelişmediği zamanlarda bile, bu yasak son derece katı biçimde uygulanmış. Hacılar hem yola çıktıkları ülkelerde, hem yol boyunca, hem de Mekke ve Medine’nin giriş kapılarında titizlikle kontrol edilmiş, böylece herhangi bir “kaçak” olmamasına çalışılmış.

Gayrimüslimlerin giremediği Mekke, eski zamanlardan beri Batılılar için gizemli bir şehir olmuştu.
Gayrimüslimlerin giremediği Mekke, eski zamanlardan beri Batılılar için gizemli bir şehir olmuştu.

Ancak tüm bunlara rağmen, 1503’ten itibaren, 20’nci yüzyılın başlarına kadar en az 25 Batılının farklı kılıklarda Mekke ve Medine’ye giriş yaptığı, hatta bunlardan bazılarının hac ibadetini bile yerine getirerek, dönüşte izlenimlerini kaleme aldığı biliniyor.

Turistlerden, savaş esirlerinden, ajanlardan, çöl gezginlerinden, akademisyenlerden, tarihçilerden ve gazetecilerden oluşan bu renkli topluluğun en ilginç örneklerinden bazılarını sizler için derledik:

Elde bulunan resmi kayıtlara göre, Mekke’ye girmeyi başaran ilk gayrimüslim, 15’inci yüzyılda yaşayan Ludovico de Varthema adlı bir İtalyan. Vasco da Gama ve Leonardo da Vinci ile çağdaş olan Varthema, 1465 yılı civarında dünyaya geldi. Yaşamının ilk dönemleri hakkında fazla bilgi bulunmasa da, seyahate ve maceraya düşkün bir Rönesans adamı olduğu anlaşılıyor. Çıktığı uzun yolculuğun dönüşünde kaleme aldığı anılarının girişinde Varthema, “bir gözün gördüğünün, 10 kulağın söylediğinden daha değerli” olduğunu ifade etmesi de bunun işareti.

Varthema'nın seyahat notları, Batı'da hâlâ çok okunan klâsiklerden.
Varthema'nın seyahat notları, Batı'da hâlâ çok okunan klâsiklerden.

1500 yılında Venedik’ten denize açılan Ludovico de Varthema’nın ilk durağı, bugünkü Mısır’ın İskenderiye kenti oldu. Oradan geçtiği Kahire’de kısa bir molanın ardından, deniz yoluyla Beyrut’a giden Varthema, kısa bir kara yolculuğuyla Şam’a ulaştı. Arapça dikkatini çekince, bu dili güzel bir şekilde öğrenebilmek için Şam’a yerleşti ve iki yıl orada kaldı. 8 Nisan 1503 günü, Suriyeli bir hacı kılığına girerek, Mekke’ye giden bir kervanla yola düştü.

O dönemde Mekke’ye seyahat etmek, oldukça zor ve riskliydi. Yolda karşılaşılan soygunculardan kızgın güneşin altında ilerlemenin sağlık açısından doğurduğu tehlikelere kadar, çok sayıda sıkıntı hacıların önündeydi. Yolda birkaç hacı adayının vefatına da şahit olan Varthema, nihayet kervanla Mekke’ye ulaştığında, şehirden çok etkilendi. Şehrin karmaşası, kültürel çeşitliliği, kalabalığı ve çarşılarındaki kakafoni, genç İtalyanın aklını başından almıştı. Şöyle yazacaktı daha sonra: “Mekke’de kaldığım 20 gün içinde gördüğüm şekilde, bu kadar çok insanın aynı noktaya toplandığını ömrüm boyunca hiç görmemiştim.”

Ludovico de Varthema, hac ibadetinin ayrıntılarını ve Mekke’nin tasvirini bir Batılı dilde anlatan ilk yabancıydı. Kâbe’den ve örtüsünden başlayarak, tavafı, sa’y ve diğer uygulamaları dikkatle not etmişti. Haceru’l-Esved’i öpme merasimine katılan ve zemzem kuyusuna inip abdest alan Varthema, o dönemde Batı’da bir efsane halinde anlatıla gelen, “Muhammed’in kabri, Mekke’de havada durmaktadır” söylentisini de gerçeği bizzat görerek yalanlamıştı.

