Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli

Meydandaki kukla heykeline baktım ve bu bir kukla değildir, diyerek yürüdüm gittim.
Meydandaki kukla heykeline baktım ve bu bir kukla değildir, diyerek yürüdüm gittim.

İskemle kuklası. el kuklası, ipli kukla, dev kukla... İskemle kuklasını Edip Cansever'in masasına oturttum. El kuklasını Sezai Karakoç'un Mona Roza'sının elinde gördüm.

Kukla

Ahmet Kutsi Tecer anlatıyor: “Kukla (bebek) şüphesiz çok eski bir oyun aracıdır. 'Kolkurçak' bunun Türklerdeki bir çeşidinin adıdır. Esasen 'Kurçak' kelimesi 'put, heykel, kukla' anlamındadır. Abdülkadir İnan'ın Samaylaoviç'ten tercüme ettiği 'Türkistan Sanatkârları Loncası Risalesi' adlı makalede Taşkent'te 'Kolkurçak' ve Hive'de 'Çadır Hayal' oyunlarını gösteren iki klişe vardır. Burada görüldüğü üzere 'Çadır Hayal' de bir kukla-suret oyunudur.” Kuklanın mucidinin Türkler olduğunu söyleyen Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu da ilginç bilgiler aktarıyor: “Şimdiye kadar bulunan kuklaların en eskileri Türk kuklalarıdır. Bu kuklalar Orta Asya'dan Turfan civarında Alakurgan mevkiinde tarihi tayin edilemeyecek kadar eski bir Türk hükümdarının mezarından çıkarılmıştır. Üç tanedir. Bu kuklaların mabut, heykel, oyuncak olmayıp temsil eşyası, yani kukla olduğu, Türk hükümdarlarının eşyası olarak onunla birlikte gömüldüğü Rus bilginleri tarafından tespit edilmiştir. Orta Asya'da Mezar Araştırmaları adlı İngilizce kitapta bu kuklalara dair malûmat vardır.”

Ahmet Kutsi Tecer
Ahmet Kutsi Tecer

İnsan, hülyalarının kökü olan iç âleminin “ham, orijinal mahluklarını giydirip kuşatıp dile getirdi mi, o zaman kukla sanatı doğar. Zaten sanat iç âlemimizin dile gelmesi değil midir? İç âlemimizde komik, dramatik, trajik şahsiyetler olduğu gibi, ham, kaba, oynak, grotesk mahlûklar da vardır. Kukla insan ruhunda gömülü olan grotesk mahlûkların heykelidir. Kuklacı da bu grotesk mahlukları dile getiren sanatçıdır.”

Ve hangimiz kendimizin kuklası değilizdir ki?!

Can Ali

Benim hiç çocuk olamayışımın ilkokul birinci sınıfta okuduğum ilk kitabın Can Ali (Cin Ali değil) olduğuna kimseyi inandıramamamla bir ilişkisi var mı acaba? Hiç kuklam olmadı mı? Oldu elbette. Çocukluğumun önemli bir kısmı köyde geçti. Kiraz ağaçlarını okuyup ezberlemekle… Necatigil’in “Yıldızlar” şiirini okuduğumda çocukluğum çok gerilerde kalmıştı. “Ebedi vakansta çocuk olmayacaksın artık.” Bu dizeyi nerde okumuştum? “Çocukluğunu cebine koy ve kaç. Zira sahip olduğun tek şey budur!” Bu dizeyi de? Bütün bunları bir kukla oyununda düşlediğimi itiraf ediyorum. Tam çocuk olacak adammışım ben! Hermann Hesse’in çocuk kahramanları bana ne kadar da benziyor…

  • Hemingway’e göre “Mutlu bir çocukluk geçirmiş kişi, edebiyatçı olmaz”, doğrudur, benim kuklam bile hüzünlüydü. “Çocukluğunu atlayıp iyileşen var mı hiç?” diye soruyor Lucie Delarue-Mardrus. Ben de soruyorum: Kuklalarını öpmeyip?

“Çocukluğum şu buğday ekmeğinden gelir” diyor Edmond Vandercammen. Benimse bağbozumu zamanı elmadan yapılan pekmezden. Ya seninki ey okur, senin çocukluğun? Senin çocukluğunu elmadan yapılmış bir kukla gibi görüyorum ben şimdi, bir erguvan ağacına asılı…

Kuvvetle hülya etsem geri gelir mi çocukluğum? O kuklaya emanet ettiğim çocukluğum…

Herkes bir kuklaydı

 Edmond Vandercammen
Edmond Vandercammen

“Herkes birer kuklaydı, ama onları tanımış olduğum kişilerle özdeşleştirebilmek için, arkalarında yer alan ve kendilerine derinlik kazandıran birçok düzlemde yazılı olanları aynı anda okumak, karşımızda bu yaşlı kuklalar varken zihinsel bir çalışma yapmak gerekiyordu, çünkü hem gözle, hem de hafızayla bakmak şarttı; yılların maddedışı renklerine bulanmış bu kuklalar Zaman’ı dile getiriyordu; genelde görünmez olan Zaman, görünürlük kazanmak için bedenlerin peşine düşer ve rastladığı her bedeni ele geçirip üzerinde sihirli fenerini oynatır. Bir zamanlar Combray’deki odamın kapı kulpunda boy gösteren Golo kadar maddedışı olan yeni ve tanınmaz Argencourt, kısmen görünür kıldığı Zaman’ın ifşaatı gibiydi.” Marcel Proust, Kayıp Zamanın İzinde: Yakalanan Zaman’da böyle söylüyor. “Herkes birer kuklaydı”; ama kuklaları oynatanlar da…

Kalbim bir kukla

Sanırım ikinci sınıftaydım. Bir bahar günü tiyatroya götürmüştü öğretmenimiz bizi. Bir kukla oyunuydu. Sahnenin değil varlığın perdesi aralanıyordu sanki. Korkuyla karışık bir haz duyduğumu hatırlıyorum. El kuklaları... Sanki Allah'ın elinde kalbim de bir kuklaydı.

