Kadın- Erkek-?

​Cinsiyetsiz toplum tehdidi üzerine kitap önerileri
​Cinsiyetsiz toplum tehdidi üzerine kitap önerileri

Cinsiyetsiz toplum tehdidi üzerine kitap önerileri

  • Fransız sosyolog ve felsefeci Pierre Bourdieu tüm dünyada dikkat çeken Eril Tahakküm isimli kitabında, Kabil Berberîlerinden yola çıkarak okuruna toplumsal cinsiyet kavramlarını açıklamaya çalışıyor. Bourdieu, günlük hayatın içinden örneklere odaklanarak toplumsal rollerin altında neler yattığını anlamlandırıyor. Bunu yaparken eril ve dişil rolleri irdeliyor. Ünlü sosyoloğun kendisine örneklem olarak seçtiği bu topluluğun kurallarını, yaşamını, dünyasını incelerken zaman zaman gerçekliklerden uzaklaştığını, kavramlara distopik bağlamlarda anlamlar yüklediğini de belirtmeliyiz.
  • Butler, Cinsiyet Belası’nı yaklaşık yirmi yıl önce kaleme alırken asıl derdinin toplumsal cinsiyetin anlamını “erilliğe ve dişilliğe dair basmakalıp fikirlerle sınırlı tutan” görüşlere itiraz etmek ve onları eleştirmek olduğunu söyler. Metnin bu kadar geniş bir okur kitlesine hitap edip, queer kuramın temel metinlerinden biri olarak sivrileceğini tahmin etmediğini ifade eder. Fakat Butler’ın feminizmin bazı biçimleriyle muhalefet ve mücadele içinde -ama feminizmin bir parçası olduğunu düşündüğü- çalışması, cinsiyetin “ne ölçüde doğal olduğunu” sorgulayarak, cinsiyetin yapısına dair tartışmaları da kışkırttı. Levi-Strauss, Freud, Lacan, Irigary, Witting ve Kristeva’nın metinlerini eleştirirken birbiriyle bağlantılı pek çok tartışmayı da barındıran Cinsiyet Belası, toplumsal cinsiyet araştırmalarının çıkış noktasını ve nasıl ilerlediğini bilmek, sonrasında nereye doğru gidebileceğini kavrayabilmek adına okunması gereken bir kitap.

  • İrvin Cemil Schick’in, daha önce İngilizce yayımlanan kitaplarda ve süreli yayınlarda yer alan makalelerinin derlendiği bu kitapta, Türkiye kültürünün özellikle İslam dininden ve kültüründen miras aldığı bazı öğeleri, farklı açılardan inceleniyor. Çağdaş Türkiye’nin kültürünün kökenleri kaçınılmaz olarak tarihinde aranıyor. Yazının merkezî önemi, kılık kıyafeti belirleyen kurallar, harem kurumunun anlamı, cinselliğin edebi dışavurumları gibi birbirinden bağımsız konular metodoloji ve bakış açısı birliğiyle birbirine bağlanıyor. Michel Foucault, Edward Said, Raymond Williams gibi düşünürlerin izlerini taşıyan incelemelerde kültüre bir temsiller sistemi olarak yaklaşılıyor. Toplumsal gerçeklik, belirli siyasi konumlara sahip “yazar”ların sürekli ürettiği ve yeniden-ürettiği bir metin olarak ele alınıyor. Schick’e göre, ortaya çıkan bu metinleri, konumlarına göre farklı şekillerde okuyan çeşitli kesimlerden insanlar ise toplumsal hayatı başka biçimlerde tecrübe ediyorlar.
  • Freud, psikanaliz bulgularının sosyal hayat için ne anlama geldiğini dile getirdiği için yirminci yüzyıl boyunca birçok düşünür ondan etkilenmiş, birçoğuna ilham verirken bazılarını da kendisiyle hesaplaşmak zorunda bırakmıştır. Toplumsal cinsiyet kavramlarında sıkça eleştirel atıflar yapılan bir isim olarak Freud’un bu çalışması konunun detaylarına inmek için yardımcı eser olarak okunabilir.
  • Ursula K. Le Guin, romanlarında kahraman olarak öne çıkardığı karakterlerin özellikle yaşadıkları toplulukların üyelerinden farklılıklarını vurgulardı. Yazarın mutlak benzeşmezliği reddettiğini kurgu eserlerinde rahatlıkla görebiliriz. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar seçkisinde ise özellikle kadınlara, feminizme, anneliğe, erilliğe, dişilliğe, romanlara, nasıl yazdığına, rüyalara ve ejderhalara dair birbirinden farklı, bağımsız ama bir o kadar da iç içe samimi denemeler okuyacaksınız.
  • Mefisto’yla anlaşma yapanın bir kadın olduğunu düşünmek mümkün mü? Dişilik ve erillik metaforlarının, modernite tartışmalarında hiçbir yerde olmadığı kadar çok olduğunu düşünen Rita Felski, kadın ve modern arasındaki ilişkiyi erkek merkezli modernite teorilerini sorgulayarak açıklıyor. Modern birey olarak görülen flanörün neden hep bir erkekle temsil edildiği, kadının niçin domestik ve nostaljik olanın dışına bir türlü çıkamadığı sorularını soruyor. Modernitenin kadınla ilişkisinin erkek, kitap, moda tüketimi üzerinden kurulmasını, modern deneyimin sıkıntısını çeken bireyin kadın olarak görülemeyişini tartışmaya açıyor kitabında. Bu tartışmaları disiplinlerarası bir çoğullukla, 19. yüzyıl sonu çerçevesinde yürütüyor. Evrim teorisinden cinsiyet çalışmalarına, sosyolojiden edebiyat eleştirisine birçok alandan faydalanarak ve ele aldığı metinleri karşılaştırarak bir tablo sunuyor. Bunu yaparken moderne dair feminist bir mit yaratmaktan kaçındığını, değişik temsilleri çözümleyerek modernitenin dişilikle kurduğu ilişkinin karmaşıklığını ortaya çıkarmayı hedefleyen başka bir yaklaşıma yöneldiğini belirtip, kendi çözümlemesini Batı tarihinin cinsiyetli doğası ve mantığından ayrı bir yerde konumlandırıyor.
  • Sachiko Murata’nın İslam’da Cinsiyet Diyalektiği başlığını taşıyan kitabı, İslam’ın cinsiyet meselesine dair bakışının ontolojik köklerine işaret ediyor. Murata’nın cinsiyetler arası diyalektiğin yani ikiliğin hem tevhid hem de ilahi uyum söz konusu olduğunda oynadığı kökensel anlamların oldukça detaylı olarak analiz edildiği İslam’da Cinsiyet Diyalektiği’nin odağa aldığı temel figür Şeyh İbn’ül-Arabi. İbn’ül-Arabi’nin birçoğu keşfe dayanan metinlerinin yegâne vurgusu olan tevhidin cinsiyet/cinsellik dolayımında yapılan analizi modern okurun kulak vermesi gereken hakikatler taşıyor. İçinde bulunduğumuz ve post-feminizmin hüküm sürdüğü ahir zamanda, Murata’nın 1990’ların başlarında yazdığı bu kıymetli kitabı, feminist teorinin bir devamı olan cinsiyetsizlik politikalarının teorik köklerinin anlaşılmasına da katkı sağlayacak bir kaynak. Cinsiyetlerimizin bizim varoluşsal yani olmazsa olmaz bir şekilde dünyaya açılış hâlimizi anlattığını hatırımızda tuttuğumuzda, İslam’ın cinsiyetlilik ve bunun ima ettiği fark üzerinden murat ettiği uyumun bozulup fesada uğratılmasının, tekvine bir müdahale olduğunu da görmemiz mümkün hâle geliyor.