Avrupa İslamı konsepti

İslam’ın Avrupa’da varoluşu eskilere dayanmaktadır. Nitekim Avrupa kültürünün oluşumu, sadece Hristiyan ve Yahudi dinlerinin etkilerinden ibaret değildir, Müslümanların ve İslam dininin de izleri bulunmaktadır.
İslam’ın Avrupa’da varoluşu eskilere dayanmaktadır. Nitekim Avrupa kültürünün oluşumu, sadece Hristiyan ve Yahudi dinlerinin etkilerinden ibaret değildir, Müslümanların ve İslam dininin de izleri bulunmaktadır.

İslam dini ve Müslümanlar Avrupa gündeminin bir parçası olarak yerini korumaktadır. İslam, Avrupa’yla bağdaşmayan yeni bir din olarak gösterilmeye çalışılsa da tarihe bakıldığında İslam’ın Avrupa’da varoluşu eskilere dayanmaktadır. Nitekim Avrupa kültürünün oluşumu, sadece Hristiyan ve Yahudi dinlerinin etkilerinden ibaret değildir, Müslümanların ve İslam dininin de izleri bulunmaktadır. Bir zamanlar, Güney Doğu Avrupa’nın Osmanlı hâkimiyetinde bulunduğunu ve Müslümanların Endülüs’e hükmettiğini unutmamak gerekir. “Avrupalı Müslümanlar” ve “Avrupa İslamı” kavramları Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Balkanlar’da da Müslüman entelektüeller tarafından kullanılmıştır.

Müslümanlar da diğer milletler gibi bulundukları yerlerden refah seviyesi daha yüksek olan ülkelere göç etmiş ve göç etmeye devam etmektedirler. Göçün nedenleri arasında ekonomik ihtiyaçlarını gidermek, belli siyasi ortamlardan uzaklaşmak ve savaş gibi sıkıntılardan kurtulmak gibi belli başlı sebepler yer almaktadır. Örneğin II. Dünya Savaşı akabinde, 1960’lı yıllarda, Müslümanlar farklı ülkelerden “misafir işçi” statüsüyle ve aile birleşimiyle Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Fransa ve İngiltere’de yaşayan Müslümanların bir kısmı, Pakistan, Hindistan ve Fas gibi sömürge ülkelerinden gelmişlerdir. 2011 yılı Suriye İç Savaşı ve sonrasında da Avrupa ülkelerine yoğun bir şekilde Suriyeli Müslümanlar göç etmişlerdir.

Avrupalı Müslümanlar

Müslümanlar Avrupa’da azınlığı, Hristiyanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.
Müslümanlar Avrupa’da azınlığı, Hristiyanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.

Avrupa Birliği ülkelerindeki Müslüman nüfusuna bakıldığında Fransa’da 5 milyon civarında Müslüman yaşamaktadır ve bu rakam toplam nüfusun %8’ine denk düşmektedir. İngiltere’de Müslümanların sayısı 3 milyon civarındadır ve toplam nüfusun yaklaşık %5’ine tekabül etmektedir. İngiltere 2020 yılında Avrupa Birliği’nden çıkan ilk ülke olmuştur.

Almanya’da yaklaşık 5,5 milyon Müslüman toplam nüfusun yaklaşık %7’sini oluşturmaktadır. 2022 yılının Statistica verilerine göre Almanya’da Suriyeliler en büyük mülteci grubu oluşturmaktadır, ardından Afgan, Iraklı ve Türk mülteciler gelmektedir.

Müslümanlar Avrupa’da azınlığı, Hristiyanlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Çoğunluğun kültürü ve dini; etken, güçlü ve yön belirleyen faktörü oluşturmaktadır. Müslümanlar Avrupa toplumunda azınlık olarak güçsüz, edilgen ve yönü belirlenen unsurlar hâline gelmektedirler. Avrupa’nın yabancı milletlere karşı uyguladığı uyum (entegrasyon) politikası bu bağlamda güç politikasının bir yansımasıdır. Dolayısıyla güçlü olan taraf kimin kime ve hangi şartlarda uyum sağlaması gerektiğini belirler. Bu bakımdan Müslüman azınlığın, Hristiyan çoğunluğunun Avrupa kültürü tasavvuruna uyum tartışmaları yıllardır siyasi, medya ve sosyal platformlarda gündemden düşmemektedir. Bu tartışmalara bir çıkış yolu göstermek üzere, İslam düşünürleri tarafından “Avrupa İslamı Konsepti” ortaya çıkarılmıştır.

Avrupa İslamı

Paris Büyük Camii.
Paris Büyük Camii.

Avrupa İslamı konseptini ortaya atan düşünür ve yazarlarının hedefi, farklı Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanları kimlik çelişkisinden kurtarıp onları hem İslam dinine hem de yaşadıkları Avrupa ülkesine ait görmelerini ve uyum içinde yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlamaktır.

