Gençlik edebiyatının varlığını duyurması bu çatı altında çalışmalar yapılmasına bağlı

Ketebe Yayınları Yayınevi Müdürü Güray Süngü ile hem gençlik edebiyatının ne anlama geldiğini hem de Ketebe Yayınları olarak yapacakları gençlik serisinin detaylarını konuştuk.
Ketebe Yayınları Yayınevi Müdürü Güray Süngü ile hem gençlik edebiyatının ne anlama geldiğini hem de Ketebe Yayınları olarak yapacakları gençlik serisinin detaylarını konuştuk.

Gençlik edebiyatının ne anlama geldiği, okur kitlesini kimlerin oluşturduğu yayıncılık sektörünün güncel bir tartışma alanı. Bu eserlerin hem gençlere ulaşabilmesi hem de edebî niteliğe sahip olması gerektiği de ortada. Ketebe Yayınları Yayınevi Müdürü Güray Süngü ile hem gençlik edebiyatının ne anlama geldiğini hem de Ketebe Yayınları olarak yapacakları gençlik serisinin detaylarını konuştuk.

Sizce “gençlik edebiyatı” diye ayrı bir alan var mı? Bu alanı veya türü nasıl tanımlamak gerekir?

  • Gençlik edebiyatı altında kategorileştirebileceğimiz eserlerin, çocuk ve yetişkin diyebileceğimiz diğer edebiyat dizilerinden kopuk, tamamen ayrıştırılmış bir şekilde algılandığını henüz söyleyemeyiz ama son yıllarda yayıncılık sektöründe bu alanların çok daha net çizgilerle -özellikle çocuk edebiyatından- ayrıldığını, kendini başka bir dille, markayla, görünüşle konumlandırdığını biliyoruz.

Muhakkak böyle de olmalı, bambaşka ihtisas gerektiren bir alan bu. Ergenlerin ve gençlerin duyguları, düşünceleri ve beklentileri çocuklardan çok farklı. Öte yandan yetişkin edebiyatı ile gençlik edebiyatı daha geçişken, birbirine daha yakın. Ama yakınlık yetişkinlerin lehine bir yakınlık. Pek çok gençlik edebiyatı eseri yetişkinler tarafından çok okunuyor, seviliyor. Gözetilmesi gereken gençler ise gençlerin yetişkin edebiyatı ile ilişkisine de bakmak gerekir. Burada iş biraz çetrefilleşiyor. Bir okuma kültürüne sahip genç, yetişkin edebiyatı sayılabilecek pek çok eseri rahatlıkla okuyabiliyor. Ama bazı eserler ise genç için doğal olarak uygun olmayabiliyor. Bu uygun olmama hâli, eserin doğasına içkin bir mesele. Edebiyat eserinin sahneleriyle değil, temalarıyla, eserin okurdan talep ettiği kavrama yetisiyle alakalı bir mesele.

Bir okuma kültürüne sahip genç, yetişkin edebiyatı sayılabilecek pek çok eseri rahatlıkla okuyabiliyor.
Bir okuma kültürüne sahip genç, yetişkin edebiyatı sayılabilecek pek çok eseri rahatlıkla okuyabiliyor.

Eserin okurdan talep ettiği duygusal olgunlukla alakalı bir mesele. Bu yüzden gençlik edebiyatı diye bir şey var zaten. O yaş düzeyinin, o olgunluk ve tecrübe düzeyinin kavrayışına uygun eser üretmek esasına dayanıyor gençlik edebiyatı dediğimiz tür. Zaman zaman klasik eserlerin seyreltilerek daha genç okurlara sunulduğu oldu. Çok bilinen örnektir bu, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı, Shakespeare’nin eserlerinin farklı yaş kuşakları için hazırlandığı örnekler var. Bu çabalar gençlere edebiyatın klasiklerini sunmak gibi bir ideale dayanıyor. Gençler için eser üretmek bahsi ise biraz daha farklı. Genç okurun karakterde, kahramanda, olay örgüsünde kendini göreceği eserler bizatihi gençler için kaleme alınmış eserler oluyor. Burada tuzaklar da var. Kitabı genç okura kendisini gösteren bir ayna gibi tasavvur edersek, aynanın iç bükey, dış bükey olması hadisesi. İnsanın içi çok zengin; genç, çocuk, ihtiyar fark etmez, kendinde olan kırıntıdan yola çıkarak kendisini tanımaya ve tanımlamaya başlayabilir. Bu sebeple genç okurlar için iyi edebiyatın yazılması, onlara sunulması önemli bir mesele. Dünyada biraz daha iyi durumda gençlik edebiyatı. Ülkemizde de zamanla yerini bulacaktır. Zannediyorum gençlik edebiyatının kendi varlığını duyurması, biraz da bu çatı altında çalışmaların yapılmasına, çeviri ve yerli eserlerin artmasına bağlı.

Hakiki sanat bir biçim meselesi

Ketebe Yayınları’nın önümüzdeki dönemde gençlik edebiyatı alanında eserleri okuyucusuyla buluşturacağını biliyoruz. Bu alana girme kararını nasıl aldınız?

