Normalleşme, keşke hiç olmasaydı

Normalleşmenin ilan edilmesinden önce de çeşitli göstergeleriyle sürecin buna doğru gittiği net bir şekilde görülmekteydi.
Normalleşmenin ilan edilmesinden önce de çeşitli göstergeleriyle sürecin buna doğru gittiği net bir şekilde görülmekteydi.

Ülkesindeki özgürlük çıtasının bir hayli yere düşürüldüğünün göstergesi olarak başlayan toplu tutuklama faaliyetleri neticesinde 2012 yılında ülkesiden ayrılarak Türkiye’de yaşamaya karar veren, hâlâ da burada yaşamaya devam eden Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı Hamad eş-Şamisi, BAE ile İsrail arasında imzalanan normalleşme anlaşmasını değerlendirdi.

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bize kendinizden bahseder misiniz lütfen, Hamad eş-Şâmisi kimdir?

2012 yılında ülkesinden ayrılarak Türkiye’ye taşınan Hamad eş-Şâmisi.
2012 yılında ülkesinden ayrılarak Türkiye’ye taşınan Hamad eş-Şâmisi.

Benimle röportaj yapma nezaketini gösterdiğiniz için ben de sizlere teşekkür ediyorum. Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşıyım. ABD Kuzey Carolina Üniversitesi’nde Yönetim Bilişim Sistemleri bölümünü tamamladım. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde de kamu yönetimi sahasında yüksek lisans yaptım. Ülkemde, hükümet dairelerinden birinde iç denetim müdürü oluncaya kadar kariyerimde ilerleme de kaydetmiştim. Fakat ülkedeki özgürlük çıtasının bir hayli yere düşürüldüğünün göstergesi olarak başlayan toplu tutuklama faaliyetleri neticesinde 2012 yılında ülkemden ayrılarak Türkiye’de yaşamaya karar verdim, hâlâ da burada yaşamaya devam ediyorum.

Bir Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı olarak ülkeniz ile İsrail arasında imzalanan normalleşme anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Normalleşmenin ilan edilmesinden önce de çeşitli göstergeleriyle sürecin buna doğru gittiği net bir şekilde görülmekteydi. Fakat yine de bu anlaşmanın ilan edildiği gün şok olmaktan kendimi alamadım.

Kurulduğu tarihten itibaren Filistin davasının safında yer alan Birleşik Arap Emirlikleri’nin açıkça geçmişini inkar ettiğini hissettik.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu ve 1971-2004 yılları arasında devlet başkanı Zayid bin Sultan. 1973 harbinde Zâyid bin Sultân’ın dirâyetli duruşu, 1987 yılındaki ilk İntifâda’ya destek ve yardım için pek çok program yapan ve hâlâ Filistin davasına vefakar olan Birleşik Arap Emirlikleri halkının tarihi yok sayılmış oldu. Filistin’i ve dînî mukaddesâtı yüzüstü bıraktığımızı, tecavüzcü ve canilerin safında olmayı kabul ettiğimizi hissettik. Açık söylemek gerekirse bugünün Birleşik Arap Emirlikleri tarihinde hiç yer almamasını temenni ettik.

Bu normalleşme anlaşmasından kazançlı çıkan taraf kim peki? Birleşik Arap Emirlikleri mi İsrail mi?

Bu anlaşma neticesinde Birleşik Arap Emirlikleri’nin bundan ne fayda elde ettiğini kestirmek zor. Fakat bunun aksine İsrail Başbakanı Siyonist Binyamin Netanyahu’nun tweetlerinden birinde de söylediği gibi uzun yıllardır Körfez ülkelerinde yoğun bir çalışma yürüten Mossad varlığı herkesin malumu. Bu ülkelerde Mossad’ın siyaset ve güvenlik kararlarına nüfuzu ve bunları Arap halklarının ya da özellikle Siyonist oluşum ile alakalı meselelerde Filistin meselesi lehine değil, İsrail menfaatine çevrilebilme gücü inkar edilemez. Meselenin tek makul izahı budur. Bu anlaşma Siyonist cepheye çok sayıda kazanım sağlıyor ki bunlardan birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:

