Konya nerede?

Konya nerede?
Konya nerede?

Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır.

Konya hakkında genellemeler yapmaktan korkarım. Kırk yıl değil, yüz yıl daha yaşasam sanki Konya’yı asla bilemeyecekmişim, onun maddi manevi coğrafyasını ihata edemeyecekmişim gibi bir duyguyla yaşarım. Bunun sebebi ne olsa gerek?

Kendimce bunun, benim, öykücü ruhlu değil de şair ruhlu, dışa doğru biri değil de içe doğru biri oluşumla açıklanabileceğini sanıyorum. Olmam gereken yer burası değilmiş, kurmam gereken cümle bu cümle değilmiş gibi bir duyguyla yaşıyorum.

Belki de Konya’yı bilmiyor olduğumu düşünmemin sebebi budur. Bu şehre ilişkin genellemeler yapmaktan çekinmemin bir sebebi de, Konya’nın kelimenin gerçek anlamıyla uçsuz bucaksız oluşudur.

Konya’nın neresindensiniz, soruma verilen cevaplar karşısında çoğunlukla öylece kalakalmışımdır.
Konya’nın neresindensiniz, soruma verilen cevaplar karşısında çoğunlukla öylece kalakalmışımdır.

Adı geçen yerin kasaba değil de ilçe olduğunu öğrendiğimde mahcubiyetim iki katına çıkar. Düşünün! Konya’nın bir ilçesi var ve ben adını duymamışım!

Bütün bu çetin durumlar karşısında, gene de Konya için bir genelleme yapmam icap ederse… Konya’ya ve Konyalıya mahsus bir suskunluktan bahsetmem gerekecek. Konyalılar suskun ve ağır insanlardır. Gösterişsiz. İçe dönük. Ağırbaşlı.

  • Beş Şehir, Ahmet Hamdi Tanpınar
  • Tanpınar’ın Beş Şehir’deki şu satırlarını okuyunca, biz Konyalılar, endam aynasında kendimizi görmüş gibi oluruz: “Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. (…) Dışardan bu kadar gizlenen Konya içinden de böyle kıskançtır. Sağlam ruhlu, kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışardan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzer. Onu yakalayabilmek için saat ve mevsimlerine iyice karışmanız lazımdır. (…) Konya insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi âlemine taşır yahut da ona sonuna kadar yabancı kalırsınız.”

Konyalının bu gösterişsiz hâli, ancak dışarıdan ve aceleci bakışın bir sonucudur. Sabredilirse, beklenirse, “saat ve mevsimlerine iyice karışılırsa” o zaman Konya’nın/Konyalının künhüne erilebilir. Kalbine varılabilir. Renksiz, kendi hâlinde, iddiasız görülen o insanların, derinden derine bir mizaha sahip oldukları, renklendikleri, hareket kazandıkları görülür.

Tanpınar gibi Sabahattin Ali de kendi şehrimi ve hemşerilerimi anlamamda işimi kolaylaştırmıştır.
Tanpınar gibi Sabahattin Ali de kendi şehrimi ve hemşerilerimi anlamamda işimi kolaylaştırmıştır.

Tanpınar gibi Sabahattin Ali de kendi şehrimi ve hemşerilerimi anlamamda işimi kolaylaştırmıştır. Çok sayıda öyküsünde Konya geçer. Zaman zaman Sabahattin Ali’nin de Konya insanına mahsus çok isabetli genellemeler yaptığını görüp kalp atışlarım hızlanmıştır. “Kanal” öyküsünde, Konyalı iki delikanlıdan bahsederken şöyle söyler: “Bütün Orta Anadolu insanlarında olduğu gibi bunlarda da lakırdı hâline gelmeyen bir dostluk vardı. Bu dostluk pek delikanlı zamanlarda, yan yana giderken birbirlerinin elini tutup sallamak şeklinde görünürdü.”

Konyalı, sevgisini şatafatlı bir biçimde dile getiremiyor. Çekkin. Ama gene de bir yolunu bulup duygularını dışlaştırıyor. Emek vermeyen, sabır göstermeyen, onu gösterişsiz, renksiz olarak tanıyor, tanımlıyor.Zaman harcayan, değer veren, akıl aşındıran ise Konya’nın ve Konyalının gerçek ruhunu kavrıyor. Esrarlı güzelliğin” farkına varıyor.

Şehir, insanı şekillendiriyor. Şehir insana bir ruh veriyor. Sınırlarınızı belirliyor. Konya’da bir üniversitede çalışıyorum. Odama giren tanımadığım bir öğrencinin hâl ve hareketlerinden, kurduğu cümlelerden Konyalı olup olmadığını bilirim.

Konyalı kendi kendine yettiğini düşünür. Temkinlidir. Dikkatlidir. İçe doğru sağlam bir ruhu vardır ama dışa doğru merakı ve heyecanı azalır. Ben Konya’nın Derbent ilçesindenim. Hep dendiği gibi. “Hiç gitmedim…” Veya bir defalığına, o da kırk yaşımdan sonra, Aladağ’a çıkıp baharı duyumsamak istemiştik arkadaşlarla.

O zaman bir kahvesinde oturup çay içtik. Ama “Konya’ya taşınmış Derbent” demek olan Şeker’de geçti çocukluğumuz. Şeker’in ne olduğunu, ne demek olduğunu “Derbent Yeşili” adlı öykümde yazdım.

