Görünmez’in yarasası

Kalbimde bir sızının gölgesi dolaşıyor. Yarasalar kışın ne yer, ne içer? Ne zamandır bir yarasa görmedim, iyi mi!
Kalbimde bir sızının gölgesi dolaşıyor. Yarasalar kışın ne yer, ne içer? Ne zamandır bir yarasa görmedim, iyi mi!

Rilke’nin görmeyi öğrendiği gibi ben de korkmayı öğrenmek istiyorum. “Kim korkmayı öğrenmişse en yüksek şeyi öğrenmiştir. İnsan ne kadar derinden korkabilirse o kadar büyük insandır” diyor çünkü Kierkegaard.

Korkuyorum, öyleyse varım

Korkmasam varolduğumu nasıl duyacağım. Evet, varlığı duymak. “Görme”nin işlevsiz olduğu zamanlarda “duymak”, toplar bünyesinde bütün duyuları. Sinir uçlarında şer çiçekleri açar. Fena aynalar buğulanır. Dolunay ulur, kurt solar. Bir karga mezarlıkta kendi hayaletini arar. Bir ölümlüyle bahse tutuşur Mephisto. Küçük güneşler de batar. “Varoluş endişe”sini ancak korku yoluyla mı giderebiliriz? “Yarasa” neyin göS/Ztergesi? Korktum varolmaktan da. Benim varlığım da korkutuyor mudur ki acaba yarasaları?

Uçabilen tek memeli, baş aşağı asılarak dinlenen kuş, korku filmlerinin, fantastik hikâyelerin en önemli figürlerinden biri.
Uçabilen tek memeli, baş aşağı asılarak dinlenen kuş, korku filmlerinin, fantastik hikâyelerin en önemli figürlerinden biri.

Korku, “dünya-içinde-olabilmeye doğru fırlatır” beni; püskürterek gitgide yarasaya dönüşen varlığımı…

Yarasa ve ses bilgisi

Uçabilen tek memeli, baş aşağı asılarak dinlenen kuş, korku filmlerinin, fantastik hikâyelerin en önemli figürlerinden biri. Platon’un Mağarası’nın müdavimleri yarasalar mıydı yoksa? Deri kanatlarıyla karanlığı delen yarasaların çığlıklarına asılan seslerin mekanizması şöyle işler: İnsanların duyamayacağı gizemli bir ses çıkararak yönlerini bulan yarasalar için aydınlık ya da karanlık fark etmez, hiçbir yere çarpmadan uçabilirler.

  • İnsanın duyma sınırlarının dışında bir ses çıkar. Bu ses etrafa yayılır ve civardaki cisimlere çarparak bir aks-i sada bulur. Bu yankı denizindeki dalgaların bir kısmı geniş kulak kepçeleri tarafından toplanarak yarasanın beynine ulaştırılır. Beyin, bu dalgalar yoluyla objeler hakkında bilgi sahibi olur. Ses bilgisi. Ürkütecek kadar tuhaf ve güzel.

Şair yarasa

“Huffâş-veş bu bâğda şeb-dostam Fehîm/İftâr içün o gonca gül-i mihr ü meh-cenâb” beytindeki gibi şairler geceyle dosttur.

Fehîm, İsa’nın kuşunun meyve tohumlarını bir yerden başka yere taşıyıp tozlaşmayı sağladığına da işaret ediyor:!Görüp emvâc-ı Nil’i cümle dihkân oldı tohm-efşân/Şikâra mürg-i İsâ hâzır oldı dâmla dânâna!. Şair de görünenin tohumlarını başka yerlere taşıyıp gayr diyarlarda şiire dönüştürmez mi?

Şeytan ya da çamurdan kuş

Yarasa, öteden beri şeytanla özdeşleştirilen bir kuş. İkisinin de kanatları aynı. Mitolojiye göre Dionysos’un kültüne katılmayı reddeden Minyadlar yarasaya dönüştürülerek lanetlenir. Batı lanetli bir yaratığı işaret ederken Doğu bir mucizeden bahsediyor.

Günahlar

Yarasa, öteden beri şeytanla özdeşleştirilen bir kuş. İkisinin de kanatları aynı.
Yarasa, öteden beri şeytanla özdeşleştirilen bir kuş. İkisinin de kanatları aynı.

Ruhumun teli titriyor: Korku ve Titreme. “İnliyor yarasalar halinde, günahların/Karanlık ruhumuzda bulup kondukları tel” diyor Dağlarca. O tel, hangi sazın teli? Günahlar yarasa suretinde beliriyor, günahlarımız. Karanlık bir aynada “yüzleşiyoruz” kendimizle. Bir ses yaratacak kudretimiz yok. Korkuyor musun? Belki. Çünkü yirmi bir gram her yarasanın gölgesi.