1990’lı yıllarda ilk defa Suriye kökenli Alman siyaset bilimcisi Bassam Tibi “Avrupa İslamı” kavramını kullanmıştır. Mısırlı dinî lider ve Müslüman Kardeşler teşkilatının kurucusu Hassan el-Benna’nın Fransa’da yaşayan torunu ilahiyatçı Tarık Ramazan, 1999 yılında, Avrupa İslamı adı altında Müslümanların Avrupa ülkelerinde uyum içinde yaşayabilmeleri için teorik ve pratik boyutları içeren bir konsept geliştirmeye çalışmıştır.

Çoğunluğun kültürü ve dini; etken, güçlü ve yön belirleyen faktörü oluşturmaktadır.
Çoğunluğun kültürü ve dini; etken, güçlü ve yön belirleyen faktörü oluşturmaktadır.

Bassam Tibi ve Tarık Ramazan, Avrupa İslamı’nın seküler sistemi desteklediğini dile getirmektedirler. Tibi, yazılarında evrensellik ve tarihsellik düşüncelerine öncelik verirken Ramazan, teolojik argümanlar sunar. İnsan haklarının ve demokrasinin yeterince uygulanmadığından şikâyet eder, bunu uygulamayan ülkeleri (hem Batı hem Doğu’da) ikiyüzlülükle suçlar. İslam’ın etik değerlerinin önemli olduğunu ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlarla ilgili şu gözlemlerini dile getirir: Müslümanların sayısında ve ibadet yerlerinin sayısında artış, İslami müesseselerin organizasyon yapılarında gelişme, Müslümanlar tarafından manevi değerlere ve dinî uygulamalara ilginin artması, dinî kuralların daha çok uygulanması. Avrupa kamuoyunda “İslamlaşma” olarak adlandırılan bu gelişme Ramazan’a göre “Avrupa İslamı”nın benimsenmesi için de bir fırsat sunmaktadır.

Ramazan’a göre kimlik ve aidiyet kavramı Avrupa İslamı’nın ana unsurlarını oluşturmaktadır. Avrupa’da bir Müslüman aynı zamanda hem İslam ümmetinin bir parçası hem de bir Avrupalı olabilir. İnsanın kimliği bir üst çatı gibidir, dinî, millî ve kültürel değerlerden oluşur. Dinî değerler kimliğin en önemli kısmını ve insanın yaşama gayesini oluşturur. Ancak millî değerler, yaşanan yere ve vatandaşlığa göre değişkenlik gösterir. Bu durumda Alman Müslüman gibi kavramlar anlamsızlaşır, Avrupalı Müslüman kimliği ön plana çıkar.

Ramazan, Avrupa İslamı konseptinde “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık” (Kuran 2:149) ayetini sıkça dile getirip Müslümanların adalet, dürüstlük, kardeşlik gibi örnek davranışlar sergilemeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Nitekim ona göre Müslümanların Avrupa’da yaşadıkları yer “dâru’l-ahd”, yani anlaşma yeridir ve anlaşmaya uyulması gerekmektedir. Anlaşmanın çerçevesini yaşanan ülkenin anayasası belirlemektedir.

Avrupa’da Müslümanların birçoğu yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını almış, üçüncü veya dördüncü nesil olarak bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürmektedir.
Avrupa’da Müslümanların birçoğu yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını almış, üçüncü veya dördüncü nesil olarak bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürmektedir.

Akla gelen sorulardan biri de, bu anlaşmanın muhataplarının kim olduğu sorusudur. Anlaşmaya katılan (en az) iki tarafın anlaşma üzerinde tartışabiliyor olması, tarafların arasında orta yolun aranması, tarafların rızası ve (değişim) sözünün bulunması gerekmektedir. Bu gibi şartlar yerine gelmediğinde anlaşma kavramının uymadığı ortadadır.

Ramazan, Müslümanların sekülerleşmesiyle ve “örnek” bir Müslüman kavramıyla ilgili ayrıntılı bir bilgi vermemektedir. İslam’da din hürriyetinin olduğundan, aynı zamanda bütün yaşam alanlarını içine aldığından bahsetmektedir, bu da seküler düşünceye uymamaktadır.