Mekke’de hac ve umre ibadetinin bütün gereklerini yerine getiren Varthema, 20’nci günün sonunda, bu defa güneye doğru giden bir kervana dâhil oldu. Yolu Hint Okyanusu’nun kıyısındaki Aden’e ulaştığında, “Portekizlilerin ajanı” olduğu suçlamasıyla hapse atıldı, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakılarak kendisine Yemen içinde özgürce dolaşma hakkı tanındı. Varthema, Yemen içlerini ziyaret eden ilk Batılı olarak kayıtlara geçti.

Varthema'nın Ortadoğu'yu ziyaret ettiği dönemde, bölge Memlûklerin kontrolü altındaydı.
Varthema'nın Ortadoğu'yu ziyaret ettiği dönemde, bölge Memlûklerin kontrolü altındaydı.

Arap Yarımadası’ndan sonra Uzakdoğu’ya uzanan Ludovico de Varthema, benzersiz tecrübeler edindiği uzun seyahatinden Avrupa’ya dönüp yerleştiği Roma’da, 1517’de hayatını kaybetti. Varthema’nın öldüğü günlerde, Osmanlı İmparatorluğu onun ayak bastığı toprakları artık Memlûklerden almış bulunuyordu.

Ludovico de Varthema’dan yaklaşık 170 yıl sonra, bu defa bir İngiliz denizcinin yolu Mekke’ye düştü. Joseph Pitts, Varthema gibi doğunun egzotik keyiflerine meraklı bir serüvenci değildi. Pitts bir savaş esiriydi ve tek isteği, bir an önce evine geri dönebilmekti.

1680'de yolu Mekke'ye düşen Joseph Pitts, şehirden hiç etkilenmemişti.
1680'de yolu Mekke'ye düşen Joseph Pitts, şehirden hiç etkilenmemişti.

Genç bir denizci olarak Akdeniz’de sefer yapan bir gemide çalışmaya başlayan Joseph Pitts, Cezayir açıklarında gemiye baskın yapan Berberîlere esir düştüğünde, sadece 17 yaşındaydı. Esirlerin baskına katılanlara dağıtılmasıyla Cezayirli bir askerin payına düşen Pitts’in yaşamı, sıra dışı bir biçimde değişti. Efendisinin kendisine çok iyi davranmasıyla Müslümanlığı seçen Pitts, 1680’de Cezayirli asker ve ailesine hac yolculuğunda eşlik etti. Varthema’nın aksine Mekke’den hiç etkilenmeyen Pitts, gördüklerini “sıradan” olarak yorumlamıştı. Yine de, ibadet usullerine dair anlattıkları, yaklaşık iki asır önce Varthema’nın yazdıklarıyla aynıydı.

Mekke’den sonra, Pitts, Medine’yi ve Hz. Peygamber’in (sav) kabrini de ziyaret etti. Yolda, kendisi gibi savaşta esir düşmüş bir İrlandalı ile karşılaşan Pitts, onun ilginç hikâyesini dinledi: İrlandalı, çocukken Müslümanlara esir düşmüş, bir Müslüman gibi büyütülmüştü. Daha sonra Hıristiyanların eline düşmüş, köleleştirilmişti. Nihayet onlardan kaçarak yeniden Müslümanlara sığınan İrlandalı, şimdi Allah’a hamd etmek için hac yolundaydı.

Joseph Pitts, hac dönüşü Cezayirli efendilerinin elinden kaçarak, yeniden Avrupa’ya döndü. Kaleme aldığı anılarında İslâm’ı zorla benimsediğini ifade eden Pitts, Avrupalılar arasında yeniden bir mevki kazanabilmek için, kitabında Müslümanlarla ilgili çok sayıda önyargıya ve yergiye yer verdi.

Ali Bey el Abbâsî, Mekke'yi ziyaret eden yabancıların en gizemlisiydi.
Ali Bey el Abbâsî, Mekke'yi ziyaret eden yabancıların en gizemlisiydi.