- Siyonist oluşum genel itibariyle Arap dünyasını, özelde de Körfez’e nüfuz elde edebilmiş, bunu da Birleşik Arap Emirlikleri’nin basın yayın imkanlarından istifade sûretiyle gerçekleştirmiş oluyor. Arap dünyasında izlenme potansiyeline sahip pek çok basın yayın organına sahip olan Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait televizyon kanallarına çıkan İsrailliler Arap sokağına hitap etme imkanı buluyor ve projelerini pazarlıyorlar. Arap şuurunu yok etmeye ve gerçekte olanın aksine kendilerini güzel bir sûrette göstermeye çalışıyorlar.

  • Birleşik Arap Emirlikleri’nin basın yayın organlarında Siyonist oluşumun pazarlamaya çalıştığı şeyi düzeltmeye ve doğrusunu söylemeyle alakalı muhalif bir görüşe yer verilmiyor olması buradaki gizli tehlikeyi meydana getiriyor.

- Husûsen Birleşik Arap Emirliği halkı ve orada yaşayanlar yüksek bir satın alma gücüne sahip. Buradaki pazar İsrail mallarının önemli bir yeri mevkiine gelecektir. Bu durum da İsrail ekonomisini kuvvetlendirecek, aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu ürünleri Arap dünyasına ihraç etmesinden de kazanç elde edecek. Siyonist oluşumun bu ürünleri Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden Arap dünyasına velev ki bunları geçirmek için menşe ülkeyi değiştirmesi gerekse bile ulaştırması kolay bir hale gelecek.

Yani bu anlaşma sadece Emirlikler’in pazarını İsrail ürünlerine açmadı, bununla beraber Arap pazarını da onlara açmış oldu.

- Ticari ve iktisadi çalışma şemsiyesi altında, İsrail istihbarat birimleri buradaki insan kaynağını aktif hale getirecek, bunu Arap ve Körfez ülkelerine karşı casusluk faaliyetlerinde kullanacaktır. Birleşik Arap Emirlikleri nüfus oluşumunun kendisine has bir yapısı vardır. Toplam nüfusun en fazla %10’luk bir kısmını Emirlikler vatandaşı meydana getirir. %40 ile %50’lik bir nüfus yoğunluğunu da farklı Arap ülkelerinden buraya gelip yerleşmiş kişiler oluşturur. Siyonist ülke vatandaşlarının bunlarla da ticari ilişkiler içerisine gireceğini ve bunların anavatanları aleyhine bir araç olarak kullanacaklarını söylemek abartı olmayacaktır. Bu da nihayetinde Arap dünyasında alınan siyaset ve güvenlik kararlarına İsrail’in çok daha fazla nüfuz etmesi ile neticelenecektir.

'Bugünün Birleşik Arap Emirlikleri tarihinde hiç yer almamasını temenni ettik.'
'Bugünün Birleşik Arap Emirlikleri tarihinde hiç yer almamasını temenni ettik.'

Normalleşme anlaşmasının akabinde Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşlarının buna olan öfkesinin boyutu nasıl oldu? Elle tutulur seviyede herhangi bir halk protestosu gerçekleşti mi mesela?

Hamad eş-Şâmisi'ye göre, Siyonist oluşumlar, Arap şuurunu yok etmeye ve gerçekte olanın aksine kendilerini güzel bir sûrette göstermeye çalışıyorlar.
Hamad eş-Şâmisi'ye göre, Siyonist oluşumlar, Arap şuurunu yok etmeye ve gerçekte olanın aksine kendilerini güzel bir sûrette göstermeye çalışıyorlar.