Bassam Tibi, Avrupa İslamı konseptinde en çok “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır” (Kuran 49:13) ayetini zikreder. Seküler sistemin, yani din ve siyasetin birbirinden ayrı tutulmasının önemini ve insan haklarının, özellikle din hürriyetinin, ehemmiyetinin altını çizer. İslam’da diğer dinlerin eşit görülmemesinden yakınır, insan ve din eşitliğinin olması gerektiğini savunur. Tibi, İslam’ın çoğulcu, demokratik ve seküler yapısından bahseder ve Fransa modelini örnek gösterir. Geçmişte Fransa’da ayaklanan Müslüman Fransız vatandaşlardan bahseder, onlar Müslüman olmayan toplum tarafından kendilerini kabul edilmemiş hissetmektedirler. Tibi de 2016 yılında Almanya’da yaptığı bir röportajda 50 yıldan beri Almanya’da yaşadığını, vatandaşlık alıp profesör olarak emekli olduğunu söyleyerek kendisine hâlen Alman gözüyle değil, Suriyeli olarak bakılmasından ve bu şekilde Alman toplumunun bir parçası olamadığından şikâyet etmektedir.

Bassam Tibi.
Bassam Tibi.

Tibi ve Ramazan gibi düşünürlere göre Müslümanlar Avrupa İslamı konseptiyle Avrupa’daki sistemi benimseyip Avrupalı bir Müslüman olurlarsa, Avrupa ülkeleri ve halkları da Müslümanları ve İslam’ı benimseyecektir. Bununla İslam’ı dışlayan tartışma ve tutumların azalacağı beklenmiştir fakat maalesef bu düşünce gerçekleşmemiştir, aksine son yıllarda İslamofobi artmıştır. İslamofobi kavramı, Müslümanlara ve İslam’a karşı önyargı, korku ve düşmanlıktan beslenen ideolojik tutum ve davranışları dile getirmektedir.

Avrupa ülkelerinde hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını temel ilke olarak kabul eden seküler bir sistem yaygındır. Bu bağlamda din hürriyeti, insan haklarının bir parçası olarak desteklenmektedir ve Müslümanların İslam’ı yaşamaları genel olarak engellenmemektedir. Avrupa’da Müslümanların birçoğu yaşadıkları ülkenin vatandaşlığını almış, üçüncü veya dördüncü nesil olarak bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürmektedir. Eğitim, konut arama, iş ve sosyal hayatta Müslümanlar egemen toplum tarafından hâlâ yabancı olarak dışlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Müslümanlar cami inşasında prosedürlerin zorlaştırılması ve işyerlerinde başörtüsünden dolayı sıkıntı yaşamaktadırlar.

2007 yılının 13, sayısının kapağında ‘‘Mekke Almanya” başlığını kullanan spıegel dergisi, Almanya’nın “sessizce İslamlaşmasından” bahsetmektedir. ( Der spıegel 13/2007 – Inhaltsverzeıchnıs).
2007 yılının 13, sayısının kapağında ‘‘Mekke Almanya” başlığını kullanan spıegel dergisi, Almanya’nın “sessizce İslamlaşmasından” bahsetmektedir. ( Der spıegel 13/2007 – Inhaltsverzeıchnıs).

Müslümanların uyum prosedüründe ve toplumdaki barışı sağlama noktasında medya önemli bir rol oynamaktadır. Medya, Müslümanları içinde yaşadıkları toplumla birleştirebilme veya ondan uzaklaştırabilme gücüne sahiptir.

Almanya ve Avusturya gibi birkaç Avrupa ülkesinde İslam teoloji merkezleri kurulmuş ve kamu okullarında İslam temelli din dersleri başlatılmıştır. Bu adımlara rağmen Müslümanlar, Hristiyan çoğunluğun sahip olduğu, kurumsal imkânlara sahip değildirler ve İslamofobi verilerinde de bir düşüş görülmemiştir. Avrupa İslamı konsepti günümüz Avrupası’nda yaşayan Müslümanların soru(n)larına cevap verebilecek bir yaşam sistemi geliştirememiş, bu bakımdan belirsiz ve yetersiz kalmıştır.

Tibi ve Ramazan Avrupa İslamı konseptinde, İslam’ın değişken unsurları üzerinde çalışılması gerektiğini vurgulamaktadır. İslam’ın etik, değişmeyen ve evrensel aslından bahsederken tam olarak neyi kastettiklerini izah etmemişler, değişken ile değişken olmayan İslami unsurlar arasındaki farkı şeffaf bir şekilde açıklığa kavuşturmamışlardır.

İslamofobi kavramı, Müslümanlara ve İslam’a karşı önyargı, korku ve düşmanlıktan beslenen ideolojik tutum ve davranışları dile getirmektedir.
İslamofobi kavramı, Müslümanlara ve İslam’a karşı önyargı, korku ve düşmanlıktan beslenen ideolojik tutum ve davranışları dile getirmektedir.

