Batılı adamın son yükü: Amerika’da yapay erkeklik

​Batılı adamın son yükü: Amerika’da yapay erkeklik
​Batılı adamın son yükü: Amerika’da yapay erkeklik
  • Hiç kimse
  • erilliğin teamüllerinden
  • mutlu değildir,
  • en çok da bu teamüllere
  • harfiyen uyan adamlar
  • mutsuzdur.
  • Austin Allen

George Orwell ’ın Burma günlerinde yaşadığı bir hadiseyi anlattığı Bir Fili Vurmak adlı yazısını bilirsiniz. Britanya İmparatorluğu’nun sömürgesi olan Burma’nın Mawlamyine şehrinde polis müdür yardımcılığı yapan ve halkın Avrupalılara karşı olan nefretinin sembolü hâline gelen Orwell, yaptığı işe ve hizmet ettiği ülkeye duyduğu nefret ile onu her fırsatta aşağılayan ve tehdit eden Burmalılara karşı duyduğu öfke arasında kalır.

Ancak bir gün emperyalizmin gerçek doğasını, despot bir hükûmeti harekete geçiren asıl saikleri daha iyi görmesini sağlayan bir hadise gerçekleşir. Bir sabah şehrin diğer ucundaki bir karakoldan aldığı telefon, bir filin pazar yerini yıkmakta olduğu haberini verir ve kendisinden “bir şey” yapmasını ister.

Her ne kadar Orwell “ne yapacağını” bilmese de eline bir tüfek alır ve midillisine binerek olay mahalline gider. Peşinde tüm mahalle halkı olduğu hâlde filin bulunduğu yere doğru giden Orwell onun pek çok maddi hasara sebep olduğunu ve birini öldürdüğünü öğrenir. Akabinde, ahalinin heyecanla elindeki tüfekle fili vuracağını söylediklerini işitir.

Orwell fili gördüğünde onu asla vurmaması gerektiğini düşünür zira yaşayan bir fili vurmak, büyük ve pahalı bir makineyi tahrip etmekle kıyaslanabilecek bir meseledir ve fil çoktan sakinleşmiş, otlarda yayılmaktadır. Bir süre fili takip edip onun zarar vermeyeceğine kani olduktan sonra geri dönmeye niyetlense de arkasında onu izleyen neredeyse iki bin kişi olduğunu ve kalabalığın her geçen dakika daha da büyüdüğünü fark eder. Filin vurulacağından emin olan kalabalık heyecanla bu “eğlenceli dakikaları” beklemektedir. Ve Orwell o anda fili vurmak zorunda kalacağını anlar. Zira insanlar ondan bunu beklemektedir.

  • Orwell yaşadığı o idrak anını şu sözlerle anlatır. “Ve beyaz adamın Doğu’daki egemenliğinin kofluğunu ve abesliğini ilk kavramam, elimde tüfekle orada durduğum bu anda oldu. İşte buradaydım; elinde silahıyla, silahsız yerli kalabalığın önünde duran beyaz adam. Görünürde oyunun başrol oyuncusu, ancak gerçekte arkamdaki o sarı yüzlerin iradesinin bir ileri bir geri itelediği anlamsız bir kuklaydım. O anda, beyaz adamın zorbalaştığında yok ettiğinin kendi özgürlüğü olduğunu algıladım. Beyaz adam o zaman riyakâr, rol kesen bir aptala, geleneklere uygun hâle getirilmiş bir sahip figürüne dönüşüyordu. Çünkü egemenliğinin koşulu, hayatını ‘yerlileri’ etkilemeye çalışarak geçirmesi ve böylece her krizde ‘yerlilerin’ kendisinden beklediği şeyi yapmasıydı. Bir maske takıyor ve yüzü maskeye uyacak biçimde şekil değiştiriyordu. Fili vurmak zorundaydım. Tüfeği getirmekle, bunu yapacağıma söz vermiştim. Bir sahibin sahip gibi davranması gerekir; kararlı görünmeli, ne istediğini bilmeli ve kesin şeyler yapmalıdır. Bütün bu yolu elimde tüfek, hemen arkamda iki bin kişiyle gelmek ve ardından hiçbir şey yapmadan zayıfça uzaklaşmak; hayır, bu mümkün değildi. Kalabalık bana gülerdi. Ve tüm hayatım, Doğu'daki her beyaz adamın hayatı, insanları kendine güldürmemek için verilen uzun bir mücadeleydi.” Nihayetinde Orwell uzun bir ikilemden sonra fili vuruyor. Fakat Orwell yalnızca bir emperyalist, sömürgeci, bir beyaz adam olarak değil, bir erkek olarak da ondan beklenilen davranışın altında eziliyor ve kendisini, gücünü, erkini, yalnız bir emperyalist, sömürgeci yahut beyaz adam olarak değil, bir erkek olarak da ispat etmek için “fili vuruyordu.”