Birleşik Arap Emirlikleri gerek resmî düzeyde gerek halk düzeyinde her zaman Filistin meselesinin destekçisi olmuştur. İsrail’i boykot kanunlarını yayınlayan ilk devletlerden biri de yine o olmuştur ki bu da ülkenin Filistin meselesine verdiği değeri göstermesi bakımından önemlidir. 1973 harbinde devlet başkanının kararı ve halkı temsil meclisi mevkiinde olan birleşik ulusal meclis üyelerinin desteğiyle Amerika’ya petrol ambargosu uygulandı. Az önce de ifade ettiğimiz gibi Filistin davasına vefakâr olan Birleşik Arap Emirlikleri halkı Filistin intifadası döneminde buna destek olmak için çok sayıda program düzenledi. 2009 yılında Gazze’ye destek olmak için de halk yürüyüşleri oldu. Demek istediğim şu ki bu halk Filistin meselesini kendi meselesi haline getirmiştir. Ülke siyasetinde olup biten bu olağanüstü durum da kesinlikle halkın isteğini yansıtmamaktadır. Maalesef son 10 yıl boyunca yayınlanan sayısız ceza kanunlarından biri de bilişim ile alakalı oldu. Politikaya dair yapılacak herhangi bir eleştiri kanunun çerçevesi içine giriyor ve bunu yapan kişiyi soruşturmaya, 10 yıla kadar hapis cezasına veya 1 milyon dirhem para cezasına uğratabiliyor. Bugün Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu cezalara maruz kalan sayısız misal vardır. Dolayısıyla bu da ülke içerisinde bu anlaşmaya neden ses çıkartılamadığını izah ediyor.

  • Aslına bakılırsa bu anlaşma kanunen de yok hükmünde. Ülke anayasasının 47. maddesi uluslararası anlaşmaların onaylanmasını Yüksek Meclis’e bırakır ki bu gerçekleşmemiştir.

Bu anlaşma yalnız Ebu Dabi ile Dubai’nin kararıyla olmuş, diğer liderler tarafından herhangi bir onay gelmemiştir. Bu da bunu kanunen geçersiz kılar. Fakat ne var ki Ebu Dabi ile Dubai’nin devlet siyaseti üzerindeki hegemonyası da acı bir gerçek.

Bu normalleşme anlaşmasına karşı Arap kamuoyunun yapabileceği bir şey var mı sizce?

'Ülke siyasetinde olup biten bu olağanüstü durum da kesinlikle halkın isteğini yansıtmamaktadır.'
'Ülke siyasetinde olup biten bu olağanüstü durum da kesinlikle halkın isteğini yansıtmamaktadır.'

Evet var, öncelikle Arap halklarının İsrail’le normalleşmiş ülkelere, bunlara tabi şirketlere, özellikle de bu normalleşme anlaşmasındaki ülkelere açık bir mesaj vermesi gerekiyor ki yaptıkları bu normalleşme anlaşmasının büyük bir bedeli olduğunu doğrudan anlasınlar. Arap topluluklarının tamamını, Siyonist oluşum ile normalleşme sürecine giren Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn şirketlerini boykota davet ediyorum. Bu boykot çok çeşitli olmalı, bu ülkelerin şirketleri sınırları haricindeki coğrafi alanlarda da çalışmalar yürütüyor. Mesela İsrail Leumi Bankası’yla anlaşma yaptığını ilan eden Ebu Dabi Bankası, Irak ve daha başka çeşitli Arap ülkelerinin yanında Suud ve Mısır’da da faaliyet yürütüyor. Arapların Filistin topraklarında İsrail’in yerleşmesini destekleyen bu bankayı, ayrıca Siyonist ülkeye uçak seferleri başlatan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn uçak şirketlerini boykot etmeleri gerekiyor.

Ekonomik boykot, normalleşme taraftarlarına doğrudan tesir edebilecek halkların elindeki en kuvvetli silah.

Çok net bir mesaj verilmesi gerekiyor ki o da birkaç milyonluk İsrail’le bir kapı açılması kendilerine yüzlerce milyonluk İsrail’in saldırganlığını reddeden Arap dünyasının kapılarını kapatacak.

İsrail-BAE normalleşme anlaşması Gazze'de protesto edildi.

Son olarak sizce Filistin meselesinin çözümü nasıl mümkün olabilir?

Adalet, tartışmalı bütün konulardaki tek çözüm yoludur. Bu gibi meselelerde yapay düzenlemeler yapılabilmesi mümkün değildir. Filistinliler el konulmuş haklarını elde edinceye kadar bu mesele çözülmeyecektir