Aşk bağımlılığa davetiye çıkarır mı?

​Aşk bağımlılığa davetiye çıkarır mı?
​Aşk bağımlılığa davetiye çıkarır mı?

Aşırı uçlarda seyreden obsesif aşk tarzı hem ilişki içindeki bireylerin duygusal ve fiziksel sağlığını hem de ilişkinin genel iyilik hâlini sekteye uğratır. Ortaya çıkan ilişkisel strese bağlı olarak yeni obsesyonlar (aşırı yemek yeme, ilaç kullanımı) ve bağımlılık davranışlarının (alkol, sigara vb.) gelişmesi olasıdır.

1970’li yıllarda ünlü bir aşk sosyoloğu olan John Alan Lee, varlığı günümüzde de geniş ölçüde kabul gören bir teori ortaya koydu: Aşkın Renkleri Teorisi.

Bu teoriye göre “Seni seviyorum” cümlesi herkes için aynı anlama gelen “basit bir cümle” değildir ve aşkın birbirinden farklı görünümleri vardır. Bu inançla yola çıkan Lee, Platon’dan Ovid’e, Augustine’den Stendhal’a kadar pek çok ünlü filozof, düşünür ve yazarın yapıtlarını inceledi ve “aşk tarzları” adını verdiği bazı “ilişkisel örüntüler” keşfetti.

Bu örüntüler tıpkı doğadaki renkler gibi birbirinden farklı farklıdır. Nasıl ki bazı ana renkler ve bu renklerin değişen oranlarda birleşmesi yeni ara renkler ortaya çıkarıyorsa, aşkın da ana renkleri vardır ve bu renklerin farklı kombinasyonları yeni aşk renkleri oluşturmaktadır.

Bahsi geçen bakış açısından hareketle teoride ana renkler birincil aşk tarzlarına, ara renkler ikincil aşk tarzlarına karşılık gelmektedir.

John Howe ve Alan Lee
John Howe ve Alan Lee

Birincil Aşk Tarzları

Birincil aşk tarzlarından ilki, adını Antik Yunan’daki Aşk Tanrısı’ndan alır: Eros. Tutkulu aşk olarak da anılan bu aşk tarzı, ideal güzelliğin peşindedir. Başka bir deyişle âşığın zihninde ideal bir fiziksel tip vardır ve o tipi arzulamaktadır. Kişi, bu tipi o kadar idealize eder ki iyiye, güzele dair ne varsa, onun otomatik olarak hepsini taşıyacağına inanır. Bu inanç, tutkulu aşkın aynı zamanda zayıf yönünü oluşturur çünkü beklenen tip her zaman umulan nitelikleri taşımaz ve bu durum, âşığı büyük bir hayal kırıklığına uğratır.

İkinci aşk tarzı yine Antik Yunan’dan gelen bir kelimeyle ifade edilir: storge. Arkadaşça, dostça aşk olarak da anılan bu aşk tarzı, yavaş yavaş gelişen doğal bir yakınlık duygusuna dayanır ve fiziksel çekimden ziyade dostluk ve güveni merkeze alır. Böyle bir âşık için sevdiği kişiyle ortak ilgileri paylaşmak ve keyif veren müşterek faaliyetlerde bulunmak fiziksel kimyanın uyuşmasından daha önemlidir. Yani arkadaşça aşk tarzına sahip bir âşık, hayatı birlikte kucaklayacağı anlayışlı ve güvenilir bir yol arkadaşı arayışındadır.

Üçüncü aşk tarzı Romalı şair Ovid’in Amor ludens adlı oyunundan ilham alır ve Latince bir sözcüğe dayanır: Ludus. Oyunsu aşk olarak da anılan bu aşk tarzı, tek bir tipte ve kişide karar kılamayan, derin bir ilişkiye girmekten kaçınan, romantik ilişkileri oyun olarak gören âşıkları anlatır. Bu âşıkların ilişkileri genellikle kısa sürelidir ve birlikte oldukları kişiler sık sık değişmektedir. Böyle bir âşık ne bağlanmaya ne de kendini tek bir ilişkiyle sınırlandırmaya hazırdır. İhanet onun için ahlaki bir mesele olmadığından birçok kişiye mavi boncuk dağıtır. Kimi zaman karşısındaki kişiye açıkça bir gelecekleri olmadığını hissettirir kimi zamansa kartlarını gizli oynayarak onu hiç beklemediği bir anda yarı yolda bırakır.

İkincil Aşk Tarzları

İkincil aşk tarzlarından ilki Antik Yunan kültüründen esinlenerek isimlendirilen pragmadır. “Pragmatik, faydacı” ya da “alışveriş listesi aşkı” olarak da anılan bu aşk tarzı, oyunsu aşk ile arkadaşça aşkın bileşimidir. Pragmatik âşığın zihninde aradığı kişinin taşıması gereken özelliklere dair bir liste vardır. Söz konusu liste eğitim, maddi durum, meslek, dünya görüşü, yaşam biçimi (örneğin alkol, sigara kullanım durumu) vb. kriterleri baz alır. Dolayısıyla pragmatik bir âşığın, yol arkadaşını aralarındaki kimyaya göre değil, sahip olduğu özelliklere göre seçtiği anlaşılır. Günümüzde evlilik programlarında sıkça rastlanan aşk tarzlarından biri budur.