Bizim çocukluğumuz Şeker ile Nalçacı arasında geçti. Şeker, dediğim gibi, Derbentlilerin Konya’ya gelip yerleştikleri mahalle idi. Nalçacı ise Konya’nın ilk modern caddelerinden biri. İki semt arasında, iki dede evi arasında bir çocukluk bitirildi. Âdeta bir sarkaç gibi.

  • Biraz Şeker, biraz Nalçacı. İşte bu senelerin izlenimlerini, özellikle Şeker’de yaşanan hayatı “Derbent Yeşili”nde aktarmaya çalıştım. O öyküden bir pasaj meramımı anlatmama yardımcı olacaktır: “Arabamı sokağın en başına koyup düğün evine doğru adımlarken, kimi bahçeye kimi sokağa doğru eğilmiş, muvazenesiz, kalender, yoksul, briketten bahçe duvarlarını, bu duvarlar üzerine yaprakları düşen kayısı ağaçlarını, hemen kayısıların üzerinden başlayıveren kırmızı kiremitten çatıları, bu çatıların kıyıcığına iliştirilmiş alüminyum olukları, nedense hep koyu, çirkin bir yeşile boyanmış demir bahçe kapılarını, küçücük bahçelerin önemli bir kısmını kaplayan evlerin giriş kapıları önüne kondurulmuş, avludan küçük bir merdivenle çıkılan camekânla kapatılmış balkonları, bütün bu manzarayı izleyen ahşap, küçük pencerelerin önüne konulmuş, saksıları zeytinyağı (çoğunlukla Bardakçı) tenekesinden uyduruluvermiş fesleğenleri… bu semtle ilgili yazacağım öykümde mutlaka kullanmalıyım, diye düşünüyorum.”
  • Şeker’in insanı içinse şu satırları yazmışım: “Ben onlara bir şey demiyorum, onlar da bana bir şey demiyorlar. Susuşuyoruz. Bakışıyoruz. Derbentlilik, Şekerlilik, böyle bir şey bence. Şeker’de düellolar karşılıklı değildir. Yüzünüze bir şey demezler. En sessiz ve renksiz hâlleriyle görünürler. Birazcık derinleştiğinizde, birden tatlılaşan bir mizah diline ulaşırlar. Renklenirler. Kokulanırlar. Hareketlenirler. Gözleri ışıldar. Ama yüzünüze ‘hümermezler’. Hatırınızı yıkmazlar. Benimsemiş gözükürler. Ağırbaşlı… Düşünceli… Asil… Kırk yılın başı bir dineliverirler!! Kırk yılda bir damarlarına dokunulunca… Patlama gibidir bu… Şeker’de düellolar sessizdir. Gıyabidir. Uzaktandır.”

Okuduğunuz yazıyı yazdığım günlerde çocukluğumun geçtiği Şeker Mahallesi’ndeki eski evimizin arsasına yapılan apartmanın on altıncı dairesine taşınmak üzereydim. Dolayısıyla, şimdi, Şeker’den bir işaret, bir izin bile -neredeyse- kalmadığı ultra modern bir mahallede yaşıyorum.

Ama aslında Şeker’in toprakları üzerinde. Attığım her adımda binbir çağrışım zihnime üşüşüyor. Ruhumu esir alıyor. Eski Şeker’den çok az şey kalmış da olsa, ben gene de kendimi sokaklara atıp eski Konya’dan bir iz, bir işaret, bir levha, bir duvar, bir taş görmek umuduyla uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Konya ama çocukluğumun Konya’sında dolaşmaya başlıyorum.

Kültür Park’a doğru yürüsem rahmetli dayılarım aklıma gelecek. Çocukluğumuzda Kültür Park fuar alanıydı. Yılda bir ay fuar için kullanılır, ardından şehrin tam orta yerinde içi havuzlu kocaman bir parka dönüşürdü. Acaba Meram tarafına doğru mu yürüsem?

Çocukluğumuzda en gözde mesire yerlerinden biri Meram Dere köyü idi. Pazar günleri soluğu Dere’de alırdık. Acaba Sille tarafına mı yürüsem? Çocukluğumuzda Sille kasabası ve barajı kendimizi ilk fırsatta şehirden uzaklaştırmak istediğimizde sığındığımız ilk duraklardandı. Acaba stadyuma doğru mu yürüsem? Eski stadyum demeliyim, zira şimdi yerinde yeller esiyor.

Acaba Karatay’a doğru mu yürüsem? Çocukluğumuzda yakın akrabalarımızın evlerine diye Karatay tarafına giderdik. “Mengene” en çok gittiğimiz mahallelerden biriydi. Daha geçen haftaya kadar oturmakta olduğum ve on beş senemin geçtiği Fetih Mahallesi’ne mi gitsem? Ama oraya gidemem. Zira buna kendimi hazırlamam lazım. Bu, ruhumu acıtıyor. Acaba ne tarafa yürüsem? Üçler Mezarlığı’na yürürsem, hemen bütün akrabalarımızın olduğu mezarların içinde kendimi iyiden iyiye ferahlamış hissedeceğim. Acaba Tekke Mezarlığı’na doğru mu yürüsem? Hocacihan’a doğru mu adımlasam? Gar binasına doğru mu yürüsem?

Şeker hepsinin kıyısında. Ben hepsinin kıyısındayım. Hangisine doğru adımlarsam Konya’ya doğru adımlamış olacağım? Hangisine doğru yürürsem kalbime doğru yol almış olacağım? Hangisi Konya? Neresi Konya? Konya nerede?