Yayınevlerinin, özellikle bizim gibi iddialı yayınevlerinin kısa ve uzun vadeli hedefleri vardır. Kısa vadeli hedefler bildiğimiz gibi yıllık yayım planlarını içerir. Yıl içinde yayımlanacak eser sayısı, bu eserlerin toplamının oluşturacağı bütünlükteki anlam, oluşacak kompozisyonun kuruluş amacımızla denkliği vesaire gibi. Uzun vadeli hedeflerde ise yine bizim gibi iddialı yayınevlerinin hedefi tektir zannediyorum. İlgilendiği alanlarda ilk başvuru kaynağı olmak, yayımcılık yaptığı alanın belirleyicisi olmak. Bunun neticesi de zaten yayınevi dendiği zaman ilk akla gelen birkaç yayınevinden biri olmak. Bu da geniş bir yelpazede yayımcılık yapmayı zaten şart koşuyor. İşe böyle baktığımızda exlibris dizisini hangi amaçla kurduysak, gençlik dizisini de aynı amaçla kurduğumuz görülecektir. Yazma eyleminin kendisiyle ilgilenen okurlara, büyük yazarların kendi yazma eylemlerinden bahsettiği en iyi kitapları, en iyi edisyonlarla sunmak nasıl bir hedefse, ya da bilimle ilgilenen okurlara o alanın en iyi en yeni eserlerini ulaştırmak nasıl bir hedefse, genç okurlara, onların ilgisini çekecek, onların düşünce ve ruh dünyalarını zenginleştirecek iyi eserleri, o eserlerin ve o eseri talep edecek okurların hak ettiği kalitede ulaştırmak da benzer bir hedef.

Bir eserin konusu eserin aktardığı macera yani eserin olayı ve olaya bağlı teması önemlidir elbette ama onu nasıl bir dil yani üslup ile sunduğu en az hikâyenin kendisi kadar önem taşıyor.
Bir eserin konusu eserin aktardığı macera yani eserin olayı ve olaya bağlı teması önemlidir elbette ama onu nasıl bir dil yani üslup ile sunduğu en az hikâyenin kendisi kadar önem taşıyor.

Burada iyi yayıncılık esasını gözeterek bir cevap verdiğimin farkındayım, daha özelde, Ketebe Genç için şunu söylemem de gerekiyor; kuşaklar arasındaki fark açılıyor. İsmet Özel’in bir şiirinde geçer; “beni bir ses sahibi kıl.” Ya da Oğuz Atay romanları için bir iddia bir arzu ortaya koyar; “kendi lisanımı oluşturmak.” Ses, dil, lisan, bu kasıt, bir insanda söyleyiş, bir eserde ise üslup olarak dile gelir. Ama üslup sadece edebî teknik olarak üslup değildir, misal Forrest Gump filmindeki iyicillik, bir üsluptur. Mark Twain’de saflık bir üsluptur. Bir eserin konusu eserin aktardığı macera yani eserin olayı ve olaya bağlı teması önemlidir elbette ama onu nasıl bir dil yani üslup ile sunduğu en az hikâyenin kendisi kadar önem taşıyor. Bir süper kahraman filmi ya da dizisi, onu sunmak için çatılan biçimi nedeniyle alt metnine ulaşmayı imkânsız kılıyor çoğu eserde. Gençlerin önünde şu an epeyce oyuncak var. Bu oyuncaklar çeşitli platformlarda arz ediliyor. Sadece gençlere değil, hepimize. Ve burada hikâyeler var, hikâyeler ulaşıyor bize. Bu hikâyelerin çoğu vasatın çok altında. Çok gündelik ve gelgeç şeyler çoğu. Sinema, dizi ve kitap formatında sunulan bu hikâyelerde iyi eser oranı epeyce düşük. Edebiyat, bir biçim meselesi bildiğiniz gibi. Daha doğrusu hakiki sanat bir biçim meselesi.

  • İyi edebiyat; ister çocuk kitabı olsun, ister gençlik kitabı olsun iyi sanattır ve biçimi ve dili, temaya ulaştırır okuru. Küçük Prens o üslupta yazıldığı için büyüktür, ya da Şeker Portakalı bir gençlik kitabı ise o üslup ve meseleleri o şekilde işleme becerisi nedeniyle büyüktür.
Tom Sawyer.
Tom Sawyer.

Tom Sawyer başıboş ve dağınık bir çocuk görüntüsündedir ama genç kalplerimizde sevgisi ve cesareti ile kahramana dönüşür romanın sonunda. Bu dili, bu üslubu, bu biçimi gözetmemiz gerekiyor. Yüzüklerin Efendisi romanındaki Orkları, insanın kötü arzularının, hırslarının sureti olarak görmek mümkün, ama sinema diliyle o karakterler alelade korkunç canavarlar olarak görünüyor sadece. Bizim geleneğimizde nefsimiz hayvan olarak suret bulur. Edebiyat bunu anlatabilir, bu imkâna sahiptir. Sinema da elbette bu imkâna sahip ama hikâyeyi sunmak için seçtiğiniz dil, üslup, dediğim gibi temayı görünmez kılıyor.

