Beyaz Adam!

“Babam elmas aramama izin vermedi. Kolay yoldan zengin olup rahata alışmamdan korkuyordu. Okumamı istiyordu. Bu yüzden elmas aramak için işçiler aldı, beni de okula gönderdi. Ama planlarımız tutmadı. Liseyi bitirdiğimde iç savaş çıktı ve üniversiteye gidemedim. Savaş 12 yıl sürdü. 100 binden fazla kişi öldü. Benim gibi birçok kişinin hayali, bazılarının da hayatı yarım kaldı.”
Rehberimiz Aboubakar ile Sierra Leone hakkında konuşurken yola çıkalı 1,5 saat olmuştu. Moyamba’ya 2,5 saatimiz daha vardı ve söylenenlere göre yolun asıl zor kısmına henüz gelmemiştik.
Kurban Bayramının ilk gününde İHH’nın Waterloo’daki yetimhane kompleksinde kurbanlarımızı keserek çevredeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. İkinci gün ise başkent Freetown’a dört saat uzakta olan Moyamba’da kurbanlarımızı kesmek için sabah erkenden yola koyulduk. Şehir merkezinden ayrılıp dağ yollarına girdiğimizde camı açtım ve temiz havanın tadını çıkarmaya başladım. Şehirdeki egzoz kokusu ve gürültünün aksine burada sadece sessizlik, yeşillik ve toprak kokusu vardı.
Daha önce Afrika’nın farklı ülkelerine gitmiş, köyleri ziyaret etmiştim. Ancak ilk defa Sierra Leone’de ilginç bir şeyle karşılaştım. Moyamba’ya giderken içinden geçtiğimiz köydeki çocuklar bize uzaktan “Opoto!” diye sesleniyorlardı. Tabii ki duyduğumuzun ne olduğunu anlamamıştık. Aboubakar tercüme etti. “Beyaz adam” diyorlarmış.

Yola çıkalı 2,5 saat olmuştu. Biraz dinlenmek için Aboubakar’dan arabayı durdurmasını rica ettim. Hava temiz olsa da engebeli yollarda araç içinde savrulmaktan, yer yer zıplamaktan yorulmuştum. Başım ağrıyordu. Biraz ilerideki yol ayrımında durdu. “Burada dinlenebiliriz. Zaten buradan sonra yol daha bozuk.” dedi. İnip biraz yürüdüm. Vücudumu yeni sarsıntılara hazırladım. Tekrar yola koyulduk. Yağmurlu geçen günler yoldaki çukurları doldurmuş, bazı yerleri de çamura dönüştürmüştü. Tekerlekler zaman zaman su birikintilerine gömülüyordu. Aboubakar’ın usta şoförlüğü sayesinde kurtuluyorduk. Hem yavaş gidiyorduk hem de araç içinde sallanmaya devam ediyorduk. Üstelik hastaydım. Tüm sallantılar bende inlemeye dönüşüyordu. Yine köylerden geçiyor, “Opoto!” oluyorduk. O kadar çok duyduk ki bizim için artık bir tezahürata dönüşmüştü. Çocuklar “Opoto!” diye seslenince camdan onlara el sallayarak selam vermeye başladım. Bazı yerlerde kadınların yağmurun oluşturduğu küçük göletlerde çamaşır yıkadığını gördüm. Burada yağmur suyunun büyük bir nimet olduğunun farkındalar. Kadınlar yağmur başlayınca evin önüne leğenler koyarak suyu biriktiriyor ve evin farklı ihtiyaçlarında kullanıyorlar.

Nihayet Moyamba’ya ulaştık. Burada da bir yetimhane kompleksi var. Okulu, camisi, erkek ve kız yetimhaneleri ile köyün merkezi diyebilirim. Okul ve cami hem yetimlere hem de bölge halkına hizmet veriyor. Dört saatlik meşakkatli yolculuğun böyle bir yere çıkması yorgunluğumuzu aldı. Onlarca köyü, dağ yollarını, ormanları aşarak zar zor gidilen bir yere yetimhane, cami ve okul inşa etmek takdir edilesi. Allah vesile olanlardan razı olsun. Köy halkına kurban paylarını ulaştırdıktan ve yüzleri güldürdükten sonra aynı zorlu yoldan başkente geri döndük.

Bayramın üçüncü gününde Freetown çevresindeki farklı bölgelerde son kurbanlarımızı keserek yetim ve ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırdık. Bir ilkokulun bahçesinde kurban paylarını dağıtırken sıra Muhammed amcaya geldi. Poşeti eline alınca içine bakıp sevinçle “Elhamdulillah” dedi. Evine doğru yürürken yanına gidip tanıştım ve sevincinin sebebini sordum. “6 çocuğum var. Burada öğretmenlik ücretiyle geçinmek biraz zor. Kiradan geriye kalan parayla pirinç, patates ve fasulye alabiliyoruz. Allah sizin vesilenizle bizi rızıklandırdı. Bu yüzden şükrettim. Size de teşekkür ederim.” dedi.
Sierra Leone’de üç gün boyunca Muhammed amca ve ailesi gibi yaklaşık 1.100 ailenin sofrasına kurban payı ulaştırdık, kardeşliğimizi hatırladık. Hayırseverlerden Allah razı olsun.