Kar

Bembeyaz. Kar ile ovuyorum gözlerimi. Kar sıcak kuzum, endişelenme. Rüzgâr cildimi kuruttu. Yarasaların da bir yasası olmalı. Bakılan şeyin kendisi olmak tedirginliği. Tepeden tırnağa göz kesilmenin mümkün olduğunu okumuştum uzun zaman önce. Bazen ensemle ya da topuğumla gördüğümü hissetmemin bu düşünceyle bir ilgisi vardır belki. Bunu tam olarak bilemem. İmkânsız gibi “görünmüyor” ama. Kar kamaştırıyor gözlerimi. İrisimde bir batma. “Merdüm-i dîde-i ekvân” olmak karlı bir günde. Bembeyaz. Kalbimde bir sızının gölgesi dolaşıyor. Yarasalar kışın ne yer, ne içer? Ne zamandır bir yarasa görmedim, iyi mi!

Kaygının diyalektiği

  • “Kaygı özgürlük ihtimalidir. İman sayesinde bu kaygı eğitici bir değeri haiz olur. Çünkü kaygı maddi olan her şeyi eritip yok eder ve dünyanın bir vehim olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer” diyor Kierkegaard. Bir kurşunu eritir gibi sözlerle… İçimdeki Tanrı’yı vehmettiğimden beri göğüs kafesimdeki yarasa kara güneşin pervanesi oldu. Kuzum, sen de ordaydın, o son yemekte yarasa da var mıydı? Gördün mü? Kaygının nesnesinin “hiçlik” olduğunu söylüyor üstat. İşittin mi?

Çocuklar korkunçtur

“Çocuklar korkunçtur, Allahım/Bebek yaparlar haçları/Aşina değiller hatıramıza/Severken aynı ağaçları.” O ağaçlara tüneyen baykuşları… O baykuşlardan doğan aynaları. Korkuyla ümit arasında bir hamak, o hamakta kalbim var. Kuzum, sen hiç o aynalara baktın mı? Bebekten haç yaptın mı hiç? Geceden değil baykuş seslerinden korkup yatağına sokuldun mu? Galiba sen hiç yarasa yemedin ve bakmadın uzaklara.

Melekler ürkünçtür

Melekler de ürkünçtür yarasalar gibi. Ya da şu: Yarasalar da ürkünçtür melekler gibi. Rilke, haykırıyor, var mı melekler katından bir duyan?

“Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından?/Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına,/yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik/güç dayandığımız Ürkü’nün başlangıcından özge nedir ki;/ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi/yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür./Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum/baştan çıkaran çağrısını karanlık hıçkırığın. Ah, kim var ki/kullanalım? Ne melekler, ne insanlar;/kurnaz hayvanlar bile farkındadır ki/pek rahat değiliz bu yorumlanan dünyada biz. Olsa olsa/yamaçtaki bir ağaç kalıyor bize/her gün görülecek.”

Melekler de ürkünçtür yarasalar gibi. Ya da şu: Yarasalar da ürkünçtür melekler gibi.
Melekler de ürkünçtür yarasalar gibi. Ya da şu: Yarasalar da ürkünçtür melekler gibi.

Korkunun güzelliği. Güzelliğin korkusu belki de. Uçurum Oteli’nde ya da şatosunda vertigo’nun. Rilke’nin şiirlerinden ürküyorum. Yarasalardan ürktüğüm gibi. Karanlıkta kalbime çarpıyorlar çünkü. Karanlıkta kalbime…

“Düşmüş bir meleği hayal ediniz” sevgili Lili.

Memento mori

Bazen “İnsanı esasa götüren bir memento mori”dir korku. Kutsal bir yarasa figürü. Büyülü Dağ’ın eteklerinde “ölen adam”a rastladım. Korktum dilin sınırlarında dolaşmaktan. Kuş tüyünden bir saray yaptırmak istedim. Yarasa dışında bütün kuşlar geldi meclise. Yarasa yok şimdi, belki bir gün olmuştur. Tüyleri dökülüyor “uçan adam”ın. Korkuyorum gördüğüm gerçeği söylemekten. Hayır, yanılıyor şair, aslolan hayat değil kuzum!

Korkmayı öğrenmek

Rilke’nin görmeyi öğrendiği gibi ben de korkmayı öğrenmek istiyorum. “Kim korkmayı öğrenmişse en yüksek şeyi öğrenmiştir. İnsan ne kadar derinden korkabilirse o kadar büyük insandır” diyor çünkü Kierkegaard. Derdim büyük insan olmak değil elbette. Derdim en yüksek şeyi öğrenmek, bir hiç olarak. “Korku hiçi ayan eder” diyen Heidegger de korkuyor muydu yarasalardan? “Görünenin raison d’être’i gözdür”, görünmeyeninse yarasa…

İşte böyle, Görünmez’in yarasası olur bazen şair!