İkinci aşk tarzı, yine Antik Yunan kültürüne dayalı olarak isimlendirilen agapedir. Özgecil ya da fedakârca aşk olarak da anılan bu aşk tarzı, tutkulu ve arkadaşça aşkın bileşimidir. Özgecil aşk, aşkını hiçbir karşılık beklemeden bir hediye olarak sunan, sevdiği için her tür fedakârlığa gönülden razı olan ve yaptıklarının hiçbirini fedakârlık olarak nitelendirmeyen âşıkları anlatır. Bu âşıkların ilişkilerine ve ilişki içinde oldukları kişilere adanmışlıkları o kadar yüksektir ki, sevdikleri için acı çekmekten ya da onların mutluluklarını kendi mutluluklarının önüne koymaktan çekinmezler. Öte yandan hayatlarına, koşulsuz vericiliklerini suistimal etme potansiyeli olan biri girdiğinde özgecil âşıklar oldukça yıpranır.

Son aşk tarzı ise yine Yunan kültüründen esinlenerek isimlendirilen maniadır. Obsesif, sahiplenici ya da saplantılı aşk olarak da anılan bu aşk tarzı, tutkulu ve oyunsu aşkın bileşimidir. Âşık, kendisi için mükemmel olduğunu düşündüğü biriyle beraber olsa da sürekli sevgisine yeterince karşılık görmediği hissi taşır. Sevilebilir biri olduğu yönündeki inançları zayıftır ve sevdiğinin bir başkasını kendisine tercih edeceği endişesi duymaktadır. Bu nedenle ilişkide aşırı sahiplenici ve kıskanç bir tavır takınır. Karşı taraf ne kadar severse sevsin o hep daha fazla sevilmek ve sevildiğini tekrar tekrar duymak ihtiyacındadır. Günümüzde gerek akıllı telefonları gerekse sosyal medya kanallarını kullanarak sevdikleri kişileri gözetim altında tutan, her an haberleşme ihtiyacı içinde olan ve gün içinde sayısız kez arayan kişiler obsesif aşk tarzındadır.

Altı aşk tarzı arasında bağlanma ilişkisini bağımlılığa dönüştürme potansiyeli en yüksek olan aşk tarzı maniadır. Bu aşk tarzının doruğunda olan kişi, “aşka bağımlıdır” ve hayatında biri olmadığında “obsesif bir şekilde aşk arayışındadır. Romantik ilişki içinde olmaya tıpkı hava ve suya olduğu gibi yoğun bir ihtiyaç duymaktadır, aşka açtır.” Kendini canlı ve mutlu hissetmesi, hayatına alacağı o özel kişiye bağlıdır. O kişiyi hayatına aldığındaysa karşılıklı bağımlı bir ilişki iklimi yaratır. Ne kendisi sevdiği kişiden bağımsız hareket eder ne de onun kendisinden bağımsız hareket etmesine imkân yaratır. Böylece ilişkide bir çeşit romantik tutsaklık yaşanır.

Obsesif âşık için sevdiği kişi dışındaki herkes ikincil önem taşır. Tüm zamanları birlikte geçsin istediğinden ayrı kaldıklarında farklı kanallardan sevdiği kişiyle iletişim içinde olmaya çalışır. Evde, işte, okulda, otobüste, her yerde zihni sürekli onunla meşgul olduğundan haber almadığında huzursuzlaşır. Onunla daha fazla birlikte olabilmek için her an yeni planlar yapma telaşındadır. Çünkü obsesif âşık, her an bir rakip çıkacağı ve sevdiği kişiyi kaybedeceği endişesi taşır. Kurguladığı bu kıskançlık senaryoları aşırı uçlara ulaştığında hem kendisini ve karşısındakini hem de ilişkiyi yıpratır.

Obsesif aşk tarzının arka planında erken çocukluk yıllarından itibaren gelişen kaygılı bağlanma tarzının bulunması olasıdır. Kaygılı bağlanmaya çoğunlukla yaşamın ilk yıllarında kurulan sevgi bağlarının beklenmedik bir şekilde kesintiye uğradığı durumlarda rastlanır. Kişide yoğun bir vazgeçilebilir ve terk edilebilir olduğu düşüncesi oluşur ve değersizlik duyguları gelişir. Dolayısıyla kendisini ancak bir başkasının varlığında değerli bulur. Bu kişi büyüyüp yetişkin olduğunda, sevdiği kişiyi kaybetmesi hâlinde tüm hayallerinin yıkılacağı ve bir daha hiç mutlu olamayacağı yönünde güçlü bir endişe taşır. Enerjisinin çoğunu, ilişkisini ayakta ve canlı tutmak için kullanır ve bu uğurda birçok şeyi göze alır.

Aşırı uçlarda seyreden obsesif aşk tarzı hem ilişki içindeki bireylerin duygusal ve fiziksel sağlığını hem de ilişkinin genel iyilik hâlini sekteye uğratır. Ortaya çıkan ilişkisel strese bağlı olarak yeni obsesyonlar (aşırı yemek yeme, ilaç kullanımı) ve bağımlılık davranışlarının (alkol, sigara vb.) gelişmesi olasıdır. Kimi durumlarda süreç, ilişkinin sona ermesiyle sonuçlanır. Fakat biten ilişki, bağımlılık örüntüsünün sonlanması anlamına gelmediğinden, psikolojik yardım alınmaması hâlinde yeni ilişkilerde de aynı kalıbın sürdürülmesi olasıdır.