Pitts’ten 127 yıl sonra, bu kez gizemli bir İspanyol, Mekke kapılarında belirdi: Domingo Badia Leblich. 1766’da bugünkü İspanya’nın Barselona kentinde dünyaya gelen Leblich, genç yaşından itibaren Arapçaya merak salarak, Kuzey Afrika’ya yerleşti. Mağrib bölgesinin çeşitli şehirlerinde Arapçasını ilerlettikten sonra, 1803’ten itibaren kendini “Ali Bey el Abbâsî” şeklinde tanıtmaya başladı. İddiasına göre, soyu Abbâsî halifelerinden Hârûn Reşîd’e dayanıyordu. Kuzey Afrika’dan doğuya doğru seyahatlerine başlayan “Ali Bey”, Fas’tan Kahire’ye kadar olan bütün coğrafyayı adım adım dolaştı.

Ali Bey, Kâbe'nin yıkanma ve kokulanma merasimlerine katılarak, Kâbe'nin içine bile girmişti.
Ali Bey, Kâbe'nin yıkanma ve kokulanma merasimlerine katılarak, Kâbe'nin içine bile girmişti.

Ali Bey’in Kahire’den dâhil olduğu hac kervanı Mekke’ye ulaştığında, tarihler 23 Ocak 1807’yi gösteriyordu. Şehrin mimarisi, temizliği, evlerinin teras ve cumbaları Ali Bey’i çok etkilemişti. Mekke’de geçirdiği zaman içinde, Abbâsîlerle akrabalığını el altından yayan Ali Bey, bu sayede şehir halkının büyük saygısını ve sevgisini kazandı. Hatta Kâbe’nin temizlenmesi ve kokulanması merasimine de katıldı, Kâbe’nin içine bizzat girdi. Kâbe ile ilgili izlenimleri çarpıcıydı: “Biz Batılıların beklentilerinin aksine, ‘Allah’ın evi’nin içi oldukça sadeydi. Lambalarla ve kandillerle süslenmişti. Baştan aşağı siyah örtüyle kaplıydı ve çok mütevazıydı”.

Ali Bey, sadece meraklı bir gezgin veya maceracı değildi. Fransa’da Napolyon Bonaparte hükümeti kendisini çoktan keşfetmiş ve özel bir misyonla görevlendirmişti. Ortadoğu ve Arap Yarımadası’na yaptığı yolculuğu daha sonra kaleme alan Ali Bey, bölgedeki siyasî durumla ilgili uzun ve ayrıntılı bir raporu da Fransız yönetimine sunmuştu. İspanya’ya dönüşünde, önce Cordoba daha sonra da Sevilla valiliğine atanan Ali Bey’in şansı, Fransızlar İspanya’dan çıkarıldığında tersine döndü. Fransa’ya kaçmak durumunda kalan Ali Bey, daha sonra yeni bir ajanlık misyonu için tekrar Ortadoğu’ya açıldı. Kendisine yeni bir soyluluk hikâyesi uyduran Ali Bey, 1818’de Halep’te hayatını kaybetti. Kimliği keşfedilmiş ve bir suikasta kurban gitmişti.

İtalyan maceraperest Giovanni Finati'nin seyahatnamesi...
İtalyan maceraperest Giovanni Finati'nin seyahatnamesi...

Mekke’ye yaptığı yolculuğu 1830’da kitap olarak yayımlayan İtalyan gezgin Giovanni Finati, kariyerine 18 yaşında bir asker olarak başladı. Napolyon ordusunda görev yaparken, İtalya’nın işgaline katılmamak için firar eden Finati, kaçaklara verilen ölüm cezasının affedilmesiyle yeniden orduya katıldı. Karadağlılarla savaşmak üzere Arnavutluk’a gönderilen birliklerin içinde yer alan Finati, tekrar firar etti. Müslüman bir Arnavut kılığında Osmanlı ordusu saflarına katılıp, taş ocaklarında çalışmaya başlayan Finati, macera arayan ruhunu dindirebilmek için, Arnavutluk’tan Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya destek için gönderilen orduya dâhil oldu. Finati, 1811’de Mısır’daydı.