Leonard Kriegel, On Man and Manhoodkitabında, yalnızca yaşadığımız çağda değil her zaman, erkekliğin kazanılmak zorunda olunan bir “şey” olduğunu söyler. Kriegel’in “şeyleştirdiği” erkekliğin, daimi bir şova, performansa, ispat çabasına dönüştüğünü Maskeyle Yaşamak (The Mask You Live In) belgeselinde, hâlihazırda antrenör olan, eski Amerikan futbolu oyuncusu Joe Ehrman’ın anlattıklarıyla somutlaştırmak da mümkün.

Ehrman hatırladığı en eski anısının babasının onu evlerinin bodrumuna götürüp “Erkek gibi ol! Ağlamayı bırak, duygusallığı bırak! Bu dünyada erkek olmak istiyorsan insanlara ve durumlara hâkim olmayı ve onları kontrol etmeyi öğrenmelisin” dediği an olduğunu söylüyor. Ehrman yaşadığı o utanç anını ve kendisini yeterince erkek hissetmeyişini bugün bile hatırlıyor. Fakat futbol onun için bir saklanma yeri oluyor. O, orada, kaskının içinde kalabalığın çığlıklarının arkasına saklanabiliyor. Bir görünüş bir karakter yansıtıyor. Bu şekilde sergilediği “hipermaskülinitenin”, onun kim ve ne olduğunu meşru kılacağını düşünüyor.

Ehrman’ın anlattıkları, aslında yalnızca Amerika’da değil, pek çok toplumda erkek olarak doğmanın asla tek başına yeterli olmadığını, “erkek olmak” veya “erkek kalmak” için hayat boyu bir performansın sergilenmesi gerektiğini özetliyor. O hâlde, erkekliğin hayat boyu bir tiyatro oyununa evrildiği Amerika toplumunda, bu role uygun bir erkeklik kostümünün olmadığını söylemek ne kadar mümkün olur?

Modern erkeğin yenilgisi

Amerikalı yazar Sherwood Anderson, Perhaps Womankitabında, modern erkeğin makinalar karşısında yenilişini anlatır.

  • “Etrafını saran şeylerle kesin bir bağlantısı yok, giydiği kıyafetlerle ilişkileri yok, içinde yaşadığı evle de. Bir evde yaşıyor ama o evi kendisi inşa etmedi. Bir sandalyede oturuyor ama onu kendisi yapmadı. Bir araba kullanıyor ama onu kendisi üretmedi. Bir yatakta uyuyor ama nereden geldiğini bilmiyor.” Anderson’un işaret etmiş olduğu bu “yenilgi”nin 19. yüzyılda başladığını söylemek mümkün.

Tarım ekonomisine bağlı kır toplumunun yerini sanayi ekonomisine bağlı kent toplumu aldığında erkek, yeni bir iş bölümü ve cinsiyet hiyerarşisi ile karşı karşıya kaldı. Aneta Stepien, tarihçilerin, otomasyon ve zaman yönetimi gibi baskılayıcı endüstriyel pratiklerle aşağılanan erkek işçilerin, küfrederek, içki içerek ve iş yerindeki birkaç kadını taciz ederek kendi erkekliklerini nasıl dayattıklarını vurguladıklarını anlatır.

Nitekim, 19. yüzyılın sonlarına doğru, çok sayıda erkek, sporu ve formda olmayı benimsemiş, futbol ve boks kulüpleri kurmaya başlamıştır. Erkeklik idealini yakalayabilmek için feminen ve çocuksu olan her şeyi reddetmek gerekiyordur.

