Kırk Ambar

Kırk Ambar- ​Sefer  adabı  üzerine
Kırk Ambar- ​Sefer adabı üzerine

Sefer adabı üzerine

Malumdur ki biri bedenle diğeri kalple olmak üzere iki nevî sefer vardır. Beden ile olan sefer bir bölgeden diğer bir bölgeye intikal etmekten ibarettir. Kalp ile olan sefer ise bir sıfattan diğer sıfata yükselmek şeklindedir. Bu sebeple bedeni ile sefer yapan binlerce insana rastlandığı hâlde, kalbi ile sefer eden pek az kimseye rastlandığını görürsünüz, (çünkü kalbi sefer ve seyr ü sülûk zordur).

Üstad Ebu Ali Dekkâk (r.a.)’ın şöyle dediğini işitmiştim: “Nişabur civarında bir köy olan Farah’da sûfîler tâifesine mensup olan bir şeyh vardı. Tasavvuf dili ile telif ettiği eserler vardı. Birisi: Ey Şeyh hiç sefer yaptın mı? diye sordu. Yer seferini mi, yoksa gök seferini mi soruyorsun? Yer seferini soruyorsan cevabım hayır, gök seferini soruyorsan cevabım evettir.” dedi.

Üstad Ebu Ali Dekkâk (r.a.)’ın şunu naklettiğini işitmiştim: “Bir gün Merv’de ien fukaradan biri yanıma geldi ve: Uzak bir mesafeden geldim, sana ulaşmak için uzun yollar katettim, maksadım seninle görüşmektir, dedi. Nefsinden sefer edebilseydin bir adım atman bile kâfi idi, diye karşılık verdim.” (Bir velî, her gün kendisini ziyaret eden müridine: Her gün bana geleceğine, bir gün de kendine gel, demişti, sefer der-vatan).

(...)

Ebu Ali Ribâtî’nin şöyle dediği hikâye edilir: “Abdullah Mervezî ile arkadaş olmuştum. Ben kendisine yoldaş olmadan evvel, çölde giderken yanıma binek ve azık almazdı. Kendisine yoldaş olduğumda: Hangisini arzu edersiniz; seferde başkan sen misin, yoksa ben miyim? diye sordu. Ben olamama, tabii ki sizsiniz, dedim. O hâlde bana itaat sana borçtur, dedi. Hay hay, dedim. Bunun üzerine dağarcığını aldı, içine azık koydu, sırtına yüklendi. Sefere çıktık. Yolda: Dağarcığı biraz da ben taşıyayım, dedikçe; başkan benim, sen itaate mecbursun, diyordu. Bir gece şiddetli yağmura tutulmuştuk, Mervezî başımın ucunda durdu ve sabaha kadar abasıyla beni yağmurdan korumaya çalıştı. Bu hâli gördükçe içimden: Keşke geberseydim de başkan sensin, demeseydim, diyordum. Mervezî, daha sonra: Birine yoldaş olduğun zaman ona benden gördüğün gibi muâmele et, dedi.”

Tasavvuf İlmine Dair: Kuşeyri Risalesi, Abdülkerim Kuşeyrî, haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları