Gençlik bir mit midir?

Kuşak kavramı hiç şüphesiz tıpkı diğer sosyal bilimler kavramları gibi kendi içinde geniş bir kategoriyi içeriyor ve tıpkı diğer kavramlar için olduğu gibi teorik bir tartışmayı gerektiriyor.
Kuşak kavramı hiç şüphesiz tıpkı diğer sosyal bilimler kavramları gibi kendi içinde geniş bir kategoriyi içeriyor ve tıpkı diğer kavramlar için olduğu gibi teorik bir tartışmayı gerektiriyor.

"2000 yılından itibaren 1980 sonrası genç kuşakla yaptığım niteliksel araştırmalar, söz konusu kuşağın siyasetten tamamen uzak bir kuşak olmak yerine, geleneksel siyasetin kurumlarına ve siyasete eleştiriler getiren, olumsuzladığı yanlarıyla siyasetin içinde bulunmak yerine dışında bulunmayı yeğleyen bir kuşak olduğunu gösteriyor."

Türkiye’de gençlik sosyolojisi alanında öncü çalışmaları olan sosyolog Demet Lüküslü ile gençlik ve kuşak kavramlarını, “kuşaklar” arasındaki dönüşümü konuştuk.

Gençliğin dönemlendirilmesinde “kuşak” kavramı ne oranda açıklayıcı?

Ben çalışmalarımda farklı kuşakları analiz ederken Karl Mannheim’ın kuşak kuramını kullanıyorum. Kuşak kavramı hiç şüphesiz tıpkı diğer sosyal bilimler kavramları gibi kendi içinde geniş bir kategoriyi içeriyor ve tıpkı diğer kavramlar için olduğu gibi teorik bir tartışmayı gerektiriyor.

Demet Lüküslü
Demet Lüküslü

İki dünya savaşı arasındaki dönemde, 1928 yılında Almanca yazdığı “Kuşaklar Sorunu” makalesinde Mannheim, kuşağı oluşturanın önemli tarihsel olaylar olduğunun altını çizer. Ancak bu tarihsel olaylara kuşak kendi içinde pek tabii ki homojen bir tepki vermez. Bu sebeple, kuşak kendi içerisinde homojen bir kategori oluşturmamakta, farklı “kuşak kümelerini” kendi içinde barındırmaktadır. Ancak bu farklı “kuşak kümeleri” aynı büyük tarihsel olaylara tepki verdiklerinden büyük tarihsel olayların kuşağı oluşturmasından ve bu büyük tarihsel olaylara karşı ortaya çıkan ortak bir kuşak bilincinden bahsetmek mümkündür.

Biz kuşak çatışması deyince ebeveyn çocuk çatışmasını anlıyoruz daha ziyade. Hâlbuki mesele farklı bir dünyada yaşamak galiba...

Evet. Mesela Fransız sosyal bilimci Xavier Gaullier, kuşak kavramının aynı dönemde doğmuş kişiler yığınından farklı olduğunun altını çizer. Yeni kuşakların oluşumunu yeni toplumsal olaylara ve bu olaylara karşı zorunlu olarak beliren “new deal”e (yeni düzen, yeni zemin) bağlar.

  • Kuşak analizi aslında “kriz” üzerine kuruludur. Kuşaklararası eski süreç işlemez hale gelip de kuşaklararası kriz meydana geldiğinde kuşaklararası bir yeni zemin, yeni bir sözleşme oluşturmak gerekir. Çünkü yürürlükte olan toplumsal sözleşme sosyoekonomik ve teknolojik değişimlerden dolayı işlemez hale gelmiş ve yeni bir kuşak ortaya çıkmıştır.

Kuşak deyince bizim aklımıza hemen 68 kuşağı geliyor. Sol damar üzerinden mitleştirilen bir kuşak...

Aslında ben Türkiye’de Gençlik Miti çalışmamda 68 kuşağını ve sol damar üzerinden inşa edilen gençlik mitini tartışmıyorum. Çalışmamın tezi şu: Osmanlı’da modernleşme hareketlerinden itibaren (tıpkı diğer modernleşme serüvenlerinde olduğu gibi) gençlik, geleceği inşa etmenin bir yolu olarak görülmüş ve devleti kurtarma misyonu verilen bir genç kuşak devlet eliyle inşa edilmiştir.