  • Erkeklik sorunu üzerine çalışmalar yapan psikoterapist Terence Real, Erkekler Ağlamaz kitabında, tanıdığı hiçbir çocuğun “ana kuzusu”, “top”, “muhallebi çocuğu”, “karı” gibi sözlerle alaya alınmaktan kurtulamadığını söyler. Hâl böyle iken, modern hayatta “yenilen” erkeklerin, yeni bir ideal arayışı içinde bulunmaları da güçlü ve korkusuz erkeklik idealini medyanın, reklamların, video oyunlarının ve Hollywood'un etkisiyle “kaslı bedenler” ile cisimleştirmeleri de kaçınılmazdı.

Erkekliğin yeniden üretimi

20. yüzyılın başından II. Dünya Savaşı’na kadarki süreçte, ABD ve Avrupa’da antisemitizmin güçlenmesi karşısında, “zayıf”, “efemine”, “yetersiz” olarak yaftalanan Yahudi erkekleri yeni bir erkeklik inşa etmek için sporu kullandılar. Boksu yeni bir erkeklik temsilinin aracı olarak kullanan ve pek çok ünlü boksör yetiştiren Yahudiler, “yenik erkeklik” temsilinden sıyrıldılar. Medya, Yahudi boksörleri “bedensel mükemmellik” fikrinin temsilcisi olarak gördü ve her birini “Adonis” olarak nitelendirdi. Yahudilerin bu yeni, şekilsel erkeklik inşası bugün dahi kullanılan “Yahudi kası” terminolojisini literatüre soktu.

  • 80’li yıllar Amerika’da ideal erkek bedeninin, “savaş makinesine” dönüştüğü yıllardı. Kariyerine vücut geliştiricisi olarak başlayan Arnold Schwarzenegger ve kas kütlesi Sylvester Stallone, steroidli “yapay bedenlerini” yenilmezlik şöleni olarak sunuyorlardı izleyenlere. Schwarzenegger’in Terminatör’ü bu “yapay erkekliğin” vücut bulmuş hâli idi. Stallone Rambo filminde “silah adam” olarak çıkıyordu karşımıza. Micheal A. Messner 80’lerde patlayan bu “steroid erkekliği”, ABD’nin Vietnam Savaşı’ndaki başarısızlığı ile bağdaştırır. Zira savaşta kaybeden “erkekliğin” yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Bu örneklere bakıldığında, Amerika’da erkeklik imajının yenilenmesi ihtiyacının siyasi olaylardan bağımsız olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Aneta Stepien, Amerika’da erkekliğin bugünkü yükselişinin 11 Eylül saldırısı akabinde, Usame Bin Ladin’in Amerikan erkekliği için “yumuşadı” ve “zayıfladı” nitelendirmesi ile ilişkili olduğunu söyler. O hâlde Schwarzenegger’in 2011 yılına kadar Kaliforniya valiliği yapmasının da Amerikan başkanlarının “zehirli erkeklik” söyleminin bir parçası olmalarının da D. Trump’ın “şekilsel, maskülen, kaslı erkeklik” idealinin de tesadüfler zincirinin halkaları olmadığını söyleyebiliriz.

Benim bedenim, senin kararın

Bugün Hollywood’un süper kahramanları, eski süper kahramanlara nazaran çok daha kaslı. Medya, reklamlar, dergiler, filmler, video oyunları “kaslı erkeğin” ideal olduğunu vurguluyor. Bu imge bombardımanına maruz kalan erkeklerin büyük bir çoğunluğu, her ne kadar güce dayalı bir hayat tarzı içinde olmasalar, masa başında dört duvar arasında çalışsalar da steroidle pompalanmış kas kütlelerinden müteşekkil bedenleriyle, Amerika’nın erkeklik idealini gerçekleştirme gayreti içerisindeler. Ancak bu ideali gerçekleştiremeyen, “gerçek dünyada”“gerçek bedenleriyle” sıkışan erkekler kendilerinden giderek daha tatminsiz bir hâle geliyorlar.