Bölge tarihinin en karmaşık zamanlarından birinde Ortadoğu’nun göbeğinde bulunan Giovanni Finati, art arda devam eden savaşlardan bulduğu fırsatta, Mekke’yi ziyaret etti. Hac mevsimiydi ve Mekke oldukça kalabalıktı. Finati’nin daha sonra kaleme aldığı izlenimlerden, şehirden fazla etkilenmediği anlaşılıyor.

Johann Ludwig Burckhardt, Arap dünyasını dolaştığı yerel kıyafetle.
Johann Ludwig Burckhardt, Arap dünyasını dolaştığı yerel kıyafetle.

Finati’yle aynı yıl, 1811’de, Mekke Batılı bir gezgini daha ağırladı. Bugün Ürdün topraklarında yer alan Petra harabelerinin kâşifi olarak tarihe geçen İsviçreli gezgin ve oryantalist Johann Ludwig Burckhardt, Mekke’yi ziyaret etti.

Petra antik kenti, Burckhardt tarafından keşfedilmişti.
Petra antik kenti, Burckhardt tarafından keşfedilmişti.

Johann Ludwig Burckhardt, 1784’te İsviçre’nin Lousanne kentinde dünyaya geldi. Leipzig, Gottingen ve Cambridge’deki eğitimlerinin ardından, keşif yapmak üzere Afrika’ya gitmeye karar verdi. 1809’da Halep’e yerleşen Burckhardt, Arapçasını ve İslâm’a dair bilgisini mükemmel hale getirdikten sonra, Petra da dâhil olmak üzere bir dizi keşif yaptığı Ortadoğu turuna çıktı. Libya’nın Fîzan bölgesine gidecek bir kervana katılmak üzere Kahire’de beklerken, hareketin gecikmesi üzerine Nil’in güneyine indi. Kızıldeniz üzerinden Cidde’ye geçerek, “Şeyh İbrahim bin Abdullah el Mehdî” takma ismiyle, Müslüman kılığında Mekke’yi ziyaret etti.

Burckhardt'ın Kahire'deki mezarı.
Burckhardt'ın Kahire'deki mezarı.

Kendisinden önceki gezginlerin aksine, Mekke’de oldukça uzun bir süre -üç ay- ikâmet eden Burckhardt, izlenimlerini ayrıntılı bir şekilde kaleme aldı. Burckhardt’ın Kâbe’ye, ibadet usullerine, Mekke halkının günlük yaşamına, kültürel unsurlara ve şehrin fiziksel yapısına ilişkin gözlemleri, kendisinden sonraki bütün gezginlere kaynaklık teşkil etti. Hazırladığı Mekke haritaları, günümüzde hâlâ ciddi birer kaynak olarak kabul edilmektedir. Üç ayın ardından, Medine’yi de ziyaret eden Burckhardt, burada da yine uzun süre kaldı. Medine için de Mekke’de yaptığı gibi, ayrıntılı betimlemeler ve hatıralar kaleme alan Burckhardt, daha sonra seyahatini tamamlayarak Kahire’ye döndü.

Burckhardt'ın çok sayıda el yazmasını ihtiva eden evrakları, Cambridge Üniversitesi'nde bulunuyor.
Burckhardt'ın çok sayıda el yazmasını ihtiva eden evrakları, Cambridge Üniversitesi'nde bulunuyor.

Johann Ludwig Burckhardt, 15 Ekim 1817’de Kahire’de hayatını kaybettiğinde, henüz 33 yaşındaydı. Ölümüne kadar bir Arap ve Müslüman gibi yaşayan ve geleneksel Arap kıyafetleri giyen Burckhardt’ın kabri, günümüzde Kahire’deki bir Müslüman mezarlığındadır. Kendisinin bu konuda açık bir beyanı bulunmasa da, Burckhardt’ın İslâm’ı samimi biçimde benimsediği düşünülmektedir.