Gençlere hikâyeler vermek lazım

Peki nasıl bir yayıncılık yapmayı hedefliyorsunuz?

Bunu net bir cümleyle ifade etmek gerekirse, gençlerin duygu dünyalarını dikkate alan, onların düş gücünü ve merak duygusunu tetikleyecek ama her şeyden de önemlisi estetik ve yazınsal bir değer taşıyan, okuması zevkli eserler yayımlamayı planlıyoruz. Yerli ve çeviri roman, öykü, etkinlik kitabı, grafik roman, çizgi roman vb. gibi çağdaş veya klasik kitaplar olabileceği gibi, birkaç türün birleşiminden oluşacak eserler bile olabilir yelpazemizde. Esası ortaya koymak en kolayı; zaten yayıncıyız, yayıncılığı bir bütün olarak hangi saikle yapıyorsak, genç edebiyatı da aynı saikle yapacağız. Yazarlarımıza gençlik edebiyatı için romanlar, hikâyeler yazdırmak istiyoruz. Dünya edebiyatının önemli eserlerini dilimize kazandırmak istiyoruz. Haricen şu anda dünyada bir hayat yaşanmakta, bir zihin işlemekte. İnsansız dünyalar, yapay zekâlar, makineleşme vesaire, bütün bunlar yokmuş gibi davranmanın da anlamı yok, çünkü gençlerin aklı orada. Ortaokul ve lise çağındaki gençler bu işlerin içine doğdular ve bütün anlam dünyaları buradan neşet ediyor. Onlara bir şeyler söylemek lazım, onlara hikâyeler vermek lazım. Başka bir durum; wattpad çılgınlığı, gençlere gençler tarafından yazılarak sunulan eserler, bu eserlerin temaları, o temaları işleyiş biçimleri.

Temalarda sorun yoktur biliyorsunuz, her şey insan için ama bir temayı sunuş şekli bir eseri çöp, başka bir eseri başyapıt yapar.

Mevcut yayınlardaki sorunlar sizce neler?

Mevcut yayınlarda bir sorun var da bunu tamir etmeye geliyoruz gibi bir dil kullanmak istemem. Ama sürekli tekrarlanan temaları,

gençlere sürekli bir şeyler öğretmeye çalışan, onlara daima bir şeyler vazeden hikâyeleri de sorun olarak nitelendirebiliriz.

Bir de kültürel kodlar var. Karmaşık, derin ama çok önemli bir mesele. Yerli eserlerin sayısının oldukça az olduğu da ortada. Türü tanımlayan, türün sınırlarını belirleyen çalışmalar da pek yok.

Zarifoğlu şiirinden tat almak insanı bir sürü anlamsız şeyden uzak tutar

Gençliğe neden iyi bir edebiyat sunmamız gerekiyor?

Ben bu tür sorulara slogan atan cevaplar vermekten yana değilim. Elbette şunu diyebilirim, gençler yarınımızdır, onların iyi yetişmesi için çok çalışmalıyız, onlara faydalı olacak eserler üretmeliyiz filan. Ama mesele daha köklü aslında ve bu türden cevaplarla geçiştirilemeyecek kadar ciddi. Meselenin ciddi dediğim kısmının da gençlerle alakası yok. İnsanla alakası var.

Sanatın işlevine dair büyük yazarlarca savunulan yaygın bir görüştür; edebiyat dünyayı değiştirmek için yapılmaz ama edebiyat dünyayı değiştirir.

Hakiki sanat belki bir delinin şarkı söyleyişidir, hikmet şarkıdadır, şarkıdaki hikmet hem söyleyene hem dinleyene sirayet eder. Yani işin özü, yaptığımız işi iyi yapmak zorundayızdır. Ben roman yazıyorum. Kendi sınırlarımı genişletecek, çapımı zorlayacak romanı yazmanın peşindeyim. Aynı zamanda Ketebe’de çalışıyorum. Ketebe’deki işimi de bu saikle yapmak zorundayım. Bütün ekip bu esasa bağlı kalarak değer üretmeye çalışıyoruz. İşin hakkını vermeye çalışıyoruz. İşin hakkını verirsek ne olacak; şu olacak; gençlerin önünde çok imkân var, filmler, diziler, sosyal medya platformları, bilgisayar oyunları, evrenler, orta zamanlar, süper kahramanlar, wattpad romanlar. Bir tarafta da edebiyat var. Dünya bir bahçedir diyelim, ne ekersen elbet onu biçersin, öte yandan ektiğin tohum bahçenin değişmesine dönüşmesine de bir vesiledir, bu sadece senin biçmen ve biçtiğinle doymandan daha büyük bir şeydir.

Cahit Zarifoğlu.
Cahit Zarifoğlu.

Ben istiyorum ki bütün dünya Rasim Özdenören okusun, Cahit Zarifoğlu okusun. Zarifoğlu şiirinden tat alan bir insana evrilmek insanı dünyadaki bir sürü anlamsız şeyden uzak tutar. Hakiki edebiyatın gençler için yazılmış olanının da etkisi bundan az olmaz. Bazı şeyleri yapabilmek için ona delice inanmak gerekiyor.