İmge bombardımanına maruz kalan erkeklerin büyük bir çoğunluğu, her ne kadar güce dayalı bir hayat tarzı içinde olmasalar, masa başında dört duvar arasında çalışsalar da steroidle pompalanmış kas kütlelerinden müteşekkil bedenleriyle, Amerika’nın erkeklik idealini gerçekleştirme gayreti içerisindeler.
İmge bombardımanına maruz kalan erkeklerin büyük bir çoğunluğu, her ne kadar güce dayalı bir hayat tarzı içinde olmasalar, masa başında dört duvar arasında çalışsalar da steroidle pompalanmış kas kütlelerinden müteşekkil bedenleriyle, Amerika’nın erkeklik idealini gerçekleştirme gayreti içerisindeler.

Vücut anomalileri ve steroidler üzerine çalışan Harrison Pope, günümüzde erkek olmanın kaslı olmak anlamını ihtiva ettiği inancının oldukça yaygın olduğunu ve bu sebeple kas dismorfisine sahip genç erkek sayısının her yıl artış gösterdiğini söylüyor. Pope, her yıl daha fazla erkeğin spor salonuna giderek kendilerini Rocky’e dönüştürmeye çalıştıklarını ve bunlardan pek çoğunun erkeklikle ilişkilendirdikleri kas kütlelerine sahip olabilmek için anabolik steroidlere yöneldiklerini kaydediyor.

Pope’un son araştırmalarına göre neredeyse tamamı erkek olan 4 milyon Amerikalı, hayatlarının bir döneminde bu steroidleri denedi. Pope’la ortak çalışmalar yürüten Shalender Bhasin de anabolik steroidin sporda hile amaçlı kullanıldığı hususunda yaygın bir yanlış algı olduğunu, ancak Amerika’da anabolik steroid kullanıcılarının büyük çoğunluğunun sporcu olmadıklarını, bu ilaçları pek çok gencin, görünümlerini “iyileştirmek” için kullandıklarını ifade ediyor.

Bugün Amerika’da ve pek çok ülkede zinde, kaslı, atletik bir vücuda sahip olmak “erkeksi” bir teamül hâline geldi. Ancak spor yapmanın tek başına bu “erkeksi” teamüle ulaşmak için yeterli olmadığı da fark edildi. Bu sebeple steroidler de bu yeni, fabrikasyon “erkeklik üretiminin” anahtarı hâline geldi.

Kaslılık dürtüsünün daha yüksek olduğu erkekler, daha yüksek depresyon ve daha düşük özgüven seviyeleri gösterirler. Her ne kadar kaslarını yetersiz bulsalar da vücutlarını daha çok sergileme, sosyal medyada teşhir etme eğilimindedirler. Pope, spor salonuna gitmek istemekte patolojik bir sorun olmadığını fakat, “yeterince kaslı olmadığı” yanılsamasının, kişiye, işini ve tüm sosyal hayatını kaybettirdiği bir noktada kas dismorfisinden bahsedilebileceğini söylüyor. Bunun yanı sıra anabolik steroidlerin pek çok yan etkisi bulunuyor. Nöro-davranışsal bozukluklar, erken ölüm, intihar düşünceleri sıklıkla görülen yan etkiler arasında.

Pope, steroidlerin sebep olduğu ve ancak uzun vadede etkisini gösterecek kalp rahatsızlıklarının en tehlikeli yan etki olduğunu söylüyor. Bütün bu yan etkilerinden başka, steroid kullanımının en büyük riski hormon-fonksiyon bozukluğu. Pope, steroid kullanıldığında vücudun dışarıdan gelen testosteronu gördüğünü ve bu nedenle testosteron üretmeyi durduğunu ve erkeklerin steroid kullanmayı bıraktıkları takdirde vücutlarının testosteron üretimi noktasında zorlandığını, bunun da pek çok psikolojik ve fizyolojik soruna sebep olabileceğini ifade ediyor.

Bugün, yapay/steroid erkeklik üretimi Amerika ve Amerika etkisiyle pek çok ülkede yükselişe geçti. Tarih boyunca gücünü, iktidarını, erkeksiliğini, erkekliğini ispat etmek zorunda kalan erkekler, bugün imgelerle çevrelenmiş vaziyette. “Erkeklik ideali” ya da “ideal erkeklik” spor salonlarında steroidlerle inşa ediliyor. İçeriği, saikleri değişse de erkeklerin “fili vurma” vazifesi mütemadiyen tekrar ediyor. Belki de artık “fil”, erkekleri eziyor…