İngiliz maceracı Sir Richard Burton, üç farklı görünümüyle.
İngiliz maceracı Sir Richard Burton, üç farklı görünümüyle.

Tüm zamanlar içinde, Mekke’yi ziyaret eden en ünlü yabancı, hiç şüphesiz ki İngiliz Sir Richard Burton’du (1821-1890). Çocukluktan itibaren dile büyük yatkınlığı olan Burton, 18 yaşına gelmeden en az beş dili mükemmel şekilde konuşmaya başlamıştı. Arapça da bu dillerden biriydi. Kendisini İngiliz Kraliyet Coğrafya Topluluğu’na kabul ettirmek isteyen Burton, Mekke’ye gitmeyi planladığını belirterek, finanse edilmesini talep etti. Topluluk yönetimi, heyecanlı gencin bu zor işi başarabileceğinden emin değildi, ancak yine de kendisine bir şans vermeyi kabul ettiler.

Richard Burton, hacca Afgan kılığında gitmişti.
Richard Burton, hacca Afgan kılığında gitmişti.

Müslüman dünyanın merkezine seyahat için bütün hazırlıklarını tamamlayan -bu arada sünnet bile olan- Burton, 32 yaşında artık yola çıkmak için hazırdı. İrlandalı bir babanın oğlu olmasına rağmen koyu renkli bir tene sahip bulunuşu, işini kolaylaştırmıştı. Kendisine bulduğu yeni kimliğe göre, o artık Richard Burton değil, Hindistan doğumlu, Abdullah isimli bir Afgan tüccardı.

Burton, daha 18 yaşına gelmeden beş dili mükemmel biçimde konuşabiliyordu.
Burton, daha 18 yaşına gelmeden beş dili mükemmel biçimde konuşabiliyordu.

Richard Burton, 1853’te Mısır üzerinden katıldığı bir hac kafilesiyle yola çıktıktan sonra, Kızıldeniz’deki Yenbu limanında karaya çıktı. Tehlikeli bir yolculuğun ardından Mekke’ye ulaşan Burton, haccın bütün gereklerini büyük bir ustalıkla yerine getirdi. Günler boyunca, kendisine herhangi bir şüpheli bakış yönelmedi. Hac günleri sona erdikten sonra, Burton, Mekke’den hemen ayrılmadı. Kafasında, yapmak istediği bir iş daha kalmıştı: Kâbe’nin içine girecekti.

Mekke’yi ziyaret etmek gibi zor bir işin üstesinden gelip haccını yapan Burton için, Kâbe’nin içine girme ihtimali, sıfıra yakındı. Ancak o vazgeçmedi. Mekke’de ahbap olduğu bir gencin yardımıyla Kâbe’nin içine girmeyi ve orada iki rekât namaz kılmayı da başardı. Burton, Mekke’den sonra gittiği Medine’de de bir ay kalarak, hem şehrin içini hem de çevresindeki bölgeleri ayrıntılı biçimde gezip kayıt altına aldı.

Richard Burton'un hac hatıraları.
Richard Burton'un hac hatıraları.

İngiltere’ye dönünce, izlenimlerini ve yaşadıklarını “Medine ve Mekke’ye Hacca Dair Kişisel Bir Anlatım” adıyla 3 ciltte kitaplaştırdı. Anlatımlarında zaman zaman Burckhardt’ın tasvirlerinden de istifade eden Burton’un Mekke ve Medine hakkında yazdıkları, Batı dünyasının Arabistan’a dair algısının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır.

Cidde ve Mekke'de yaklaşık bir yıl geçiren Hollandalı Şarkiyatçı Snouck Hurgronje.
Cidde ve Mekke'de yaklaşık bir yıl geçiren Hollandalı Şarkiyatçı Snouck Hurgronje.