Lili

Ben bir kuklacı olsam, kuklalarımla şarkı söyleyen, dans eden Lili’ye âşık olurdum. Ben bir kuklacı olsam Lili’nin gölgesinden bir kukla yapardım. Kasabadan kasabaya gezer, Lili’yi arardım. Ben bir kuklacı olsam bir kuklacı gibi girerdim kalbine Lili’nin. Ben bir kuklacı olsam diyorum, kuklalarımla aşktan başka bir şeyi sahnelemezdik kuşlara, yapraklara, ırmaklara. Ben bir kuklacı değilim, Lili’ye âşığım ben.

Sinem’in kuklaları

Sinem’in kuklalarını görmelisiniz. Dünya görmüş kuklalar onlar. Düş görmüş kuklalar… Sinem’in en güzel dostları onlar. Sinem onlara kazak bile örer, masal bile anlatır. Siz Sinem’in kuklalarını gördükten sonra kendinizi aynada görmelisiniz…

Hediye

Yeğenim Yûsuf Eymen’e bir kukla aldım. Şöyle bir konuşma geçti aramızda:

  • “Ama bu niçin konuşmuyor amca?”
  • “Çünkü o bir kukla!”
  • “Kuklalar konuşmaz mı amca?”
  • “Kuklalar konuşmaz, konuştuklarını hiç işiten olmamıştır.”
  • “Ben bir kuklacı mıyım şimdi?”
  • “Sen bir kuklacısın cânım Yuti!”

Bu bir kukla değildir

Meydandaki kukla heykeline baktım ve bu bir kukla değildir, diyerek yürüdüm gittim.

Kukla gibi

İskemle kuklası. el kuklası, ipli kukla, dev kukla... İskemle kuklasını Edip Cansever'in masasına oturttum. El kuklasını Sezai Karakoç'un Mona Roza'sının elinde gördüm. İpli kuklayı, Hüsn ü Aşk'taki kuyuda seyrettim. Dev kuklalar her sokak başını kesmişti, Necip Fazıl'ın şiirinden çıkıp. Ben böyle kuklalara kukla derim işte.

Korkuluk

Sezai Karakoç
Sezai Karakoç

Şimdi size, tarlalardaki korkulukların da bir kukla olduğunu söylersem gülünç olur muyum? Çünkü korkulur bazen gülünecek şeylerden. Çünkü bazen de korkulan şeylere güleriz biz. Hâlbuki tarlalardaki korkulukların, ki başka bir isim bulmalı onlara, kendilerini eğlendirmek için konulduklarını bir bilselerdi kuşlar, dünya daha güzel bir yer olmaz mıydı?

Benim kuklalarım

Benim kuklalarım vardı. Oturturdum masaya, dekoru ayna olan bir sahnede, kendimi oynardım onlara ben. Hep kötü bir performans sergilediğimden olacak, hiç gülmez ve alkışlamazlardı. Hatta hayal kurduklarından bile şüphelendiğim olurdu. Bir gün sessiz sedasız sahneden çekildim, aynayla karşı karşıya bıraktım hepsini. O parlak aynada nihan oldular. Benim kuklalarım vardı, aynalarım vardı, çocukluğum vardı. Şimdi nerdeler?

İplerini kesen kukla

Sevgili dostum Hakan Sümer'in kendi iplerini kesen bir kuklanın melankolisini anlattığı bir karikatürü var ki son günlerde gözümün önünden gitmiyor. Beni, şairin “alyanak bir kuklacıdan ucuz hüzünler kiralardım” dediği türden günlere götüren bu karikatür karşısında gözyaşlarımı tutamadığımı niçin itiraf etmeyeyim ki? Elinde makas, kesemediği tek ipin ucunda asılı kalmış bir kukla. Bu kuklanın kukla olmadığı besbelli değil mi?

Rüya

Rüyasında, Keçecizâde'nin “Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin/Bülbül hâmûş havz tehî gülsitân harâb” beytini okuyan kuklalarının olduğunu söyledi bana Derviş Abi. Hem gölge hem suret olabilme keyfiyeti ya da “nokta”. Ve “çamur”a bulanmış tavus kuşu. Gayr yerlere gidemez, özge safalar süremez benim kuklalarım. Ama rüya görür benim kuklalarım.

Şiir

“Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben” diyor Nilgün Marmara ve bizi ağlatıyor. Kuklalarımı ve beni.

Petruşka

Gorki “Yalnızca kukla Petruşka, bir de artistler şiir okur” diyor ve bizi mahcup ediyor. Kuklalarımı ve beni.

Acı

“Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz” diyor Oğuz Atay ve bizi yeni acılara salıyor. Kuklalarımı ve beni.

Lorca ve Edirneli Nazmî

Bir düş: Kukla tiyatrosu. Oyuncular Lorca ve Edirneli Nazmî. Seyirciler İbiş ve İhtiyar. Hani alkış?

Hayyam

Lili filminde Hayyam’ı gördüm, şöyle söylüyordu:

“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz

Kuklacı Felek Usta, kuklalar da biz

Oyuna çıkıyoruz biz, birer ikişer

Bitti mi oyun sandıktayız hepimiz.”

Leslie Caron şarkı söylüyor, ben, “Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü”, “bu veda kürkünü” giyiyorum. Kuklalarım seyrediyor.