Bunun ana sebeplerinden bir tanesi kavramın kendisiyle ilgilidir. Avrupa ve İslam kelimeleri, ikisi de evrensel bir anlam taşımaktadır. Avrupalının homojen bir yaşam şekli ve anlayışından bahsetmek mümkün değildir, mesela komşu ülke vatandaşı olan, bir Fransız ve bir Alman arasında (tarihî, sosyal, siyasi, dil) kültür farklılıkları mevcuttur. İkisini de Avrupalı kavramıyla tanımladığımız zaman, kültür farklılıklarını görmezlikten gelmiş oluruz. İngiliz örneğini ele alırsak şu sorunun cevabını aramak elzemdir: İngilizler 2020 yılında Avrupa Birliği’nden çıkmakla birlikte kendileri için artık Avrupalı kavramını kullanmayacaklar mı?

Müslümanlar arasında, ümmet kavramı bulunsa da homojen bir İslam dini ve kültürü algısı mevcut değildir. Suriye savaşı sonrasında Türkiye’de yaşayan Suriyeli Müslümanlar ile Türk Müslümanlar arasında da kültür farklıklarının (dil, tarih, siyasi) bulunması gayet doğaldır. Dinî boyuta ayrıntılı bakıldığında, Avrupa’da yaygın olan Hristiyanlık dininde Katolik, Protestan ve Ortodoks ayrımı mevcuttur. Müslümanlar arasında da Sünni, Şii, Alevi anlayışların olması gayet doğaldır.

Çoğulcu yaklaşımlara değer veren çözümler üretilmeli

Müslümanlar arasında, ümmet kavramı bulunsa da homojen bir İslam dini ve kültürü algısı mevcut değildir.
Müslümanlar arasında, ümmet kavramı bulunsa da homojen bir İslam dini ve kültürü algısı mevcut değildir.

Etik kurallar ve saygı çerçevesinde farklı görüşler tartışılmalı ve pek tabii fikir alışverişlerinde bulunulmalıdır. İslam tarihinde de olduğu gibi dinler ve kültürler arası iletişim önemli bir yere sahiptir. Ancak Avrupa ülkelerinde maalesef birtakım bireyler ve kurumlar Müslümanlara ve İslam dini ve kültürüne karşı tutumlarını kamu alanlarına taşımaktadırlar ve kışkırtıcı bir rol üstlenmektedirler. Müslümanların dinî ihtiyaçlarını rahat bir şekilde karşılayabilmeleri, İslamofobik yaklaşımlardan korunmaları seküler devletin görevleri arasında yer almaktadır. Medya sorumlularının görevlerini yerine getirirken azınlıkların haklarının korunmasına özen göstermeleri, birlikte yaşadıkları toplumların ön yargılarını körüklemekten sakınıp dinler ve kültürler arası barışı destekleyen örnek tutumlar göstermeleri gerekmektedir.

İslam düşünürleri Avrupa İslamı konseptiyle bir altyapı hazırlamaya çalışmışlardır lakin bu konsept, İslam’ı ve Müslümanları Avrupa ülkelerinin benimsenen bir parçası hâline getirme hedefinde yetersiz kalmıştır.

Çoğulcu anlayış ve yaklaşımlar insanlık tarihinin günümüze dek gelen sonuçlarıdır ve insanlığın gelişiminde önemli katkıları bulunmaktadır, bunları göz ardı etmemek gerekir. Nitekim insanlık var oldukça değişimlerin de devam etmesi doğal bir süreçtir. Sonuç olarak Avrupa’yla sınırlı kalmayan, dünyada insanlık sorunu hâline gelen zenofobik (xenophobia, yabancı düşmanlığı) tutumlarına karşı, çoğulcu yaklaşımlara değer veren çözümlerinin üretilmesi gerekmektedir.

Kaynakça Deutschlandfunk (01.08.2016): Bassam Tibi über den Euro-Islam. Bejahung der Säkularen Demokratie. https://www.deutschlandfunk.de... bassam-tibi-ueber-den-euro-islam-bejahung-der-saekulaeren-100.html. Larsson, Göran (2010): Yusuf el-Kardavi ve Tarık Ramazan’ın Sekülerleşme Anlayışı: Farklılıklar ve Benzerlikler. Çev. İsmail Gönenç. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (KSÜ) 16, 191-221. Müssig, Stephanie; Račius, Egdūnas; Akgönül, Samim; Alibašić, Ahmet; Nielsen, Jørgen S.; Scharbrodt, Oliver (2022): Yearbook of Muslims in Europe; Volume 13. Leiden: Brill. Şahin, Ertuğrul (2017). Europäischer Islam. Diskurs im Spannungsfeld von Universalität, Historizität, Normativität und Empirizität. Wiesbaden: Springer. Tibi, Bassam (2018). Islamische Zuwanderung und ihre Folgen. Der neue Antisemitismus, Sicherheit und die neuen Deutschen. Stuttgart: ibidem. Yaşar, Aysun (2020). Avrupa`daki Müslümanlar ve Avrupa İslamı. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD) 20, 124- 137.