19’uncu yüzyılda Mekke’yi ziyaret eden son Batılı, Hollandalı akademisyen ve yazar Snouck Hurgronje’du. 1857’de Protestan papaz bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Hurgronje, Leiden Üniversitesi’nde Şarkiyat eğitimi aldı. 1880’de hocası M. J. De Goeje’nin yönlendirmesiyle İslâm’da haccın önemi ve haccın tarihi konusunda doktora yaptı. Doktorasını bitirmesinin ardından, Endonezya’ya gönderilecek sömürge memurlarına dil ve kültür dersleri verdi. 1884’te, yine hocalarının işaretiyle, Cidde’ye giderek beş ay kaldı. Arabistan’da daha uzun süre yaşayabilmek ve haccı gözlemlemek için, kadı’nın huzurunda resmen İslâm’ı kabul ederek “Abdulgaffâr” adını aldı. O dönemde Hicaz Valisi olan Osman Nuri Paşa’ya yanında getirdiği bir fotoğraf makinesini hediye etmesi sayesinde, Paşa’dan Mekke’ye giriş için yazılı izin koparmayı başardı.

Snouck Hurgronje'un objektifinden Mekkeli bir Seyyid.
Snouck Hurgronje'un objektifinden Mekkeli bir Seyyid.

Hac dönemini de içerek yedi aylık Mekke ikâmeti sırasında, oldukça kıymetli gözlemlerde bulundu. Ülkesine döndükten sonra, izlenim ve hatıralarını iki cilt halinde neşretti. 26 Haziran 1936’daki ölümüne kadar Hollanda hükümetinin emrinde, sömürgelerdeki İslâmî hayat konusunda danışmanlık yaptı. Bir yandan da Leiden Üniversitesi’nde Arapça profesörlüğü görevini yürüttü. Hurgronje’un Müslümanlığı, günümüzde hâlâ tartışmalı bir konudur.

Herman Bicknell, Mekke'yi kendi kültürel kıyafetleriyle ilk ziyaret eden Batılı oldu.
Herman Bicknell, Mekke'yi kendi kültürel kıyafetleriyle ilk ziyaret eden Batılı oldu.

Buraya kadar hikâyeleri anlatılan bütün Avrupalılar, Mekke’ye Arap kıyafetiyle ve Müslüman kılığında girmişlerdi. Mekke’ye Batılı kıyafetle ve kendi kültürel öğeleri içinde giren ilk Batılı Herman Bicknell’di (1830-1875). Arapça ve Farsçaya ana dili düzeyinde hâkim olan Bicknell, 1862’de, İslâm’ı seçtiği Kahire’den Mekke’ye geçerek hac görevini yerine getirdi. Literatüre Hâfız şiirlerini İngilizceye çeviren adam olarak geçen Bicknell, hac seyahatine dair herhangi bir yazılı eser bırakmamıştır.

1933'de 65 yaşında Müslüman olan Lady Evelyn Cobbold, aynı yıl hacca giderek, "hac yapan ilk Batılı kadın" unvanını aldı.
1933'de 65 yaşında Müslüman olan Lady Evelyn Cobbold, aynı yıl hacca giderek, "hac yapan ilk Batılı kadın" unvanını aldı.

Yirminci yüzyıldan itibaren Mekke’yi ziyaret eden Batılılar, İslâm’ı seçen isimler olmuştur. Eldon Rutter, St. John Philby, Lady Evelyn Cobbold (hac ibadetini yerine getiren ilk Batılı kadın) ve Muhammed Esed adını alan Leopold Weiss bunların en ünlüleridir. “Mekke’ye Giden Yol” adlı eserinde hem İslâm’la tanışmasını hem de Arabistan hatıralarını anlatan Esed, “Kur’ân Mesajı” isimli bir meal-tefsir de kaleme almıştır.

Muhammed Esed, Müslüman oluş hikâyesini de içeren hac hatıralarını "Mekke'ye Giden Yol" ismiyle yayımlamıştı.
Muhammed Esed, Müslüman oluş hikâyesini de içeren hac hatıralarını "Mekke'ye Giden Yol" ismiyle yayımlamıştı.

(Bu yazının yazılmasında, Saudi Aramco World dergisinin Kasım-Aralık 1974 sayısında yer alan konuyla ilgili ayrıntılı makale esas alınmıştır.)