Bu süreç siyasal kültürün önemli bir öğesidir. Tanzimat dönemi ile başlayan bu durum Cumhuriyet’le başladığı gibi bugün de oldukça kuvvetli bir şekilde yaşanıyor bence. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin özellikle 2011 yılından itibaren vurgulamakta olduğu ‘dindar nesil’ vurgusunu da hükümetin gençlik miti olarak görmek mümkün.

Cumhuriyet gençlerinin, 68 kuşağının, 80’lerin ve 2000’lerin gençliğinin kendilerini ifade etme biçimleri nasıl farklılık gösterir?

Karl Mannheim
Karl Mannheim

Karl Mannheim’ın kuşak kuramının izinde Türkiye’nin 68, 80 ve 2000 kuşaklarını analiz edebilmek de bir o kadar çetrefilli bir hal alıyor. Çünkü kuşakları analiz ederken onların içine doğmuş oldukları dünyanın etraflıca anlaşılması/anlatılması gerekiyor. Türkiye’nin 68’i: Bir Kuşağın Sosyolojik Analizi kitabımda örneğin Türkiye’nin 68 kuşağını anlatmaya, dönemin dünyası ve Türkiye’sini anlatarak başlıyorum. Kısaca söylemek gerekirse bu kuşakların neredeyse farklı dünyalar ve toplumların ‘çocukları’ olduğunu belirtmek gerekir.

80 sonrası kuşak için sizin de araştırmalarınız neticesinde vardığınız nokta; “protesto etsek de bir şey değişmez” algısının hâkim olduğu gençler, bu yüzden siyasetle arasına mesafe koyuyor ve bu mesafe sebebiyle toplum tarafından apolitik olmakla eleştiriliyor. Burada söz konusu olan gerçek bir apolitizm midir?

2000 yılından itibaren 1980 sonrası genç kuşakla yaptığım niteliksel araştırmalar, söz konusu kuşağın siyasetten tamamen uzak bir kuşak olmak yerine, geleneksel siyasetin kurumlarına ve siyasete eleştiriler getiren, olumsuzladığı yanlarıyla siyasetin içinde bulunmak yerine dışında bulunmayı yeğleyen bir kuşak olduğunu gösteriyor.

Bu sebeple eğer bir apolitizmden bahsedilecekse pasif bir apolitizm değil, aktif apolitizmdir söz konusu olan.

Pasif apolitizm, yönetilenlerin siyasete karşı hiç olmayan ilgisini ya da daha doğru bir ifade ile tam bir ilgisizliği ifade eder. Aktif apolitizm ise tıpkı Kilise’nin tutumları, diplomasi ve savunma gibi konularda örneği görüldüğü gibi kendini siyasetin dışında konumlandırmayı, siyasetin üzerinde partizan bakış açılarının uzağında geniş bir konsensüs sağlama çabasına işaret eder. Genç kuşakla derinlemesine konuşmalar yaptığımda ne siyasiler, ne siyasi partiler, ne de siyasi tartışmalardan bihaber olmadıkları hemen gözüme çarpıyordu.

Yani size göre genç kuşak pasif bir apolitizm içinde değil...

Evet. Bir taktik olarak kullandıkları aktif apolitizm bence genç kuşağın kendilerini siyaset üstü/ideolojiler üstü bir şekilde konumlandırmalarına imkân tanımıştır.

Pasif apolitizm, yönetilenlerin siyasete karşı hiç olmayan ilgisini ya da daha doğru bir ifade ile tam bir ilgisizliği ifade eder.
Pasif apolitizm, yönetilenlerin siyasete karşı hiç olmayan ilgisini ya da daha doğru bir ifade ile tam bir ilgisizliği ifade eder.

Bu nedenledir ki, birbirinden tamamen farklı siyasal tutumlara sahip kişiler bir araya gelebilmektedirler. Aktif apolitizm bu farklılıkların birlikteliğini mümkün kılabildiği gibi kutuplaşmayı da azaltıcı/engelleyici bir rol oynayabilmiştir. Genel uzlaşma tabanını “aktif apolitiklikte” yani hiçbir ideolojinin veya partinin partizanı olmamak olarak kuran gençler, aralarındaki farklara rağmen arkadaş olabilirler ya da en azından oturup konuşabilirler.

Bugünün gençlerinin hala “aktif apolitik” olduğunu söyleyebilir miyiz? Son yıllarda yaşanan bu kırılmayı neye bağlıyorsunuz?

80 sonrası kuşağı 2000 yılının başından beri yapmakta olduğum niteliksel gençlik araştırmaları ışığında anlama ve anlatma çabası içine giriyorum. Gezi’yi analiz ederken de temel iddiam Gezi’nin 1980 sonrası kuşak olarak tanımlanan kuşağın aktif olarak katıldığı bir kitlesel hareket olarak bu kuşağın dilini ve mizahını içinde barındırdığı idi. Gezi, hali hazırda var olmayan bir mizahı ve dili geliştirmemiş, genç kuşağın hali hazırda oluşturmuş olduğu dili ve mizahı su yüzüne çıkarmış, gözlerden kaçamaz hale getirmiştir adeta. Gezi’de gözlerden kaçamayacak şekilde ortaya çıkan ve farklı bir dil kullanan bu “yeni” siyaset yapma tarzı ve bu yeni siyasette aktif olarak kullanıldığı görülen mizah aslında tamamen yeni değildir. 1980 sonrası kuşağının geliştirmiş olduğu siyaset ve mizahtan temellerini almaktadır.

Gençliğin ancak “mitten” uzaklaşıp, eski kuşaklara dair nostaljiden arındırıldığında sağlıklı bir şekilde analiz edilebileceğini düşünüyorsunuz. Yarınları “inşa” eden genç tahayyülü olmadan nasıl bir gelecek kurgulanabilir?

Bizim bugün kullandığımız anlamda çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemi olarak gençlik, daha önce de belirttiğim gibi modern toplumun bir ürünü.

Genç nesillerin geleceği temsil etmesi, geleceğin iyi bir şekilde inşa edilmesi için bugünün çocuk ve gençlerinin ona göre yetiştirilmeleri gerektiği düşüncesi de modern bir düşünce.
Genç nesillerin geleceği temsil etmesi, geleceğin iyi bir şekilde inşa edilmesi için bugünün çocuk ve gençlerinin ona göre yetiştirilmeleri gerektiği düşüncesi de modern bir düşünce.

Modern sanayi toplumu çalışma yaşamı ve üretim üzerine kurulu olduğundan aynı zamanda yetişkin merkezli bir toplum. Bu yetişkin merkezlilik yaş kategorileri arasında da belirli bir hiyerarşi yaratıyor. Merkezde yetişkinler dururken, örneğin yaşlılık artık daha fazla üretilemeyen, “toplumun işine yaramayan” bir kategori olarak görülmeye başlanıyor. Modern sanayi toplumu çocukluk ve gençlik kategorilerini ise toplumun geleceği olarak görüyorlar.

  • Bu açıdan genç nesillerin geleceği temsil etmesi, geleceğin iyi bir şekilde inşa edilmesi için bugünün çocuk ve gençlerinin ona göre yetiştirilmeleri gerektiği düşüncesi de modern bir düşünce. O yüzden soru çok güzel bir soru. Gençliği yarın olarak gören bir bakış açısı dışında düşünebilmek zorlaşıyor. Ancak bunun yapılmasının (en azından sosyal bilimlerde gençlik kategorisi üzerine düşünürken ya da gençlik politikaları oluştururken) önemli olduğunu düşünüyorum.

Üstelik şöyle ikircikli bir durum söz konusu olarak beliriyor çoğu zaman: Bir taraftan gençlik yarınlar olarak görülüyor ancak yarınlar olarak görürken ideal bir genç tanımı yapıp, o gencin geleceğin yurttaşı olarak inşa edilmesine gayret ediliyor. Bu ideal genç tanımına uymayan her genç ise tehlikeli gençler olarak tanımlanıyor.